ie Ğ j ir k K hk -— » Tape çen giğvzine değin tarihçi muharrirle- rimiz ; (Tarihten Yapraklar, Ta- rihten Sahifeler, Tarihten Parçalar) gibi isimler altında bir kopya tarih nümunesi vücude getirerek okuyucu- larına sunmakla sanki vazifelerini görmüş bulundular ve bulunuyorlar. Meselâ; (Kara Mustafa paşanın kel- lesi cellât eline geçince!!!) , (Kösem Sultan perde bağları altında can ve- rirken !ll), (Sultan İbrahim sakalına nasıl mahya kurardı ???) İlâh... Davası, gayesi, kıymeti malüm tarz... Tarih, bumudur ?.. Vakayii, zaman ve mekân kayıtları üzerinde tahlil ve terkip ederek vermek, iç yüzünden tarihi yoklamak, içtimai bünyenin ha- diseler karşısında gösterdiği galeyan veya sükünun sebeplerini aramak, bazı (evbâşan) ın zümrevi hareketlerini ce- miyete maletmek veya bunları asli vahitlerine irca etmek gerekmezmi ? Tarih, i yüşünden: yek md olup, üst yüzünden bir tahlildir. Tarihi tahlil, va bölünmüş çerçeveli bir görüş, nizamlı bir tertip ve sıradır. Yalnız akıl ve irade mah- sulü olan tarih, vakayii surete göre mukayeselendirip ortaya koyar. Terkip, akıl ve iradenin fevkinde, fevkalşuur, bir hads eseri olduğu cihetle, tarih, ıstıraplı bir tefekkür işi olur Binaenaleyh, fevkalşuur hads kuv- veti yaradılışına malik olmıyanlar, (terkip - Synthöse) ruhunu kavrıya- mazlar. Akıl ve iradenin çerçevesi dışına çıkamazlar Meselâ ; Ormanlı imparatorluğu- nun tevakkuf, inhitat, inkıraz sebep- lerini tarihçilerimiz düpe düz bir tah- lil ile birkaç esasa dayandırırlar... Bunlar da: Yeniçerinin eski intizamını bozması, ihtilâller, iğtişaşlar... Padi- şahların sefahate dalıp sefere çıkma- malari... Şer'i mahkemelerin obozul- ması... o Yeniçeri Ocağının, oradan GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ: O zamanın #âbirile ( Komiki şehir ) veya Ce Abdurrezzak er bir komedyası... 50 yıllı 5 bir resim.. işte EM DR AKLAR © DEVŞİRMECİLİK RUHU buradan toplamalarla seksen, yüz rının saltanatı... saltanatı... Kaynarca muahedesile Kı- rımın, Karadeniz sahil ve içerlerinin elden gitmesi ve böylece Kafkas ser- hadile Rumeli arasındaki irtibatın ke- silmesi ve Kırım akıncılarının yok olması... Falan, filân.. İşte, basit . tahlili eörüş, Osmanlı İmparatorluğunun tevakkuf, inhitat, inkıraz sebeplerini böyle tarif eder. Evet, bunlar birer sebeptir, doğru- dur da... Fakat bunlar birer surettir; tarihin içyüzü değildir. Yeniçeri, Fatih devrinde de, hattâ babası Murat devrinde de isyan ema- releri göstermiştir. Yıldırım, Sultan İbrahimden daha ziyade saray sefa- hati yapan bir hâkandır. Çelebi Meh- met, devleti eline aldığı zaman bom- boş bir hazine ile karşılaşmıştır. Eski vezir ve serdarlar içinde cahil olan- lar sayısızdır. Yani, ruh birdir. İçti- mai bünyenin üstüne konan devşirme ruhu, müstevli ruhu, itilâ devrinde ne ise, diger devirlerde de aynidir. Değişen bir seciye yoktur Yıldırım'ın, kadıları (Finnar) iradesi dahi, ayni seciyenin tezahürlerinden biridir. Fakat bu seciye, itilâ devrin- dede, inkiraza yakın devirlerde de müşareket arzeden ruhi bir mâna taşımaktadır. Bu mânayı asıl Türk bünyesile, devşirme, müstevli ruhun- dan ayırarak zümreye maletmek, ta- rihin içyüzü olur. İşte buna terkibi bir bakış diyebi'iriz. Patrona Halil'i, bir vatanperver, bir halk müdafii, sefahat devrine karşı koyan bir halâskâr suretinde gösteren muharrirlerimiz, tahlil yap- mış bulunuyorlar... Lâle devri sefa- hatine karşı isyan eden ve padişah: benden ne dilersin!.. Ne istersen vereceğim |.. Dediği zaman: — Hiçbir şey istemem !.. Halka eza ve cefa edilmesin!.. Ada'et ve hakka- niyet dahilinde hareket olunsun!.. Se- fahate nihayet verilsin !.. Demesi kâfimi ?.. Patrona, hamam tellâğı, bir oğlan kırmasıdır. Aslen 00 li ile M. Sami KARAYEL Arnavut olup ihtilâli de, ırgat, tellâk, şu ve bu Arnavutlarla Bektaşi oca- ğını ateşliyerek yapmıştır. Bu ihtilâl cemiyetin malı olmayıp, müstevli, dev- şirme bir zümrenin, diger müstevli, ve devşirme zümresinin malına, mülküne göz koyarak yer ve gi değiştir- mesinden ileri gelmişti Yani, Osmanlı ir NER tali hindeki itilâ, tevakkuf, inhitat, inkıraz sebeplerini siye mütalea eylemek daha doğru olur: Müstevli, devşirme anasır, müslü- man olarak herbiri hükümet içinde bir mevki almış bulunuyordu. Hükü- met makanizmasını ilk devirlerde teş- kil eden bu devşirme ve müstevliler, küçük rütbede idiler... Saray, kâşane, karı, kızan şu ve buna malik değil- lerdi. Devlet bünyesinde mevki, şan ve şeref almak için hamleden ham- leye geçtiler... Onları, hamleye sevk- edenler, adaleti tesis edenler, asli un- sur olan Türklerdi. Bu müstevli ve devşirme hamlesi, Kanuni devrinin nihayetlerine kadar şahlanıp yürüdü. Küçük rütbelerden, acemi oğlan ocak- larından o veziriâzamlığa, serdarlığa, şeyhülislâmlığa, şuna buna sahip ol- dular. İstilâ devrinin vücude getir- diği hadden fazla bol parayla, saray- lara, iç oğlanlarına, kadınlarına malik oldular Yani, Türk politikası, Türk sevk ve idaresi, Türk adaleti, ümmetçilik zihniyetile başına toplayıp teşkilât- landırdığı bir alay gayri Türk müs- lüman bhalitasile değişik seciyelere sahip bir müstevliler, devşirmeler yı- ını vücude getirmişti. Bunlar da devlete sahip olmuşlardı. seciyelere sahip olan bu tıyı, talim ve terbiye edip istilâ yol- ları üzerinde yürüttü. Bu aç alayı gün geçtikçe mevki aldı. Nihayet bir gün hükümete ve saraya hâkim oldu. Paraya, mücevhere, debdebeye sahip oldu. Olduktan sonrada yabancı se- ciye icabı canını vermez oldu. Çünkü artık herşeye malikti. Bu rahattan sonra kolay kolay can veremezdi. Kim ve ne için can verecekti?.. Müslü- (Devamı 16 nci sayfada/