sBinemacılar nezdindeki itibarı da her Tüntdriz Tit tinin, bundan fazlasını yapmaya ye« ğ zamankinden fazlaydı. Sinemadan u- Z teceği de şüpheliydi. : ANİS 1t RTOM 10e ee Sil ,” ı , 4 ) BOe .. S lima ” M & Şağm SİNEMA ya iyi birşey çıkaramıyorlardı. En iyi rejisörler, çıkar yolu “kaçış sinema- 61" diye landırılan ve mevzuu ço eski çağlarda geçen veya tamamiyle hayali, fantastik mevzulara dayanan filmler çevirmekte buluyorlardı. Coc- teau ise, bu çeşit çalışmalar için “bi- çilmiş kaftan"”dı. teau, böyle bir hava içinde yeniden sinemaya dön- düğü gibi, savaş içinde başka rejisör- ler hesabına sarfettiği bu gayretler de savaş ertesinde yeniden rejisörlük imkânını ele geçirmesini sağladı. 1946 da çevrilen “La Belle et la B&te an” çok eski bir Fransız hikâyesinin, Cocteau elinde, kendi dünyasına uygun bir kı- hğa girmiş şekliydi. İyilik, kötülük, aşk, korku, acıma, gurur, kuvvet, za- yıflık gibi birbirinden farklı ve bir- birine zıt unsurların çarpışması, fil- mi, sinemanın en sembolik eserlerin- den biri haline sokuyordu. Fakat her- şeyin Üstünde film, son derece büyük bir plâstik değer taşıyordu. Cocteau'- nun zevki, sanatın her kolundaki tec- rübesi, Fransanın en 'yi tıyntro ve sinema dekorcularından ri Christian B&rard'ın ustalığıylı birle- şerek, dekor ve kostümlerden, mak- yaja ve en küçük adar, başka pek az filmde ra.stla.nabilecek bîr plâstik bütünlük sağlıyı “Güzel ile hayvan”dan sonra, tam mânasıyla bir başka Cocteau filmine için, beş yıl daha beklemek gerekiyordu. Gerci bu arada Cocteau, “Les parents terribles - Müthiş ebe- veyn” ile “L'aigle â deux t&te - İki başlı kartal”ı da cevirmişti. Ama bun- lar, birer sahne başarısının perdede tekrarından fazla birşey ifade etmi- yorlardı Nitekim bunu Cocteau da anlamış olacak ki, 1950 de diğersba- şarılı bir piyesinin, “Les enfants ter- ribles - Mumiş cocukıar' n çevrilişi- yduğu bir piyesine dayanıyordu, fakat aradaki uzun 1 teau'- n bu esere tiyatro değil, sine a asını kolaylaştır- Akademide bir sinemacı edik festiva- çiler Mü ı al 1 Cocte: bir iki kısa film çevirmesine, birkaç dokümanterin açıklamal: ı r- dolayı değil- seçilen Cocteas'nun bü- tün sanat çevrelerine olduğu kadar k kalmasının sebebi doğrudan doğ- nıya kendıuıydı Sinemadaki çalışma- Sının artık sona ermiş olabileceğini, lki bu sahadaki gilcünü tamamiy- le tüketmiş olduğunu düşünüyor ve bunu açıkça söylüyordu. Fakat bu gücil yeniden kendisinde görmüş ol- malı ki, “Orphâe'nin vasiyetnamesi”« ni çevirmeğe girişti. “Bir şairin ka- nı”ndan 30 yıl sonra Fransanı niz kıyısındaki geçici bir stüdyoda, yeniden efsaneler, rüyalar, kâbuslar âleminden çıkmışa benziyen yaratık- lar kamera önünde iİnsanı şaşırtan hareketler yapmağa, — objektifler ö- nünde garip dekorlar geçmeğe başla- mıştır Acaba Cocteau, otuz veya on yıl önce “Bir şairin kanı” ile Orph&e”- yi hoş karşılayan havayı bir kere da- ha bulabilecek, kendini tekrardan kurtarabilecek mi? Şimdi çevirmekte olduğu film gerçekten Orph&e'nin va- siyetnamesi mi, yoksa sinemacı Coc- teau'nun vasiyetnamesi mi olacak? Şimdi herkesin cevabını merakla bek- lediği husus budur. Lanza'nın ölümü LI ario Lanza 38 yıl önce New York'ta doğduğu vakit, bu adı değil Alfredo Arnold Cocozza adını taşıyordu. Fakir bır İtalyan-Ameri- kan Ailesinden.olan Lanza'nın musi- ki ile alâkası, plaklara meraklı olan babasının koleksiyonunu defalarca dinleme le başladı. Bunlar arasında n çabuk eskittiği plâklar, Carruso'- nunkilerdi. Musiki ile ikinci teması piyano hnmalhğı yapmaktan ıbaret- ti. Fakat, bu iş Lanza için p lâk din- “Güzel ile hayvan”da J. Maralis lemek kadar faydalı oldu. Bir gün bu nda Berkshire Mü- birkac şar- kı söylemek fırsatını buldu böylelik- le okula kapılandı. illi Grant Garneli, Enrlco Rosıtl den şan dersleri aldı. 1942 de önce Berkshire Müzik Festivalinde sonra da Tang- lewold Festivalinde şarkı söyledi. 1942 - 45 yıllarını Amerikan Or- nza, Vıctor için söylemeğe, memleket icınde lere çıkmağa başladı 1947 de “Andrd Chenier” ile Hollywood'ta, ertesi yıl “Madame Butterfiy” ile New Orle- ans'da operalarda oynadı. Sinemaya geçişi de yine bu sıralara rastlar. Lanza'nın yavaş yavaş büyüyen şöh- retini duyan Metro-Goldwyn-Mayer idarecileri, aym zamanda yakışıklı da olan bu tenoru ilk defa dinledikle- ri vakit, prodüktör Joe Basternak'ın ifadesine göre “hayretten apışıp kal- dılar”, 1949 da “That Midnight Kiss - Aşk bestesi” ile beyaz perdeye gecçen Lanza'nın Metro ile müna.se lık kâyelerini sürmek için sesini insaf- sızca istismar ettikleri, budalsca iş- ler için h rçekten de Caruso'nun hayatını canıandıran “'I'he Great Carusgo - Bü- yük Caruso” hariç, Lanza öbür hiç- bir filmini beğenmemişti. “Büyük Caru3o”nun Lanza'ya sağladığı şöh- ret, onu Metro'cularla bitip tükenmi- yen dâvalara ununla be- raber. Metro'dan sonra gectiği War- ki çalışması da evvelkinden farklı değildi. Bundan dolayı, 1957 İtalyada çalışmak şartiyle Metro'ya tekrar dönüp “Seven Hills of Rome - Arrivederci Roma”yı — çevirmekte kin çevreyi sağladıysa da sıhhatinin bozulmasını önleyemedi. Üstelik İtal- yan yemekleri, nza'yı kendinden önceki binlerce Şşarkıcının Akıbetine doğru sürükledi. Geçen hafta öldüğü urban gıttığıydl Fakat yakın dost- ları, ölümün bu kadar erken gelmesi- m nikte tatbik edilen küre ıtfediyorlıı—- dı. Hollywood'un uzun zaman- dan beri gördüğü ilk iyi tenordu. Ger- çi, sesi, kendisinin de şikâyet ettiği gibi, budalaca hikâyelerde harcandı, fakat bu arada konserlerin ve plâxla- rın erişemiyeceği kadar geniş kütle- ye, hiç olmazsa birkaç klâsik parça- yı tanıtınağa ve sevdirmeğe — vesile oldu. Zaten oyuncu olarak kabiliye-