bir eseriyle acııdı Eser “Kürdt A a tekniğini birleşlirmek gibi fuzuli bir monize etme veslermlıı netıcelerlnl a.ndıran. Uwi Erkin haı Akaltanın “Batı lı.nsırhm&mlany- Türk Müziği” şey benııyen bu folklor poıpurisı hlçbir Fikret Cemllln boy gösterişinden sgon- ra sahnede bir alaturkalık havası es- miye başlamış olmalıydı. Sırası gelen eserin çalınması için Charles M aşıldı. Munch kürsüde bir iki da- hm dolu salonda mitıldanmalar baş- lad rken bir kahkaha koptu. Ek- dı. Birinci kornocu gelmemişti. Halk, İki daklka.lık blr beıklemeden çocuk glbl_ süıdıım puklüm yerine ge- dı. Kornocu, vurma çalgılar böülümü- niin alet ve edevatı arasından iskem- lesine doğru ilerlemek isterken şaş- kınlıkla bir zile değdi ve koca zil bü- bir şangırtı kopararak yere dü- b ıra Martinuya geldiğinde hava de- yerini, musikinin milletlerarası dil ol- duğu gerçeğinin bir delili aldı. Ağus- vak asıllı Bohuslav Martinunun son eserlerinden biri olan “Parables-Ben- nuılkı yamııoılığmda evrr—nsel dili a de, ;nemlekeun.ln iki umu besteoısl kinden dn.ha önemli bir yer edl - Nin, “mahalli mus!ki” (-ephea*ne karsı “savaşı kazanmış olduğunu bîr kere YO| muştu. Üç bülllmünden lkisi nün ve teknik hünerinin en ba.şa.nlı bilird Martinudan sonra irtica gene sah- etmesı lçln Dimitri Kabalevskıye bı- balev: lııl,-»gorlcilığlnde öteki yoldışla.ruıı bi- le aşmıştı. Basitliği ve kolayca anla- şılır olması sayesinde kaba halkı av- hyan bu sathi musiki, Çaykovski ile Rahmaninofun bile itibar etmedikle- ri en basit kitabı armontlerle, basma- kalıp fikirlerle dolu adi bir eserdi. Praogram, Tihon Hrenikof'un 22 yaşındayken yazmış olduğu Birinci Senfoniyle bitti. Amerikayı ziyaret- lerinde Sovyet besteciler — heyetine başkanlık eden Hrenikof'un aslında, Sovyet bestecileri arasında lider du- rumunda olmadığı escrinin daha ilk ölçülerinde anlaşılıyordu. Şostakoviçe ithaf ettiğfi senfonisinde bu — besteci Prokotiyd -Şosta.(oviç ve ŞUrı—ka.sı alya P: çol_u'mdan tiri olma.(t.ı.n ileri xıde- memişti. Fakat zeki, hattâ akıllı, oya- lamıasını, eğlendirinesini bilen bir pal- yaço. . “Sovyet musikisi” etiketini taşıyan birçok eser gibi baştan sona cambadâzhane musikisi havası içinde sürüp giden bu güç senfoniyi Boston OÖzkestrasının çelışı, trapezde Üç ke- re perende a"mak g0i hayranlık u- yandıran bir hüner gösterisiydi. Za- ten konserde övşrüye değen. Münch'in idaresi, orkestranın ve çellist Samuel Mayes'in icrasıvdı. Programdaysa e- ser olarak yalnız Martinu'nun “Pa- rables"ı vardı. Villa Lobos öldü Y irminci yüzyılın önemli bestecile- rinden biri daha hayata gözlerini kapadı. Brezilyalı Heitor Villa Lobu, geçen hafta Rle de Janciroda, 78 ya- şında, öldü. “Brozilyamn Bartok'u” sayılan Villa Lobos, Macar meslekdamı gibi besteciliği — yanında piyan!stliği ve folklor”araştırıcılığıyla tanınmıştı. Bartok gibi Villa Lobos da, halk melodilerinin tekrarcısı değil, tefsircisiycdi. “Brezilya'da herşey bol, biçimsiz ve hayat duludur”' diye va- tanından söz eden Villa I1.0b09'un mu- sikisi için de aynı sıfatlar kullanılabi- lir. Herşeyden bol, biçimsiz ve hayat dolu. .. Çeşitli çalzı ve insan sesi top- lulukları için yazmış olduğu “Bachi- anas Bresilefras” ve “Choros"”larıyla bilhassa adı birleşmiş olan Villa I.0- bos, inançlarıyla, Zevkleriyle, sözle- riyle olaun, eserlerinin uslübuyla ol- sun, her bakımdan bir yirminci yüz- yıl bestecisiydi. “Bir besteci, nev'i gahsına münhasır bir musiki yazma- hdır; hangi çağda yaşamış olduğu be- ni ilgilendirmez; sadece günümüzde yaşadıkları için modern s.ıyıl 1- tacilere aldırmam bile; besi natına yeni birsey som'me!l, kenuin- den önce kullanıla gelmiş metodlaıdan kaçınmalıdır” derdi. Musikisi de, göüz- lerinin sadık bir aynasıdır. >e TİNCKOTYLĞ . OPLRATO, Ör NİHAL BULLER Hdi Haatalikian . Üeğam M ÜLAabmam ı v Yirayanelınan 3: Hemanpasan Billür Han Kat 2 No: B2 Tal * çaptı SİNEMA Filmcilik Rejisörler ]957 de Don Kişotu sinemaskop fil ime alan meşhur Ri düğü için ortaya değerli filinlerin çık- tığına ııummakuıdır. Birkaç hafta önce İngiltereye gelen Kozintsev ger- çekçiliği mkllt edenlerîn çok olduğu- nu ilâve etmeden apamıyor. Re- jJisöre göre geı—çeğin bir benzerini or- taya çıkarmak her zaman kolaydır. ısa bir edlldlglnı de unutmamak icabeder. Kozintsev şim- di ki filmlerin gerçekliğe umumiyetle uygun bir şekilde stilize edildiğini ile- ri sürüyor. Buna rağmen günümüz- deki taklltcuı.k sanatının en mükem- mel bir duruma etiştiğini de belirti. yor. Meşhur rejisörün açıklamaktan çekinmediği başka bir düşüncesi de son yıllarda film rejisörlerinin dış görünüşe haddinden fazla verdikleri ehemmiyettir. “Meselâ,” dly Ko- zintsev. “Bir aktrisin yüzü v lamaktan şişmiş gözleri u.st.ünde çok duruluyor. Diyelim ki kadın kırk ya- şındadır. Film opcratörü ışık oyun- larıyla kadının yüzündeki buruşuk- Jukları bilhassa belirtmek ister. Hal- buki misal olarak gösterdiğimiz ak- trist bir yıldız değil, basit bir oyuncu ve yaşlanmaya yüz ltutmuş insandır. Filmciler onun yüzündeki hatların gergelerini kuvvetlendirmeye teşeb- büls etmekle ihtiyarlığın gerçek ha- vasını buzmaktan hbaşka bir şey yap- mıyorlar. Buruşukluklar lüzumundan fazla ehernmiyet kazanırsa, bütün to- ferruat Üstünde ihtimamla durulursa hakikatte olana değil, hakikatte oldu- ğu min edilene yaklaşılmış olu- nur. İşin en komik tarafı da, sinem& tenkitçilerinin bu tip filmleri gördük. leri zaman bu kadar sâde, bu kadar tabit bir filme rastlamadık oyuncusunu tenki zık ki tabiilik ve aşırı bir sadelik bu oyununa hâkim olmuş. Tak- sadem lltcılıkten daha beter bir şey bu” de- mış zintsev, düşüncelerine den !ngılız rejisörlerlne “Natüral ve sâdelik g: arasında.dır, mru sanatın vuıflın çıkmumhdır" dive de ilâve e ti. göre Rus rejisö: ek kaabil değildi. Meselâ sâdelik Dovzhenko'nun meşhur * şünün )ıa:ı(ı,k mmda n.ra.nabiıirdı" Fnkı.t buna Dovzhenko'nun ve .27