İranın ilk hükümdarı Keyhüsrev; hemen hemen bütün ko! ülkele- Tini istilâ etmişti. Bu istilâdan (Süs) krallığı da tulamam e itün cihanda, t ük genimetini, a sahib Zavallı kraliçe; Keyhüsrevin işi esiresi; kaçan, yakasını kurtaran Sev gili kocasını düşünüyor, onu kurtar- mak için, Keyhüsreve yaltaklık etmek mecburiyetinde kalıyordu. Fakat cihangir hükümdar, Pant- heeye bütün arzularını kabul ettir- tip yaptırtmağa da muvaffak ola- mamıştı. Cesur ve mütevekkil bir gün onun yola gelmesini bekliyordu. Hi- lekâr tabiatinin buna da bir çare bul- makta gecikmiyeceğini pek âlâ bili- yordu. Bir sabah, gene köleler! ile esir ol- duğu dairede oturan Pantheeyi ziya- ret etmişti: — Görüyorsun ya Panihee ne Ka- dar hürmetkârım. Cihangir bir hü- kümdar olduğum halde, sana arzu- Jarımı cebren kabul ettirmek istemi- yor; bu talebin senden ve senin ta- rafından gelmesini bekliyorum. — Pek iyi yapıyorsunuz haşmet- meap... Çünkü şiddetle elde edilen bir kadın, tuzsuz bir yemeğe benzer, mideyi bozar, iştiha bırakmaz. » — Ne kadar iyi söylüyorsun... Bir hayvan gibi bunu itibar nazarına al- mamış olsaydım, çoktan kollarım ve kucaklarım arasında bulunur, sana bu suretle hitab etmek zahmetine bile katlanmazdım. — Teşekkür ederim. — Yalnız söyle Panthee; kalbinde beni bir gün sevebileceğine dair kü- çük bir işaret, ufak bir şey duyuyor musun?... Panthee gözlerini yere dikmiş malı- cub ve korkak; — Daha zevci ölmiyen bir kadı na böyle bir şey teklif edilir mi? Demişti, Keyhüsrev aşki hırsını temin edebil. mek için, dünyada yegâne bir engel onun kocasının bulunduğunu pek Alâ biliyordu. Bu güzel kadını iste- diği şekilde sarabilmek ve öpebilmek için, behemehal onun ortadan kalk- ması lâzımdı. Ve bunu yapmakta onun için bir hiçti. Bir avuç cengâ- verle dağa iltica etmiş olan bu baha- diri göndereceği bir ordu ile mahv ve perişan edebilir, olduğu yerde kelle- sini de kestirtebilirdi. Fakat bunu büy- Je yapmıyor, Pantheeye kocasının Ken- di elile öldürüldüğünü göstermek iste- miyordu. Aklına birdenbire şeytani bir fikir geldi: — Panthee, dedi, Senin gibi büyük fazilet sahibi bir kadına, hürmet et- mekten başka yapılarak hiç bir şey yoktur. -Kocana haber gönder, Onu affediyor ve krallığını ona iade edi- yorum. Gelsin, tekrar taç ve tahtını eline alsın, Ve benim bir müttefikım olsun, Paniheg memnun, nasıl teşekkür edeceğini bilemiyordu. Çılgın gibi ayaklarına kapandı. Ellerini öptü. Ve sonra Keyhüsrevin kurnazca: — Sen de benim hemşiremsin!!.. Dediği söze aldanarak, hattâ du- daklarını bile dakikalarca vermekte bir beis görmedi. Keyhüsrev artık oyu- nun ilk kozuna sahib bulunuyordu. ... Denildiği gibi olmuş kocası kral avdet etmiş, Keyhüsrevin bir mütte- i Yazan: Ma - nin yanına gitti. Kraliçe hâlâ mü: kedderdi, hâlâ ağlıy Keyhüsrev, o müti başladı: — Panthee senin kadar ben d teessirim, Ordunun büyük bir nünü, cesur, kuvvetli bir müttefikini kaybettim, Bunun böyle olmasını is- temezdim. Ne yapayım harb benim sevdiklerimi sağ bırakmıyor ki.., Panthee hâlâ göz yaşları içinde Jdi. — Gelen felâkete ne denebilir?! 5 in ruhu ben- Ve beni gece Diyor ti r sesile süze şey istiy rahatsız ediyor. gündüz Pantheeyi mesud et!.. Panthee uykudan helecanla uyan- mış gibi sersemlemişti. — Beni mi bahliyar etmek! Dedi. — Evet. — Nasıl?... — Nasıl olacak. Benim karım ve bütün saltanatımın şeriki olmak su- retile.. Zeki kraliçe o dakikada oynanılan oyunun ne olduğunu anlamıştı. Aya ğa kalktı. Bütün metanetini topladı. — Bir şartla... Dedi, — Ne gibi... — Son defa kocamın mezarını ziİ- yaret ettikten sonra... Keyhüsrev razı olmuştu. Ertesi günü Panthee yanında iki köle olduğu hâlde, kocasının *mezaxı başına gelmiş kendisile beraber öl- meğe âmade kölelerile anlaştıktan sonra, dini merasimi ifa etmek için evvelâ köleleri kurban etmiş, ve k3ı- disini de güzel kalbi üzerinden vur- makta gecikmemişti, Keyhüsreve de miras olarak yanı başında bırakmış olduğu şu mektup duruyordu. «Aşkta hile, cennette riya olamaz!.> Ç.. İzmitte Şark Pazarı Sadeddin Yalım Ticarethanesi Koöaeli vilâyeti mektep kitapları satış yeri, Her nevi kırtasiye çeşitleri, Nauman dikiş ve yazı makineleri, Ko- Türk musikisi, Plâkla Türk r ld; BON, meşriyalı; 1830: Plâk'a “> 5: Edimenin kurtu 30: Muhtelif piâk tarafından şan katile, Piyano ve keman refa- Spor müsahabeleri: Eşref kanun Muammer, klarinet Hamdi, ut Cevdet. Kozan İgai2 1 - Teehai- 2 - Tosi: Begreto, 4 - Drigo: Valse Mignonne, 5 - Andran: 3 —Ponchlell; Danza del! Ore, La Mascotte, 2215: Ajans haberleri, 2230: Piâkin tololar, opera ve operet par- çaları, 2250: San haberler ve ertesi gü- nün programı, 28: SON. Ankara — Öğle neşriyatı: 1230 - 12,50: Muktelif plâk yeşriya, 1250 - 13,15: Plâk: Türk musikisi ve halk şarkıları, 13,15 - 1330: Dahili ve harici haberler, Akşam neşriyatı: 1830 - 19: Muhtelif Dlâk neşriyatı, 19 - 1930: Türk musikisi ve halk (Makbule Çakar ve ar- kadaşları), 1930 - 1945: Saat ayari ve arapça neşriyat, 1945 - 20,15: Türk mu- sikisi ve halk şarkıları yeme saga arkadaşları), 20,15 - 2030: m Duru: Terbiye, 2030 - 21: Plâkin dans musikisi, 21 - 2115: Ajans. haberleri, 2115 - 2156: Stüdyo salon orkestrası: 1 - O. Fetras: Souvenir de Pranz Schubert, 2 - Honegger: La Danse Devant L'Arehe, 3 - Ofenbach: La Princesse de Tröbzonde, 4 - Strauss: La Vie dartiste, 5 - Mozart: Baslien und Bastienne, 2155 - 22: Ye- rnki program ve İstikiâi marsi, 26 Teşrinasani 937 Cuma İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla Türk musikisi, İ250: Havadis: 1305: Plâkla Türk muzilösi, 13,80: Muhtelif plâk neşriyatı, 14: SON; Akşam (neşriyatı: 17: Üniversiteden naklen İnkilâb tagihi dersleri: Receb Pe- ker tarafından, 1830: Plâkin dans mu- sikisi, 19: Osmasi Pehlivan tarafından halk şarkıları, 1935: Radyo fonik dram (Deliler arasında), 1058: Borsa baberle- ri, 20: Suat Gün ye arkadaşları tarafın- dan Türk musikisi've halk şarkıları, 2030: Ömer Rışa tarafından arabca söylev, Hava Taporu, 2045: Beyan Muzaffer ve arkadaşları tarafından Türk musiki- si ve halk şarkıları Sa, A), 2LI5: OR- KESTRA: 1 - Verdi: La forsa del destino, Uvertür, 2 - Massenet: Le Cid, Suvit, 3 - Drigo: Laflüt enehantöe, 4 - Sirich: Sringende knoppen, valse, 5 - Manfired Die bösen Buben, 22,15: Ajans haberleri, 2230: Plâkla golölar, opera ve operet mile sahip re talihe komanda etmek ve insanın kendi gemisini istediği bedele yürütebil- Şekli. Sağlam sinirler müthiş bayat mücadelesinde muvaflakiyetin €n İyi "teminatıdır, Binaenaleyh sinirlerinizi Bromural .Knoli- De kuvvetlendiriniz, bunun mösekkin ve mukavvi esiri her işle görülür. G Hiç bir zaran yoktur ve alışıklık vermez. 40 ve 70 bösiprimeyi havi ip derde eüamencı de reçete ile salın, Knoll AG, kimyevi maddeler fabrikaları, Ludwigshafen #/Rhin. fiki olarak ilân edilmiş, fakat Asuri. | Baş, diş, nezle, grip, romatizma ve bütün ağrılarınızı derhal icabında günde 3 kaşe alınabilir. kağ tekeri Taklitlerinden sakınınız ve her yerde israrla giripin isteyiniz. lere karşı yapılacak harbe iştirak için cepheye gönderilmişti. Kraliçe de Keyhüsrevin «emin nezaretin altı- na tevdi edilmişti. Şimdi harbe giden kral, Panthee, Keyhüsrev her üçü de memnundu. Fakat çok geçmeden yıldırım gibi bir haber Pantheeye yetişti. Kocası, denildiğine göre, düşman tarafından harpte öldürülmüştü. Keyhüsrev, kendi uğruna harpte nefsini feda eden bu şanlı müttefiki- ne büyük bir şanlı cenaze merasimi yapmağı da unutmamıştı Zaman geçtikten sonra teselli için Panthee- Girip, Baş ve Diş Ağrıları, Nevralji, Artritizm, Romatizma Tarihi KAPTAN PAŞA GELİYOR Deniz Romanı Yazan: İskender F, Sertelli mum Tefrika No. 68 ilSabaha kadar denizi aramışlar, uzaktaki adaların sahillerine kadar gitmişler, fakat iki firariyi bulamamışlardı «— Denize İki kişi atladı. Koşunuz. Kimdir onlar?.. Gözcüler, görmüyor Musunuz?» Salih reis bu sesleri duyunca ye- rinden fırladı: — Denize iki kişi düşmüş galiba. Varıp anlıyayım... Salih reis kamaradan güverteye çıktığı zaman, Türk denizcileri ara- sında fazla telâş görmüştü. Salih reis: Denize kim düştü? - ye sordu. Gemicilerden biri: — Greşyanonun denize atıldığını gördüm. Fakât arkasından atılan gölgeyi seçemedim. Diye mırıldandı. Kürekleri “durdurdular. Fakat, de- nizde şiddetli dalgalar vardı. Gemi birdenbire duramamışlı. Salih reis, Greçyanonun denize at- ladığını duyunca beyninden - vuruk muşa döndü. arka kasaraya koştu ve kaplan paşaya: — Deyletlim, dedi, Greçyano de- nize atmış kendini... Kılıç Ali paşa şaşırdı. Güverteye çıktılar, Denize dalgıç- lar indirdiler, Bu arada ikinci bir haber Kılıç Ali paşayı hayretler içinde bırak- mıştı. ç Ambar nöbetçisi: — Yanımdan şeytana benziyen bir gölge uçtu. Peşinden kovaladım. Fakat yakalıyamadım. O da denize atıldı. Diyordu. Ambarı araştırdılar. Leventler heyecanla bağrıştılar: — Zora meydanda yok! İlk önce ambarı, daha sonra gemi- nin her köşesini araştırdılar. İspanyol rakkasesi meydanda yok- tu. Denize utılan dalğıçlardan biri, su- yun üstünde bulduğu bir kadın ör- tüsünü uzaktan gemiye uzatarak: — Zoranın başma sardığı şahı dalgaların arasında buldum. Diye bağırıyordu. Sinyor Greçyano ile beruber İspan- yol rakkasesinin de denize atıldığı anlaşılmıştı. Bu hadise karşısında bir müddet hiç bir hüküm veremediler. Herkes heyecan ve tereddüt içinde birbirine bakışıyordu. “ 'Esirlere peksimet dağıtan nöbetçi: — Onlar zaten canlarından bez- mişlerdi. Bu akşam peksimetlerini bile almadılar, Diye söyleniyordu. di- — Acaba kaçtılar mı? Yoksa, nö- | betçinin dediği gibi, canlarından be- zerek kendilerini ölümün kucağına mı attılar? Herkesin kafasında kıvrılıp kalan bu istifhamları kim çözecekti? Salih reis İspanyol rakkasesine acıyordu. — Onun bize çok hizmeti vardı. Nasıl oldu da nöbetçilere görünme- den ambardan çıkabildi? Diyordu. Kılıç Ali paşa bu hadiseden çok müteessir olmuş Ve fena halde hid. detlenmişti. İstanbulda padişah duyarsa ne demezdi? Kbskocaman bir geminin amba- rından iki kişinin kendini denize at- ması Türk donanmasında İlk defa İşitilen bir hadise idi. Kaptan paşa buna meydan veren nöbetçileri bağ- latıp divan dayağına çektirmişti. Hiddet, hayret ve nihayet dayak. Bütün bunlar neye yarardı? Ortada bir hakikat vardı: Vene- dik şövalyesi ile İspanyol rakkasesi gemiden kaçabilmek imkânını bulk muşlardı. İşte, kaptan paşa bu noktayı dü- şündükçe hiddeti büsbütün artıyor, ve garip bir kararsızlık içinde da- kikalar geçerken, paşa gemisi dalga- larm kucağında bocelayıp duru- yordu. Yelkencilerden biri uzaklarda. ışık: bu hadiseyi lar göründüğünü söyleyince, Kılıç Ali paşa: — Kaçtılar... Diye bağırmıştı. Bu bir kelime, onun verdiği son hükümdü. Kaptan paşa yanılmıyordu, O, sin- yor Greçyanonun Venediğin meşhur yüzücülerinden biri olduğunu bili- yordu. Kılıç Ali paşayı düşündüren bir nokta vardı: Zora, bu uzun meşafele- ri ve coşkun dalgaları nasıl aşabile- cekti? z Kılıç Ali paşanın: — Kaçtılar! Hükmünü verdiği dakikadan iti- baren bütün gemiler sağa sola dü- men kırarak, sahile doğru deniz üs- tünü taramağa başladılar. Eğer Du hadise gündüz olmuş ok saydı, Türk denizcileri firerileri bul makta hiç te gecikmiyeceklerdi. Fa- kat, gece karanlığında ve dalgaların arasında yüzen iki kişiyi bulmak ko- Jay bir iş değildi. Kihç Alİ paşa: — Greçyanoyu - ölü olarak ta ol. çalışacağız. Greçyano ile ocağı eealieci Ga niz üstünde aradılar. Uzaktan gö- Tünen küçük adaların sahillerine ka- dar bütün denizleri taradılar. güverteye « kimseye görünmeden « nasıl çıkâbilmişler ve güverteden de- nize nasıl atlamışlardı? Başka gemilerde bunu kolaylıkla yapmak belki mümkün olabilirdi. memleket kadar büyüktü, Kıhç Ali paşa güvertede dişlerini gıcırdatarak bağırıyordu: — Greçyano, şeytan bir adamdı. O, göze görünmemiş olabilir. Fakat, şu Ispanyol kahbesini nasıl oldu da göremediniz? Bunlar gemiden ka- natlamıp uçmadılar ya... O gece-sabaha kadar adalarin et- rafından dolaştılar. , » Sinyor Greçyano, Paşa gemisinden kaçtıktan sonra.. Bir küçük balıkçı kulübesi... Denizde fırtına dinmiş. Adanın arka sahilinde korkunç bit sessizlik var. Greçyano yaltığı yerden yavaş yâ- vaş başını kaldırıyor: — Zora Kilâ gözlerini açmadı mı? İhtiyar balıkçı cevap veriyor: — Bayır, Deniz suyunu fazlaca yutmuş. Türk gemisinde tuzlu et yes miş galiba... — Şakanın sırası değil, ihtiyar! Büyük bir felâketten kurtulduk. "Türklerin elinde esirdik. a Başını salladı: — İkiniz de iyi yüzücü imişsinizi Açıklardan yüzerek sahili bulmak dayak yemiş gibi, çok yorgun. . sal söğlenerek yattığı yerden ki mma eği — Merak etme, biraz sonra gözle rini açar. e — Zavallı, Çok çırpındı deniz üs tünde,