YURTTA OLUP BİTENLER ha sertlerinin batı demokrasilerinde bu- lunduğunu ilâveden çekinmedi. Al- lah, Allah... Halkın sesi, Nihad Erimin üzerinde ne garip tesirler — bırakmıştı! Vaziyet çok anormal olmasın diye, bir i bu, «fakat» idi. Zafer bu makale hakkında şunları yazdı: Basın hürriyeti bahsinde, — Nihad Erim Bey, Halkçı gazetesinde «Hürri- yetsizlik mi, teminatsızlık mı?» başlığı altında düşündüklerini yazmış. İ da tenkid etmiş. Şu kadar var ki insafı da elden bırakmamış! Nihad Erim Bey, bu yazısında: «Belki, diyor. Basın Kanunu mad- deleri birer birer alınıp okunursa hiçbi- risine itiraz edilemez. Basın hürriyeti bakımından o kanunlarla çizilen sınır- ları, bugünkü Türkiye için fazla dar savmamak mümkündür. Evet, aynen boyle dıyor ve insafı elden bırakmıyarak devam ediyor: «Nitekim, 6334 saydı kanun hazır- lanırken mütalâaları sorulan bazı gaze- te başyazarları, kanunda bir mahzur gormedıklermı hükümete söylemişlerdi.» , buna su sözleri ilâve etmek- tedir' «Daha ileri gıdılerek söyle de söy- lenebilir: Hakaret onusun- bizim kanundan daha sat kanunlara Batı — demokrasilerinde de rastlanması mümkündür.» Bundan sonra bir: Fakat!... Diye tenkidlerine başlıyor. — Artık bu «fakat!...» n hakkıdır. Bu kadar itidal ve insaf gösterdikten sonra varsın ne derse desin! Makalenin hulâsası su: Emeklilik kanuniyle hâkim teminatı ze- delenmiştir. Bu teminat olmadan basın hürriyeti hükümsüzdür. Muhalefetle ik- tidar elele Vererek buna mutlaka bir çare bula Sonra, bır mesele daha vardı Z Mayıs seçimlerinden bu yana d Zira o yandan bu yana h sansür koyun!» diye haykıran kendisiy- di. Hüseyin Cahid Yalçın da barut gibi yazılarını hep o tarihten sonra yazmıştı, Nihayet bizzat kendiri iktidarın bir dik- tatörlük haline geldiğini söylemiş, bu karsı koymak üzere muhalefeti işbirliği- ne davet etmiş, hatta bütün vatandaşla- ri aynı dâvaya katılmaya çağırmıştı. Bu ne sürati intikal idi? 2 Mayıstan 2 Oca- ğa tam sekiz ay geçmişti! Ama o sıralarda iktidar, eline almamıştı. Partilerarası münasebetlerin, düze- lip düzelmemesi o kadar mühim değil- dir- bir takım geri alınamaz — teminat üzerine bina edilmesinin memlekete ve demokrasimize sağlayacağı inkâr olunamaz. Bu teminatlar da yumuşak bir hava içinde gerçekleştirilebilir. Sa- dece medeni münâsebetlerin bile ica ettirdiği budur. Ama Halk Partisi içinde bunu talep etmeye hakkı olmamak ge- reken bir tek adam varsa, o da Nihad Erimdir. Halbuki şimdi, cereyanın piş- tarlığını o kapmak hevesindedir. u sopasını AKİS, 8 OCAK 1955 gayret bile o cereyana «gayri samimi» damgasını ölü onu Ölü Erimin manevrasının sebep olduğu endişe, bu yüzdendir. Artık şarklılıktan, alaturka usuller» den kati olarak ayrılmamız lâzımdır ve Vantılatorler değil, Bunların müsamaha edilebilir. Ama sahtelerme" Asla ve asla.. Bunlar, kim olurlarsa ol- sunlar AKİS'i daima karşılarında bula- caklardır. Parti Meclisinde infial Nihad Erim'in, sahibi bulunduğu Halkçı gazetesinde, hem de iki sü- tun üÜzerine başlık taşıyan hususi bir başmakale ile tornistan — tavsiye ettiği gün sabahleyin saat 10'da İnönü'nün başkanlığında Cumhuriyet Halk Partisi 'Meclisi Mithat Pasa Caddesi üzerindeki Genel Merkezde toplandı. Azaları he- men hepsi üstadın fikir ve tavsiyelerini okumuşlardı. Gosterdıklerı reaksiyon da : derin bir in- k ilk gün de fırsat bulunca ateş püsküren- ler çıktı. vvelâ müzakerelerin cereyan tarzı etrafında tartışma cereyan etti. Dele- geler uzun konuşmak merakındaydılar. Sonra başka bir mesele vardı: evvelâ Genel Başkan mı — konuşacaktı, yoksa azalar mı? Bunların hallinde İlhami Sancar'ın yardımı oldu. Tren bu suretle bir kere raya girince, ileriye doğru fır- ladı. Doğrusu istenilirse ilk hedefi de Nihad Erimdi. Bu mevzuda delegeler, tesinin Parti Meclisi Halkçı gaze- ni tesir altında bı- Araların- rakmaya çalıştığını belirttiler. dan bir çoğu: «—Bu adam, bize hâlâ direktif mi verecek? Yaptıkları yeter artık..» diye bağırdılar. En mütedil konuşanlar, tor- nistanın bir «takt» hatası olduğunu söy- lediler. Dediler ki: «—Haydi, fikri beğenmesek bile bunun bir fikir olduğunu kabul edelim.. Ama bunu şu sırada ve böyle ifade ediş tarzı Parti Meclisini tesir altında bırak- mak gayretinden başka neye atfedilebi- lir? Halbuki bütün partililerin vazifesi, Meclisi tam bir istiklâl içinde çalışma imkânını sağlamaktır. Nihad Erim ise tersini yapıyor..» akat bu mutedil görüş, ekseriyet- te değildi. Delegelerin çoğu tornistan tavsiyesinin 100 bin liralık ceza ile be- raber geldiğini gözden uzak tutmuyor- lardı. Parti bir takım hususi menfaatle- re âlet edilemezdi. Daha doğrusu, artık âlet edilmemesi gerekirdi. Şimdiye ka- dar pek çok hatanın müsebbibi Alanlar nasıl da zeytinyağı gibi üste çıkmak he- vesine kapılmışlardı! Parti Meclisi Halkçıya karşı infia- lini bu kadar kuvvetlı şekilde izhar et- m noktasında ittifak etti. Erimin fikrinin saçmalığı Öylesine aşi- kârdı ki ele bile almaya değmezdi. Üs- tad diyordu ki: C.H.P. 1950 ile 1954 arasında bir takım prensiplere bağlana- rak bir yol tutmuştur. 1954'de seçmen- ler, büyük çoğunluklarıyla buna iltifat etmemişlerdir. O halde, yolumuzu de- — < YO G n partilerin prensipleri hiza- sına getırırlerse ortada parti diye bir şey kalm » Demokrat Parti, de- mokrasıye gıdışin yavaş yavaş ve du- Parti Meclisi toplantıda Bunlar çifte telli oynamadılar - ya...