SİNEMA Filmcilik Televizyon gelirken Önümüzdeki yılbaşında ilk olarak Ankarada ( başlıyacağı bildirilen televizyonun sinemamız üzerinde- ki etkileri neler olabilir? Bunu şim- diden kestirmek, imkânsız olmasa bile, herhalde hayli güçtür. Çünkü bu etkiyi kestirmek, her şeyden ön- ce, televizyonun yurdumuza nasıl geleceğini, hiç olmazsa başlangıç- ta nasıl bir gelişme göstereceğini bilmeye bağlıdır ki, televizyonla en yalandan ilgilenenler bile bunu tahmin edememektedirler. Hattâ, yılbaşında başlıyacağı bildirilen ilk yayınların bile gerçekten bu tarih- te başlıyabileceği (oOçok şüphelidir. Bundan dolayı yurdumuzda, önü- müzdeki yıllarda televizyon - sine- ma ilişkilerinin alabileceği şekil üzerindeki bütün görüşler, gerçek- leşme derecesi oldukça şüpheli tah- minleri aşamaz. Bununla birlikte, bu ihtimalleri gözden geçirmek yi- ne de yararlıdır. Televizyon konusunda kesinlik- le bilinen husus, bu yeni haberleş- me ve anlatım aracının, yurdumuz- da, hiç olmazsa ilk yıllarda çok dar. bölgelerin dışına oçıkmıyacağıdır. Yine bu dar bölgelerde televizyonu olanların sayısı da, aracın fiyatı yü- zünden, başlangıçta fazla kabarık olmıyacaktır. Şu halde Birleşik A- merika, İngiltere, Fransa, İtalya ve benzeri ülkelerde olduğu gibi, tele- vizyonun, büyük bir dalga halinde kısa zamanda bütün yurdu kapla- ması, sinemanın seyircilerinden ço- gunu bir anda çekip alması ve, bu ülkelerde olduğu gibi, sinema en- düstrisinde ilk ağızda sarsıntılara ve buhranlara yol açması oldukça uzak. bir ihtimaldir. Hele, televizyo- nun boy göstereceği ilk dar bölgele- rin büyük şehirlerden ibaret olacağı ve bunların da, yerli filmlerden çok yabancı film seyircisi olan varlıklı nüfusu barındırdığı hesaba katılın- ca, başlangıçta, sinema endüstrimi- tin seyirci kaybının çok küçük öl- çüde kalması daha muhtemeldir. Hattâ bu yüzden, yerli filmlerin bir süre yabancı filmlere göre da- ha elverişli duruma geçmesi bile mümkündür. İlk seyirci kaybı ya- bancı filmler alanında verilince, şunlardan boşalan sinemaları yerli filmlerin ve yerli film seyircilerinin dolduracağı söylenebilir. Bu da, yu- karıda adlan sayılan ülkelerde ola- nın aksine, yerli sinema endüstrisi- 10 Eylül 1967 nin ilk ağızda bir sarsıntı geçirme- si şöyle dursun, bugünkü tüm enf- âsyonunu daha da hızlandırmak gibi bir sonuca varabilir. Bununla birlikte, televizyon bölgeleri çoğalıp genişledikçe, ister yerli ister yaban- cı film seyircisi olsun, bütün sine- ma seyircilerinde bir azalmanın da başlıyacağı şüphe götürmez. Olay- lar ortaya koymuş ve istatistikler göstermiştir ki, televizyon sahibi o- lan bir aile, ortalama beş yıl, sine- ma için kaybedilmiş seyirci demek- tir. Yeni bir alan Seyirci kaybı etkeniyle olmasa bi- le, sinema endüstrisinin televiz- yonun yol açacağı başka etkenlerle adamakıllı değişiklikler göstermesi beklenir." Her şeyden önce, endüst- rinin bir kısmının bu yeni çalışma alanına kayması kimseyi şaşırtmı- yacaktır. Televizyon, film yutan bir canavardır. Hele başlangıç için biz- de tasarlanan eğitim amacının yara- -ıra eğlence amacı da yer almağa başlayıp yayın genişleyince, bu ca- navarı 'doyurmak kolay olmıya- caktır. Endüstrinin bir kısmının te- levizyon filmciliğine (o kayması, bu bakımdan, kaçınılmaz bir durum- dur. Tabii bu arada, şimdiki en- düstrinin dışından yeni kimseler, kuruluşlar da bu alana girecekler- dir. Ama, televizyonun sinemamız ü- zerindeki asıl etkisi, sinemacıları- mızın televizyonla hem bu doğru- dan doğruya ilişkileri, hem bir te- levizyon seyircisi (olarak ilişkileri, em de sinemacılar dışındaki se- HER ÇEŞİT ESKİ ve YENİ KİTAP ALINIR — SATILIR KİTAP İHTİYAÇLARINIZ İÇİN BIR TELEFON KAFİDİR. 123847 ADRES: BÜTÜNDÜNYA KİTAP SARAYI Selanik Caddesi No: 6/2 (AKİS: 384) yircilerin televizyonla gittikçe içli- ışlı oluşları üzerine meydana gele- cek değişikliklerle ortaya çıkacak- tır. Televizyonun, u üç koldan, şimdiye kadar sinemamızda ya hiç denenmemiş, ya da pek sudan de- nenmiş bazı yeni unsurları yavaş yavaş kabul ettireceğinden şüphe edilemez. Bu, bir kere kendini si- nema türleri alanında gösterecek- tir. Televizyonda sinemanın en çok yararlandığı türler ulan belge film- ler, röportaj filmleri, haber filmle- ri, öğretici filmler, reklâm filmleri, öykülü kısa filmler, canlı resimler... bugün hemen hemen hiç itibar edil- miyen bu türler, film yapımının bü- tününde gittikçe daha büyük bir yer tutacaktır. Sinemacının ve se- yircinin yetişmesinde önemli rol oynıyan bir kısa filmler konusu, te- levizyonun yurdumuza gelişiyle ni- hayet varlığını duyurmağa başlıya- caktır. Yeni bir teknik Bunun gibi, televizyonun, sinema- ya çok yakın olmakla birlikte, yine de kendine özgü bazı nitelikler taşıyan teknik, dil ve sanatının si- nemamızı etkilemesi de yine kaçı- nılmaz olacaktır. Bu etkinin yararlı sonuçlar doğurması da beklenir. Televizyonun dili, genellikle yalın, kestirme, özlü ve seçik bir dildir; görüntüleri ise genellikle gerçekçi, doğal görüntülerdir. Bütün bu ö- zellikler, sinemamızın bugüne ka- darla çalışmalarında ancak zaman zaman ve o da bölük . pörçük rast- lanan özelliklerdir. Sinemacıları- mızın ve seyircilerimizin televizyon görüntülerine alışmaları, televiz- yon dilini yadırgamaz duruma gel- meleri, sinemamızın dilindeki ak- saklıkların, sürçmelerin çoğunun ister istemez düzelmesini sağlıyabi- lir. Ancak, bu konuda en büyük sorumluluğun, televizyon program- larını hazırlayanlara ve bu prog- ramları gerçekleştirip uygulayanla- ra düşeceğini de belirtmek gerekir. ünkü, ancak televizyon tekniğini ve dilini ustalık ve başarıyla kulla- nan televizyoncular yardımıyla bu etkinin de zararlı değil yararlı ol- ması sağlanabilir. Aksi halde tele- vizyonun, sinema dilimizin büsbü- tün bozulmasına yol açması muh- temeldir. Tehlike, özellikle "tem- sil'ler alanında kendini gösterecek- tir. Çünkü, televizyonda filmden sonra en ço aşvurulan temaşa kollarından biri, ir. Tem- siller, televizyon diline uygun değil alışılmış sahne temsilleri kılı- ında ortaya çıkarsa, sahnemizin kötü alışkanlıklarının tekrarı hali- ne gelirse, tarihinin başlangıcından- 19