memnundur. Unutulup bir köşeye atı- lan 10 yılın çilekeşlerinin hiç değil- se son iki aydır elleri sıkılmış, dert- leri -deva bulunmasa bile- dinlen- miştir. Şimdiye kadar yanlarına so- kulunmayan 10 yılın çilekeşlerini bu küçük yoklama gerçekten ziyadesiy- le memnun etmiştir. CHP Teşkilâtın- da bu günlerde bir atasözü gülerek söylenmektedir: "— Allah fakiri sevindirmek için eşeğini kaybettirip, tekrar buldurur- MUŞ..." Yeni Kurultay.. Bu haftanın cuma günü toplanacak olan CHP Meclisinin iki önemli işi vardır. Birincisi günlük politika ve tabiatıyla Koalisyonun işleyişi ile ilgili meselelerdir. Ancak bu mesele eclisini eskisi kadar meşgul etmiyecektir. Zira Hükümetin işleyi- şini birinci derecede Hükümette bu lunan sorumlulara bırakmayı Parti he My bulmuştur. Ancak CHP nin en yüksek organı denetle- me vazifesini yapacaktır. Ama bu- nun yanında Parti Meclisi CHP nin iç işlerini yönetme vazifesi üzerine eğilecektir. Bu yönden yapılacak ça- lışmalar birincisine nazaran daha yo- gun, daha yorucu ve bir bakıma CHP nin mr kazanması bakımından daha önemlidir. İlk kademe bir “ara Kurultayı" toplama işidir. Parti Meclisi bu ka- rarı verecek ve yakın bir gelecekte Kurultayın toplanmasını sağlıyacak- tr. Bunun için gerekçe CHP için bir Emin Paksüt Oklara yay aranıyor 2 Yolun Akıllıcası! Bülent Ecevit İstanbulda, kanunsuz bir hâdise cereyan etti. Bir fabrikanın işçileri, hakları olmadığı halde grev yaptılar. Fabrika kapandı. Hatta bazı zorlamalar oldu. Hâdise karşısında, çeşitli sesler yükseldi. En kuvvetli çıkanı "Bu ne rezalet! Memlekette Hükümet yok mu? Mülkiyet hakkı nasıl ayak- lar altına alınabilir?" oldu. Başta Çalışma Bakanı, bir çok kimse hü- cuma maruz bırakıldı. Bunların İstedikleri işçilerin üzerine polis kuv- vetlerinin, yetmezse askeri kuvvetlerin sevkedIilmesi, hepsinin dağıtılı- vermesi, yeni bir işçi ekipiyle kapılarını yeniden açmasının sağlanmasıydı. İstanbuldaki mahalli idare âmirleri buna yanaşmadılar, Hükümet sorumluları yanaşmadılar. Halbuki, memleket idaresi sanatı kâğıt üzerinde hüküm verme canatı olsaydı yapılacak iş gerçekten buy- du. Bu yaptırılmayınca, aynı sesin sahipleri başka tona geçtiler. işçi, elinde grev hakkı yokken bunu yaparsa bu hakkı alınca ne yapmaya- caktı? O halde, grev hakkının tanınması gibi bir hevesten vazgeçmek şarttı. Tabii hemen, "Bizim millet in seviyesi' edebiyatı ortaya atıldı ve işlendi. Aslında bu davranışlar, Demokrasiye inanmayanların, takat bunu açıkça söylemeye de cüretleri yetmeyenlerin el altından, seçtiğimiz ni- zama saldırışlarından başka şey değildir. Zira memlekette esen hava, kanunu henüz çıkmamış dahi bulunsa grev yapan işçinin üzerine as- ker şevkine müsait hava olmaktan uzaktır. XIX. Asırda yaşasaydık böyle bir taktik hatası belki mazur görülebilirdi. Asbnda, bu hatayı o zaman yapanlar da bunu sonradan çok pahalıya ödemişlerdir ya.. XX. Asrın ikinci yarısında böyle bir hâdise patlak verdiğinde yapıla- cak iş, grev hakkını geye kanunu bir an önce çıkarmak, bu suretle herkesin hakkının ne olduğunu tesbit etmek, ondan sonra, bu hak aşıldı mı polisi de, askeri de suçu isleyenin üzerine sevketmektir. Kavel Meselesi açıkca göstermiştir ki memlekette çok kimse, çalı- şan kütlelerin uyanan şuurundan habersizdirler ve bir saatin ibreleri- nin zorla geri alınabileceği kanaatindedirler. Bu zorlama; ve faşizm denemişlerdir. Gene deneme vaadinde bulunan tipler, cereyan- lar vardır. O taraftan olunabilir, onlar savunulabilir. Ama, u "Demokrasi adına" istemek mübalağanın dahi ölçüsü- nü biraz fazla, kaçırmak olmuyor mu? AKİS/17