YEŞİL IŞIKLAR db FERİIME NADIR 4 go. 3 özler gırtlağımı yakarak çıktı. ğa başladım: Ne kadar ağladım bilmi- yorum, onun, pek yakınımdan gelen sesi beni biraz teskin etti : — Çocukluk ediyorsunuz Sahir Bey. Niçin muvafakat etmiyeceklerdi? Çir- kin misiniz ? Terbiyeniz, malümatınız mı yok? — Param yok vermedi. Yüzünü görmek için" Cc başımı kaldırdım. Elbisesinin düğmele- rile oynıyarak düşüniyordu. Benim ken- disine baktığımı görünce — Sahir e dedi. ey Dr aşktan, e! Beni dinlemek rabıtadan bahsediyor- n Par u, öyle bir meseleki, halli, iki tarafın ahvali ruhiyelerine gö- re değişir. Çok kimseler, aile hayatın- da maddiyatın, asıl arzu olunan mânevi rabıta ile alâkadar olmadığı kanaatin- dedirler... Buna rağmen saadetlerini paraya feda eden insanlar da az değil- dir. Eğer mesut olmak için böyle bir sebeble karşılaşacağınızı hissediyorsa- nız, bu aşkı feda etmek daha makul bir hareket olur zannederim... — Evet, hakkınız var.. fakat ne ya- payım ? Seviyorum Sinâ sesini bir parça daha alçalttı: — Sahir Bey.. Bu sevdiğiniz kızın İsim Me bana söylemek istemez misiniz ?. Mademki sırrınıza bu kadar vakıf oldum; a da öğrenmek isterim... Birden, çılgın gibi ellerine sarıldım; perişan bir halde dizlerine kapandım: — Halâ, halâ anlayamadınız mı? de- dim. Ne kadar gafil davranıyorsunuz!.. Boğula boğula ağlıyor ve o anda beni silkip atacak, belki de evinden kovacak sanıyordum. Fakat saçlarımda hafif bir okşan- ma duydum. İki yumuşak el perişan başımı göğsüne çekti. İle alnım- da ılık bir temas hissetti © dakikada, baban ei dere- cesini tayin edemiyordum. Rüyalarımı dolduran bu tatlı hülya, demek artık hakikat olmuştu. Yoksa bu güzel gece ve bu hakikat bir serap ini idi?.. id Sinâ yavaş yavaş başımı göğsünden kaldırdı; — Şimdi karşıma ciddi konuşalım, dedi. Derhal itaat ettim. Artık o neye ka- rar verirse onu kabul edecek, ne derse onu yapacaktım. Sahir yorgun bir halde başını arka- Bana pencereyi işaret ede- rek indirmemi söyledikten sonra, o gü- zel gecenin hatırasını tekrar yaşamak için gözlerini kapadı. Camı indirip ye- rime oturduğum zaman: — Bir parça dinlen kardeşim, de- dim, çok yoruldun.. Gözlerini m acı acı yüzüme baktı: — Artık hikâyemin feci kısmına ge- çiyorum, dedi. Yorulsam bile ne ehem. miyeti var? Senelerce susmaktan yo- ruldum, azıcık ta söyliyerek yorulayım: Gece Sinâ ile aşkımıza güzel bir istikbal hazırladık. Saadetimizi ne nefis hülyalarla süslemiştik, Yalnız bana bi- raz daha beklememi rica etti: — Babam beni vereceği adamın az çok variyetini de arıyacak, dedi. Siz oturun da, daha bağları bulunduktan sonra, ben b bir mahzur e orani Nihayet bir gün mesut o Herşeye razi idim — Peki, dedim Siz nasil arzu eder- seniz öyle olsu geceden sonra dünyanın en bah- tiyar adamı olmuştum.” Yegâne gayem, Sinâya talip olabilecek kadar mevki sn- hibi olmaktı. Onu sık sık görüyordum. Tenha kal- dığımız zamanlar aşkımızdan bahsedi- yor, hü yn eksik kalmış taraf- İarini tamam Birgün mt bir telgraf aldım: Dayım vefat etmişti. İstanbuldaki birkaç dük- kânı ve izmirdeki çiftliği ile beraber sair bütün servetini bana terkediyor- du. Dayımın ölümüne çok müteessir ol- makla beraber, mirasına konmama son derece memnun olmuştum. Sevincim: den ne yapacağımı bilmiyordum. De- mek artık hülyalarımızın menbaı olan o mesut günler yaklaşmıştı. Soğuk bir sonbahar akşamı, bu müjdeyi ona götürmek için evimden çıktım. O, bu güzel haberi duyunca kimbilir ne kadar sevinecek, dar memnun olacaktı, Köşklerinin önüne geldiğim xaman ortalık alaca karanlıktı. Kapıyı bana teyzesi Sara Hanım açtı. İçeri girdim, Salonda biraz bekledikten sonra ihti: yar teyze yanıma geldi: — Ne aksi tesadüf! dedi. Bu ak- şam evde kimseler yok.. Sinâ annesile beraber altı buçuk trenile İstanbula hareket ediyor.. Babası onları teşyie gitti. Kendisi birkaç gün sonra gide- cek.. evde bir ben varım... Birdenbire fevkalâde canım sıkıl- mıştı — “Sinâ Hanım İstanbula mı hareket ediyor? dedim. Niçin ?... Hiç böyle bir niyeti yoktu... - Şimdi. karşıma oturun da daha ciddi ki oruşalım Aaa bir ğu