Edebiyar Halit Ziya Bİ. ve | Memleket hikâyeleri Uşaki zade Halit Ziya Beyefen- diden, “Memleket Hikâyeleri” ad- lı eserimin intişarı dolayısile, bir mektup aldım. Ustat, bir teşvik ese ri olmak üzere, bu küçük eserim hakkında lütufkâr takdirlerini bil dirdikten sonra, beni bir noktadan da tenkit ediyor, diyor ki: “Ancak isterdim ki, bu hikâye - ler bizde memleket hayatımın pek doğru olan rahatle gösterdiği gibi, bunun ya- nı başmda gene o hayatın pek doğ ru'olarak iyi've güzel taraflarını da göstersin, Bu ikinci tarafı elbet te.siz de görmüşsünüzdür, belki memleket hikâyelerinin bir ikinei- sinde.bu neviden intibalarınızı da bize göstereceksiniz.,, Halit Ziya Beyefendinin hususi bir mektupla dermeyan ettikleri bu fikri VAKIT sütunlarına geçir | ! bir Türk edibidir. Benim memle -| diğim için üstadım aflarını dilerim. Ancak başka fikir adamlarımız ve | okuyucularım da, Halit Ziya Bey- le müşterek olarak, bu fikri besli- yebilirler ve beni bedbinlikle it - ham edebilirler. Böyle bir itham altında kalmamak için, bu mesele- yi herkesin önünde, açık olarak, mevzü bahsetmeği lüzumlu gö -| rüyorum; Sanat-bahsinde iyilik ve kötülük diye bir tefrik olmadığını söylemi ye lüzum yoktur, zannediyorum. Fakat ben kendimi bu cepheden izah etmiyeceğim. Çünkü “mücer- ret sanat,, benim telâkkilerime uy- gun değildir. Ben iyilik, doğruluk ve güzellik için yapılan sanata ta- raftarım. Daha doğrusu, sanattan fayda bekliyorum. Süsten, fantezi. den ibaret olan faydasız sanatın manasız bir şey olduğuna kaniim. Okuyucularım, ihtimal ki, kem iyiliğe taraftar olduğumu, hem de kötülüğümü yazdığımı düşünerek, tenakuza düştüğüme hükmede - ceklerdir. Asıl izah edilecek nok « tada budur: Ben, iyilik için kötü- düf eseri olarak, rast gele ve geli - şi güzel değil, tam bir şuurla, bile bile yazıyorum. Çünkü bunu yap - makta bir “fayda,, buluyorum. Niçin mi? Bize ta ilk mektepten başlıyarak darülfünun tahsilini ikmal edinci- ye kadar memleketi güllük gülüs - tanlık gösterdilerdi. Orada bağlar da bülbüller öter, akşam olunca, köyün en güzel kızma vurgun ço- bas, kavalını çala çala, kar gibi beyaz kuzularile çiçekli dağlardan dere kenarındaki zümrüt gibi ye - şil, şip şirin köyüne iner, köylerde bacasından duman tüten pek bah- tiyar çiftçiler vardır. ilâ.. ilâ, Gayesi yeni nesle memleketini sevdirmek olması icap eden bu ede biyatın tesiri altında, Anadoluya | Bittim, halk ve köylü arasma karış tım. O zaman ihatamı örten afyon bulutunun dağıldığını ve Anadolu nun maalesef, bize anlatıldığı gibi olmadığını öğrendim. Biz oyalıyan bir masalı değil, ha söyliyen ve duyuran bir ede biyata mühtacız. Bize memleketi —İyi taraflarını olduğu kadar kö- ötü bir tarafımı pek sa | tü taraflarını da olduğu gibi gös - tererek — sevdiren bir edebiyat lâzım. Hastalığı teşhis eden dok - tor, hastasına bir mükeyyifat lis- tesi değil, bir ilâç reçetası yazar. ilâç elbette acıdır. Fakat ne yapa” lum ki, devayı ve sıhhati bu atı ilâçlardan beklemeğe mecburuz. Bu kötü hayatın yanı başında — üstadın dediği gibi — iyi ve güzel bir hayat ta olabilir, Fakat evvelâ hastanm, mühtacın yardımına koş mak gibi bir hisle, insan her şey - den evvel kötülüğü görüyor ve kötülüğü yazıyor. Çünkü kötülüğü deşmekte bir fayda vardır; taki o kötülük izale edilsin, Halit Ziza Beyefendinin hüsnü niyetlerinden eminim, şüphesiz ki, üstat, memleketini çok seven, te -| miz yürekli, içi iyilikle dolu büyük ket hayatının hep kötü taraflarını yazmam, onun iyilik hislerine do- kunmuş olacaktır, tenkit ve tavsi- yelerinin sebebi ve saiki bu olmak gerektir. Bana gelince: Ben de memleke- timi çok seviyorum, halka ve köy- lüye derin bir yakınlık. duyuyo - rum.-Bütür maneviyatım iyilik ve | doğruluk hislerile meşbudur. Yani | hissen beni Halit Ziya Beyefendi- den ayıran bir cihet yoktur. O hal de aramızda bir fikir ve bir görüş farkı olmak lâzımdır. Ben kendi noktai nazarımı yukarıdaki satır- larda söylemiş oluyorum; hiç te bedbin değilim. Nikbin olduğum için hakikati olduğu gibi yazmak- ta mahzur değil, fayda görüyo « rum, Bekir Sıtkı Tiyatro Darülbedayide Darülbedayide bir aydanberi lüğü yazıyorum; hem da bir tesi 3 “Sarr Zeybek,, operetinin temsili- ne devam olunmaktadır. Yakında 1, Galip Beyin Fransızcadan ada- pete etmiş olduğu Şaka ismili vod vilin oynanmasma başlanılacaktır. Kahraman Darülbedayi geçen sene Faruk Nafiz Beyin “Akın,, isimli man - zum piyesini temsil etmişti. Şa - irin “Kahraman,, adlı manzum pi yesi de bir müddettenberi Darül - bedayi sanatkârları tarafmdan pro va edilmektedir. Bu sene temsil o- lunacaktır. Başkırt Türklerinde Başkırdistan muhtariyetli 5. 5. Cümhuriyetinin merkezi olan Ufa şehrinde bir opera vücude getiril - mektedir. Moskova devlet konser- vatuvarı ise bu tiyatro için rejisör ve muganniler yetiştirmektedir. Iki opera eseri hazırlanmaktadır; bunlardan birinin ismi Şerafettin Kaşkin, mevzuu Rusyanm birinci İ Napolyonla olan muharebesi es - nasında Başkırtların isyanıdır. İ- kincisinin ismi “Salavat batır,,dır, | fortta hukuk okudu, Baroya çağı - | teceddittir. Hâkim, Galzvordi Meşhur Ingiliz edibi öldü Kimdir, nasıl yetişti, eserlerinin mahiyeti ! 1867 — 1933 Ajanslar bu meşhur romancı ve | piyes yazıcısının ölümünü evvelki gün bütün dünyaya kısaca yaydı - lar. Böylelikle İngiliz edebiyat ku* tuplarından biri daha yirmi sekiz senelik şöhret tahtından inmiş, toprağa göçmüş bulunuyor. Galsworthy (Galzvördi) 14a- gustos 1867 senesinde doğdu. Oks rıldı, fakat edebiyat hayatına atıl- mayı tercih etti. İlk eseri Jocelyn'i yirmi üç yaşmda iken neşretti, Fa- kat okuyucuların alâkası asıl 1904 te The Island Pharisees ve The Man of Propertysile celbetti. Bu son eseri takip eden öteki ro manları Viktorya devrinin sonları ile Edvart zamanmın yüksek taba- kasmı en ince noktalarına kadar canlandırır. Gözünün önünden ce- miyeti uzaklaştırmıyan bu velüt yazıcı, bütün eserlerinde sadık bir bakıcı “müşahit,, gibidir. Ve kü - çük hikâyeleri, gündelik içtimai ve ahlâki meselelere dair yazdığı kronikler ondaki insani ve hür fi- kirleri billörlandırır. Romancı olarak ön salan Gals- worthy bir dram muharriri sıfatile de şöhret bulmuştur. Piyeslerinde kullandığı tezler daha ziyade içti - mai ve ahlâki esaslara dayanır, E- serlerinde, sun'i, süslü konuşma ye rine tabii diyaloğ üslübunu tatbik eden ilk dram yazıcısıdır. 1926 da neşrettiği Escape Halâs isimli ti yatrosunda sinemadan mülhem o- | larak yeni bir teknik kullanan mu- harrir, bir piyesin bazen sinema - dan daha fazla alâka ve heyecan uyandırabileceğini ispata muvaf - fak oldu. Galsworthy, Wells gibi bir mü - yumuşak ve güzel bir üslübu vardır. Bütün e - serlerinde, yeniliğe muhalif, ken - dini beğenmiş, hareketsiz, aristok- rat sınıfla her şeyi yenilemiye sa- vaşan, cevval cezri tabaka çarpı - mevzuu Rusyanın Pugaçov ihtilâ - | Ç linde Başkırların iştirakidir. ii şır. 67 senelik bir ömürden sonra her fani gibi mukadder akibete u- laşan Galsworthy İngiliz edebiya - lının daima mesgul olacağı ve gün geçtikçe kıymetlenecek bir sima - sıdır. Ibrahim Hoyi AR EAGLE DR GEN Çöl Güneşi ROMAN Yazan: Şüküfe Nihal ke El İ gp ay PA yi Ayyy yy gg Resim . SANATLAR LR SX Güzer Amerikada bir seyyar resim sergisi Son günlerde Amerikada Colle- ge art association'un idaresi altın- da muasır resim sanatını gösteren beynelmilel bir sergi tertip olun - muştur. Seyyar olarak Amerika - nın mühim şehirlerinden bir kaçı» | nı dolaşacak olan sergi ilk olarak Vorçester şehrinde kurulmuş, seyir cilere açılmıştır. Muhtelif milletle- rin ressamlarmın eserleri yanında Fransız empresyonist'lerinin yap- | mış oldukları tablolar da bu sergi- de mühim bir mevki işgal etmek - | tedir. Bu arada Cezanne, Gauguin ve Picasso'nun eserleri vardır. Sergi, Şubat içinde Vorçester şehrinden Nevyorka nakledilecek- tir. Nevyorkta Rokfeller merkezi « nin bir katı bu büyük sergiye tah - sis olunmuştur. Sergi Nevyorktan | sonra da Şikago, Toledo, Baltimor Sinsinati şehirlerine götürülecek - tir, Sergide dört yüz tablo vardır. Böyle mühim dünya ressamlarının eserlerini toplıyan ve şehir şehir gezdirilen bir sergi, Amerika sa - nat âleminde büyük bir alâka uyan dırmıştır. Sanatkârlar ve sanatı se verler Vorçester'de sergiyi fevç fevç ziyaret etmektedirler, sergi, götürüleceği şehirlerde de alâka ile beklenilmektedir. Seyyab getirmek için Mısırda kral Fuadin himayesin de bir sergi tertip olunmuştur. Bu sergide Mısıra seyyah getirmek için yapılan afişler teşhir olunmak tadır. Ressamları himaye için Fransız ayanından olup yeni Fransız kabinesinde de milli ter - biye nazırlığını kabul etmiş olan Mösyö Dö Monzi, Fransız sanatkâr İ larmı himaye için bir fikir ileriye sürmüştür. M. Dö Monzi, Paris be- i lediye bankasının bu iş için yirmi milyon franklık bir para ikraz et- mesini, bu para ile ressamların tab |lolarının satın alınmasını, bir pi « yango tertip edilerek bu tablola » rm piyangoya hediye olarak ve » rilmesini, piyango hâsılatile de be- lediye bankasma olan borcun öden mesini teklif etmiştir. Bu fikrin, fiil sahasma geçebil « mesi için teşebbüste bulunulmak « tadır. amm a BOŞ SAATLERİ nesirler mecmuasıdır. tavsiye ederiz UD yy yy By, ypg gg gr Tespihim koptu. Herbiri yeşil ve iri birer gözbebeğini hatırlatan taneler, çalillar arasına karışmıştır. Yanyana iken ne güzel dururlardı. İçlerinden gelen ve içlerinden geçen bir bağla birbirlerine bağlandıkları için o dizilişte biz, kutsiyet bulurduk. Zamanın yıprattığı bağı, asabi ve dalgın iki parmak kopardı. Şimdi çayırlar, otlar ve çakıllar arasına karışan taneler, şimdi çayırlar, otlar ve sevgisiz gönüller kadar boş Biz de seninle biribirimize bağlarla bağlı değil miydik ? ğ Ya sl günün birinde, bu bağı koparınca bir de boş ve bedbaht birer tespih tanesi gibi biribirimizden ayrıl- le madık mı? yy Evelki gece bir köydeydim; ve ışıkları görülmüyor. Şehirde bu köylerin ismini kulübelerde uyurken bilemez. Allah meçhul kalır mıydı? Deniz kıyılarına baktın mı; çırpındın mı? İnsan yakından bakınca ve Kıyılara yalı penceresinden, Boş Saatlerde Kıymetli mubarrir Mehmet Nurettin Beyin basılmakta olduğunu evelce bu sütunlarda edebiyse okuyucularına müjdelediğimiz isimli eseri bu hafta çiku. Mehmet Nuret- tin'in eseri büyük bir zevk ve al4 Gelecek ha kitap hökkında yazılmış bir Bugün yalnız bu eserden Okuyuculanmıza bu güzel küçük bir köy evinde uyudum. Şebir, bu köylere o kadar uzak ki, uğultusu duyulmuyor kimse benim nerede olduğumu Iki gecedir; meçhul kalmanın zevkini tadıyorum. Meçhul kalmakta yüksek ve sonsuz bir zevk olmasaydı, Vİ m derin sanıyor; ne esrarengiz buluyor! ile okunulacak güzel bir Y yılamızda bu tenkit mı şar edecektir. rastgele bi parçayı alıyoruz. kitspmn birer wne edinmelerini 1 — ve bedbahttırlar. içten gelen ve içten geçen dün gece gene kulübe kadar bilen yoktur. Ve ben, bu kıyıdan denizin içine düşüp içinde çırpınınca kıyıları ne e yabut denizin üzerine doğru uzanan büyük ağacın dalından bakmalısın ! O zaman, boz renkli kumları, yeşilimsi yosunları ve üstü parlar taşlariyle dibini görürsün. Yakından derin sanılan kıyıların derin olmadığı yukarıdan ve uzaktan bakınca anlaşılır. Kadın, kıyılardaki deniz gibidir amet rl 1 | By