i oluyor. oturuşu aş yavaş | ıtıyor, ko: mü. | hülya ve içen biri, *rden bir. arla yap. şıkırtiyle lerin sesi ışıma yal: | gidelim. | imiş olan r çubuğu ma, bizim ötürecek, bo ak ve tes | mıyacak» rtik mü: m mede K: bina önünde birân durdu. Da ve onun gibi binlerce Türk ço ğunu yetiştirip hayatın kollarına bini, ve elâ gözlerile E m m 5 E ».N g 5 o Bp Bu ânda meler düşünüyordu? Bir kelebek hafifliğile merdivenleri âdeta uçarak inen bu genç kızın tatlı tebes- sümü, dudaklarında birdenbire neden kırılmış, içli ve derin mânalar ifade «- den bakışları niçin durgunlaşmış ve gamlı bir gözyaşı halini almıştı ?... üşünüyordu, ve niçin bu kadar dalmış ve kendinden geçmişti. Yoksa vedalaşmak üzere Başmuavin Bayanın odasına girdiği zaman, onu alnından ve Sella öpere ; hayat “dediğimiz borü ve kasırgaların kudurduğu engin denizde yolculuğa çıkıyorsun; metin ol!. Diyen hocasının büyülü ve mânalı sözleri mi hatırına gelmişti ? Mektep- ten, bu sakin yuvadan ayrılarak hayat ekizinde yelken açmağa mı cesaret edemiyordu ?.. Bunları kabil değil; tayin edemiyo- rüm. Fakat hayır, bunların hiç biri de- ğildi. Çünkü müessesenin önünde bir an duraklayan Emelin, ince dudakların- da her zamanki tebessümün yeniden canlandığını, nârin parmaklarını dudak- larına götürerek mektebine son ve tatlı bir öpücük yolladığını.. ve bir kelebek hafifliğile âdeta uçarak şen ve şuh iler- lediğini görüyorür. “a Muallimler konuşuyordu — Mektebin en değerli talebesi idi. — Hayır, yalnız mektebin değil, bel- kide bütün bir yurdun en değerli ço- cuğu,, Az evvel kendisini merdiven başına kadar geçirerek, köşe başında kaybo- luncaya kadar gözlerini ondan ayırma. yan Emelin muallimleri, işte onu böyle tahlil ediyorlardı... Bu içli çocuktan ayrılış onları ayrı ayrı sarsmıştı. Muallimler odasına dön- dükten sonra, Emelin bu yuvada geçir- diği beş senelik hatıraları gözleri önün- de ME mtihanları bitirdikten sonra kadar “birlikte çıkışını sayma- ş ve hocalarının ellerini bir kere da- hai öpmek, mektebini bir kerre daha kucaklamak istemişti. EMEL Ne kadar şen ve ne kadar mi idi. Emelin bu gelişinden son mütehassıs olan muallimleri onu, a rına almış, âdeta kendi ellerinde bü- yümüş olan bu zeki ve değerli yurt çocuğuma şekerler ikram etmişlerdi. Emel, onlarla eski bir arkadaş, yaşını başını almış bir muallim gibi konuşu- yordu. — Bana müsaade.. eye herbirinin elini ayri ayrı ö- perken, muallimleri ondan ayrılmanın verdiği derin bir iç acısıyle ürpermiş- onun merdivenlerden şen ve bir ke- lebek hafifliğile inişini, sonra da mek- tebi önünde birân için duraklıyarak da- lışını.. ve yine eski neş'esinin dalgaları arasında öyle uçarak kayboluşunu sey- retmişlerdi... Şimdi odayı derin ve sıkıcı bir su- küt kaplamıştı. — Mektebin en değerli talebesi idi. — Yalnız mektebin değil, belkide bütün bir yurdun en değerli çocuğu.. Gibi takdirkâr sözlerle terbiye ve riyaziye hocaları bu sukütu ihlâl edince, Emeli en çok seven ve onun ayrılışı ile en çok kalbi sızlayan başmuallim Bayan, yaşlı gözlerini kurutarak söze karıştı: — Bu müessesenin kapısından ha: yatın kollarına şimdiye kadar yüzlerce ve binlerce çocuk bıraktım. Fakat E- melden ayrılırken, onu bağrıma bastı- ğım anda duyduğum acıyı hiçbir zaman unütamıyacağım. Bay Ruhinin dediği gi- bi: “O, mektebimizin hakikaten en de- ğerli talebesi idi,,. Fakat andan itibaren Emel, Bay Hüsamattinin "söylediği gibidir. Yani: “Yalnız mektebin değil, - çünkü burasıyla artık alâkası kalmamıştır bel- ki mesleğin ve belki de yurdun en de. ğerli çocuğu... Hepsi, kendini bu yuvaya ve bu yu- vadaki yurt çocuklarına derin bir sevgi ile bağlanmış olan bu emektar kadını saygı ile dinliyorlardı. Bayan Muavin — yaşlı gözlerini elinde buruşturduğu men- dilile kuruladıktan #onra içini döktü — Hiç unutmam, bir ay evvel ken- disini odama çağırıp mezun olduktan sonra nereye tayin edilmek istediğini sorduğum zaman, düşünmeden ve bir ân olsun tereddüt etmeden: — Köylerden birine.. KADRİ OĞUZ Deyişini ve sonra; — En uzağa ve en bakimsızına, di- ye ilâve ederek ve ellerime sarılarak yalvarışını ölsem unutamam.. Muavin H. deyam ediyordu: — Zavallı yavrucuk; ben onun gi- disine, kendi arzusile: — Köylerden birine, hem de en u- zağına ve en bakımsızınn.. gitmek is- teyene daha raslamadım. Evvelâ göz- lerime ve kulaklarıma inanmamış, hiç ümit etmediğim halde benimle alay ettiğine zahip olmuştum Fakat o, ciddi ve bu istediğinde müz sırdı. Sanki onu bu arz yor, ve yaşla dolu elâ gözlerini gözle- rime dikerek yalvarıyo — Kuzum Bayan muavin yalvarırım size, beni bu arzumdan m yiniz. Eğer siz isterseniz olur.. Halbuki : — Çocuklar, bazınız da köylere da- gılınız. Yurdun ücra ve mütevazı kö- şelerinin sizin gibi genç ve ateşli reh- berlere şiddetle ihtiyacı vardır. Oraya; biraz da köylere doğru.. diyecek ve hattâ yalvaracak mevkide mektep ve Maarif idaresinin bulunduğunu unutu- yor ve benden köye gitmek için ilti- mas emire tebin en yaşlı başlı Mi — ai şlı başlı hocası tarih — Mukaddes bir iltimas! diye mı: rıldandı. Bayan Başmuayin kendinden biraz daha geçerek Emelin an karşısına almış, saatlerce ve günleri bahsetmek, hep Emel'i üre ordu. Nitekim kolundaki saata EE tıktan in yutkunarak yine sözlerine den sonra . zama. Eme- lin eli gözlerine baktımsa ben orada özlediğimiz parlak Di müreffeh, mamur ve mesut Türkiyeyi görür gibi oldum... Bayan Başmuavin burada yerinden kalktı, kollarını açtı: — Emel; ne zaman yurdun her kö- şesi senin gibi Emellerle dolacak ?.. Diye hıçkırdı... ağladı. (1 Bu hikâye, bundan beş vıl önce Muni- lim mekteplerinden mezun olan genç kızlarımı- zn, heniz köye mekke mevzu balısolmağa başladığı bir sirada yazılmı bakımdan — meşrini faydalı bulduk.