Tezadlar Panoraması Bir tatil günü oğlumu Yedikule surlarına, gezdirmeğe götürmüştüm. Henüz orta mektebini yeni bitiren çocuğu Yeniköyden vapura bindirip ğunu gördük. Denizaltılar da vardı. Daha ötede yatlar, yolcu ve yük va- purları demirlemişlerdi. Gökte birkaç tayyare çelik gürültülerile alçaktan a: — İşte tam asri bir manzara, de- dim, bak fen ve teknikanın vücude getirdiği son sistem, ize güzel nakil ve seyahat vasıtalar: Oğlum, göstürdiğim manzarayla uğraşacağına bana pupa yelken gi- den birkaç tane mavna gösteriyor, AHLÂK Bu ana kadar tam 149 okuyucumuzdan ahlâk üreme mektuplar aldık. Bir ta- nesinden, bazı parçaları, baş örnek olarak koyuyoruz. Birgün bu dava üzerinde nasıl çörekleneceğimiz görülecektir : etimizde bir ahlâk buhranı oldu- a... Ekserimiz, bu ? Sebebi ne; ve nihayet çaresi nedir ?.. u süallerin hemen hepsini her şahıs başka türlü izah ediyor ve edecektir. Taba- yolojik ) yapılışında arıyacak; iktisat, geçim zorluğunda bulacak, ( pedegoji ) , aile terbiyesinde gizli olduğuna işaret edecek... Fakat bunu tek ve muayyen birkaç sebebe mi baglamak, yoksa insanların hayat şartlarına müessir her içtimai hâdisenin bir payı olduğunu mu kabul etmek m Ps aziyet karşısında elimizi baglayıp seyirci kalmak, üzülmek, gazete sütunlarını doldurup taşırmak herhalde kat'i ve müessir bir ilâç olmasa gerek.. caba devlet kanunlarının müeyyidele- e Gil ilmi geçirmek, agır oymak, failleri halka teşhir etmek hastalığı önliye- Çaremiz nedir, çare, çare, çare //! (Büyük Doğu ) çare yolundadır. onlarla daha ziyade ilgilenmiş görü- nüyordu : aba, bu yelkenliler Barbaros zamanında da böyle miydi ? O vakit- tenberi sanki hiç değişmemiş! er de- mi? Bu tezadı görüşü benim hoşuma gitti. Ancak bir deniz müzesinde gö- rülebilecek olan bu yelkenlilerin gö- zümüzün önünde son sistem vapur- ların yanından fütursuz geçmeleri hakikaten görülecek, düşünülecek, mukayese edilecek hâdiselerdendi. va şöyle oYedi- mek üzere tram- vaya bindik. Türkan yollar üstünde tramvaylar, otomobiller, kamyonlar durmadan kayıp geçiyordu. Fakat Yedikuleye vardığımız za- man, şehrin bittiği yerlerde, yolsuz yolların üstünde, bir sürü öküz ara- baları, kağnılar ve develerin yavaş yavaş gelip gittiklerini gördük. Bu sefer oğlum bana yine sordu : — Baba, Fatih İstanbulu fethetti- ği günlerde yine bunlar buralardan bu kadar rahatça geçmiyorlar mı idi. 15 — Evet oğlum, dedim, sanki bir az öteden Hazreti Fatih beyaz atına binmiş olduğu halde bunların arka tarafından karşımıza ya bize selâm verecek gibi, değil mi ? Yedikuleden Florya pilâjına git- mek için demir yolu durağına doğru yolumuza devam ettik; “biraz sonra küçük . bir camiin kapısı önünde bü- yük bir kalabalık gördük. Oğlum : — Bab dedi, biz de bu camie girelim, ne olur, Floryaya bir tiren sonra gideriz; kuzum, gel, hatırımı rma! Zaten ben o gün tâ Yeniköyden çocuğumun hatırı için buralara kadar gelmemiş miydim ? Hemen kabul et- tim. Tabii camie girmek için ayakka- bılarımızı o çıkarıp ellerimize aldık. Orada yanık sesli bir genç mevlüt okuyordu. Erkekten fazla kadın var- dı. Kadınların çoğu çarşaflı, feraceli idiler. İçlerinden bazılarıda hattâ 65 Prof. Suphi Nuri İLERİ fazla tahassüslerinden ağlaşıyor, ba- gırışıyordu. rada fazla kalmadan bir saat önce Floryaya varmak için acele et- tik. Oradada kadınlar ve erkekler mayolarını giymişler, yani çırıl çıplak olmuşlardı. Pilâjın gazinosunda da bir (hoparlör) durmadan İngilizce caz- bant şarkıları söylüyor, insanın ku- laklarını deliyordu. Oğlum yaşına ve başına rağmen bu tezatlar panoramasının düğümünü, adetâ bir çocuk dehasile çözer gibi oldu : — Bir tarafta mevlüt, bir tarafta cazbant, bir tarafta mavna, bir ta- rafta tayyare, bir tarafta çarşaf bir tarafta mayo, bu ne hal baba; birbi- rine uymıyan bu şeyler arasında biz yolumuzu nasıl bulacağız ? iz cevap tedbirim şu kadar ol — Biz buraya düşünmeğe değil, eğlenmeğe geldik. Haydi bakalım sen enize gir, ben de seni uzaktan sey- redeyim ! Adesenin gözile ameli dava- larımız: Bazılarımızın hali/.