gm A dey Se EEE a, Ordunun genç zabitleri, bir yandan istibdat idaresinin zulmü, bir yandan da çetecilerin kinli atılganlıkları ara- sında ne düşünebilirlerdi? Görüyorsunuz ki, bâşta Selânik ol- mak üzere bütün Makedonya, hemen baştan başa, hürriyet hareketlerine en çok yarayacak bir yer olmuştu. Selânikte bulunanlar, bu yolda, ön- ayak olmak, teşebbüsü ele almak yol- unda çalışabilirlerdi. İşte yukarıda anlattığım münasebet- ler, bana asker arkadaşlarımdan baş- ka, sivil ve yabancılardan bir çok dost edindirmişti. o Fransadan, Mısırdan (Evrakı Muzırra) alıp dağıtıyordum. Mason locasında toplandığımız vakit (Pa-perdü) denilen oturma salonunda, kalabalık çekilip gittikten sonra, sekiz on arkadaş, kendi aramızda birleşi- yor, dertleşiyorduk. 1322 (1906) yılı Temmuzunun bir cu- ma günü, İsmail Canbolat'ın Yalılar'da (Baron Hirş) hastahanesi yakınındaki evinde, on arkadaş toplanıverdik. 1 — Selânik askeri rüşdiyesi müdürü Bur- salı Mehmet Tahir bey. 2— Aynı okulda yıllarca fransızca öğretmenliği ettikten sonra şimdi jandarma binbaşısı olan Naki bey. 3— Selânik-Manastır-İşkod- ra vilâyetleri Posta ve Telgraf başmü- dürlüğü başkâtibi Talât bey. 4 — Vilâ- yet Maarif idaresi muhasebecisi Mithat Şükrü bey. 5 — Şehrin eşrafından Rah- mi bey. 6 — Ben. 7 — Mülâzım Ömer , Naci. 8 — Askerirüşdiyesi öğretmen- olduklarını, iYETTEN-BERİ, nhılüp Hayatımızdan Sayfalar 77 lerinden Hakkı Baha. 9 — Mülâzım İs- mail Canbolat. Servet. İsmail Canbolat'ın evi, öteki evler- den uzak, yalnız bir evdi; burasını toplanmıya en uygun bulmuştuk. İsma- 10 — Yüzbaşı Edip Hüseyin Hilmi Paşa ilin babası Canbolat! bey, !evde olsa da, bizim topluluğumuza giremezdi; bahçesile uğraşmayı severdi. Ağabeyi Rasim Canbolat, sınıf arkadaşımdı, jandarma yüzbaşısı idi; öteki ağabeyi mülâzım İzzet evde bulunmazlardı. Bun- Kâzım Nami DURU dan ötürü e kendimize konuşma- mız mümkündü. Sivilleri asker olanlarla tanıştıran bendim. Daha ilk toplanışta daha iyi be ei anlaşmamız, sevişmemiz kün olmuştu. Hepimiz aynı dertle dertliydik; Talât gibi, benim gibi tâ eskiden İttihat ve Terakki'ye girmiş olanlarımız kadar ötekiler de yanıktı- akından bu cemiyetle ilgilenmişler, belki içine de girmişlerdi. Konuşa konuşa, bu cemiyeti Selâ- nikte yeniden kurmıya veya bir şu- besini açmıya imkân olmadığını gör- dük. Büsbütün yeni, büsbütün başka bir ir e kurmak, çok sıkı tedbirler almak lâzımdı. Ertesi cuma yine bu evde toplandık; baktık ki sadece gündüzleri toplanıp konuşmak, esaslı bir karara varmak zor olacak. İsmail Canbolat'ın evi gece toplantılarına gelmezdi; çünkü kardeş- leri geceleri evde bulunmayorlardı. Bu- nun üzerine toplantılarımızı Mithat Şükrü'nün Yalılar'da, tramvay cadde- sinde, Defterdar durağına Ai bir yerdeki selâmlık köşkünde yapmağı, hemen her gece toplanıp bir neticeye varmağı kararlaştırdık. Cemiyetin tek bir gayesi olacaktı: 1293 kanunu Esasisi yürürlüğü içinde Meşrutiyet idaresini kurma Şimdiye kadar bu uğurda sarfedilen gayretler birçok kurbanların verilme- sine sebep olmuştu. Öyle bir cemiyet kurmalıydık ki, ona girenler biribirini kolayca tanımasını ve biri ele geçerse * kendinden başkasını ele veremesin. çalışırm. sizi be Sizin ha- yatınızı adım adım -kendi Me iğ x fena tabiatlı ol- Gayet yakından geldiği belli (o düşünür, bulmaya çalı duklarını ki , o bir vapur düdüğü, yalnız pe Ardınızdan sizin için hayal insanlara tepeden bakan ser. (o cereden değil, dört duvarı ye- (o kurar, sizin hesabınıza bir çok semlerin lâfları... Onları tanı- maya tenezzül etmeyen bu kimseler hiçbir zaman insanla- rı anlıyamamışlardır. anki lar bütün söylenenlere rağmen çok kariaatkârdırlar. En küçük şeyler onları sevindirmeye ye- ter... Şu saadet denen nesnenin ne boş şeylere dayandığını bilirsin. İnsanları mesut etmek kadar kolay bir şey yoktur.. Yalnız onlara istedikleri küçü- cük şeyleri verelim, onlardan bunu esirgemiyelim. Bu sözle- rimi bilerek söylüyorum! Bü- Si rinden sarsarak içeri Son vapur İskeleye yanaşı- yordu. (Projektör) ün ışığı odayı parçaladı. Kanapeler, karanlık, karşımda oturan garip adam, her şey biribirine raki Dışarıdan tek tük sesler gel- miye başladı. Ayağa kalktım, memurun açtığı kapıya doğru ilerledim. Fakat o birden yolu- mu kesti, paketini, bir siga- ra daha almam için uzattı: konuşmayın, dedi, bı- rakın isminizi olsun bilmeyim. Simanızı bile hatırlamıyaca- ğım. Fakat siz bende, bir fikir olarak ilelebet yaşayacaksınız. duğunuzu bilmek iste- mem. Onu siz gittikten sonra şey düşünür, evde şu anda sizi eler kadar ben de üzülürüm Bir kili Sin, sigaramı yakmak için alevi yüzüme yak- laştırdı. Işık a simasına müsavi Kn ayni ışıktan hissemizi aldı Ona bıkarken, sen aynada, kendimi Ey ek km gibi bir şeyler Pia Vapurun nik bey iirdi. > Alevi yüzümden uzaklaştır- 13 — Sizi hiç birzaman unutmı- yacağım, dedi, hiçbir zaman... Daima düşüneceğim. Karanlık w gecede meçhul bir iskele- tahta kanepesinde, b düşüncelerimi ıl ön üne serdiğim yu bütün © ln takip edeceğim. bende her gün ve gece Bir hâs isim değil, bir remzsi- niz. Kibriti pencereden gelen rüz- ye ba, söndürdü. Ve fır- İske iğ memuru vapurun uğ- rayacağı bir düzine iskeleyi, kimsenin duyup duymadığına aldırmadan, haykırıyor... yel ye buldu- um an vapur epey yol nil Deminki iskele, geri- lerde, sönmek bulunan bir kibrit başı si küçül- müştü. Birden sönüverdi. Ga liba iskele memuru, fenerini söndürmüştü, Oktay AKBAL