Mme. Mendes - France Melezler güzel olur dirmek, ona beş sene evvel zıyaret et- tiği Amenka nın güzel taraflarını gö termek istiyordu. Şah ilk seyahatteki, protokol ldan sıkılmış olacak ki, bu se- wer Süreyyaya Beyaz Sarayı gezdirdi. Kral ve kraliçe gelir gelmez New- York hospital de iki gün muşahede edilmek üzere yattılar. Bu arada Şah, Manhattan River Club de — fevkalade bir tenis oyuncusu olduğunu ispat etti. ew-Yorkta ldıkları müddet zar- fında şah ve kraliçe iki defa tiyatroya ve operete gitmişler v Re; Hotel de gayet ciddi bir pozla dansetmişler- dir. Bundan sonra Fi er'in husu- si tayyaresi ile Washington'a gitmişler- di. Fakat hastahanedeki — müşahedenin neticesi hiç dışarıya sızdırılmamış tır. Şahın basın davetlisi olarak yeme- ğe gittiği bir günden istifade eden Sü- reyya alışverişe çıkmış ve bir nedime- si ile ayakta sandviç — yiyerek karnım doyurmuş, kısa saçlarına gidecek şekıl- de bırçok küçük şapkalar satın almış Bır sabah şah, — yanındaki zevatla beraber, yürüyerek — camiye gitmiş ve müslümanlık icab miye yürüyerek gitmek icab ettiğini söylemişti. Şah — ve kraliçeye 14 kişi refaket etmektedir, 95 parça eşyaları vardır. Noeli Hollywod'da — geçirmeye karar vermişlerdir. Bütün bu güzel şeyler, Amerikalı'- nın sempatik insanları — kraliçenin bir büyük derdini , ıstırabını içinden söküp atamamıştır. Atamaz da. 20 Nasreddin Hocaya, ihtifallere ve heykellere dair D urup dururken, görünür ve belli bir sebebi yokken zıhnınde bir şey veya bir şahıs hayalinin uya- nıvermesi; yahut bir fikrin veya bir fıkranın hatıra gelivermesi nadir hâ- dıselerdeıı değildir. Bunu psikoloji tı termine sığınarak ler. rup dururken Na: - «dostlar alış verişde görsün» fıkrası geldi. Hoca beşe al- dığnı üçe satıyor. Bu tuhaf ticareti beğenmiyen karısına şöyle diyor: «Aldırma Hanım, yeter ki dostlar bizi alış verişde Nasreddin Hoca bu' Bir fikra- sını hatırladınız. mı, artık - elinden zor kurtulursunuz. Alış - veriş deyip de, hele Hocanın yaptığı şekilde de olunca, borcu düşünmemek mümkün müdür Sürülerin otladıgı yerlere çalı dıkeceksınız, koyunlar zerken bunlara sürünecek; sonra gıdıp çalı- lara lif lif takılmış yün döküntüleri- ni toplıyacaksınız, götürüp pazarda satacak, parası le borçlarınızı öde- yeceksiniz. Bu zel plânı sizden dinliyen alacaklınız gülmez de ne yapar? Alacağı sağlam teminata bağ- lanmıştır, elbette güler, hem de kah- kahalarla güler. Nasreddin Hoca için neden bir âbidemiz yok? Bakın zihnim gene nereden ne- Ziya beyin -merhum nmu bol bol şad ol- duğu bu günlerde bir Nasreddin Ho- ca ihtifali yapmayı neden düşünmü- yoruz. Nasreddin Hocanın heykeli d ikilemez mi? Daha iyisi, onu temsil edecek sembolik bir heykel grubu vücuda getirilemez mi? Şimdi de ahlâkının çetin som- luğu ile meşhur, Romalı Büyük Ca- ton'un bir sözü araya giriverdi: <«Ben, arkamdan, bu adamın neye heykeli yok denilmesini, neden heykelı dikil- miş denilmesine tercih ederi Nasreddin Hoca ki bu mille- tin köylüsü kendisi içinde yedi ya- şında çocuklardan — ihtiyarlarına; en hıl çob nından en büyük politika, oca memleket içinde, onu bilmeyen, sevmey: nun fık ralannı her fırsatta soylemeyen tek insan yoktur, denilse mübalâğa edil- miş olmaz, sanırım. Nasreddin Hoca evliyadan de- ğildir, kerameti filan yoktur, «haz- ret» de değildir, sade «Hoca mer- hum» dur; ne hır tarikat kurmuştu, ne de bir tarikata bağlanmıştır; he- pimiz gibi halktan ve bu manâsı ile, Avni BAŞMAN tam lâik bir adamdır. Ama hangi ve- linin hangi kerametin onun, erdiği mazhariyetle kıyas edilebilir? Hangi arikatın piri on kadar tanınmış ve sevılmış tir? Adı ve f kraları her mektedir. Dünyayı, lıay feleğin urlu cılvelerını alabıld ğine genış ve kar- tişip yaşamı op'ın yaptığı gibi, saf ve sade birer lâtife şeklinde ifade den h kün ehası- n dısıne atfedılmektedı Hakikaten Hocaya ait olan fik- ralarda sivrilik yoktur, acılık yoktur, yüz kızartacak, mide bulandıracak çirkinlik ve pislik de yoktur, yük- sekten konuşan <«hükema» lık, akı öğreten <«ukala» lık da bulamazsınız. Bununla beraber onlarda, kökü pek derinlere varan bir kültür süzgecin- den geçtiği için olacak, tadı ve yu- şak bir mizah içinde gızlenen örf ve adet tenkitleri, hatt zen, <«fin- olduğu gibi, riyasete ve itikada do- kunan imalar bile vardır. Ama Nasreddin Hocaya kıla- azsınız, yanlız gülersiniz. — İtikad bahislerinde hiç şakaya gelmeyen en koyu sofular bile ona kızmaz, güler. Hasılı Nasreddin Hoca zengin, fakir, gamlı, ııeşeli herkesin en ya- kın dostu, kafad andır. Hoc. çuki devrinin sonu ile Osmanlı devrının başında yaşamış Timurlenk ile dan yakıştırılmış şeylerdir. Böyle ol- makla beraber onların pek hususi bir manaları vardır. Anadol halkı li görülmemiş üthi Nasreddin Hocayı çıkarabilirdi. Ha- mamda «Ben köle olsaydım kaç di- nar ederdim?» diye soran ve takdir edilen değeri pek az bulup da «Ne? Yalnız üstümdeki peştemal bile daha fazla ederi> deyen Timura «Ben de zaten yanlız ona kıymet biçtim» ce- vabını Nasreddin Hocadan başk: kim verebilirdi? Evet, neden, Nasreddin Hocanın heykeli yok? Niçin ihtifaller yapılmaz ona? AKİS, 8 OCAK 1955