Il nci Mevkide İinci Mevki YOLCULARI MAHMUT YESARİ Yazan; rr kapıları açılınca, bir saattir akta bekleyen halk, vapura bir sel gibi aktı. Biletçiler, kâamarotlar, çımacılar, hays kırıyorlar! — Vapurda yer var, acele etmeyin. Dinleyen kim? Omuz, dirsek vura» rak; göğüsliyerek, ayağa basarak, hülat- lar üstünden, yan korkuluklardan aşıp atlıyarak vapura giriyorlar. Vapurda da, biletciler, kamarotlar, çamaşırcılar, sucular, simitciler, nane» şekerciler, avaz avaz bağırıyorlar: ş taraf boş... Baş taraf boş... , doğru idi, Baş taraftaki alt sa- İon tamamen, orta salon kısmen boştu, İki arkadaş, orta salonda bir siranın GEİER iliştik. Üç dört dakikanın içinde, salon, hıncahınç doldu anımızdaki sırada iki genç kız, iki genç kadın bir orta yaşlı erkekle iki kız çocuk, bir de yaşlı kadıncağız oturu yor. İki genç kız, koyu mavi, eş bay- geçti, si size kısaca anlatayım. köyün mey- danını dolaşıyordum. Burada bir zeytinliğin başında koyunlarını otlatan 90- 100 yaş- larında kadar bir ihtiyar çoban gördüm. endisine yaklaştım. Yanımda da dai- ma olduğu gibi beş on resim kâğıdı ile bir pilor vardi: Baba, dedim. müsaade eder misin ? Yüzü derhal ciddileşti, "000 !.. Buna katiyen razı olmam, Günahtır kızım, dedi. Yalvardım. Yakar- dım. “ Sevaptır, sana okurum , dedim; Bin bir müşkülâtla ikna ettim, Varım Saat sonra fresmi yapmıştım. fakat zavallı ih- tiyar, ağacın altında uyuyakalmışlı. Ona yaptığım resmi göstermek istiyordum. Ancak uykusundan uyandırmak istemedim. Ayrıldım, gittim oradan, Biliyor musunuz, bizim köylümüz çok uyanıktır. Kendisine iyi birşey yapıldığını anlattıktan sonra derhal kabul etmekte geç kalmaz. Bir başka köyde de bir mevlevi kadına tcsa- düt ettim, Çok zeki birşeydi. Okumayı kendi kendine öğrenmiş, gayet güzel ud, 10 senin resmini alsam yörler giymişler. Kapakları tümsek koyu mavi gözleri, kemerli burunları, düdük gibi konuşmaları da, esvapları gibi eş, o kadar biribirine benziyor. İkiz olma- salar bile, kardeş oldukları muhakkak... olmasalar bile, dördünün de bir soydan oldukları muhakkak Mavili genç kadın, yorgun çizgili yüzünü büsbütün buruşturarak şikâyet ediyor: — Şimdiye kadar, ikinci mevkide, hiç oburmamıştım. Bu tahta sıralar, ne rahatsız! Hakika biletinin birinci anlatmak istiyor? Mavili kadın, ikinci mevkide otur ben mi rahatsız oluyor; yoksa, mevki olduğunu mu mavi fiyongalı küçük kız, yerinden fır lamıştı, Mavili kadın, onu tutmak istedi; Genç kızlardan biri çocuğun peşinden koştu. Mavili kadın, genç kıza seslendi: — Su içirime sakın. Çocuk, altkat salona inen merdive- nin korkuluk parmaklığı önünde duran fıstıkcıya koşmuştu. Mavili kadın, tekrar ikinci mevki. den şikâyete başlamıştı. Çocuğun elinde bir küçük kese kâğıdı vardı. © kemençe çalıyordu. — Anadolumuzun her köşesinde öyle sanıyorum ki birçok iş- lenmemiş istidatlar var. onları tetkik edersek derhal görürüz. anınmış kimselerin bebeklerini yaplınız mı? Size sipariş verenler oldu mu? “ — Tanınmış kimselerden meselâ, Başvekil Celâl Bayar'ın bir bebeğini yaptım, bana resmini vermişlerdi. Cidden çok gi- zel olmuş, bizzat Başvekil çok beğenmiş, ayrıca bir Mısırlı kadın da büyükanne- sinin resmini getirdi. Onu çok seviyormuş; “ Bana bunun bebeğini yapar mısi- niz?,, dedi. Çalıştım, uğraştım. 4 gün sonra yaptığım bebeği kadına verdim. Eline alınca. hüngür. hüngür ağlamağa baş- ladı. Büyükannesine bebek çok benze- mişti, ei aklıma gelmişken bunu da söyliyeyi Bir! wi evvel Amerikadan çok tanınmış bir kadından bir mektup aldim. Bu mektupta İstanbula gelerek bebekleri görmek istediğini söylüyor. Bazı sipariş- lerde ie alma, gelsin de görsün Er ocuk, yerine oturdu, kese kâğıdın- © daki | sakızleblebilerini o büyüklere de dağıttı; çocuklarla birlikte, büyüklerin / de ağzı oynuyordu. avili kadın, karşısında oturan orla yağli yi dett yanıyordu: ok yoruldum, öyle de uykum geldi | ki... Ayaklarım fena yanıyor. Ve iskarpinlerini çıkardı, ayaklarını | dı: karşi sıranın kenarına daya — Nerelere gitmedik, kimlere uğra: madık! Çocuklar sabahfanberi koşup oynadılar, onlar da yoruldular. Yorgun. luktan yemek de yiyemediler. Onlar da, benim gibi boğazsız... Geçen gün, ku. rabiye almıştım, ellerini bile sürmemis. ler; kurabiyeler, sabahleyin sehpanın üzerinde olduğu gibi duruyordu. Birinci mevki koltuklar olsaydı, uzanır, dinle. nirlerdi. Örta yaşlı adam, kalktı; salonun kas pısında görünen simitciyi çağırdı, dört tane simit aldı. Simitlerin ikisi çocuk. lara verildi, ikisinide büyükler paylaş- tılar. Genç kızın biri, naneşekerciyi çağırdı; iki köçük külâh naneşekerini, büyüklü küçüklü paylaşıverdile! Mavili kadın, anlatıyordu stanbula geleli iki gün oluyor. Hava değişikliğinden olacak, başım ağ rıyor. . çok rutubetli... Oranın havasına alışamadık. Romatizmaya tu. tulmıyan yok. Hele bu kış, öyle zatür- reg salgını vardı ki... Biz de çok korktuk. Küçük bir nezle, hemen zatürreeye çe- viriyor. Tanıdıklardan biri, romatizma” dan âdeta kötürüm oldu. O kadar dok- torlar baktılar, ilâcını bulamadı. Ne iyi geldi, biliyor musunuz? At kestanesi tesbihi! At kestanesinden tesbih yapı" Bizim... — Günlük mesai saatiniz ne kadar. dır?, — Hergün bebeklerim için 3-4 saat ayırırım, işlerimi bitirince derhal dikişe olururum. Birazda piyano ve ut çalarım. Akşam Kiz San'at mektebine giderim. O- rada bebekcilik dersi veriyorum. Yeni isti- datlar görüyorum, bilhassa bir kızım var ki son Miri bu işlere eli yatkın... Bayan Zehra ile konuşmamız burada bitti, Bi Zehra Müfit, memleketimizde yeni bir san'at şubesi doğuracak büyük bir sanatkâr, iyi bir profesör olabilecek kabiliyette cevherli bir kadındır. le bir ders ihdas ederek, bütün kızla rımızı bu güzel elişine alıştırması çok faydalı olur Kanaalındayız. Bayan Zehra Müfide teşekkür ederek ayrılırken bana al yeşilli nefis seccadesi, cübbesi, sarığı ile namaz kılan tam bir hoca hediye etti. Eve gelip bizimkilere bu. hocayı gösterince, çok beğendiler. Hep beraber arkasına oturup adeta n&- maz kılacağımız geldi. RP rr men mw özi