EZ Ya ay MAY (4 zaman asil kişi oldu- 8. Sumu aklıma getirme- den yaşadım. Fakat bir gün geldi ki, bu işlerden anlayan bir zat, bana asaletimi ifşa etti. Evet bunu söyleyen, bu sahada salâhiyetli bir adam- dı. Esasen o ve bütün mes- lekdaşları, her hususta sa- lâhiyet sahibidirler. ün mühim bir işim vardı. Alelacele giyinip so- kağa fırlamış; fakat evden uzaklaşır uzaklaşmaz, sakal- lı olduğumu farketmiştim. Artık eve dönmek mana- sızdı. Eli ayağı düzgün bir berbere gitmekten başka çare yoktu. Çok geçmeden tenha ve temizce bir dük- kân keşfettim, içeriye dal- dım. İlk işim acelemden dem vurmak oldu. Berber bu gibi hallere alışmış bir adam olacak ki, hemen yer gös- terdi ve usturasını bilemeğe başladı. Bir dakika sonra yüzüm sabunlanmış, ustura işlemeğe başlamıştı. Her , halde acele ihtarımdan do- layı olacakki, berber işi sadece usturaya bırakmış; mesleğimi sormağa, muvaf- fakiyet için çareler göster- meğe kalkışmamıştı. İşte tı- raş bitiyor ve adam hâlâ su- suyor. Neredeyse kalkaca- gım. Bu esnada berber bir çekmece açtı ve yüzüme bir kan taşı dokundurdu. De- mek bir yerim kesilmiş. Zararı yok, alışkınız. Parasını veriyorum. Çık- mağa hazırlanırken, adam hiç sırıtmadan : — Cildiniz gayet ince, berber değiştirmeseniz iyi olur ! Diyor. Eh, tabii; ticarette reka- bet şart... Günlerden bir gün, taşra- da bulnnan kardeşimden bir mektup aldım. Bir kaç gün için İsanbula geliyor- muş. O gün kendisini istas- yonda karşıladım. Sarmaş dolaş olduktan sonra evin yolunu tuttuk. Bir aralık : — Ağabey, dedi, saka- lım var, bir berbere uğra- yıp aldırıversek... Sirkecideki dükkânlardan birine girdik. Benim tıraş günüm olmadığı halde, yan- yana iki koltuk görünce ani bir kararla oturuverdim. Bir taraftan kardeşimle konuşuyor, bir yandan da aynada berberin hareketle- rini takip ediyordum. Bir » an geldi ki, yüzümde kan görür gibi oldum. Berbere işaret edince, adam: — Şimdi dindiririm bayım! Fakat cildiniz öyle ince ki, ne kadar dikkat etsem yi- ne kesilir. Dedi. Dönüp kardeşime bakı- yorum. Gülümsüyor. Onun yüzünde kan filân yok. Birdenbire eski berberi ha- tırladım. — Bunu size başka ber- berler de söylemedi mi? Ten inceliği soy sop yük- sekliğini gösterir. asâletimin bu yeni vesikası karşısında, düşünmekten kendimi ala- adım. Sokakta şundan bundan konuşarak eve vardık. Annem ne zamandan be- ri hasret kaldığı küçük oğlunu öpüp kokladıktan sonra ikimizi de kollarımız- dan tutarak bir koltuğa doğru ilerledi. Orada hoş beş ederken kafama yerleşen bir şüphe... İşte bu kadın, annemiz! Fakat şu cilt me- SİZ a selesine ne demeli? Yoksa gençliğinde bir günah mı işledi? Aman Allahım, deli olmak işten değil... Bu ne şüpheli şüphe ?... Bütün gece uyuyamadım. önüne geliyor. Ben bir asil- dim, fakat ne pahasına... * »* Aradan epeyce zaman geçmişti. Kardeşim yerine dönmüş, işine başlamıştı. Kendisine eskisi gibi sık sık ve candan mektuplar yazamıyor, şikâyetlerine ise sudan bahanelerle set çeki- yordum. Anneme karşı ga- yet sert davranıyor, babamı çök defa görmemezlikten gelerek hayrete düşürüyor- um. Günlerim, asaletin verdiği gurur ve buhranlar içinde geçerken, birgün, eski mek- tep arkadaşlarımdan birine rastladım. Belki son zaman- larda birçoklarına yaptığım gibi onuda bir selâmla sâ- vip geçecektim. Fakat bir- denbire onun İstanbulun en tanınmış ailelerinden birine lerde bulunmuş arkadaşlarla görüşmek ve hattâ yeni- 231 z ği Ed e z. * O Lim ye Ni “ evlenmiş. Onlar lu?) lerile tanışmak icap etmez- miydi? © Beraberce yürürken bize doğru bir adamın ilerledi- ğini gördük. Biraz sonra yanımıza yaklaşan bu şiş- man ve karayağız adam, arkadaşıma sarılmış, iki ya- nağından gürültüyle öperek heyecanlı bir sesle çağla- yordu: — Ah benim küçük Ne- jadım. Arkadaşım ona «Hasan ağabey» diyordu. Kendi- sinden ayrılmağa niyetle- nirken: — Bırakamam dedi, şu- İster istemez razı olduk. Adam koltuğa yerleşti. Biz se bir kenara çekilerek es- ki hatıralardan açtık. Ara- dan pek az bir zaman geç- mişti ki birinin : — Dikkat et, körmüsün? Diye haykırmasile ken- dimize geldik. Bağıran, ar- kadaşımın «Hasan ağabey» si idi. Berber ona: — Ne yapayım bayım, diyordu, öyle ince bir cil- diniz var ki1.. İşte bir asil daha... Hem- de Nejat gibi tanınmış bir aileye mensup... Bunun uy- durma, şüpheli tarafı yok... Tıraş bitmiş, sokağa çık- mıştık. Hasan ağabey, biraz şundan bundan bahsettikten sonra Nejadın annesi ve babasına selâm söyleyerek ayrıldı. Arkadaşıma sor- um : — Akrabadan mı, Nejat ? — Bizim evde doğmuş, babamla beraber büyümüş. Onun babası, dedemin Mı- sırda bulunduğu sıralarda hizmetine aldığı becerikli bir kıpti imiş. Dedemle birlikte İstanbula gelmiş. Hizmetçi sonra Hasan ağabey uzun müddet bizde kaldı. Asker- liğini bitirince ticaret ha- yatına atıldı; ve kıyafetin- den anlı yorsun ya, epeyce muvaffak oldu... Oh, yarabbi asalet buh- ranımı yenmiştim. kızlardan birile.” | “Bldüktei Ep af, hü ii; ii ğ