Seyahat notları : AĞAÇ Benzeyişlerimiz Dünyada biraz dolaşınca gözlere çarpan şey muhtelif iklimlerde yaşıyan insanların aralarındaki farklardan ziyade benzeyişlerin çokluğu (o oluyor. Bu farkları mesafelerin uzayışı artırır. İklim ve tarih ise komşuları biribirlerine benzetiyor. Zaten bütün mil- İetler, en bariz tabiatlarında, hep biribirle- rine benziyorlar. Hepsi de memleketlerini dünyanın göbeği ve kendile- rini dünyanın gözbebeği ad. deder; o hepsi Ode âlemi kendi meseleleriyle (meşgul telâkki ederler. Hepsi de ken- dini beğenmiştirler. Sizin on: lara kendi memleketinizin ha- lini anlatmıya ihtiyacınız kal Sizden sordukları şey bu değil, bekledikleri haber kendi haklarında söyliyecegi: niz methiyedir. Bu mühim: havadisi alan muhbir mal bul- muş mağribi gibi sevinçle | koşar, gazeteler: “ Bizi ziya- rete gelen meşhur adam ze- kâsının yeni bir misalini gösteriyor. Bakın, bizim için neler, ne güzel şeyler söyliyor! ,, derler. Bütün milletler kendilerinin metho- lunduklarını işitmekle çocuk gibi sevinir ve “bu gün de metholundukl, diye öğünürler. Bundan başka iktisadi buhran denilen ve bütün memleketlerde gittikçe artan ha- yat müşkülâtı dünyanin üstünden bir silin- dir gibi geçerek mahalli hususiyetleri ezi- yor, kırıyor, hayat ve medeniyet şekillerini birleşliriyor ve müşabehetleri gitgide çoğal: tiyor. Mübadelelerin kolaylığı dünyada bil- bassa kolay şeylerin mubadelesini arttırdı. Artık umumi olan sinamanın, o sporun, radyonun hasıl ettiği umumi benzeyişler var. Bü'ün bunları kasdetmiyorum. Fakat Balkan memleketlerinde dolaşdıkça insan bu yerlerde yaşıyan milletlerin biribirlerine ayrıca karabetlerini, birer akraba benze- yişlerini de görüyor. Bu milletler asirlarca beraber yaşamış, hayat kazanında kaynaş- maz, Abdülhak Şinasi HİSAR mış, tarih ile yoğrulmuşlar. Burada en çok rastlanan tipler beynelmilel olduğu kadar Balkanlı tiplerdir. Bütün Balkan köylüleri aralarında büyük benzeyişler vardır. Halk kütleleri ekseriyetlerinde biribirlerini hatır- latıyor. Biz, bazı akşamlar, yorulmuş ve Bük- reşe dönmekte acele eden bir otomobilin içinde, Bükreşin tam bittiği , veya (başladığı noktalarda, şehrin mi, köyün mü olduğu i belli olmıyan Oomahallerden i geçerdik. Buralar hem Atina- nın hem Şişlinin ocivarlarını andırır. Bazan, karanlıkta, or- 'ta lâmbası yanmış kulübemsi I bir kahvehane görürdük. Ay- ,dınlığın etrafında ayakta top- “Jaşanların kalabalığı içinde, “soğukta, ellerini üfliyerek ve ' bir oyun edasile ayaklarının , birini kaldırıp ötekinin üstüne düşerek ısınmaya çalışan kısa gocuklu, uzun siyah kalpaklı, çocuk yüzlü, orta yaşlı insanlar bana kayık- ları içinde aynen böyle ısınmaya çalışan mu: şambalı, kukuletalı Bogaziçi balıkçılarını ha- tırlatırdı. Burada gözlere görünen man” zara, mahrumiyet içinde devam eden saffet, hüsnüniyet, sıhhat, meşakkate mukavemet gibi hayat meziyetleriydi. Bu halk benzerlik- lerini tevsik ve tamik etmek için bu saatte, mümkün olabilse, inmeli ve bu hayat içine karışarak teferruatını kaydetmeliydim. Şark- hı, gönüllü, mutavaat, tecrübe ve tahammül dolu bir aynı hayat telâkkisi bütün Balkan ları, garbi Avrupanın başladığı eski Macaris- tan köylerine kadar kaplar. Bu ateş kena- rındaki uzun siyah kalpaklar onları taşıyan başlar üstünde sanki bu mahalli fikirlerden “birer küçük stok gibi görünüyor, remzi bir mana alıyordu. Aramızdaki benzeyişlerin tam bir liste- sini tutmak çok uzun sürer. Bir akrabalık, bir şarklılık, bir köylülük, bir umumi kül: tür seviyesi, bir hayatı duyuş ve düşünüş, bir aynı medeniyet havzasına ait oluş ben- Kedisi