e eee KAY EMARE 00909 NE YAPACAĞIZ? Önümüzdeki sayıdan itibaren dil köşemizde iki noktadan faaliyete geçeceğiz : şta en meşhur mu- harrirlerimiz ve resmi müesse- yanlışlıkların, birkaç satırlık canlı çerçeveler içinde teşhiri... 2 — Dilimize giren ecnebi kelimelerin lâgatçesi ve hakiki karşılıkları... D. Müessis ve”sahibij: Telefon : 21722 Bir senelik abone : Altı aylık : Üç aylık » Necip Fazıl KISAKÜREK U. Neşriyat Müdürü : Nejat MUHSİNOĞLU o Cağaloğlu, Acımusluk sokağı No. 15 İbrahim Horoz matbaası 60000 OSMANLI TARİHİNDE ARNAVUTLUK Esbak 18 inci nizamiye fırkası kumandanlık yaveri sinin Külçe tarafından yazılmış ve İzmirde tabedilmiş 448 şid bir eser... bulunmadığına ehemmiyeti anlaşılabilir. Eser, muhterem mareşal Fevzi Çak- 10 Lira mak'a ithaf edilmiş ve mareşal ” tarafından takdirle karşılan- 3 » mıştır. Ti KONTROL SİSTEMİ /Baş tarafı 6 ncı sayfada/ , mi fiyatlar ve kâr hadleri malümu- muz olacağına göre, alınan ve sa- tılan herhangi bir maddede ihtikâr kokusu olup olmadığını hemen htikâr kokusu hissedi- muamelede, vatandaşlar birbirine hesap verme-zorunu du- yacaklardır. Bu ruhi, ahlâki, içtimai, ve kanuni zorun yüzü suyu hür- metine; tüccar tüccarı, esnaf esnafı, memur memuru, köylü köylüyü ve herkes herkesi murakabe etmek iti- yadını - derinleştire (derinleştire, muhtaç olduğumuz büyük ahlâki Devşirmecilik Ruhu /Baş tarafı 14 üncü sayfada) manlık içinmi?.. O esasen müslüman değildi... Bal gibi Bektaşi idi... Onun hıristiyanlığına Bektaşilik çok yakın gelmişti. Ölemezlerdi artık... Müstevli ve devşirmelerin paraları bittikçe “birbirleri üzerine saldırır ol- dular... Hilekârlıklar, saray entrikaları başladı. Zengin vezir ve serdar katili ile malına, mülküne el koyar oldular. Bu suretle hem sarayı doyurur, hem de kendilerini yaşatır oldular. Yani, istilâ devrinden kalma bakayaya hü- ve içtimai müeyyide doğmuş ola- ktır. Şimdiye kadar şahidi oldu- aşrn veçhile küçük memurlar tarafından yapılan yarım ve mev- zii kontrollar hiçbir netice verme- miştir. Bunun da sebebi, hükümetin, büyük ve derin içtimai terbiye ve müeyyideler yolunda yürümeden, işi küçük tedbirler kadrosunda ele almasıdır. Hükümet murakabesinin şekille- rini basit ve riyazi esaslardan iba- ret gördüğümüz için bu hususta fazla derinleşmeye lüzum görmü- yoruz. u hususta sadece e tedbir belirtmekle iktifa edelim cum edip dahilden geçinir ve birbir- lerini kırar oldular. İşte bu inhitat devirdir. İnhitat devrinde katlolunan vezirlerin, çapulculukların had ve he- sabı yoktur. Bundan sonra halk, âyan ve eşrafa el uzatıldı. Şimdide halk soyuluyordu. Müstevli ve devşirme, halkı soymakla, rüşvetle memuriyet satmakla, hırsızlık etmekle hayatını idameye koyuldu. Mütemadiyen ça- lıyordu. İşte bu devir, inkıraza doğru giden devirdir. Müstevli ve devşirme ruhu, itilâya giden yolda para, mevki, şan ve şeref, saray ve kâşane yapmış, re- Pilânımızın, en hurda teferruatına kadar tatbik şekillerini gözden ge- çirmek ve teftiş etmek üzere, müte- hassıs seyyar mıntaka müfettişleri tayin edilmelidir. Türkiyeyi birçok mıntakaya ayırarak, bu müfettişleri, tayin edilen mıntakalarda halk arasında dolaşmak suretile vazife sahibi kılmak lâzımdır. Mıntaka müfettişlerinin, her üç ayda bir, tef- tiş omıntakaları değiştirilmelidir. Müfettişlerin teftiş ve kontrol mev- zuunun teferruatını İktisad Vekâ- leti tayin etmeli; ve bu hususta, vilâyetlerdeki vekâlet mümessilleri, ayrı ayrı ve zincirleme iş paylarına malik olmalıdır. Ali Rıza PİŞKİN havete düşmüş... Tevakkuf devrini miras yedi gibi yahut bir dağ eşkıyası- nın vurduğu para gibi yer içer olmuş... Para bitince, birbirini katledip dige- rinin malına sahip olur olmuş... Bunlar da bitince halkın ineğine, tenceresine, yatağına, çarığına saldırır olmuş... Nihayet, evet nihayet, asli unsur olan Türk haikınında birşeyi kalmayınca en son kalan kafilesile vatanı bırakıp kaçmaya başlamıştır. Balkan harbi, birinci büyük harp ve bunların neticesi yazdıklarıma bi- rer şahittir. M. Sami KARAYEL EY a? KE Ve ağır ağır sahneye giriyor. Sahnede değerli artist Halide Pişkin: Takunyanın karşi Yemenimin oyası Br ğendinse, işte mostırası Tekerlemesini kendine has sesile söylüyor. Ve ondan sonra 15 yaşında bir kız çevikliği ile (kulis) e giriyor. Sırtında «mostra» nın bazı ehemmiyetli yerlerini kapatan, geri kalanı «dekolte» bir elbise... ellerini uğuştırarak : — Şekerim, vallâhi dondum! Diyor ve ilâve ediyor : — Hemen «antrem» var, ne yapar- sın, yine Ky * “e Avni Dilligii'den başlayarak, «Ses Tiyatrosu» nun en basit unsuruna kadar, teker teker sanatkârlardan dinlenecek sözler bundan ibaret... Fi- kirleri yok değilde, vakitleri yok... daha doğrusu içlerindeki fikir ve he- yecanı o türlü bir iş ve hareket ser- hoşluğunda er'tmişlerki, onları konuş- turmaklansa seyretmek kâfi... Sustum; Bir köşeye çekildim ve hepsine birden toplu bir gözle bak- mıya çalışdım : Yy? Hepsi de ilk gençliğinde bir avuç sanat âşıkı, yoksullukların orman gibi kesifleştiği bir sahada, sahne dedik- leri mistika çerçevesinin büyüsüne tu- tulmuş, tekevvün çilelerinin en asili içinde çırpınıp duruyor. Bir duvarda, iki taş arasındaki alçı ve toprak par- çasının içinden fışkırmaya çalışan nebatlar gibi, maddi imkân zemininin en acı hasisliğine rağmen varlık ve oluş çilesini bu kadar keskin bir aşk ve irade ile dolduran bu gençler, mü- nekkit denilen bizdeki kefen soyu- cusuna, şu küçücük manayı hissettire- bilselerdi... Nejat MUHSİNOĞLU