T Doğum Çetin bir dâva: Çocuk! GE hafta bazı İstanbul gazete- rinde, okuyucular şöyle bir ha- berle karşılaştılar: ç Emniyet Müdür- lüğüne gelen genç' bir kadın, baka- madığı çocuğunu bırakmak istedi." Olayın iç yüzü kısaca şöyleydi: Genç kadının işçi kocası, o çalışmak için Almanyaya gitmiş ve bir daha ken- disinden hiç bir haber alınamamıştı. Genç kadınla çocuğu ortada okalmış- lardı. Haberi tafsilatıyla okuyanlar: "— Yazık... Ne yapsın kadınca- B iktisadi güçlerini düşünmeden o ev- lendikleri ve daha kötüsü, çocuk e- gitimi konusundan habersiz bulunduk ları halde, üstüste çocuk yaptıkları bir' gerçektir. İşte çocuk dâvasının çetinliği buradan gelmektedir. Bugün, üzerinde en çok durulan, lehinde ve aleyhinde çeşitli fikirler ileri sürülen konu, "Doğumun kon- trolü" konusudur. Doğum kontrol edilmeli midir, edilmemeli midir? E- dilmelidir diyenler bulunduğu ( gibi, edilmemelidir diyenler de vardır. Me- selenin başı, Türk Ceza Kanunu ile Umumi Hıfzıssıhha Kanununa oda- Başarılı bir doğumdan sonra anne ve bebek Bir de bakmak olmasa... 8ız, neyle geçinsin? Nasıl (o baksın çocuğuna?" demekten kendilerini a- lamadılar. Bu, gazetelere aksetmiş ilk olay değildir. Geçim darlığı sebebiyle ço- cuğunu satanlara, terkedenlere mem- leketimizde sık sık rastlanmaktadır. İstanbul Çocuk Bürosu, her yaştan kimsesiz çocuklarla, suç işleyen, suç olan kimsesiz çocuk- Bütün bu olaylar, dâvasının ciddiyetle ele alınması zorunluluğu- nu ortaya koymaktadır. Türkiyede, muayyen bir yaşa gelen gençlerin, AKİS/32 yanmaktadır. O zamanın kanun yapı- cıları yanlış bir zihniyetle, doğumun kontrol altına alınmasını kabul et- memişlerdir. Bu yanlış zihniyetin fe- ci sonuçları senelerce sonra anlaşıl- mış bu aktadır. Bunun içindir ki do; ğini “kontrolü konusu, Beş Yılık Kalkınma Planı içine alınmış- tır. Davanın tıbbi yönü ğumun kontrolü konusunda her- angi bir münakaşaya girmeden, konuyu tıp yönünden inceleyelim: "Doğumun Kontrolü" teriminden, Medeni Kanuna göre evli sayılan ka. rı - koca arasında vuku "bulan cinsi münasebet sonucu husule gelen döl- lenme -fekondasyon- hâdisesinin, çe- şitli tıbbi usüllerle önlenmesi anla- şılır. Döllenme husule geldikten son- ra yapılacak herhangi bir müdahale, Türk Ceza Kanununun 468 - 472. maddelerine göre, cinayet sayılmak- tadır. Döllenmenin esasını, erkek sperm hücreleriyle kadın yumurta hücresi -ovum-nin ana rahminde birleşmesi teşkil eder. Birleşme olduğu andan itibaren yeni bir varlığın embriyon- hayatı bahis konusudur. Doğumun kontrolünde kullanılacak metodlar, embriyon husule gelmemesi için tat- bik edilir. Ebriyon husule geldikten sonra yapılacak olan müdahale hiç bir şekilde affedilmez. o Tüberküloz, şeker hastalığı, lösemi, akıl hastalığı v.s. gibi ağır bir hastalığa musap o- lan annenin gebeliği bile ancak dok- tor raporu ile hukuki olarak sonlan- dırılabilir. Doğumun kontrol altına alınması Amerika ve Avrupanın bir çok mem- leketlerinde kanunun himayesi al" tında değildir. Bununla beraber, kül- tür seviyesi çok yüksek olan bu memleketlerde kontrol, ailelerin ken- dileri tarafından yapılmaktadır. Tür- kiyede doğumun kontrolü lüzumlu, fakat tatbikatı çok güç bir problem- dir. Şehirlerde oturan kadınların bir kısmı muhtelif o müdahalelerle bu kontrolü kendi kendilerine yapabil- mektedirler. Bunun yanında köylü todlarla gebeliğine nihayet meğe çalışmakta ve netice olarak kendi hayatım kanama ve infeksi- yonlarla tehlikeye sokmaktadır. Faz- la çocuk | sahibi olmak istemeyen ve- halledilmesi teşkil etmektedir. çocukların bakımı daha da güç ol- duğundan, bunlar sefalet içinde bü- yümekte veya ölmektedirler. Türki- yede ortalama olarak her sene do- gan 1000 çocuktan 250 si bakımsız- lık ve infeksiyon gibi sebeplerle kay- büz ve ruhen daha iyi gelişmiş bir çocuğun hem ailesine ve hem de memleketine daha çok faydası ola- caktır. Bakım güçlüğünden dolayı terkedilen, satılan günahsız çocuğun acısını anne, her ikisinin acısını ise toplum çekmektedir.