2 Aralık 1949 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 2

2 Aralık 1949 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İslâm inkılâbı - Gerçek ve derin müminde Şeriat © Gerçek ve derin müminde Şeriat, asli nakil kay- nağına bağlı olarak, namütenahi şeffaf, vâzıh ve selâ- setli zâhir plânı, ayrıca zevk ve tahassüs yolundan na- mütenahi girift ve ince olduğunu bildiği bâtın plâniy- le, tek zerresi ve noktası değişmez, mutlak ve sabit bir bütündür. © Övle ki; gerçek ve derin mümin, Şeriati, kendin- den hicbir şey. katma , bütün saffet ve asliye- tiyle göstermeğe memur, temiz ve berrak bir aynadan ibarettir. y G “lah mutlak kemalin zatı, din de onun mutlak kâmil müessesesi olduğuna göre, gerçek ve derin mü- minin gözünde, yani hakikatte Şeriat, tek fazla ve tek eksik kabul etmez. Zira kendisine bir şey ilâve edi- lebilen ve kendisinden bir şey tarhı mümkün olan adet, her ne olursa olsun, eksiktir. Şeriat ise, eksiği, dolayısiyle fazlası olmıyan ölçüler manzumesidir. Bu hikmet, gerçek ve derin müminin Şeriat bahsinde ana kıstâsıdır. © Bövle olunca, Şeriatin, göze en basit görünen ke- miyet ve keyfiyet hükümlerinde bile, namütenahiye eş bir esrar tecellisi bulmak icap eder, İşte Şeriate karşı bu hudutsuz bakıştır ki, onu kavramaya doğru biricik hakiki usulü belirtir; ve gerçek ve derin mü- mini başkalarından ayırt ettirici tek fârikayı temsil eder. € Şeriati olduğu gibi bilmek ve anlamaktan başka gayesi olmıyan gerçek ve derin mümin, en ince ayri edicilik hünerine malik insan sıfatiyle o kadar titiz- dir ki, Şeriatten boyuna fedakârlık koparmaya çalı- şan havdi ve nefsani tefsirciden, yani eksilticiden ne kadar nefret ederse, Şeriate fedakârlık göstermeğe kalkan ham ve kaba softadan, yani fazlalaştırıcıdan da o derece tiksinir. Gerçek ve derin mümin bilir ki, bunların ikisi de, mutlak kemalin mutlak kâmil ölçü- ler tablosunu, bilerek veya bilmiyerek nejslerine tat- bik yüzünden kendi sınırları içine almaktadırlar. Gerçek ve derin müminin en ileri örneklerinden biri olan Imam-ı Gazali Hazretleri şöyle buyurur: «Sa- na bir adam, filân renkli elbiseni falan gün giyersen ölürsün dese, sen buna inanmaz, fakat içinde gizli bir hisle, o gün de mahut elbiseyi giymezsin! Buna kar- şılık, ilâhi sırları getiren Peygamber, günde beş vakit namaz kılacaksın dediği zaman, ona inanır, fakat yine içinde gizli bir hisle, acaba niçin diye sormayı da ih- mal etmezsin!» Âlemde, insan ruhunun topografyasını çıkaracak mikyasta kuvvetli, bu çapta bir söz söyle- nememiştir. Bu sözde, Şeriat karşısında gerçek ve de- rin insana düşen hudutsuz hikmet ve esrar idrakine mahsus edep tavriyle, onu işine geldiği gibi tefsire yel- tenen kalın mizaçların körlüğüne ait en zarif nükte vardır. İster tarh, ister zam yoliyle Şeriate ihanet edenlerin bizi asırlar boyunca felâkete sürükliyen ka- balıkları da, hem mâküs ve hem mebsut iki örneğiyle bu nüktenin çerçevesi içinde izaha kavuşturulmuştur. İslâmın Hücceti lâkabını taşıyan aynı büyük zata gö- * re, Şeriate bir nokta eklemek temayüliyle ve Şeriat adına hareket edip ona nusret ettiğini sananlar, yani ham ve kaba softalar, o sonsuz esrar ve mâna tablo- sunun dipsiz hikmeti önünde, ona en tehlikeli şekilde ihanet edenlerin başında gelir. Hemen anlamak lâzımdır ki, gercek ve derin mü- minde Şeriat idraki, aşk, vecd, hikmet ve irfan köşe- leriyle çevrili, namütenahi bir ihtiram ve itina plânı gösterir, Yanlış bir el uzatışiyle hemen örselenivere- cek bir hassasiyet ve nezaket belirten bu plân, ister düpedüz ve doğrudan doğruya Şeytan, isterse «suret-i hak» perdesinden yine ve daima Şeytan hesabına mü- dahalelerin ötesinde, verâsındadır. Gerçek ve derin mümin, kışrı, kabuğu ve her tarafiyle mutlak ve mukaddes olan Şeriatin kışrının kışrında kalmış sözde Şeriatçi ve ham sofu ile, onun kışrını tırmalamak isteyen nefsani ve havai tefsirci ve röformacıyı, kendisine, sağlı ve sollu tam bir «an- titez : aks-i dâva» örneği telâkki eder; ve bunlarda, ufuklara bakarken dürbünü sonuna kadar açan insan- la dibine kadar kapayan insan arasındaki birbirine zıt, fakat ayarsızlık bakımından müşterek felâketi görür. Gerçek ve derin mümin, dürbünü doğru ayar eden ve eşyayı olduğu gibi görmek istiyendir. Gerçek ve derin mümin, dinin sadece edepten, edebin de hududa riayetten ibaret olduğunu bilir; en büyük edebin ilâhi hududu muhafaza etmek olduğu şuurunu başa alarak, Resulün, Sahabilerin, Tâbilerin, Tâbilere Tâbilerin, müçtehitlerin, müfessirlerin, zâhit- lerin, salihlerin ve nihayet en geniş kadrosiyle ümme- tin teker teker hudut çizgilerini sarahatle görür. Emin olduğu zaman, kabul edeceğini, kuvvet ve cesaretle kabul, reddedeceğini de aynı kuvvet ve cesaretle reddeder. Allah ve Sevgilisinin rıza ve muradından da başka gaye tanımaz. Gerçek ve derin mümin, bütün devirleri ve hen- gâmeleri boyunca mustarip ve muhteliç dünyanın her şubedeki dertlerine derman olarak her şeyin İslâm Şeriatinde bulunduğuna inanmıştır. © Gercek ve derin müminin Şeriatten müşahhas olarak ne anladığı, mevzu onun tatbik sahalarına gel- diği zaman belli olacaktır. İdeolocya Örgüsü — BÜYÜK DOĞU RR Pİ KERVAN - Yedi renkli Peygamber kuşağının altında Kervanım yola çıktı, öncüsü kır atında... İ © Necip Fazıl KISAKÜREK ANA

Bu sayıdan diğer sayfalar: