Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
garp devletleri Yazan : Piyer Dominik lman — manevrasının büyük bir ehemi - yeti vardır. Bunu bir tek a- dam anlamıştır, o da Ruz - velt'tir. Alman manevrası evelâ İtalya ile, Balkan ve Tuna devletleriyle, sonra Baltık ve orta Avrupa dev- letleriyle, nihayet yakın şark devletleriyle ittifak e- derek ağır ve mümkün mer- tebe sulhen memleket feth etmekten ibarettir. Siyaseten, iktisaden ve kültürel fütuhat, gerek il - hak suretiyle, gerek hima - ye tesisi suretiyle, gerekse muzaâf ticaret muahedele - tiyle temin edilecektir. Bütün bunlar yapılırken, garbın yerinden kımılda - maması lâzım. —Üçüncü Rayh pek iyi bilir ki garp nihayet harekete gelecek. Fakat Almanya için garbın harekete gelmesi kâfi. Garp harekete gelinceye kadar onu meşgul edecek, asıl ya- pacağını yapacak Garp, üçüncü Rayh'ın başılca hasmıdır. Fakat o - aun hasmı yalnız garp de - ğildir. Almanya'nın dört hasmı arkadan vurması lâ - zımdır: İngiltere, Fransa, Sovyet Rusya ve Birleşik Amerika. Fakat bilhassa İngiltere ile Ftınaa 'ya faz- gün hiç mesabesine indiril- di. Haynan adası işgal edil- di. Şimdi Parasel adaları - nın işgalinden korkulabilir ama, Spratli takım adaları işgal edildi. Bu takım ada- lar, yalnız Hong - Kong - Singapur yolün üzerinde değil, ayni zamanda Senjak burnu ile Singapor arasın - da bulunmaktadır. Nihayet, japonların aske- ti hareketleri ve bilhassa denizde silâhlanmaları Bir- leşik Amerika devletlerini endişelendirmektedir. Ja- ponlar, bugün 40 ve 45.000 tonluk iki zırhlı inşa edi - yor. Japonların böyle de - nizde silâhlanmalariyle, A- merika'nın dikkatini büyük okyanusa çekmiş, Amerika bir müddet Atlas okyanusu ve Avrupa ile alâkadar ol - mamıştır. antık doğru. Eğer in gilizlerle fransızlar, imparaorluklarının endişe- sine düşerek; gerilerle, u - zak şarkta olup bitenlerle meşgul olarak büyük Avru- pa meselelerini ihmal etse- ler, yahut hiç olmazsa ku - vetlerinin büyük bir kısmı- nı Avrpa'ya tahsis etmemiş olsalardı bu manevra mu - vaffak olacaktı. Bu müddet zarfında, Al- la yükl YA aŞi di Çünkü bunlar daha çok teh- likelidir. Daha çok tehlike- li olmasa bile, bunların teh- likesi yakındır. İspanya harbında İngiltere ve Fran- sa devletleri geriden ve mü- nakale yolları üzerinde meşgul edilmiştir. İngiliz - İrlanda kavga - sında da ayni karakter mev- cuttur, Filistin isyanında da.... Keza Amerika'da çalıştı- lar, fakat orta ve cenup A- merikada muvaffak olama- dılar. Birleşik Amerika'nın yalnız kendi kıtalarına ta- kılıp kalması için tecrübe - ye giriştiler. F akat Almanya bilhas- sa uzak şarkta arka- dan vurmak istedi. Burada Japonya büyük bir rol oy - nadı ve hâlâ oynuyor da. Evelâ Rusya'yı bağla - mak, garpte müessir bir ha- rekette bulunmasına mani olmak lâzım geliyordu. Sa- niyen Japonya'nın Çin har- bı, ve Çin sahilleri boyun- ca ilerlemesiyle uzak şark - taki fransız ve ingiliz mev- zilerini doğrudan doğruya tehdit etmesi icap ediyor - du. Nitekim, filen Şang - hay'daki imtiyazlı mınta - kalar tehdit edildi ve çev - rildi. Bizzat Şanghay şeh- manya ile İtalya, sırasiyle, Yugoslavya'yı, Romanya' - yı, Lehistan'ı çember içine alarak düşüreceklerdi.: 1936 - 37 - 38 lerinde Donanma hareketleri karşısında Almanya Denizci devletlerin alâkadar oldukları siyasi ger- ginlikler sıralarında, bu devletlerin donanma hare- ketlerine hususi bir ehemiyet verilmektedir. Harp ge- mileri, meselâ Birleşik Amerika donanmasında yüzde 15 nispetinde olduğu gibi, zaruri olarak, mürettebatın tamamlanması müstesna, hemen hemen bir kaç saat zarfında harbe müheyya bir hale sokulmaktadır. Bu gemileri, tesir yapılması istenilen her hangi bir nok- taya göndermek, eskidenberi malüm olan bir politika cilvesidir. Ancak alman harp gemilerinin ispanyol sularında ilkbaharda manevra yapması daha önceden takarrür etmiş olması münasebetiyle, bizler, olup bitenler ara- sında bir istisna tgşkil ettiğimizden, yabancı devlet- lerin donanma hareketlerinde yakından tetkike de- ğeri olan cihetler görmekteyiz. Doyçe Algemayne Saytung noktalar o kadar çok de - ğildi. Düşmanların yaptığı taarruzlar, bizim zayıf ta - raflarımızı işaret etfi; ve bu zayıf taraflara çare bul- mamıza yaradı. Bu bir zaman ve para meselesi idi. Çoğu oldu. Ja- ponya Çin'de zaferi kazan- dı, buna itiraz edilemez. Fakat tamamen muvaffak olamadı. İspanya harbı nihayete erdi, fakat İtalya, düş - mandan daha evel temizle- nen bir muharebe meydanı- Amerika birleşk devletleri, Amerika kıtasiyle fazla meşgul oldu. Uzak şarktan fazla endişe duymağa baş- ladı. Müessir şekilde mü- dahalede bulunamadı. İn - giltere ise iyi silâhlanma - mıştı. Gemilerini arz küre- sinin dört bucağına dağıt- mış, Filistin işine takılıp kalmış, uzak şarktaki mev- kiini tehlikeli görmüş, ne Akdeniz meseleleriyle, ne de İspanya işleriyle fazla meşgul olamamıştı. Ruüusya, kendi kapıları ö- nünde Çin'in istilâya uğra- dığını görünce, uzak şark meselesini meşgalelerinin ön plânına almaktan ken - disini menedemedi. Fransa ise, İspanya işle- rinde üçüncü bir cephe teş- kil etti. Cibuti tehdit edil- diği anlarda Hind Çini de tehdit edildi. Afrika'nın ortası mı daha müstacel, Mareth hattı mı? Tonkin cephesi mi daha çok ıcele istiyor yoksa Riff ceph nı terk k — istemiyor. Rayh'ın manevrası öyle ka- tileşmiştir ki Rusya Avru- pa işlerine karışmış, Lehis- tan Londra ve Paris'e dön- müştür. Türkiye işe karışmış, A- merika, endüstrisini ve u « mumi efkârını Avrupa ke - fesine muzaaf bir ağırlık olarak koymuştur. Arnavutluk meselesi is « lâm âlemini Roma ve Ber « lin aleyhine çevirmiştir. Bu mesele ile alman - ital- yan propagandalarını en had noktasına getirmiştir. Geri kalanı Entelicens Servis yapıyor. Arkadan vurma politikası Fransa'ya ve İngiltere'ye teveccüh e- den noktalarda gününü dol durmuştur. Dünyanın bir çok noktalarında müdafa - adan tecavüze geçiyoruz. İngilfere Kıralının mi? Bunu bilemedik. Arkadnn vurma siya - seti, 1936 .da henüz üdaf: edil o- Kanada seyahati Londra'dan yazılıyor: in- ri işgal edilerek daki fransız ve ingiliz ticareti öldürüldü. Bunu Kanton takip etti. Hong - Kong bu- lan İngiltere ile Fransa ü- zerinde mükemmelen mu - vaffak olacaktı, fakat zayıf giliz b parlâmen - toda verdiği izahlarda, kı - ral ve kıraliçenin, Kanada- ya “Repulse” ile hareket etmiyeceğini söylemiştir. “Repulse”nin Avrupa su- larını terketmemesi muva- fık görüldüğünü söyliyen başbakan, kıralın “Empress of Australia” transatlanti- ği ile yolculuk etmesi ka - rarlaştırıldığını ilâve et - miştir. 21.850 tonilâtoluk olan bu gemi, bundan bir kaç gün evel muntazam sefer - lerini bırakarak Auebcek'e avdet etmiştir. Bu gemi, alman tezgâhla- rında inşa edilmiş olup, Versay muahedesi muci - bince, itilâf — devletlerine devredilmiştir. Mebuslardan biri, kıra - lın, neden İngiltere tezgâh- Tarında inşa edilmiş olan bir gemi ile seyahat etme - diğini sormuştur. Bunun üzerine, başbakan, bu ge - minin makineleri, Glasgow da yapılmış olduğunu söy - lemiştir. Lord Beaverbrook'un ga- zeteleri, programdaki bu değişikliği, — kendilerinin bir muvaffakiyeti saymak - tadırlar. Bu gazeteler, in - giliz donanmasından diğer iki dritnotun şimdilik faal olmadıklarını ileri sürerek, Repubise'inin Avrupa sula- rından ayrılması muvafık olmıyacağına işaret etmiş - lerdir. Frankfurter Saytung Tarihi bir hâdise Nihıyet İngiltere mec- buri askeri hizmeti kabul etti. Hâdise tarihi - dir!.. İngilizlerin kışla, dörderle talim ,angarya gi- bi şeylere olan istikrahi bi- lindiği zaman bu hâdise da- ha mânidardır. Gerçi bu kararın 17 mart 1935 de, yani B. Hitler Sir Ramsay Mac Donald ve John Simon karşısında al - mış olduğu teahhütleri çiğ- neyerek muahedenin beşin- ci kısmını tek taraflı olarak feshettiğini, askeri mükel - lefiyeti ve silâhlanmayı ye- niden ihdas ettiğini ilân et- tiği zaman alınmış olması daha tercihe şayan olacak- tı. Avrupa hiç şüphesiz bü takdirde bugünkü âkibeti - ne düşmiyecekti. Fakat ma- zi mazidir. Bugün İngilte - re'nin giriştiği hareketin maddi ve manevi şümulü çok geniştir. Mecburi hizmet hakkın - daki yeni kanun sayesinde İngiltere kısa zaman için - de, nizami ordunun mevcu- diyetini hesaba katmadan, 500 ilâ 550 bin adamlık faal bir orduya sahip olacaktır. Sınıflar biribirini takip et- tikçe, bu ordu talim gör - müş yedeklerle kuvetlene - cektir. Fransız gençliği iki sene müddetle ağır askeri mü - kellefiyetlere tâbi bulunur- ken ingiliz gençliğinin ser- best yaş; di doğan lan tecrübesiz gençlere an- cak acınabilir. B. Chamberlain'in Lond- ra'da askeri mükellefiyeti ilân ettiği sırada, B. Cor - dell Hull — Vaşington'da “mütecaviz”in bilhassa ge- niş ve mânidar bir izahını yapıyordu. ..... Ne Fransa, ne de İngiltere harbı ister. Ne Fransa, ne de İngiltere bu- nu tahrik edecek bir şey yapmıyacaktır. Bu iki dev- let, bilâkis sıhatli ve' yara- tıcı bir sulhu temenni et - mektedirler, Fakat tek taraflı hüsnü - niyet hududuna varılmış olduğu anlaşılmalıdır. Bu hudut artık keyfe göre aşı- lamıyacaktır. Le Figaro'dan Harp Ne zaman çıkar, oldukça göze batan adâlet- sizlik böylece kısmen tamir edilmiş bulunmaktadır. Ni- hayet, müşterek hasımları- mızın ve hattâ dostlarımız- dan bir çoğunun ingiliz po- litikası hakkında “başkala- rından gayret istiyen İn - giltere bizzat kendisi bu gayeti göstermekten âciz - dir” tarzındaki istihzaları- na artık imkân olmıyacak- tır. Şurasını kaydetmeye de- ğer ki İngiltere'de karar verilmiş olan âdeta inkılâ- ba begzer reformu ingiliz hükümeti kamoyun sarih surette bunun lehinde ol - duğu için tahakkuk ettire- bilmiştir. Yalnız işçi parti- sinin dirijanları buna mu - kavemet etmişlerdir!.... Bu, sükütla geçîş'tîrîfemryecâ: ve sosyalist — ideolojinin mantık ve betsizliğini gösteren bir va- kıadır! Hattâ bizim sosya- listlerin pek hayati olan bu bahis üzerinde, bu derece- de ihtiyat ve süküt muha - faza etmiş olmaları hayret edilecek bir şeydir. Muka- vemeti bu kadar azimle tav- siye etmiş olanlar için pek garip bir tavır. İngiltere, arıtk içinden çıkmıyacağı bir yola gir - miştir. Dost ve müttefiki - miz harekete geçmek husu- sunda âtil olsa bile, bir de- fa harekete geçtikten sonra azimli davranır. Mali saha- da, İngiltere'nin yapacağı iş muazzamdır!... “O kadar l k d krasiler” diye adlandırılan devletle - rin elindeki kuvetler bu su- retle gözetilince, bunların sahip oldukları kuvet ölçü- lünce bunca müddet zevahi ri hakikatle karıştırmış o - ne zaman çıkmaz! Harp mukadder olmadığı gibi, ondan kaçınılamaz da. Buna kendimizi iknaa mec- buruz. Eğer diktatörler birdenbire — bir çılgınlık yapmazlarsa harp çıkmaz. Diktatörler, en sağlam he - sapları bozacak kadar bir harp iptilâsı gizliyorlar. İstikbalde neler olacağını kestiremem. Hattâ vaziye - tin tehlikeli olup olmadiğı- nı da bilmiyorum. Fakat Hitler'in “Kavgam” ismin- deki kitabını okuyor, tek - rar okuyorum. Zira Hitler bu kitabı yazarken bir al - man zaferi için lüzumlu o - lan ihtiyaçları ruhuna tes - pit etmişti. Evelâ, İngıltere yi Fran- sa'dan ayırmak lâzım geli - yordu. Halbuki hiç bir dev- lette, bu iki memleket ara- sındaki birlik kadar sıkı bir birlik bulunmamıştır. İkincisi, Hitler Rusya ile işleri yoluna koymak niye- tinde idi. Fakat antikomin- tern cepheyi teşkil etti. Halbuki bu, ruslarla bütün anlaşmanın tamamen zıd - dıdır. Nihayet, Almanya harbi davet etmiyecekti. Zira harp mesuliyeti, 1914 de bü- tün dünyayı Almanya'nın aleyhine çevirmişti. Halbu- ki şimdi, bütün milletler şuna kani bulunuyor:.eğer harp çıkarsa, harbın patla- masını Almanya istemiştir de ondan. Ruzvelt'in mesa- jı, bu kanaati mükemmelen ispat etti. O zamandanberi, /bizzat Hitler tarafından yapılan teklifler ifa edilmemiştir. AD0 1 RADYO ) TÜRKİYE Radyo Difüzyon Postaları TÜRKİYE Radyosu ANKARA Radyosu DALGA UZUNLUĞU 1648 m. 182 Kes./120 Kw. T.A.Ç. 19.74 m.15195 Kes./ 20 Kw. A. P. 31.70 m. 9465 Kes./ 20 Kw. ANKARA PERŞEMBE: 4.5.1939 12.30 Program. 12.35 Türk müziği - PI 13.00 Memleket saat ayarı, a- ıann ve meteoroloji haber - eri. 13. l5 14 Müzik (karışık pro- k g gram - 17.30 Inkxlâp 'tarihi dersleri - Halkevinden naklen. 18.30 Program. 18.35 Müzik (konserto - PI.). 19.00 Konuşma (ziraat saati). 19.15 Türk müziği (Fasıl he - yeti), Tahsin Karakuş ve ar- kadaşları. 20.00 Memleket saat ayarı, a - jans ve meteoroloji haber « leri. 20.15 Türk müziği Çalanlar: Cevdet Çağla, Fahirde Fer - san, Refik Fersan. Okuyan - lar : Sadi Hoşses, Ra - dife Neydik. 1 Suzinak peşrevi. 2 - Sadul- lah ağanın - Suzinak ağır se- maisi - Kapılır her gören. 3 - Udi Eşrefin - Suzinâk şarkı « Günden güne efsun oluyor. 4 - Lâtif ağanın - Suzinâk şarkı - Benim yare mgibi ya- re bulunmaz. 5 - Cevdet Çağ- la - Keman taksimi. 6 - Ye- sari Asımın - Nehavent şar- kı - Yaz geldi cicim, 7 - Rah- mi beyin - Bayatiaraban şar- kı - Bana noldu değişti. 8 - Sadettin Kaynağın - Bayati- araban şarkı - Ğm mrümün ne- şesiz, 9 - Sadettin Kaynağın - Kürdilihicazkâr şarkı - Bir gün yaşadık. 10 -....- Halk türküsü - Senin yazın kışa benzer. 21.00 Konuşma. 21.15 Esham, tahvilât, kambi - yo - nukut ve ziraat borsasf (fiya 2125 N:şelı plâklar - 21:30 Müzik (küçük orkestra « şef: Necip Aşkın) 1 - Brus- selmans - Felemenk raksı, 2 * Freire - Ay, ay, ay (melodi): 3 - Hruby - Viyana opere * tinden (potpuri), 4 - Gangl- berger - Benim küçük teddi ayım (Saksafon parçası). 5 - Kutsch - İspanyol kaprisi. & - Ziehrer - Viyanalı küçük kız vals. 7 - Schott- Marş, 22.30 Müzik (aryalar - P1.), 23.00 Müzik (cazbant - PI). 23.45 -24 Son ajans haberleri * ve yarınki program, AVRUPA OPERA VE OPERETLER! 15 Berlin — 20.15 Münih — 21 Milano — 22.45 Hamburg: ORKESTRA KONSERLERİ VE SENFONİK KONSER- LER: 16 Viyana — 20 Brük- sel — 20.1 ODoyçlandzendef — 20.15 Breslav — 20.30 Pa- ris — 20,40 Monte Ceneri — 21.5 Kolonya — 23,5 Varşo- va — 24 Ştutgart. ODA MUS Klsi 15.15 Doyç- Jandzender — 15.25 Hamburg — 17.5 Paris — 18.20 Kö «- nigsberg — 18.30 Doyçland- zender — 20.15 Laypzig — 22,15 Stokholm. SOLO KONSERLERİ : 16 Münih — 17.15 Roma — 18.30 $tutgart — 21.10 Laypzig. NEFESL! SAZLAR (Marş v« s.): 18.20 Laypzig. ORG KONSERLERI VE KO- ROLAR: 16.20 Münih. HAFİF MÜZİK: 13.15 Alman istasyonları — 19.15 Doyç - landzender — 20,15 Frank - furt,, Köni berT. HALK Musîî(ts : 17.30 Ber- lin — 18.20 Breslav — 23 Bu- dapeşte (Sigan orkestrası). DANS MÜZİĞİ: 18 Berlin — 2145 Monte Ceneri — 22 Floransa, Varşova, Lüksem- buürg — 22.30 Breslav — 22,45 Paris - P. T. T., Tuluz, Pi- rene — 23 Droytviç, Floran- sa, Paris, Roma, Sofya, Tu- luzı — 23.5 London - Recyo- nal, Hitler'in değiştiği söyle - niyor, doğru değildir. Zira şimdiye kadar Hitler dai - ma fevkalâde inat göster - miştir. O halde tekrar edi- yoruz: harp mukadder de - ğildir, ve harpten içtinap #dilmez de, bu prensibe gö- re hareket edelim. Durma zamanı değil. Normal faali- yetimizi azaltmak zamanı da değil. Tehlike görünü - yor diye korkmıyalım. Ne kadar tehlike olursa olsun, Franca, hütün Lurotlanizla çalışmağa devam etmeğe mecburdur. Bir çok adam- lar şöyle diyor: şunu yapa- caktım, bunu ısmarlıyacak- tım, Fakat bugünkü ahval içinde, bekelemek daha iyi. Böyle söyliyenler, milli vazifelerini — yapmıyorlar demektir. Bu gibiler, ikti - sadı götürümlüyorlar. Hem öyle bir zamanda ki, müda- faa endişesi ile yapılan masrafları önlemek lâzım- dır. Fakat bunların para bi - riktirmeleri neye yarıya - cak ki? Altın 1914 deki gi- bi tedavül ediyor; Ssonra daha istifadeli bir şekilde mübadele yapmak için para- saklıyabilirler. Fakat bu - gün, asli kıymeti olmiyan paralar ancak zenginlik in- tibat verirler; parayı atıl bir vaziyete koyma.k kıy - Binaenaleyh, hiç harp ol- mıyacak gibi çalışalım ve parayı çalıştıralım. Eğer böyle yapmazsak, harp pat- larsa, bizi yarı iflâs etmi$ bir halde bulur. Bu hal ise, mütearrızların canına min- nettir. Gallus - İntransigeant “Güd mlü yalan,, propagandası Neticesi sıkınıtılı çıkabile * cek serbest bir plebisitin önü* ne geçmek icap edince bir kağ saat içinde Avusturya üzerint mütcaddit kolordular gönde * rilir. Bohemya'nın ilhakı mev- zuubahis olduğu vakit bu mü- salemetle yapılan.bir tezahür * dür. Bir gecede Prag üzerin€ bir ordu çıkarılır, bu da pasi * fik bir tezahürdür. Arnavutlu-| ğun bir italyan vilâyeti halint| Çevirilmesi mevzuu bahis o * lunca mukaddes bir cuma gü- nü ihraç kıtaatı çıkarılır, bu dâ daima olduğu gibi pasifik bir tezahürdür. Fakat Polonya, de- nizden serbestçe nefes alabile- ceği tek ciğerine bir halel ge * tirilmesine müsaade etmiyece- ğini bildirmek gibi bir bahıt * sızlığa uğrarsa, bu beyanat müsamaha kabul etmez bir tah* rikattır. Fransa ve İngiltere'- de hudutların ihlâli ile emri * vakilerin fazla sürdüğünü bil * dirmişler ve bu süretle barışf tehlikeye koymuşlardır. Bu propaganda önünde, “gü- dümlü yalan” rejimine tâbi ol mıyan devletler, hakikati hef tarafa yaymak ve sokmak içifl şiddetli harekete geçmelidir * metini düşü Para, tedavülle muhaîaza edilir. ler. Bundan istifade et bil: Figaro gazetesinde| d'Örmesson 1 u ından tuttu: KURBAĞA SH gah DAMGASI — Hakikaten garip bir film, dedi. Babanızın bu çeşit macera — filmleri çevirdiğini biliyor mi idiniz? Mama- fi, sahne oldukça muaffakiyetli oy- nanmış. Fakat babanızın bunu çevir- anlıy d Film kutusunun üzerinde “Küçük bir gölde alabalıklar” yazılı ama ne göl, ne de alabalık mevcut. Elektirik söndürüldü, salon derm bir karanlık içinde. Perdede bir ko- ini vuğun ağzı görülüyordu. M.Silnski izahat verdi — Bir porsuk. Film — başlangıçta bu hayvanın hareketlerini tesbit e- deceğe —benziyordu. —Fakat sonta M. Bennett neden bilmem — makine sinin istikametini değiştirmiş. Bu sözleri söylerken, perdedeki sahne birden değişti, resim sanki sağa doğru süratle çekilmişti. Perdede ser- seri kılıklı iki kişi göründü. Biri, ba- şını ellerinin içine almış düşünüyor- du. Öbürü, bir kadehe viski dolduru- yordu. Elk: — Lew Brady, diye fısıldadı. 'Tam bu sırada diğeri de başInı kal- dırdı. Ella âdeta haykırdı: Yazan: Edgar WALLACE — Ray, bakin Dick, Ray! Bu hakikat şüphe götürmüyordu. Sahne gözlerinin önünde cereyan et- ti: Brady, Ray'e içki verdi; o, kadehi bir yudumda boşalttı, ve Lew'e fırlat- tı. Sonra gerinerek esnedi, ve uyumak için sırt üstü uzandı. Lew'in eğilip, gencin cebine bir şey koyduğunu gör- düler. Bir cam parıltısı farkettiler. Elk: — Şişe, dedi. Birden, Lew, geriye döndü. Ona dogru bir adam ılerlıyordu Bu yeni in yüzünü gör diler; o da bir defa olsun suratını dikkatle bakan seyircilere doğru çevirmedi. Onun kolunu kaldırdığını, ve iki el ateş ettiğini gördüler. Ve vakayı dah- şetle, nefes nefese takip ettiler. Adam eğildi, tabancayı uyuyan gencin eline bıraktı. Tam geriye dö - nerken film de bitti. M. Silenski: — Film bu kadar, dedi. Neyi temsil ettiğini allah bilir! Genç kız: — Masüm, masüm, diye bağırıyor - du, Gördünüz ya Dick, ateş eden o de- ğil!... Genç kız yarı deli gibi idi, Dick onu — Hemen benim evime gidin, ve o- kuyun, dedi. Dinlyior musunuz, Ella? Dıgırıyı çıkmıyacak sükünetini- zi muhaf, decek, ve okuy Ne okursanız okuyun, fakat bu mese - leyi düşünmeyin. Elk, ve ben, ne müm- künse onu yapacağız. Ella kendini biraz topladı, ve gü - lümsemeğe çalıştı. Dişleri biribirleri- ne çarpıyordu. — Biliyorum, buna eminim, dedi. Beni, sizin eve götürün. a Dick, genç kızı Harley Terrace'a götürdü. Sonra cinat takibat müdürü- nün bürosuna döndü, ve hâdiseyi an - lattı. Müdür: — Garip, dedi. Fakat benim elim- den bir şey gelmez. Gordon, gidip müsteşarı görmelisiniz. — M. Whitby'nin evi şehirden ne kadar uzakta bulunuyor? — Elli kilometre kadar... Dick söy- lenen adresi kaydetti. Yarım saat sonra, uzun ve sarı bir Rolls otomobili, Westminster köprü- sünden delice bir hızla geçiyordu. Whitehall'den ayrılalı henüz kırk dakika olmuştu ki, araba mü evinin önünde durdu. Kapıyı açan uşak hiç te cesaret ve- rici değildi. — M. Whitiby'nin sizi kabul ede - ceğini zannetmem. Dün gece bir dam- la krizi geçirdi. Doktorlar, işle meş - gul olmamasını sıkısıkı tenbih ettiler. Dick israr etti. — Hayati bir mesele mevcut! Ken- dilerini muhakkak görmem lâzım. Ol- mazsa kırala müracaata mecbur kala- cağım, Bunun üzerine içeriye alındı. Müs - teşar, sert bir sesle: — Benden ne istiyorsunuz? Diye sordu. Hiç bir şyle meşgul olacak halde değilim. Bu pis ayağımdan çek- tiğimi allah, bilir. Haydi, söyleyin. Neye geldiniz? Dick Gordon meseleyi anlattı. Müs- teşar, ıstıraptan yüzü buruşmuş bir halde: — Şayanı hayret, dedi. Film nerede? — Londra'da, efendim. — Ben Londra'ya gidemem, buna imkân yok! Bu adamı ne zaman asa - caklar? — Yarın sabah, saat sekizde! Müsteşar ellerini oğuşturarak dü - şündü. — Bu filmi muhakkak görmem lâ- zım, diye söylendi. Bir hastane ara - bası getirtmediğiniz takdirde şehire gitmeme imkân yok. Londra'ya tele - fon edip bir araba istetin. Veya daha iyisi buradaki hastanenin arabasını çağırtın. Zavallı Dick'in bugün butun işleri akşam kırala çıkarız. Size bir tâlik em- ri alabileceğimi bile vadedebilirim. Fakat bugün soğuk alırsam, bilin. ki ölümüme sebep siz olacaksınız. Ancak iki saat sonra hastane araba- sı gelebildi. Yolda araba bozulmuştu. Sonra hastayı büyük bir ihtimamal a- rabaya nakletmek de haylı zaman ge - çirdi. Yol, Dick'e bitmiyecekmiş gibi geli- yordu. Silenski'ye kendilerini bekle - mesini, ve bürosunu kapaman'ıasım telefon etmişti. Saat 8 de müsteşar si- nema salonunda bulunuyordu. Film tekrar gösterildi. M. Whitiby, filmi büyük bir alâka ile seyretti ,ve bitince derin bir nefes aldı. — Güzel, dedi. Fakat bütün bunla - rın bana mahkümu kurtarmak - için |" tertip edilmiş olmadığını ispat edebi- lir misiniz? Sonra bu serserinin, mev- zübahis mahküm olup olmadığını ben nereden bileyim? Elk, müdahale etti. — Bunu ben size ispat edebilirim. Şu resimleri Gloucester'den yolladı - lar, Biri yandan, biri de cepheden alın - mış iki resim uzattı. Müsteşar, filmi yeniden görmek istedi. İkinci defa aksi gidiyordu: h bili tamirde idi. Bunun üzerine Londra'ya telefon etti, ve arabanın 10 dakikaya kadar yola çıkarılacağı vâdini aldı. — Ne garip hikâye! Şüphesiz size biraz mühlet vereceğim. Eğer söyle - diklerinize kanaat getirebilirsem, bu seyrettikten sonra: — Bu adam filmi nasıl almış Diye sordu, — Öğrendiğimize göre adam, bu sı- rada, o civarda bulunuyormuş. Bir poı_'suğun resmini almağa çalışıyor - müuş. Bana bu malümatı M Sılenski verdi. M. Whitiby, Dick'e doğru döndü. .— Siz cinai takibat servisine men * supsuünuz değil mi, M. Gordon? Sözü: Nnüze inanıyorum. Bu facianın bütün esrarı meydana çıkıncaya kadar ida * mın tehir edilmesi lâzım! Size bu em” ri alacağım., Dick, ter içindeki alnını silerek tC' şekkür etti. Müsteşar: a — Şimdi beni “Home Office”e gör türün, Bütün bunların acısını yarıf göreceğim. Mamafi bu gezinti bana bi”| raz da iyi geldi. Filmi de alacağım. | Filmi kutuya konmasını beklediler Dick ve Elk, müsteşarın hastane ara * basına binmesine yardım ettiler. kırala imzaya gitmek üzere Dick'in| elinde bulunuyordu. Dick, nazırla be* raber derhal kıralın sarayına gitti. Nazır bir odaya girerek ortadafi kayboldu. Biraz sonra tekrar gözüktü, ve Dick'i çağırdı. Genç adam, nazıri takip'letti. Renkli elbiseleri, altın sır * maları ile yüzleri pudralı uşakların arasından geçtiler. Bu uzun koridor" da kalın ve kırmızı bir halı uzanıyor”* du. Biraz sonra önünde bir hademeni! beklediği büyük kapının önünüe gel” Saat sekizi çeyrek geçe tehir emri| 4 diler. Hademe kapıya vurdu. İçerdet| bir ses “giriniz!” dedi. (Sonu var) h