...m EA ker. .. .— Ep | # p . © “ &. © © “mar siPEma ütmeisisemezs nir —r Mİ — nem. ÖKE imami LL. İİ na Bir Amerikan gazetesi diyor ki... “Abdülhak Hâmid Şekspirle ayni sevi- Jeye gelecek kadar büyük bir şairdir,, “Türk dünyanın en merd adam adamıdır. Büyük harpte onun kadar dürüst harbeden yoktur," ; Kaliforniyada çıkan The Argonaut Mecmuası Türkiye Şekspiri başlığıyle- » Bu makalede dâ az kimseler lisamını öğrenmişler- dir“ Lâkin Abdülhak Şekspir'le ayni teviyeye gelecek kadar büyük bir şa» İrdir. İran ve Arabistandan fevkalâde Birler geldikten sonra, Türkiyeden de gelmemesine hiç bir sebep yoktur. Walt Whitman büyük şairlerin bü- Yük dinleyicilere ihtiyaçları olduğu- Mu söylemiştir; Türk karakterinde de Şâlre lâzım gelen dinleyicileri temin #decek kabiliyet vardır. Türkler ro- Mantiktir, cesurdur, misafirperver- dir; büyük adamlar yetiştirmişlerdir Ye şair olmak itibariyle büyük İngi- müsavi olabilecek bir adam ve- Tebilmeğe tamamen hak sahibidirler. Bir zamanlar Türkü hitabe lâyik er ve şu veya bundan dolayı Mücrim tutarlardı. O kadar ki, insan- Ağın bülün vasıflarından mahrum #âyarlardı. Fakat onu İyi tanıyanlar &n çok sevenler arasına giriyor. Türkün müteaddit defalar isbat #tmiş olduğu bir mertlik hassası var- dir. Son hrpte de bunu tekrar isbat yoktu. İngiltere, edip «kendilerini denize dökeceğinin bildirmiştir. Hiç kimse bir Fransız, Alman, İngiliz ve Amerikan generali. nin böyle bir harekette bulunacağı- ni tasavvur edemez. Ve Türk kuman- danı haber vermiş olduğu güne kadar İngiliz. düşmanını rahatsız elmemiş- tir. Mevzuubahs gün şalakta Türkler hücuma geçtiler ve dedikleri gibi İn- giliz ordusunu denize dökmedilerse, bunun sebebi muvaffakiyetsizlikleri değil, İngilizlerin ordularını İngilte- reye tekrar götürecek vapurların ol- duğundan ileri gelmiştir. Galehe Türk! galebesi olmuştur. Mathew Arnold, Tolstoyun hikâye- lerini okumakla duyduğu heyecanla, bir gün mektep çocuklarının bile Rus şaheserlerini okuyabilmek için rusça öğrenmeği vazife bileceklerini söyle- miştir. Eğer Türkiye Hâmid Bey Ab- dülhak'ın şahsiyetile e Şekspirle bir tutulacak bir şair yaratmışsa, İlerde kendisini asıl Ilsanında okumak ga- yesile türkçe öğrenmeğe koyulan pek çok Avrupalı ve Amerikalı olabi- lir. Şimdi eski hindçe eserlerini oku- mak istiyenlerin «Sanseritoyi öğren- dikleri gibi. Yenicami meydanının genişletme projesi Binalar hangi sıra ile yıktırılacak? etrafını açmak üzere Ki yapılacak istimlâk için rlanan ve Nafia Vekâletince de ie edilen krokinin bir klişesini e neşrediyoruz, a İstimlâk edilecek olan adalar - is- aşi Sırasına göre - rakam ve harf- a İşaret o edilmişlerdir. Krokide vg işaretile gösterilen ada, Valde İle etrafındaki binaları gösteri- öğ ad, istimlâk muamelesi ilk Saki ikmal edilerek derhal yıktırıla- W. Bundan sonra, (L A) işaretile İ,, Tilen ada, ki Yenicaminin Ba- ( caddesine bakan kısmıdır. e işaretile gösterilen ve ke- min olan kısım da üçüncü edilerek ortadan aç tim İacaktır. İstimliklen sonra Köprünün yerinin değişmesi işi öLcü zoo yapılacak olan kısım krokide (i D) işaretile gösterilmiştir. Bu ada, köp- rüye nazaran Eminönünün «ol kısmında bulunan Eminönü hanı, Eminönü postahanesi ve civarını gös- terkemtedir. Belediye, bu adalardaki emlâk sahiplerini çağırarak kendile- rile pazarlığa girişecektir. Krokide B. Prost'un avan projesi- ne göre Karaköy köprüsünün mevkii de biraz daha Halice doğru çekilmiş bir halde gösterilmiştir. Köprünün şimdiki mevkii ile ileride çekilecek yeni yeri arasındaki mesafe 35 metre- dir. Bu suretle köprünün İstanbul semtindeki medhali şimdiki Balıkha- ne binasına yaklaşmıştır. Fakat köp- rü, Eminönü meydanı açıldıktan son- ra derhal geriye çekilecek değildir. AKŞAM Avusturyada bir çok tevkifler yapılmış Röyter muhabirinin balkarlsi gönderdiği malümat Zürih 18 (A.A) — Röyter muhabiri bildiriyor: Avusturyada 400 kilomet- relik bir mesafe katettim. Her tarafı Alman askerleri ile dolu gördüm. Bu müşahede bana Avusturyanın askeri işgalinin ne derece müessir bir suret- te yapıldığını göstermiştir. Avustur- yada bir Alman müfrezesinin bulun- madığı tek bir kasaba veya şehir gör medim, .Hududun öte tarafında Almanya- da Avusturya vekayit dolayısile fevka- lâde ıztıraplı bir alâka hüküm sür- mekte idi. Herkes, Viyanada olup bi- ten şeyler hakkında doğru malümaf edinmek istiyordu. Bir garaj sahibi bana şöyle dedi: «Hitlerin talihi varmış. Komüniz- min Avusturyayı kontrolü altına âl- masına ve bunun üzerine her türlü hâdiselerin zuhur etmesine mâni ol- mak için tehlikeli işe tam zamanın- da teşebbüs etmiştir» Avusturyada tathir ameliyesi devam ediyor. Binlerce kişi tevkif edilmiştir. Gizli zabıta ile Almanyadan getirilmiş olan zabıta tarafından yapılmış olan usul dairesindeki terkifattan başka bir takım yolsuzluklar yapılmış oldu- ğu haber verilmektedir. Meselâ Yahu- diler vesair bazi kimseler, davet edil- mekte ve angaryalara iştirake icbar edilmektedirler. Sol cenaha mensup kimselerden tevkif edilenler meyanın- da amele namına Şuşnig ile müzake- relerde bulunmuş olan komitenin bü- tün azası bulunmaktadır. Yugoslavyada bir hadise Bir mebusun iddiaları tahakkuk etmedi, 30 içtimada meclise iştirâk etmemesine karar vzrildi | vaziyeti hakkında tevdi edilen tebliğ- | leri dinlemiştir. Bu mebusun bazı kim- selerin kendisine taarruz ederek yanın- da bulunan evrakı almış olduklarını müdüriyetinin keb olan Adliye ve Dahiliye nazırları- nazırları tarafından mebus Raşoviç'in söylediği mahalde-bir tecavüze maruz kalmasına imkân yoktur. Mebusun komşusu olan bazı şahit- ler kendisini sabahleyin perlâmentoya, olmıyacağını beyan etmişlerdir. Diğer cihetten tahkikat neticesinde Raşoviç'in aynı gün sabahleyin saat on bir buçukla yarım arasında akra- balarından birine ait bir inşaat yeri- ne giderek orada bir kaç kişi İle görüş- tüğü anlaşılmıştır. Binaenaleyh Raşoviç'in saat 9,30 ile 12,30 arasında bir taarruza maruz ka- ie kati surette tesbit edilmiş- mi ve Dahiliye nazırlarının teb- liği okunduktan sonra parlâmento re- isi Çiriç, Harbiye ve Bahriye nazırı gö- neral Mariç'in kendisine isbat edilemi- yen isnadlarda bulunmuş olan mebus Rayoviç'i dava ettiğine dalr beyanatı- ni okumuştur. Yirmi beş mebus taralından yapı- lan teklif üzerine parlâmento, mebus Raşoviç'in meclisin otuz içtimaına iş- tirak etmek hakkından mahrum edil. mesine karar vermiştir. EEE Köprü, ancak Balıkpazarı ve ciya- rının istimâki bittikten sonra çekilecektir. Köprünün 30 metre içe- riya çekilmesinin kaça mal olacağı henüz kati olarak tespit edilmemiş. tir, Mütehassısların tahminine göre şimdiki kenar ayakları yerine Ke raköy ve Eminönü taraflarında yeni- den kenar ayakları yapılması 200 bin lira, köprüde yapılması zarüri görü- len bazı tadilât da 200 bin ki ceman 400 bin lira sarfına lüzum göstep- mektedir, NANEMOLLA Peki, faydası?.. Karakol karakol do» laşmaktan, Zaptiye kapısına tıkık maktan başka neye yarıyacak?.. Fi. | lânca kişizadeymiş, falanca vezirin evlâdiymiş, kimkime, dumdüma. Vâ- Takı mihri vefayı kim okur, kim din- ler? Aksi şeytan gene dürttükçe dürt- mede; — Hâlâ ne bekliyorsun a alik?.. Öf- ke baldan tatlıdır yavrum. Haydi hep» sine katlan; yum gözünü, yap yapa- cağını, Şu ciğeri beş para etmezlere hadlerini bildiremiyecek kadarda kansız mısın, südsüz müsün? İkilik arasında kahroluyor, bir tür. lü karar veremiyor... Hiç farkında olmuıyarak eli yelek cebine gitmiş, parmakları mahud sa- ate değmişti, Birden silkindi. Kafasının içinde bir ışık doğdu. Seslendi: — Hrant ağa! Aldırış etmiyor. Sesini yükseltti: — Palabıyık sana söylüyorum, sa- ğır mısın? Cevap çıktı: — Hamme ciğerim!., — Bana bak, yaklaş bu tarafa!,. Başkontrol ağa, gene ermenice mi- rıldanarak gişeye sokuldu. Delikanlı saati delikten içeri uzattı: — Al şunu, sana yadigârım olsun!.. İlerif o saniye pişmiş kelle; parma» ğında zilleri eksik: — Zo bu yarı gece, nereden esti bu çimendifer piyangosu? kulağına kuşlar mı gelip bu zadegân- lığı yap dedi, yoksam derunundaki alicenabliık mı kabarıp zatını buna sevketti?.. Milyon, milyar sene yaşa- yasın paşazadem! Ağzı kulaklarında, saati evirip çe- virdikten ve gişenin üstündeki üç Wi- rayıda içeri çektikten sonra palas- pandıras dışarı uğradı: — Peşimden gel, vözirzadem!, Alt kattaki koridora daldılar, Pala- bıyık Hirant, (Bedestenli Mahmud beyin oğluna angajedir) dediği 4 nu- maralı İocayı çatır çutur açlırdı. Lo- cacılara tenbihi de geçti: — Büfeci Aram sık sık bunda uğ- rasın, Paşa beyim ne istoorsa, kahve, çay, limonata, portakal, mandalin, fındık, fistak, «sesi alt perdede» Car- makcur, konyak, amer mamer gibi her ne meşrubatı küuliye de arzu edoorsa takkesinde yetiştirsin!.. Tiyatronun içi sıcak mi sıcak; ha- mam halveti. Her tarafta çifter çifter soba, o kadar kişinin nefesi. Delikanlı locaya girince paltosunu çıkardı. Öne oturamadı, çünkü kıyafe- ti perişan. Koltuğu biraz geriye, kadi- fe perdenin yanına çekti; üstüne çök- tü, Sahnenin dışında, sağda ve solda, koca koca levhalar. Kumpanyanın repertuvarından, yakında oynana- cak bazı oyunların kalın yazılı ilân. ları, Dramlartdan: Viktor Hügonun (Anjelo Malapiye- ri) si, (Lükres Borjiya) si; Namık Kemalin (Kara Belâ) sı; Recaizade Ekremin (Vuslat yahud Süreksiz se- vinc) 1; Ebuzziya Tevfikin (Eceli ka- za) sı; Hoca Hakkının (Hak) ı; Mus- tafa Hulüsinin (Dehşeti hâta) sı. Operetlerden: Çuhacıyanın (Arifin hilesi) (1); (Köse Kühya) si; Ofenbahın Mektebi Sanayi menfaatine oynanacak (la bel Elen) (2); Lökokun Kayseri civa» rındaki Ermeni mektebi namına tem- sil edilecek (Madam Angonun kızı) Opera komiği (3)... kadar herkes, (Basiret), (Ceridel Ha- vadis), (Hulasatülefkâr), (Şark), (Musavver Medeniyet) (4) gazeteleri- ni çarşaf gibi açmışlar; mütaleadalar, Ekâbirden bazıları, meselâ Valide sultanm başağası, bir takım saray paşaları ve beyleri, sigara tellendire- rek, nargile fokurdatarak yanlarında- ki iskemle kuklalarile yarenlikte. 'Tektük ağızdan (susalım!) sayha» ları yüksele dursun, kim dinliyor?.. Paradide de ne patırdı, ne gürültü: — Papazı çektim, çık ikilini!.. — Dübara attın, ver kuruşu! — Oyun değil, buna mars derler!,. Yani, iskambille kıhç oynıyanlar; zarla barbut atanlar; şark şurk tavla pulu vuranlar... Delikanlının gözleri karşıki (1) numaralı locaya ilişti Mabeyinci Pembeten Eşref bey de kendisi gibi koltuğu geriye çekmiş, kuytuda kaldı- ğı için pek gözükmüyor. İkide bir köşeye dönüp çömeldiğinden, ağzı da boyuna oynadığından belli ki atışlar» mada, Tık tık, locanın kapısı vuruldu. Ce- vap beklemeden büfeci Aram ağa içe- ri girip temennahı çaktı: — Kahve, çay, limonata, portakal, mandalina, fındık fıslık, esesini alçal- tarak!» Düz, maslika, konyak, amer, vermut ne emir edoorsun beyim? Genç, kaşlarını kaldırdı: -- Bir şey istemem şimdi! Cebindeki olup olacak, 27. kuruş Ne içecek ve karşılık neyi verecek?.. İstanbulun en boğuntu yeri orasıy- dı. Böyle sureti mahsusada locaya getirilen kahve, çay, limonatanın fia- ti mecidiye; iki portakalla iki man dalina konmuş. tabak otuza. İçkinin bülbül çanağı kadar kadehi kırka... Dahası da var; bir o kdar de bahşiş şart. çekti. Başını dayadı. Eski günler hep gözünün önünde: Bu binaya ilk gireli altı, yedi sene var. O zamanlar 13, 14 yaşlarında bir sene), (Kendi » Cİdbasi ve ), (Görenek), (Âfeti Cehil yahut Sefahet), (Paki Damen), (Ya (Vehhamlık Deliliktir), (Sefaleti Aşk). (Bu liste, 1291 rumi senesinde, İstan-