HHiküye: GEÇMİŞ ZAMAN ELBİSELERİ O perşembe gününü sabalıtan akşama kadar yatakla okuyarak geçirmiştim. Bir kaç Avrupa magazini, o zaman yazelelerden birinin tefrika ctliği yerli bir roman ve öğleden sonra da Hollmann'ın Chevalier de Gluck ü bütün günü- mü doldurmuştu. Yatlığım yerden Ankara ka- lesinin sert profilinde günün ve saalin değişen manzaralarını seyr ede ede ve üst üste içilen bir iki pakel cıyrara ile sekiz on kalive arasın- da geçen bu cinsten talil günleri benim haya- umda pek çoklur. Böyle günlerde, esas hızını tenbellikten alan bir dünya valandaşlığını ka- zanmak İursi, bana birbiri ardınca beş altı mem- leket havadisini birden okuturdu, sonra, serim- lik basınca dostlarla aziz dünyamız hakkında konuşmağra çıkardım. Bununla beraber, bu se- (erki tenbelliğim sadece kendimi yalağın ve dü şünmeden okumanın ; lezzetlerine şelişi güzel kaplırınış olmaklan şelmeyordu. İşin içinde bir nevi ihtiyat tedbiri de vardı. Bir gece evvel Tabarinde Ketti ile sözleşmiştim. Bu Alman kızile yece saat iki buçukla buluşacak, bera- berce Etliğe gidecektik. Tabialimi ve biraz da talimi bildiğim için bu uzak birleşme Saaline kadar kendimi bilhassa her zamanki münasebet - siz bir tesadülten korumak isliyordum. Çünkü benim hayatımda, bülün hayatımda, bülün ira desizlerde olduğu gibi tesadüllerin korkunç bir rolü varılır. Onun içindir ki hatlâ yemeği bile odamda yiyecek ve her türlü can sıkıcı tesadüllen uzak, Kelli'yi bulacağım ve onunla bir arabaya at layacağım saate kadar lek başıma orada bekle- yeceklim, Kendi kendime ; — Kelti, diyordum, Kelti bu akşam benim olacak... Ve onun her türlü yıldız parılısından vapılmış acaip bir sanem gibi yatağımın içinde çıplak, hazza güleceği anı düşünerek sevincim- den çıldırıyordum. Kellinin büyük, geniş mavi gözleri altın sarısı uzun saçları, sarışın bir rengi ve çok ölçülü, küçük artist hayatına rağmen çok bakir kalmış bir vücudu vardı. Ve Ketli yaratılışın kendisine cömertçe verdiği bu dört unsurla her duruşunu, her manasız hereketini emsalsiz bir semloni yapmasını biliyordu. Yüzü bir güneş saati kadar lemiz, yumuşak ve insana yakındı. Fakat o kirpiklerinin ve dudaklarının küçük bir oyünile bu sevimli oöyuncaklan her istediği bizim âlemimize uzak, kendi durgun havasında adeta lek başına yaşıyan bir abide yapabilirdi. Böyle anlarında, dar tül elbisesi içinde tıpkı cam akvaryomunda dolaşan bir balık kadar çıp- İak ve hayâsız vücudile sizi en zayıl ve kaba laralınızdan yakalamaya çalışan bu alelâde ka- din birdenbire omanasını değiştirir, o unutulmuş fakat irsiyelin kimbilir nasıl esrarlı bir kanunile korkusu ve büyüsü hâlâ içimizde en kuvvetli insiyak halinde yaşıyan bir ilk cetler dininin yabancı, hoyrat ve çok dişi lanrısı olurdu. Ben onu asıl bu zamanlarında beğenir ve severdim. Zaman Ve istiyordum ki bu gece, ©, kollarımın ara- sında yine bu uzak ve yabancı danrı sırrını sak- lasın. Ve bu ümülle bülün bir uykusuz geceyi dolduracak ürpermeleri şimdiden etimde duyu- yordum. — Evet, diyordum; evet bu gece Keli be- nim olacak. Tanımadığım bir olel odasında ©- nun çıplak vücudu aydınlığın ve rençliğin biri- cik pınarı gibi pırıldıyacak... Ve ben bülün geceyi bu pınarın başında, ondan içlikçe arlan bar susuzluk içinde geçireceğim. ir taraftan da laliin böyle bir iyiliğine yü: venmemezlik içinde bu müstesna gecenin acaba hangi takvimde işarel edildiğini kendi kendime suruyordum. Şüphesiz ki çoklandır görmediğim genç bir arkadaşım birdenbire gelip beni Keçiörende bir bağ eğlencesine gölürmeye kalkmasa idi bütün bu düşündüklerim olacaktı, Burada arkadaşımdan balısetmiyeceğim. O zamanki Ankaranın bu çok tanılan delikanlısı- nın bu hikâyedeki rolü böyle bir teşebbüsü Hü- zumsuz kılacak kadar azdır. O, sadece bu ge: tesadüllerin emrinde idi. Ve yeldiğinden bir rağmen ceyi klare eden vazilesini okadar iyi yaplı ki çeyrek saal sonra bülün kararlarıma Keçiören yoluna düzülmüşlüm. Bittabi ilk önce reddettim, hastalığımı söyle- dim, sonra hakiki vaziyeti anlallım; fakat hiç biri kâr elmedi. Her şeyden sarlınazar arkada- şim yeni aldığı otomobile ilk önce benimle