lardı. "Kağıttan Kaplan" kapita- lizmdi. Sovyet Başbakanı bu iddia- lara bir Yüksek Şüra toplantısında "Kâğıttan Kaplan'ın "nükleer dişle- ri" olduğunu hatırlatarak cevap ver- di. Fakat bu tartışma sona ermedi.- 31 Aralık tarihli Halkın Günlüğü ga- zetesinde çinliler bu konuyu yine ta- zelediler. o Gazeteye göre, modem teknik onu hangi silahla techiz eder- se etsin, emperyalizmin çürümüş, çökmüş kâğıttan kaplan mahiyeti değişmez. Bunu inkâr edenler ise, "bir fare kadar korkak ve kısa gö- rüşlü olanlardır." Çinliler Krutçefin nükleer harp hakkındaki o görüşleri- nin komünist hareketin ihtilâlci ru- hunu felce uğratacağını ileri sürdü- ler. Sovyetlerin Küba politikasını da "Münih tavizciliği" olarak karşıladı- lar. Sovyetler buna Pravdada (3000 kelimelik bir makale ile cevap verdi- ler. Makalede işçi sınıfının amacının nükleer bombalar altında "gösteriş'ii bir şekilde ölmek" değil, mutlu bir hayat kurmak olduğu belirtiliyor ve çinliler komünist hareketin birliğin bozmakla suçlandırılıyordu. Bu çatışma nereye kadar gidecek tir? Aslında, uzlaşma imkânı orta- dan kalkmış, geri dönülmesi müm- kün olmayan bir noktaya gelinmiş- tir. İhtilâf, alelade bir görüş ayrılı- ğının çok ötesinde cereyan etmekte- dir. Üstelik, bunun, farklı görüşler- le meşrulaştırılmak istenen bir lider- lik çatışması olması ihtimali hiç de az değildir. Bu takdirde meselenin üzerinde çok büyük bir dikkatle dur- mak gerekir. Sovyetler şimdilik U- zak Doğudaki birkaç küçük ülke ile Arnavutluk hariç komünist ülkelerin Nikita Krutçef "Pis o kapitalisti” tamamında hâkimiyet kurmuşlardır Ayrıca, Durum ve istikbal Her şey gösteriyor ki Rusyanın Çin ile düştüğü ihtilâl, Moskoya Washington'a yaklaştırmıştır. Fakat bu yakınlaşma, halden fazı*. İstikbal İçin büyük önemde sayılmak lâzımdır. o Yakınlaşmanın istik- baldeki gelişmesi ise, hiç şüphesiz dünyadaki statükonun değişmemesi için Amerikanın ve Rusyanın müştereken polislik görevini yerine getir- mek hususunda bir anlaşmaya varmaları şeklinde olacaktır. Bir sta- tükonun henüz mevcut bulunmadığı bölgelerde Başkan Kennedy de yakın mesai arkadaşlarının harekete geçmiş olmaları ve köprübaşılar elde etmeleri bu ihtimalin Atlantiğin ötesinde de gözden uzak tutulma- dığını belli etmektedir. Hattâ Kennedy kliğinin davranışlarının ihtiyat- sız bir pokercinin hareketlerinden ziyade ya gizli temaslara sahip, ya da doğru teşhis koymaya yetecek bilgileri sağlayabilen bir devlet ada- mının tutumu olduğunu söylemek kabildir. Bugün için Rusya ile Amerika arasında bir takım spektaküler si- yasi anlaşmaların ilanını beklemek mübalâğa olur. Nitekim Başkan Kennedy de kendisine bu konuda sorulan bir suali, aşağı yukarı, aynı şekilde cevaplandırmıştır.. Kırkbeş sene içinde gerçekleştirdiği geliş- me sonunda Rusya artık "varlıklı milletler" ailesine katılmıştır. Bu ba- kımdan, varlığını tehlikeye atmak hususunda eskiye nazaran çok ihti- yatlı davranacaktır. Hele bunu, komünizmin zaferini silâh zoruyla gerçekleştirmek gibi bir hayal uğrunda yapmayacağı muhakkaktır. Ar- tık harp çıkarmamakta amerikan milletinin menfaati neyse rus halkı- nın menfaati de odur ve Kremlinin sakinleri bu duygulara kulak ver- mek zorundadırlar. Ancak, bunun henüz elle tutulur bir delilini Krut- çef ve arkadaşları göstermemişler, Kübadaki tutumlarıyla harp iste- mediklerini belirtmişler, fakat devamlı barış için eski platonik sözle- rin dışında adımı atmamışlardır. İhtimal ki hadiselerin ve hislerin bi- raz daha gelişmesini beklemektedirler. u yüzdendir ki anlaşmaların siyasi konulardan ziyade ilmi ve fenni konulardan başlaması biç kimseyi şaşırtmayacaktır. Feza çalış- malarında iki devin, başta çekingen de olsa bir işbirliğini şu anda çok az kimse yadırgayacaktır. Bu işbirliğini, başka sahaların müşterek fa- aliyete açılması takip edecektir. Buzların çözülme yolunun bu olma- sı, akla en yakın gelen ihtimaldir. Muhakkak olan, Rusyada nasıl Sta- ün devri kapanmışsa Amerika da da Dulles devrinin kapanmış bulun- duğudur. İki taraftaki misyoner ruhu da -biri komünizmin, öteki pro- testan medeniyetinin bayrağını taşımaktaydılar- kaybolmuş, onun ye- rine daha realist ve pratik gayeler gelmiştir. Amerikanın, kendi blo- kunda kendisinden başka kimsenin ciddi nükleer silâha sahip bulun- mamasındaki ısrarını, diyalogu, müşterisi çok bir kadınlar hamamına çevirmeme gayesinin neticesi sayanlar yok değildir. Şüphesiz Krutçefin ve Kennedy'nin şahsiyetleri bu gelişmede rol oynamaktadır. Ama motör görevini, bilhassa Rusya bakımından, ka- labalık ve tehlikeli Çinin oynamakta olduğu aşikârdır. Çin, iki devi bir- birinin açık kollarına her gün biraz daha fazla kuvvetle itmektedir. türlü hayal gücünü aşacak ölçüde- Çinin görünür bir gelecekte odir. Son olarak Sovyetlerin silâhsız- böyle bir liderliği -askeri gücü ve sa- nayileşme seviyesi itibariyle- elde e- debilmesi ihtimali omevcut değildir. Bu durumda Komünist Blokun uzun- ca bir müddet iki başlı dev halinde yaşaması mümkündür. Yalnız bu arada çok önemli yeni bir gelişme de ortaya çıkmaktadır. £ Sovyetler Birliği ile Birleşik Amerika arasında gittikçe dikkati çeken bir yaklaşma başlamıştır. Bu yaklaşmanın o Sov- yet - Çin ihtilâfı ile ne derecede ilgili olduğu kestirilemez. Fakat bu ge- lişmenin yaratabileceği sonuçlar her lanma konusunda kontrolü kabul et- tiklerini açıklamaları çok manidar bir davranıştır. Bütün işaretler milletlerarası mü- nasebetlerin yeni bir devresine gir- mekte olduğumuzu göstermektedir. Artık milletlerarası meseleleri bu ye- ni devrenin kavramlarıyla düşünmek zorunluğu vardır. Zaten süratle değişen dünyamız- da Sovyet - Cin dostluğu da, Sovyet - Amerika düşmanlığı da çoktan be- ri eskimişti. AKİS/21