18 Temmuz 1936 Tarihli Ağaç Dergisi Sayfa 15

18 Temmuz 1936 tarihli Ağaç Dergisi Sayfa 15
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

binmezse bünu hayıra saymıyacağını söyledi. Sonunda « haydi hayırlısı » diyerek arabaya bindik. Yol hakikalen wüzeldi. Ankarada arasıra tesadüf edilen gurupsuz akşamlardandı. Böyle akşamlarda güneş, hiç bir mizansen yapmadan, çok olgün bir meyve gibi birdenbire ufkun arkasına düşüverir; o anda uluk kan sarısı ile karışık şişe dibi yeşili bir renk alır. Sonra ya- vaş yavaş © da kaybolur, şellaf bir gece ile başbaşa kalırsınız. Yolda hep Keltiyi düşünüyordum. İçimde arkadaşımın verdiği teminata rağmen bu biricik fırsatı kaçıracağım o korkusu vardı. Hakikat şu li ki ne irademe, ne de talihime güveniyordum ; muttasıl kendi kendime (ne kadar uysal ada- mım, yarabbim ne kadar uysal adamım ) diye çikişiyordüm. Ve karanlık bastıkça bu vesvese bir iztırap, işin mahiyeti ile adeta nispefsiz de- necek kadar hakiki bir azap halini alıyordu. Bütün bu içten alışveriş arasında bana otomo- bilinin İevkaltabia meziyetlerini sayan dostumu hemen hemen hiç dinleyemedim. Kendimi yal nız saniyor ve talihin arabasında doludizgin gidiyordum. dağa geldiğimiz zaman «davetlileri, orada dışarda kapının önünde bizi bekler bulduk. Hepsi galeyan halinde idiler, Bununla beraber ev sahibi mazerellerimizi : -- Ne ise, yine © kadar insafsız değilmişi- niz, bizi fazla bekletmediniz diye kesti. Bunun, dostumu müşkül vaziyette bırakma- maktan ziyade oyun zamanını geciktirmemek için alınmış hir tedbir, bir nevi tabiye olduğu- nu biraz sonra, solrada anladım. Filhakika bu müthiş kumarbaz adeta elinden gelse bir an evvel yemeğini bitirip sofradan kalkan davetli- ye bir mükâfat bile vaad edecekti. Mütemad - yen sabırsızlanıyor, hırçınlanıyor, sofra hizme: tini görenlere çıkışıyor, acelesinden Önündeki tabakları âdeta olduğu gibi gönderiyordu. Bü- tün bu telâşı karısının nasıl karşılayacağını bil- mediğim için ilk önce bir aile sahnesine şahit olacağımızdan korktum. Fakat sonra sonra bu kadının, talihini bir kerede kahul eden insan» lardan olduğunu anladım. O, kocasının bütün lurçınlıklarını sadece sakin bir tebessümle kar- şılayordu ve biz, bu tebessümün şelkalinde, hiç aldırmadan yemeğimizi yiyorduk. Cenubhi Anadolu yemeklerinin kendilerine has çeşnisi hepimizi birden sanvermişti. Anadolu dağları» nın yetiştirdiği hiç bir ot yoktu ki bu yemek- lere konmuş olmasın. Onun için sade kokusun- da bile bütün bir dağ ve memleket peyvajı, bütün bir seyyahat duygusu vardı. Fakat bizi asıl şaşırtan, ev sahibimize bir dostunun kim- bilir nereden gönderdiği gül rakısı idi. Ben bu kadar nefis bir içki hayatımda hatırlamıyorum. Bütün bir bahar, bir ilâh kanı kadar sıcak ve mest edici koku ve lezzelile gırllaklarımızı yaka yaka içimize boşamyordu. Evet bu rakı değildi, bu Halızdan bir gazel, yahut Anakreon'dan bir manzume gibiydi. Yemek ev sahibinin sabırsızlığ na rağmen çok neşeli geçti ve epice uzadı. Sofradan kalktığımız zaman hepimiz sallanıyorduk. Gül rakısı hiç şaka gölürmüyor, üçüncü kadehten itibaren bir tabanca sesi gibi kuru ve serttir, Oyunda ilk önce şansım iyi gitti. Bu benim için daima fena alâmettir. Başlangıçta kazandı- ğım oyunlardan hep zararlı çıkmışımdır. Bunu diğerleri takip etli, birbiri arkasınca bir kaç solde birden kazandım, bu muvaflakiyetin ve belki de korkunun verdiği bir kendimden ge- çişte masanın muvazenesini bozacak bir şiddetle oynamaya başladım. (Bir kaç sayı sürecek | Ahmet Hamdi TANPINAR SONNE Beni çağların ışık ülkesinde dolaştır, Ölmek istemiyorum ver tutayım elinden; Geç kalan vakıtların avdetini bekleşen Gözlerim yuvasından fırlamış birer taştır, Sorguma karışılık yok, bana kimler yoldaştır? Karşımda hayatımın kaynakları gülerken; Gün bitmeden batıyı uyanışlarla öpen Kafa tasım yanıyor, hedefe tez ulaştır. Sanki dünya tersine şimdi dönecek gibi, İğreti kazançların tosasından uzakta.. Yandıkça kararmada güneş sönecek gibi. Ses olup enginlere hızla akacak mıyım? Kimsecikler geçmemiş yolların en sonundan Özlediğim diyara bir on bakacak mıyım? İsmail Safa ESGİN

Bu sayıdan diğer sayfalar: