v - L YURTTA OLUP BİTENLER lasmaları, mevki hırsı teşkilâtı kasıp kâavuruyordu. Her taşı kaldırınca al- tından yen: bir bizip cıkan İstanbul teşkilâtı gözler önündeydi. da bir ana partinin önünde “katiller” dtye bağrılıyordu. Zeytinburnunda ta- bancalar patlıyordu. Beykozda — hi- zipley ayrı kongreler yapıyorlardı. Eminönünde bazı partililer ÜÜst ka— demelere ült:matom veriyor. tehditleri yağdırıyorlardı. Genel İda- re Kurulu toplantısının yapıldığı gün dani Fatihte bir hizip, diğer hizbin başını dayakla hastahanelik ediyordu. Doğuda, Diyarbakırda, Vanda asayiş hiziplerin keyfine tâbi idi. İzmitteki catışmıalar “şirketçilik” tâbiriyle ha- fızalara nakşolunmuştu. Bu liste, bü- tün illeri kaplayacak kadar uzundu. İç mücadeleler, bilkassa — Vatan Cephesi formülünün icadıyla parti- nin iki isme sahip olması Üzerine kı? zışmiıştiı. İki ayrı etiket taşıyanlar a- nda amansız bir mlücadele git- tikce gelişiyordu. “1946” — rakamını taşıyan veya taşıdığını iddâta eden P. P. liler. Giçeği burnundaki Vatan Cephecilerin radyolarda “şımartılma- sına" taham edemiyorlardı. Bu. işin hissi tara.fı)dı Meselenin bir de maddi tarafı vardı. Açılan her Va- tan Cephesi ocağının sâlikine iş bu- lunurken. 1946 etiketini taşıyan ve- ya taşıdıklarını söyleyen D. P. liler işgiz dolaşıyorlardı. Bu, maddiyat politikasının tabil bir — neticesiydi. Prensipleri dolaba kapatıp yemle ba- hk avlamaya kalkıştıktan sonra bu- nun başka türlü olmasına imkân yok- tu. İktidara dayana n D. P. hazineleri dâhi elbette ki yüzbinleri yetecek kudrette değildi. Mânevi ha- zine sıfıra vaklaştığı nisbette. mad- di hazine bütün cömertliğine rağmen öfkeyi, geçimsizliği, idealsizliği art- tırıyordu... D. P. teskilâtının “Yıkı- liyoruz, Günaltay haklı, bu parti çü- rümüş” feryatları bu perspektif için- de mâna kazanıyordu Yukarı kademeler radyonun tatlı nÂmeleri içinde uyusalar bile. il ida- re kurulları mecburen bu kıskanclı- &1 hissediyorlardı. Artık Vatan Cep- hesi acma taleplerine eskisi gibi 'iti- bar etmiyorlardı. Alâaddinin sihirli lâmbasından çıkan dev ve işbilir Va- tan Cephesi mensuplarının lâmba sa- hiplerini unutturmasından haklı ola- rak Ürküyorlardı... arti bünyesini kemiren bu çekiş- melerin nihayet D. P. Genel Baş- kanı da farkına varmıştı. Menderes, basında aksi sada bulan feryatların. başlangıcta bir dedikodudan ibaret olduğu kanaatındaydı. “Muhalefetin âleti basın” pireyi deve yapıyordu. Fakat mutemet adamlarının verdiği malümat, başlangıctaki k:ı.naatım yavaş yavasg değiştirmeye Yeni tâyin edılen parti müfett'ışlen- i rı da gayvri resmi mute- damların görüşünü teyit edi- yordu. Hizipçilik, Iktıdar partisini emen hemen yok etmişti. Parti mü- fettisleri 'bilhassa partiye sonradan kavdolunanlardan yana yakıla şikâ- yet ediyorlardı. Genel İdare Kurulu- -e —. İstanbul vilâyeti D. P. nân yeni karargâhı nun fikrine müracaat ettiği Yümni Üresin ve Seyfi Kurtbek de ayni fik- ri tekrarladılar: D. P. nin bir apan- disıit ameliyatına âcilen ihtiyacı var- dı. Nihayet Genel Başkan da dediko- du işmini verdiği şeylerin hakikat ol- duğunu anladı. Sıcak Ağustos ayla- rında bünyeden bir kan almanın, ya- ni hacamat vapmanın zaruri olduğu- na kanaat getirdi. Ama yıl 1959 idi ve D. P. nin hacamat edilecek cok kanı yoktu. Bu sebeple “psikolojik b.r hacamat” yapmak tercih olundu. Sonuna kadar İktidar partisi safla- rında kalmayı bir beka meselesi sa- yan Osman Kibar, bu psikolojik ha- camatın kurbanıdır. Güçbirliği yeri- ne Vatan Cephesine geçen P. “pasif'lerinden Şeref Balkanlımn ih- racı ise, talihsiz bir zamana rastla- van talihli bir ameliyedir. Psikolojik bir hacamat, gerçek- ten 'bir hacamat olmadığı için pek iş- lemtvecektir. Onun korkusunun ya- rattığı hava içinde hiziplerin şark- azl ehenumiyet — verilmektedir. “şirket” kelimesi etrafında dünyanın bütün çamurlarını birbirlerinin Üze- rine yağdıran insanları kucaklaştır- maya çalışmak, bu alaturka düşün- cenin neticesidir. Hastalığın ârazı tedaviye çalışıl- dığı müddetçe alaturka olsun, ala- franga olsun, bu, meselenin psikolo- Jik tarafıdır. İşin bir de teknik tara- fı vardır. 1950 yıllarının Büyük Kon- greleriri — unutamıyan ve o günleri Keri getirmeye çalışan D. P. Genel Başkanı Menderes ve Genel İdare Kurulu. ister istemez bu teknik me- seleleri halletmek — zorundaydılar. Hattâ son dakikada hastalığı mec- buren kabul eden zoraki doktorların heyecanıyla bir iki teknik ameliyeden mucizeler beklemekteydiler. Bu teknik operasyonlardan başlı- cası, yoklama yönetmenliğinin tâdili voluyla, teşkilât ileri gelenlerinin milletvekili olma veya imal etme hır- sını önleme şeklirde ifade edilebilir- di. . nin son dakikada ayakları suva eren yüksek başlarına göre, hi- zipçiliğin temel sebebi, milletvekili olhmna varışıydı. İllerde teşkilâta hâkim 'bulunan kimseler bu yarışta — galip cıkıvorlar, bu yüzden seçim kabiliye- ti olan kimseler ya peşlerindeki oy- larla birlikte cekimser kalıyor, ya karşı tarafa geçiyorlardı. Bu muzır rekabet mutlaka önlenmeliydi. YüÜk- sek kademelerin ilk akıllarına gelen önleyici tedfir. Merkez tarafından tâyin edilmiş “memur milletvekille- ri”ni seçmenlere sunmak oldu. Yal- nız bunun teşkilâttaki huzursuzluğu daha çok körüklemek gibi bir tehli- Kkesi vardı. Merkezin 1957 de yokla- ma kazanan adaylar üzerinde haddin- den fazla oynaması hiç de müsbet netice vermemişti Diğer önleyici bir tedbir olarak, il ve daha aşağıdaki kademe teşkila- tında faal bir şekilde çalışan kimse- lerin, milletvekili olmak istedikleri takdirde, tıpkı memurlar gibi 6 ay önceden vazifelerinden istifa etmele- ri düşünüldü. Bunun da mahzuru, se- çim devresi gibi kritik bir zamanda, herkes milletvekili olmak istediğine göre, teşkilâtın ikinci, hattâ ücüncü derecede adamların eline kalmasıydı. Valiler ve yüksek beyinli İktisadi Devlet Teşekkülleri müdürleri, teş- kilâtta seçim zamanı acılacak büyük boşlukları doldurabilecekler miydi? Yoklama yönetmenliği — tâdilâtı, bu suallere verilecek cevapların ışı- ı altında kati şeklini alacaktı. Diğer bir teknik tedbir olarak, D. P. milletvekillerinin disiplin al- tına alınması düşünülmekteydi. 1955 den beri moda olan ve dikensiz gül bahçesi meraklılarının rüyasına gi- lis Grupunda şartı, D. P. AKİS,11 AĞUSTOS . B ai ren bir fikre göre, Mec huzuru teminin temel