S POR Bu Perişan Gidiş!.. Birçok memleketlerde devletin sporun bütün yükünü ' üstüne almış olması boşuna değildir. İkinci Dünya Savaşı öncesi faşizminin getirdiği anlayışla Demirper- de serisinin tutumundaki maksatlar bir yana, yetişen kuşakların eğitiminde vazgeçilmez bir unsur olduğu kabul edilince spora devlet elbette ki sahip olacak ve Ur yandan gelişimini sağlarken, bir yandan da düzeni- ni devam ettirecek çareleri bulacaktır. Bu, başka de- yimle, devletin sporu sağlık işi, eğitim işi gibi bir am- me hizmeti olarak yüklenmiş olması demektir. Bizde devlet adamları bu ihtiyacı daha cumhuriye- tin ilk yıllarında görmüşler ve ideal sahibi öncülerin yardımcısı olmuşlardır. Spor işlerinin teşkilâtlanması öyle başlamış ve gidegide devletin yardımı ve emeği artmış ve nihayet bir kanunla bu yönden bütün mesu- liyetler de devlete intikal etmiştir. Kanunun kadük olmuş mükellefiyet çabası hariç, bu günkü muhafaza ettiği ruha v,e tevcih ettiği vazifelere rağmen sporun idaresine bu ruha ve anlayışa aykırı derbeder Ur müsabaka tertipçiliği ve devşirme takım gezdiricillğinin hâkim olduğunu görüyoruz. Bunda da neticelerin idareci kadronun bilgi ve kabiliyetine ölçü- lü olacağı aşikardır. Bu yüzden yanlış yoldan aranılan itibar bugünkü itibarsızlığı getirmiş ve kıyamet ondan kopmuştur. Bizde hep böyle olagelmiştir. Vatandaş ve Basın, itibar avcılarının yanlış hesapları yüzünden kaybolan itibarin kendilerini de zedelenmiş hissettikleri için tep- ki gösterir, onun için huysuzlanır, hesap sorarlar. Yok" 'sa yenmenin, yenilmenin tabiiliğini bilmediklerinden de- ğildir. Rahatsızlığın temelinde daima, küçük hesaplara ve iptidai menfaatlere dayanan maceralar sezilmiş ol- ması vardır. Bugün hal budur. Genç kuşakların toplu bulundukları yerde onlara ulaşmak, sporu her şeyiyle «şiara götürmek Ur prob- lemdir lâfım eden yok. Onlara dağınık o bulundukları yerde bu yönden hizmet Ur problemdir. Meşgulüz di- yen yok. Spor sağlığı -ve hekimi, bir dâvadır; tedbirini acıklıyan yok. Okul için, kulüp için, mahalle için öğre- tici, en başta, kaçınılmaz bir İhtiyaçtır. Yetiştirilmesi yolunda ne düşünüldüğünü ima eden yok. Bunca oku- lun bahçesi yok, sabunu yok; kimse bundan haberdar değil. Saha işleri yine öyle. Bu büyük eğitim işinin ne planından söz açan var, ne de böyle Ur plânın progra- mından. Görünen tok kımıldayış, spor kulüplerinin emekleri neticeni olan müsabakalar ve onların düğümlendiği iç ve dış neticelerdir. Onun için halk da, Basın da bu ne- ticelerle meşguldür. Bu neticeler gayritabii perişanlık- lara varınca, ümit, yetkililerin söyleyeceği sözlere bağ- lanıyor. Son günlerde, spor işlerimizin bütün mesuliyetlerini e yüklenmiş bulunan bir Bakan ve bir Umum Müdür, her- halde bu sebeplekonuştular. Bugünkü perişan gidişin izahım yapacak ve durumun yarın bundan da beter ola- cağına nedenini anlatacak bunlardan daha inandırıcı sözler bulmak mümkün değildir. Devlet Bakanı sayın Ökten, "Neticelerden memnun olunmadığı aşikârdır. Ancak, bu neticelerden mesul AKİS/36 Vildan Asır SAVAŞIR olanlar bu sporun başındakiler değildir. Bütün »uç, ba- zı mühim eksiklerimizindir. Şayet, geçmişte bazı mü- kemmel neticeler alınmışsa, ben şahsen bunları tesadü- fe bağlarım" diyor. Bakandan, politika İcabı karıştığı bu bilim konusunda dertlere deva salık veren ve sebep- lere ışık tutan bilgi istemiye hakkımız olmıyabilir. Ama hiç değilse asgari bir kadirbilirlik beklemek hakkımız- dır. Bu, başarılı emeklerin sahiplerini övsün diye değil, tedbirlerini tartmada kendisine yardımcı olsun diye is- tenir. Spor - Totonun milyonları yokken, Türk Sporunu kışla harabesinden alıp şimdi tarlaya dönmüş olan o güzelim sahalara getirmeyi ve harcamakla bitireme- dikleri itibarı tesadüfe bağlamayı insafla dahi bağdaş- tırmak güçtür." Sadece milli maçın neticesiyle meşgul görünen Ba- kan, eksiklere işaret ediyor. Kendisi ve teşkilatı bu ek- sikleri bilmek, giderici çareleri tespit etmek, tedbirler almak ve bize müjdesini vermek mevkiindedirler. Sporla ilgililerin, yakından bildikleri eksikleri, bugün keşfet- miş gibi, mazeret diye ortaya sürmeleri ve mesulleri korumaya çalışmaları hiçbir şeyi telletmez. Diyelim ki Bakan, politikanın da yenisi bir siyaset adamıdır. Peki, Umum Müdüre ne diyelim? Beden Ter- biyesi teşkilâtı sadece bir idare mekanizması olmadığı- na göre, Umum Müdürü ve yardımcısı olan kadroyu beden eğitiminin ve sporun pedagojik, sosyal,, teknik, hatta politik bütün problemlerini bilir kabul etmek so- rundayız. Şimdi de bu otoritenin sözlerini dinliydim. O da, "Orhan Şerefin bu mevkie getirilmesine Basın se- bep olmuştur. Bir mağlübiyetten sonra. Başkan muvaf- fak olmadı demek doğru olmaz. Ancak bana ayak uy- durmadıkları takdirde tasfiyeleri mümkündür. Böyle bir durum yoktur" diye konuşuyor, insanın aklı duruyor!.. Tayinlerden Basın mesul... Başarı da, sadece Umum Müdüre ayak uydurmaktan ibaret!.. Ne olurdu, Sayın Umum Müdür kendisiyle konuşanlara bütün spor kol- larındaki geri kalma şöyle dursun, gerilemeyi önlemek için bulduğu çarelerden bahsetseydi!.. Yahut da. "Bir spor kolunda bizi temsil edenlerin devam edegelen ba- şarısızlıkları sebeplerini aradım, buldum, size sıralıyo- rum. Tedbirleri de şöyle görüyorum" deseydi... Hayır, böyle yapmıyor ve sanki bu perişan gezgincilik nor- ie gibi, "Bana ayak uyduruyorlar ya, yeter" di- yor!. Kulüpler, küllük haline gelen sahalarda yardımsız, murakabede, kendi kendilerine didinecekler; federas- yonlar bunların emeklerine çöreklenip adam devsirecek- ler ve hiçbir emek katmadan üç günde, beş günde ne yapabilirlerse onunla yetinip oltaya çıkacaklar!.. Böy- lece, vazife de görülmüş olacak».. Sonra da hesap so- rulunca, geçmiş emeklere dudak bükecekler' ve hiçbir ümide yer koymıyan hafiflikte sözler Büyüyecekler!.. Büyük spor dâvasından bu milletin beklediği çok şey vardır. Bu millet> genç kuşakların beden ve ruh sağlığı için spora güvenmektedir. Boş zamanların değerlenme- si yolunda sporun değerine inanmaktadır. Ancak, bu- günkü tutumun hiçbir şey getirmiyeceğini de apaçık görmektedir.