am at Ondan sonra bana bir bebek arabası alır mısın minimini bil Yazruğun sağ ayağınm başi par- Wim çekmekte olduğunu duyu-| Pordum, Ayni zamanda saatin a aram bildiren on iki vurü- #ayıyordum. Uyanmak iste- için horlamağa başla- im. Beş yaşındaki kızım: Ge, Baba, baba uyan artık!, sesleniyordu. i ümü açarak: Me Ne var kızım!,, diye sor- Uykuda idim, Daha cuma olmadı mı?.,, Hayır, olmadı kızım. Küçük! glam cuması sabahleyin se-| TÜ başlar. Daha çok vakit var. Yat!,, “ >> Neden sekizde başlar ba - Lo hag Çünkü çocuklarıçok uyur- Yal çabuk büyürler! Hem daha ek karanlık.,; im. karanlık ne va: “ lg Bilmiyorum kızım, haydi “ >> Ben de bilmiyorum, baba- , Kez bu muhavereden sonra gi - lasına yattı, Fakat sual- â oradan da devam ediyor- “ >— Babacığım, senin (karnın Üyek e mı?.,, 7 Hayır, aç değilim!) Neden mç değilsin?., Bir aaa dal Babacığım, ben şimdi uyur- Dm Sabuk cuma olur mu?.,, >—Olur kızım.,, vere bürada bitmişti. Bir ir çocuk elinin (o yüzümü . olduğunu hissedince erimi açmıştım. Pencereden nüfuz eden güneşten sa- Me anlamıştım, Kızım rant, a çıkmış ve beni uyan- : “ Hifi b ie artık cuma oldu mu? 5 Şimdi oldu kızrm!,, > Seninl, r e BİL miz, © gezmeğe gideceğiz Kay net gideceğiz kızım!, ğa Sikim, an sonra baba kız 80 “rdiği şmıştık. Kızım kalabalığı kk Beyoğlunda dolaşı: ki si — Par; PM Çi an yok? Mai zengin değilim! a ? değil miyim i ON gm? yn, sen de zengin “— Annen de değil kızım,,, *“- Ya Abdi amca! Onun da parası yok mu?.,, “— Onun parası var, zengin- dir.,, “— Öyleyse ben Abdi amcayı sevmiyorum. Bize para versin de biz de zengin olalım!,, “.— İyi düşünüyorsun ama, Ab- di amca para vermez! Sen yara- mazlık etmezsen ve evde rahat rahat çalıştırırsan benimde pa- ram olur.,, “— Ben rahat dururum babacı- ğım. Annem babanın odasına gir- me dediği zaman girmiyorum a- ma dün odadan içeri baktığım za- man sen çalışmıyordun. Uyuyor- dun.,, “ Ben uykuda da çalışrım kızım, masallar uydururum, onla» rı sonra yazarak para kazanı rım.,, “— Ben sana masal söyliyeyim de sen yaz, babacığım!,, Kızım bunu söyliyerek anne- sinden işittiği bir çocuk masalmı anlatmıya başladı. Ben onu sus- turarak dedim ki: “— Kızım bu masallara on pa- ra bile vermezler, Çünkü onları herkes bilir, Para almak için yep- yeni masallar uydurmak lâzımdır. Meselâ senden ve benden bahse- dersem para alırız. “. Öyleyse eve gidelim de yazı, “. — Yazacağım kızım. — Ondan sonra bana bir be- bek arabası alır mısın?, “e Alirrm kızım.,, Ne yapayım, cumartesi günü gi- dip kızıma bir bebey arabası al- mıya mecbur olmuştum. Fakat yazdığım bu satırların bebek ara- basmın parasmı çıkarması çok şüphelidir. Matbaamıza gelen eserler: adakakilöemmerenkizeemsezznmotenlninn Kadro (Kadro) mecmuasının 31 inci sa - yısı çıktı. Bu sayıda, İş kanunu, ve iş kıymetleri hakkında Şevket Süreyya Beyin bir etüdü ile; pamuk ziraati hak- kında Vedat Nedim Beyin, gümüş mı- selesi hakkında da İsmail Hüsrev Be- yin birer etütleri vardır. M. Şevki Be- yin bu sayıda “Sanayi kuruluşunda eleman meselesi” ni tetkik etmekle - Mimar Bu mecmuanın 42 inci sayısı mem- İeketimizde yapılmış binaların plânla. rr ve fotoğrafları ile bir çok mesleki yazıları ihtiva ederek çıkmıştır. Tavsi- ye ederiz. Türk edebiyatının en güze eserlerinden biri ; Ayaşlı Ve Büyük R Kitap halinde çıktı, fiatı elli kuruş, satış yeri VAKIT yurdu Bu eseri mutlaka okuyunuz! Şehirden patçalar | op Bir aptallığın hikâyesi .. eyi Tramvayda bir konuşma : “Kaynana karı bir çuvaları.. derler ama,, Geçenlerde gene bu sütunlarda #ramvayda duyduğum enteresan bir konuşmadan bahsetmiştim. Ve demiştim ki, ahbapların biribirine dert döktü - ğü tesadüfen yan yana düşmüş) cekti. Burnumun direği biribirini hiç görmiyen lâubali insanların, kısa bir yol tanışıklı- ğıma rağmen biribirlerine içlerini dışlarını anlattıkları en gizli va - ziyetlerinden, âleme (duyuracak kadar yüksek bir sesle bahsettik leri bir mahalle kahvesidir. Top- kapı ve Edirnekapı semtlerine iş- liyen öyle arabalar gördüm ki, vaziyetlerinin komikliği ile Hüse- yin Rahmi beykin romanlarını ha- tırlattılar. Bugün burada dinli - yeceğiniz hikâye de oldukça ga - riptir. Aşağı yukarı bir aptallı - ğ&m hikâyesidir. LR Ön sıralarm ikincisinde, iki ka- din oturuyor: Biri, babayani çar- şafi, altmışlık bir kadındır. Ya- şınm geçkiliğine rağmen hiç de bunamadığı muhakkak. Muhata - bı orta yaşlı, çok zayıf, çiçek bo - zuğu, gözlüklü bir kadındır. Tatlı ve alaycı bir dille başına gelenle- ri anlatan ihtiyarı dinlerken, ba- zan gülüyor ve o eski zaman ka- dınlarının an'aneyi terbiyeleri”* güldüğünü belli etmemek için mendilini ağzına götürüyor. Hay- “di siz.de benimle beraber, ibtiya- rın başına gelenleri dinleyininz .. . — Geçen hafta çarşıya çık - mıştım, Şu kapalı çarşıya.. Ufak tefek alayım demiştim. Ayıptır söylemesi birkaç arşıncık donluk pazen. Sonra efendim, bizim gelin hanima sakız.. Haa. Bak biz her kesin bildiği gelin kaynanalardar değilizdir. Gelinim « yarın iki - lim yanıma gelecek ne yalan söy- liyeyim! — bulunmaz bir gelin - dir. Allah hoşnut olsun.. Eh ben de, kaynana karı bir çuval arı derler ama, hiç fena bir kaynana değilimdir. Sözü ( uzatmıyalım, hava da öyle sıcaktı ki!.. ter tır nağımdan süzülüyordu. Her va - kit sereserpe dolaştığım kapalı çarşı bile neuzübillâh cehennem.. satıcılardan da illâllah.. İnsana hepsi birden sarılıyor.. Bir ara - İk yanıma biri sokuldu: — Valde hanım, valde hanım.. Dönndüm, baktım. Boynu sa - rıh bir delikanlı., Kiracıları OMAN Yazan: M.Ş, — Ne o oğlum?. — Bir kelepür varvaldeciğim.. — Kelepür mü?.. Neymiş o ke- tramvay arabaları,| lepür?.. Nerdeyse ağzımın içine gire - kırıldı.. Sirke gibi ekşi ekşi ter kokuyor - du mübarek.. Neuzübillâh.. — Biraz geri git oğlum, ağzı - mın içine gireceksin.. Yavaş bir sesle; elini ağzına si- per ederek fısıldadı.. Neler söyle- di?. Duymadım ki!,. Nerde bizde o kulak?! Nihayet güç belâ anladık.. Bir çift yakut küpeymiş, deli - kanlının kelepür dediği.. Birden - Hire şöphelendim. Sordum: — Onu nerede buldun sen ! kayım?. Güldü... — Canım valde hanım.. Ye zümünü de sorma bağını. İşte âlâ bir kelepür. İnceden İnceye ne sorarsm?.. — Sakın çalmış olmıyasın?, Sarı suratlı delikanlı öyle afo- rozlandı, öyle oforozlandı ki!.. Söylediğime, söyliyeceğime piş - man oldum.. Üzüldüm. — Kusura bak evladım, ihti - yarlık.. Hele göreyim şu kelepür- leri... Çıkardı, gösterdi. köşede evirdim, çevirdim, hiç de fena şeylere benzemiyorlardı. O, diller döküyordu: — Anam rahmetlinin bir tek hatırasıydı bunlar.. Sandığın di- binde saklıyordum.. Aama, ka- der.. Elimizden bir kaza çıktı iş- te.. Mapusaneye girdik.. Geçen gün koyverdiler bizi dışarı.. Ne iş var ,ne güç.. Ot otlryamazdım ya!. Aclıktan geberecek miydim? — Vah vah evlâdım, peki ne istiyorsun bunlara?.. — Valde hanım, sana doğru bir lâf: Rahmetli anama benzer öy- le tarafların var ki!.. Bu bir çift küpeyi sattığıma gam yemiyece - ğim.. Sana beş liraya vereceğim bunları. Düşündüm, taşındım. Gelinim bu hediyeye kimbilir ne kadar se- vinecekti, Ama, bu sarı suratlı mapusane- ye girmiş çıkmış herife nasıl ina- nabilirim?.. Acaba küpeleri sahi- den çalmadı mı?. Acaba rahmet- li anasının mı?.. Acaba altın mı?. Acaba taşları yakut mu?.. Yürüdüm. Arkamdan gelmedi. — Sen bilirsin, valde hanım.. Dedi.. On adım ya gittim, ya gitmedim; karşıma başka biri çık- ti, — Hanım teyez, hanım teyze.. — Almadın mı?. — Neyi?. — Delikanlının gösterdiği kü - peleri.. il — Almadım, ne olacak?. — Tuh. Kaptıracağım elin hödü- e tenha bir) — Doğrusu çok para değil.. Gel hanım teyze, bir şey yapalım.. Sen al beş liraya bu küpeleri.. Beş buçuğa ben senden alayım.. Oldu mu:., Düşündüm.. Ayak üzeri yarım lira ticaret.. Kısa günün kârı. Hem de akşama gelinime anlata- cak hoş bir hikâye.. Kâfir kız ne kadar gülecek kimbilir bu işe... — Olur, dedim, ama onu tek » rar görebilecek miyim?, — O senin önüne gene çıkar hanım teyze.. Nah, ben şu köşe başında bek- liyorum.. Haydi, hanım (teyze... Hayırlı bir iş göreceksin... Yürüdüm. Yabancı adamın de- diği doğru çıktı. Sarı suratlı de- likanlıyı karşımda gördüm. Yanı » ma çağırdım. — Ne istiyordun küpelere deli- kani? — Beş lira valde (hanım, çok değil, beş lira... Aklıma bir kurnazlık geldi. Bel- ki daha ucuz alabilirim, odedim, belki üçe alırım dat kârım 2 buçuk olur.. Sevinçten eteklerim zil ça- lacaktı.. — Çok istedin evlât... Hem be- nim yanımda beş lira yok ki!.. — Zararı yok, valde hanım, dört ver... — İşte benden bir lâf: Yanımda ama nie liradan başka bir tek metelik yok. Herif razı olmasın mı?.. Biz pazarlığı yaparken deminki ya- bancı adam köşe başından boyuna işaret ediyordu. “Kaçırma,, diyor- du. Verdim paraları.. Aldım kü- peleri... — Güle güle kullan valde ha- nım... — Paranın bereketini gör ev- lâdım... Döndüm. Köşe başındaki ya - bancı adamı aradım. o Şaşılacak şey: Herif görünürlerde yok.. Ce- hennem sıcağında, koca çarşıyı enine boyuna dört döndüm... Yok, yok... Neden sonra şüphelendim. Bir kuyumcuya gittim... — Bak bakalım usta şunlara!.. İhtiyar kuyumcu evvelâ suratı ma baktı. Sonra, yakut taşlı kü- pelere... — Ne verdin hanım bunlara?.. — Üç lira... — Tavlanmışsın, hanım.. Yarım liradan on para fazla etmez. Beynimden vurulmuşa (odön- düm.. Sözün kısası gitti bizim üç lira... Yakut taşlı kalp küpeleri, aptallığımın bir yadigârı diye sak- lıyorum.. İşte sana da göstereyim. ... İki kadınım arkasındaki kol- tukta ne zamandanberi gazete 0- kuyan ağır başlı mütekaitle tesbih çeken ciddi ihtiyar birdenbire ha ğüne kelepiri.. Demin ben de gör-| rekete geldiler, Küpeleri görmeğe düm, teyze hanım... Amma, he - uzanan iki baş, apansız, tavlan- rifle hiç yoktan kavga ettik.. Bir) mış kadının ense kökünde biribi- inat meselesi. Almadığıma öyle) riyle toslaştı. pişmanım ki!.. Senden de beş lire mı İstedi?. — Evet. Anlaşılıyor: İhtiyarın hikâyesi- ni dinliyen sade ben değilim ! i