S | Filimcilik Üç adlı film T ürkiye, son bir-iki yıldır yabancı ülke sinemacılarının akınına uğra- dı. Gelenler arasında Alain-Robbe Grillet gibi yeni akımcılar, Elia Ka- da bu sonuncusu, yani Jules Dassin oldu. Dassin, başrollerinde Melina Mer- couri. Maxmillien Scheel, Peter Usti- nov ve Robert Morley'in oynadıkları ve konusunu Eric Ambler'in bir roma- nından alan ve "bay of Light - Gün " adını taşıyan - bu ad sonraları daha sonra da olarak değiştirilmiştir.- bu yeni filminde polisiye bir olayı işle- miştir. (Hikâye bütünüyle İstanbulda geçmektedir. Mercouri. Scheel, üsti- nov ve Morley'den kurulu bir çete soy- gun için İstanbula gelirler, türlü serü- venler yaşarlar, sonunda da sınırda ya- kayı ele verirler. Dassin'in bu tür ko- layına kaçan bir konu ile kendini gös- termesine imkân yoktu. İmkân yoktu ama, arada Dassin yerine sebeplenen ve kendini asıl gün ışığına çıkartan Türkiye vardı. Eshab-ı Kehf uykusu- na yatmış bir Turizm ve Tanıtma Ba- kanlığının bir türlü becermesini öğ- renemediği yurdumuzu tanıtma işini yabancı ülke sinemacıları en doğru ve en kestirme yoldan kolaycacık çözüm- a er İşin "ama" sı gn görün ki işin bir de "ama" sı vardı. Turizm ve Tanıtma Bakanlı- ğının dışında hemen hemen bütün il- gililer yabancı ülke sinemacılarına el- lerinden geleni o esirgemezlerken, öte yandan çok 'Sivri akıllılar da aşağı yu- karı ayni çabayı tam tersi bir yönden geliştiriyorlardı. Yabancı ülke sinema- cıları - film çevirmek üzere gittikleri bütün başka ülkelerde yaptıkları gi- bi - yurdumuza film çevirmeye geldik- lerinde de işin basma, "yürütücü pro- düktör" tâbir ettikleri, o ülkenin bilir kişisinden birini getiriyorlardı. kenin' film çekilecek yerlerini rejisör- le tesbitte yardımcı oluyor, prodüksi- yon işlerine bakıyor, çalıştırılan yerli rayan bu türedi kişiler, ücret tâyinin- de alabildiğine cimri davranıp kral- NE M A dan çok kralcı davranmayı bir mezi- yet sayıyorlardı. Giren kazık yabancı filmciye değil, yerli işçi ve oyuncuya aitti. Gelen sinemacının ülkesinde iş- çisine saat başına ödemeye cesaret e- demeyeceği bir ücret, Türkiyede ra- hatlıkla gündelik olarak ödeniyordu. Bu arada iş bitiren bir takım baş- ka yaman kişiler de eksik değildiler Bunlar da "domuzdan ne kıl koparır- sam kârdır" düstüruna sıkısıkıya bağ- lıydılar. o Sonuncuların bu sıkısıkıya bağlı oldukları düstür, çarpılacak a- dam olarak EM gelmiş de Jules Dassin'i bulmuştu Güreş ve güreşçiler yp yeri ne dereceye kadar ge- reklidir, ya da değildir, bilinmez, fakat çekimin bir yerinde Dassin, "ba- na güreş ve güreşçiler bulun, filme, ko- yacağım" diye tutturunca, yabancı prodüktör ile yerli "yürütücü prodük- tör", işe derhal vaziyet ettiler. Ara- dılar taradılar ve bu işle ilgili, adı sa- nı gökleri tutmuş, pek ünlü bir gü- reş bilginini buldular. e Bilginin yine pek ünlü bir yanı da radyo konuşma- cılığı idi. İki sinema adamı, Dassin'in isteğini bu zata açıkladılar ve bir pa- zar günü İstanbul un Kadıköy yakasın- daki Fenerbahçe Stadında güreşçilerin hazır bulunmasını, güreşin filme çeki- leceğini, buna karşılık da iyi para Ö- deneceğini söylediler. (o Bilgin, büyük bir yardımseverlikle paçaları sıvadı, ve harekete geçti. AKİS/33