YUKULE - LE Mesin tnbini sieğiklir, bakkal kahsiaim öürari İsir srmenidir. ANNE Pariste Lowwre müzesi civarındaki Ürange- rie salonlarında her sene bu aylarda mülum bir sergi vardır. Bu serginin ehemmiyeti, dü- nün, bugünün ve yarının resmi ürerinde mü- esir olacak kadar kuvseli olun üslalların bütün dünya müzelerine dağılan eserlerini bir arağa toplayarak, seyirciye o sanatkarın sanat hayatı hakkında toplu ve esaslı bir fikir we- rebilmesindedir. Geçen sene bu salonda İtal. yan üstatları toplanmış ve bu sergi Fransaya civar milletlerden seyirci çekecek kadar mü him bir şöhret kazanmışlı, Bu sene de aynı süleon SX yaşına kadar günde on iki saal çulı- parak yeni resme en sağlam ifadesini veren Ceğenne'n eserlerini teşhir ediyor. Sergiyi germek Saadeline mall oan Çimi dostum Yukule - le, Cezanne hakkında düşündüklerini yüziyar, Resimde her şeyden evvel tezyini kıymet arayan Matisse ve şürekisi : Kesim kilimdir | dediler, ve resmi dört başı mamur yazma gibi duvara çivilediler, Bu sanal telikkisi be: nim yassı şarklı kalama da uygun geldiği için senelerce ben de resmi bir el örgüsü gibi ger- yele gerdim. Bir gözümle Grekoyu ötekile min- yalürleri severken gergef dokudum. Fakat ne yalan söyliyeyim dostum, işin sonunda bu do- kuma bana nihayet beni boğacak kadar düne düz, yamyassı geldi ve artık ne sresim kilim dirs diyenlere, ne de Malisse'le Picasso arasın da mekik dokuyarak, çok garip bir seccade ören hocamız Lhote'la bhempası gibi «resim ilimdire diyenlere itimadım kaldı ve: — 'Ya kendileri aldanıyorlar, ya beni alda- İiyorlar, dedim. Ondan sonra ne resmin kilim liğini, ne de ilimliğini aramağa iovbe eltim ve kendi kendime bir yol çizdim: — Resimde mümkün olduğu kadar edebiyat yapmaktan uzaklaşmak, Bu yol beni üzerinde bir hayli göz nuru döktüğüm minyalürlerden ve şir taraflı ağır basan Önuyuin'den İersalı fersah uzaklaştırıp nihayet karşıma, mevsimi, VE CEZANNE baharı, çiçeği olmayan, lırmanması çetin, İaka' tabiatın, kayalarında bir su kadar kolaylıkla par- çalandığı muhieşem bir dağ çıkardı: Cözenne, Ben bütün hayafı, eserleri, sanat telikkisi ile onun kadar dağa benzeyen bir sanalkir yür- medim. Onu geç tanıdığıma üzülürken bir taraltan da beni ona gölüren yolu çizdiğim için kendi ken- dimi tebrik ediyordum. Üna karşı duyduğum sevgi ile yavaş yavaş kalamda yer edinen lüleyli sevgileri ve bilgileri söküp almış ve aç kurt gibi sarıldığım baharatı bol musırla, ve vahşi alar- la midesini bozan bünyemi tedaviye başladım. Hakikaten,dostum,müzesiz bir memleketten tıklım tıklım müze dolu Avrupa şehirlerinde bir Şark- binin başına gelen ilk şey sui hazımdan şiki. yet oluyor. Neyse, geçenlerde duvar ilânlarile gazelelerin bülün Parise Örangericle açılacak Üdzanne sergisini ilân ettiklerini gördüğüm za: man ralıat bir neles aldım ve kendi kendime: — İşte aldanmıyan ve aldatmıyan bir adam. Yukule-le, dedim. Git, gör. Ve barak şu yassı kalanı onun eline de, sana Descartes'ın çekicile sağlam bir kala yontsun! Salona bu teslimiyetle girdim dostum. Kafamı bir balmumu teslimiyetile Üdzanne'ın bülün resimleri önüne bıraktım. Du- varıdan duvara, resimden resime, çarpa çarpa ka İam bir şekil alacak diyordum. Fakat sergiden çikarken yassı kalamın da yerinde yeller esi- yordu. Tasap massı benimde kendime yöre bir kı fam vardı. Fakat onu da bir şekil alsın diye götürdüğüm bu sergi alıp yötürmüştü. Hakikaten dostum bu seryiden çıktıklan sonra ne yapacağımı bilmez bir hale gelmiştim. Çünkü ben, sanatı syarım ilâhların meşgul ol- duğu bir meslek» diye kabul etmemek için gir- diğim uzun boylu mücadeleden galip çıktığımı zannediyordum, Ben resmi çoktan gökten yere indirmiştim. Fakat bu günlerde kafam altüst eden Cdzanne bu sergi ilede beni bütün bülün sârsmiş, ne yapacağımı bilmez bir hale gelmiş tim. Üğzanne'da bütün aradıklarımı buluyordum. Ben resmin yarısından çoğunu renge veriyordum. Cözanne'da bu vardı. Onda renksiz İorm olama- 5