HAFTANIN İÇİNDEN Paşa konuşuyor! İsmet İnönü son zamanlarda, uzun ve önemi herke- sin gözü önünde buram bunun tüten demeçler vermiyor. Eski devirde olduğu gibi "Türk milleti en az Kore milleti kadar haysiyet sahibidir" veya "Sizi ben bile kurtaramam" neviinden dikkat çekici, vecize gibi cümleler de söylemiyor. Ama İnönü bir kaç de- fa konuştu. Bu konuşmalarım inceleyenlerin, İnönü- nün bir özelliğinin devam ettiğini anlamaları zor de- ğildir. Özellik, yılların tecrübesine sahip bu devlet adamının hiç boşa konuşmamasıdır. İnönü her lâfi- nı, ölçerek ve biçerek, sarf eder ve o lâfın daima bir önemli mânası vardır. İsmet İnönü "AP önümüzdeki seçimleri kaybede- cektir" dedi. Bir parti lideri rakibinin um bir 0 buna inansa bile söylemeyeceğine göre bunu bir "po- litik söz" olarak değerlendirmek kabildir. Ancak inö. nü lâfı orada bırakmadı. İlâve etti: " OoOAP önümüzdeki seçimleri kaybetmelidir." İnönünün, AP'nin iktidarda kalmasını tehli- keli ma böyle bir ihtimalde (bazı ihtilâtların doğmasından korktuğunu göstermektedir. İnönü, AP İktidarının iki tutumundan memnun olmadığım sak- lamamaktadır. AP her önüne gelen ilerici, reformcu cereyana komünistlik damgasını vurmakla komünist- lerin değirmenine su taşımaktadır ve komünizme karşı memlekette bir milli cephenin kurulmasını im- kânsızlaştırmaktadır. İkincisi, din istismarı gayreti yüzünden AP Türkiyedeki gerici, hilafetçi cereyanlarla hâmisi kesilmiştir ve bu cereyanlar şu anda Cumhur- riyetin hiç bir devrinde görülmedik derecede baş kaldırmıştır. Hilâfeti hükümet düzeni olarak isteyen- ler bu arzularını bültenlerle duyururlarken, son de- reçe tehlikeli bir aşırı sağ basın zehirlerini köylere kadar serbestçe ulaştırmaktadır. AP İktidarı bütün bu tehlikeli oyunlara, oy endişeleriyle öylece bak- makta ve hiç bir şey yapmamaktadır. Hattâ, tehlike- ye dikkati çekenlere AP organları ve sözcüleri, Yargı- tay Başkanı hadisesinde olduğu gibi küfürler yağdır- maktadırlar. 27 Mayısa karşı davranışlar da, AP'nin müsama- hasını yanlarında bulmaktadırlar. Eski Demokratla- rın, haklarını aramadığı bahanesiyle Demirele karşı yaptıkları hücumlar, AP'yi bir takım tâvizlere itmek- tedir. Yassıada kararlarının infazı yıldönümü se- vimsiz gösterilere sebep olduktan sonra, şimdi naaş- lar hikâyesi yeni maceralara gebedir. Unutulmuş olayları suni şekilde unutturmamaya çalışmak, bazı çevrelerin sadece tedirginliğini arttıracaktır. 30 Eylül 1967 METİN TOKER AP'liler "Dâhi Genel Başkan"larının yirmi ayda bir büyük marifeti gerçekleştirdiği, oOOrduyu yanma aldığı zehabı içinde bulunmaktadırlar ve birbirlerine bunu fıslayarak moral takviyesi yapmaktadırlar. Cum- hurbaşkanlığında sayın Sunayın da, kendileri için biz destek olduğunu söylemektedirler. Bunların, tehli- keye karşı paratoner rolü oynayacağını, zaten bir tehlikenin de mevcut bulunmadığım düşünmekten hoşlanmaktadırlar. Bu, son zamanlarda artan cüretin ve fütursuzluğun temelindeki osebep olsa gerektir. Meydan okuma mahiyetindeki ufaklı büyüklü bir fa- kım davranışlar, şüphesiz böyle asılsız ve boş hayâl- lerin neticesidir. Türkiyede Ordu hiç bir zaman şunun veya bu- nun ordusu olmamıştır. Ama Türkiyede ordu daima bir temayülün sahibi olmuştur. Orduyu kendi tema- yülüne getirdiğini sananlar, bazı komutanlarla mü- nasebeti orduyla münasebet diye (o değerlendirenler sonda yanıldıklarım hep acı şekilde anlamışlardır. İnönü bu konudaki ikazım, doğum yıldönümünde Atatürkle ilgili bir anısını naklederek, yapmıştır. İnö- nünün sözleri çok derin bir mâna taşımaktadır. Bu sözleri sorum sahipleri bir değil, iki defa okumalı- dırlar. Hem de, büyük dikkatle.. İnönünün sözleri şudur: "— Ben politikaya kumandanlıktan geldim. Mu harebe meydanında şartlar aksi olur, talihsizlikler üstüste gelir. Muharebe kaybedilmiş görülür. Muhare- be, meydanda kaybedilince kaybedilmiş olmaz. Ku- mandan kendi zihninde Bu muharebeyi kaybettik de- mezse o muharebe kaybedilmemiştir. Bir sabah Atatürke bir sual sordum. 1930-32 sıra- larında idi. Dedim ki: 'Meşrutiyet zamanında impa- ratorluk birçok felâketlere mâruz idi. Bunları önle- mek imkânı var mıydı? Bir çare biliyor muyduk?" Dedi ki: '1908 ihtilâlinin hep beraber içindeydik. Ne yaptık? Bizim işimiz bitti dedik. Çekilip kendi muhitlerimizde yüzbaşılar, binbaşılar olarak vazife gördük. Sonra tekrar oradan başlayarak devletin ba- sına geldik, O günle bugün bir miyiz? Tecrübesizlik, devrimizin üzerine büyük sorum- luluklar yüklemişti. Bu, DP devrinin son günlerinde yapılan ikazlar öneminde ve açıklığında bir ikazdır. İflah olup olma- mak, elbette ki uyarılanların bilebileceği husustur.