29 Nisan 1938 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 9

29 Nisan 1938 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Memleket içinde dört ay süren se- yahatından dönüşte, Selim Can'ın ilk işi, bütün bu müddet zarfında kendi- sinden hiç haber alamadığı arkadaşı Şefik Gürkan'ı aramak oldu. Onu ev- velce oturduğu bekâr odasında bula- madı. Kapıcının kendisine verdiği ad- resle, arkadaşının Cebecide yeni tut- tüğu evi, bir hayli aradıktan sonra, nihayet buldu. Kapıyı Şefik açtı. Şap- kası elinde, dışarı çıkmak üzereydi. Arkadaşını görünce “vay, vay! dedi, Yahu neredeydin bunca zaman? İnsan bir haber olsun göndermez mi?” Son- Ta misafirini içeri davet edecek yerde onun koluna girdi. “Zaten çıkıyor- dum, dedi, içim sıkıldı evde, gel, se- ninle şöyle biraz dolaşırız.” Selim Can, dostunun bu hareketine hayret etti. “Canım, biraz otururduk, niçin beni içeri almadın? dedi, halbuki o kadar da yorulmuştum ki.” Öteki bu siteme aldırış etmeden onu sürükle- kesildi, titremeye başladı. Fakat bir şey söylemedi. Saatlerce karşı karşı- ya bir tek kelime telaffuz etmeden durduk. Ben yaptığım bu cahillikten dolayı kendi kendimi yiyordum. O, artık vaziyetin gizlenemiyecek bir şe- kilde ortaya çıktığını görerek ağla- maya başlamıştı. Böyle put gibi iki saat kar$ı kar- şıya durduktan sonra ayağa kalktım. Ne yapmak istiyordum, bilmiyorum ama, dışarıda hâlâ benim saadetim şe- refine eğlenen misafirleri ve çalgıcı- ları defetmek, o kadınla yaşayamıya- cağımı anneme haykıra haykıra söy- lemek istiyordum, Birden karrm ya- nıma yaklaştı. Mahcup bir tavurla gözleri önüne eğik olarak: “— Anlıyorum, dedi, benden hoşlan madınız. Zorla güzellik olmaz. Yalnız izden İ iy büyük bir ricada bulunacağım. Beni bu akşam rezil etmeyiniz. Hakikati herkese ilân di; “Zararı yok, yoruld d köşe başındaki kahveye girer, rük.” Kahve tenhaydi, pencere önündeki masaya iliştiler. Şefik - arkadaşının yüzüne hayretle bakıyordu. “Bilmez- sin, ne kadar sevindim geldiğine! de- ş oturu- kle hayatımı ebediyen kıracağı- nızı unutmayınız. İzzeti nefsim bu kadar ağır bir darbeye tahammül ede- miyecektir. Onun için yalvarıyarum sizden, bir kaç gün sabredin. Sonra bir sebeb bulur, anlaşamadığımızı, Nöbetçi Eczaneler Pazartesi —: Ankara in Sâli : Yeni ve Cebeci eczaneleri Çarşamba —: Halk ve Sakarya » Perşembe — : Eğe eczanesi (C_ıımı ) Şebızlv_e Yenişehir , Pazar : Merkez ” dHALK ve YENİ SİNEMALAR Seans saatleri Her gün YENİ HALK 1445 14.30 1645 16.30 1845 18,30 Cumartesi günleri YENİ HALK 13 13 1445 14.30 1645 16.30 18,45 18.,30 Pazar günleri YENİ HALK 11 n 18 13 1445 14.30 1645 16.30 1845 18.30 Geceleri saat 21 de Lüzpmlu Telefon Numaraları Yangın ihbarı: (1521). — Telefon, müra- caat şehir: (1023-1024). — Şehirlerara- sr: (2341-2342). — Elektrik ve Havagazı Arıza Memurluğu: (1846). — Mesajeri Şehir Anbarı: (3705). — Taksi Te- lefon numaraları: Zincirli cami civarı: (2645, 1050, 1196). — Samanpazarı civa- rı: (2806, 3259). — Yenişehir, Havuzba- şı, Bizim taksi: (2323) — Havuzbaşı: Güven taksi: (3848) ; Birlik taksi: (2333) — Çankırı caddesi, Ulus taksi: (1291), Otobüslerin ilk ve son Seferleri Sabah Akşam İlk Son sefer — sefer Ulus M, dan K. dere'ye 6.45 — 23.00 K. dere'den Ulus M, na 7.15 — 23.20 Ulus M. dan Çankaya'ya — 7.25 — 23,00 Çankaya'dan Ulus M.na 7.10 — 23.20 Uluüs M. dan Dikmen'e 7.30 — 19.00 Dikmen'den Ulus M.na — 8.00 — 19.30 Ulus M. dan Keçiören'e — 6.30 — 21.00 Keçiören'den Ulus M. na 7.00 — 21.30 Ulus M. dan Etlik'e 6.30 — 20.30 Etlik'ten Ulus M. na 7.00 — 21.00 Ulus M. dan Cebeci'ye 7.00 — 23.00 Cebeci'denUlus M, na 7.00 — 23,00 Cebeci'den As, fabl. ra 700 —— As. fabl. dan Cebeci'yre — —— — 17.00 Yenişehir'den Ulus M.na 7.00 — 23.00 Ulus M. dan Yenişehir'e — 7.10 — 23.00 S. pş_zırx'ndan Akköprü'ye 6.45 7.30 Akköprüden S, pazarı'na 945 $ U. Meydanı ile İstasyon arasında hi beş dakikada bir sefer olup h'uıı: eferler daha sıktır. di. Senden başka dan bir yok!” — Fakat Yıldız apartmanındaki o- dandan pek memnun olduğunu söylü- yordun, Neye oradan çıktın da bu sa- pa mahalleye tıkıldın? : — Senin haberin yok galiba! — Neden? — Evlendiğimden. — Yok canım, sahi mi söylüyorsun? — Evet, bir felâkettir başrma gel- di. — Ne diyorsun Şefik, Bir yeni evli için böyle söylemek hiç de hayre alâ- met değildir. — Hayri yok ki alâmetini arıyor- sun. Ah, dostum, ah, nasıl oldu da bu çürük tahtaya bastım, hâlâ anlayamı- yorum. — Eylenmenin hep aleyhinde bulu- nurdun, birdenbire bu kararı nasıl verdin? — Sen de şaş, ben de şaşayım. Ba- zan insanın dili kolu bağlanıyor. An- nem, İstanbuldan kalkıp bu iş için geldi, eş dost üstüme düştüler, o ka- dar ısrar ettiler ki dayanamadım. Bir “peki” dir ağzımdan çıktı. İstanbula gittik iki hafta içinde nikâh mikâh hepsi olup bitti ve biz soluğu çift o- larak tekrar burada aldık, senin anlı- yacağın. — Hepsi iyi ama, memnuniyetsizli- ğinin sebebini anlayamıyorum. — Onu ben de anlayamıyorum, ama ne yapayım ki bizimkine kanım bir türlü kaynamadı. Evleneli daha iki ay olmadı, ayrılmayı bile aklımdan geçi- riyorum, — Ne söylüyorsun Şefik. — Ama haklı değil miyim, daha başlangıçta bu hoşnudsuzluk olursa, sonrası tabit beter olacak. — Bu düşüncene iştirk etmiyorum. — Niçin? İnsan sevmediği karısını sonradan nasıl sever? — Bunun kabil olduğunu sana is- bat edeyim mi? Fakat bana söz ver ki anlattıklarımı kimseye tekrarlamıya- caksın. Çünkü bu macerayı ilk öğre- necek sen olacaksın. — Beni meraka sokuyorsun. — Sabırlı ol. Bu hikâye on sene ev- vel başlıyor. Ben de tıpkı senin gibi akrabalarımın ısrariyle evlendimdi. İnanırmısın ki, tâ düğün olup da ka- rımla baş başa kalincaya kadar bir de- fa olsun yüzünü görmüş değildim. O zamanlar için böyle şeyler vakidi. Herkes çekilip ikimiz baş başa kalın- ca duvağını kaldırdım. O anda içim- den bir ürperme geçti. Gelini hiç ama hiç beğenmemiştim. Karım hislerimi yüzümden okumuş olacak ki sapsarı nun imkânsız olduğunu biliyorum. Yalnız zevahiri kurtarmak için bir kaç günlük bir fedakârlık rica ediyo- rum.” Sesi istirabından titriyordu. Acısı- $ U. Meydanı ile Yenişehir, Bakanlıklar, Cebeci, Samanpazarı arasında saat 8 den 20 ye kadar vasati her beş dakika- da; saat 20 den 21 e kadar her on da- kikada; saat 7 den 8 e ve 21 den 23 e kadar her 15, 30 dakikada bir muntazam seferler vardır. nın derecesini yüreğimde im. Ona usulca “müsterih olun, dedim, is- tediğinizi yapacağım. Sizin bir kaba- hatiniz yok.” O geceyi bir şezlong ü- zerinde uzanarak geçirdim. Karımla yalnızken hiç bir şey konuşmuyor, an- cak başkaları yanında, hakikat hisse- dilmesin diye vaziyet icabı bir kaç kelime teati ediyorduk. Gerçi e_vde- kiler bir şeyler geçtiğini farkediyor- lardı, fakat vaziyetin ne derecede tra- jik olduğundan tabit haberdar değil- lerdi. Karımın ricasını yerine getirmek için bu ağır ve tahammül edilmez ko- medyaya bir iki hafta sabretmeye ka- rar vermiştim. Bu esnada onun yüzü- ne bakmamaya çalışıyordum. Hiddet ve hakaret yerine minnet ve şükran dolu o bakışlar içimi sızlatıyordu. Sabahleyin erkenden, daha ben u- yurken kalkıyor, elbiselerimi fırçalı- yor, ütülüyor, kahvealtımı hazırlaya- rak bir tepsi içinde baş ucuma koyu- yordu. Evin eski perişanlığı kalma- mıştı. Annem hiç de intizamdan anlar bir kadın değildir. Onun için küçük- denberi hep dağınıklık içinde büyü- müştüm. Birdenbire evin böyle değiş- mesi ve temizlenmesi tuhafıma gitti, hoşlanmadım da değil. Asıl hayret et- tiğim şey, benden yalnız surat ve ka- bi le gö $ ğr İlirte mın buna hiç ehemiyet vermeden, ses- siz sadasız etrafımda pervane olması, arzularımı gözlerimden — hissetmeye ışmasıydı. çalnîğünyyılmz kadınlara yapılmış olduğu için erkek arkadaşlarım hak- larının yenildiğini söyliyerek ille benden bir ziyafet istemekte ısrar e- diyorlardı. Tabii karıma verdiğim sö- ze uyarak, onlara hakiki vaziyeti an- latamıyordum. Nigıyet işi bir emrivaki haline getirerek benden bir gün ertesi ak- şam için ziyafet vâdi aldılar. İım istemez gelip eve bu zoraki daveti ha- ber verdim ve lâzım gelen hazırlıkları yapmalarını tenbih ettim. O akşam arkadaşlarımla eve gelince hayret et- tim. Muntazam bir sofra kürulmuştu. Evimizde böyle bir ziyafet için lü- zumlu takımlar olmadığından ben pek fakirâne bir ile karşılaş ğımı sanıyordum. Halbuki karım, ken- üs y saat 23 deki son seferlerle bunların Ulus Mey- dönüşleri sinemaların dağılış saatlerine tâbidirler. Posta Saatleri Posta saat 19 a kadar İstan! mektub kabul eder. TeT Teahhütlü 18 e kadardır. Tren Saatleri Haydarpaşa'ya : Her sabah 8.20.Her akşam 19.15 ve 19.50 de (salı, perşembe, cu- martesi Toros sürat.) Samsun hattına : Hergün 9,35 (Kayse- ri, Sıvas, Amasya bu hat üzerindedir.) Diyarbakır hattt —: Hergün 9,35 Zonguldak hattı : d 15.00 Kırıkkale'ye rayotobüs ,, 16.05 GÜNDELİK KAAAAARARARARAZ Hicri - 1357 Rumi - 1354 Sefer: 28 .Nisan: 16 8. D, 8. D. Güneş: 5 00 Akşam: 19 03 lef bir lokanta sofrası kurmuştu. Ta- Atina gazetelerinin İmzalanan munzam pakt hakkında yaptıkları tefsirler Atina, 28 (A.A.) — Atina Ajansı bildiriyor: Hemen hemen yalnız dünkü günün klişeleri ve röportajları ile dolu olan bu sa- ğ 1 bahki bütün gazeteler, lel inde dün imzalanan türk - elen munzam paktını tefsir etmektedir. Eleftrun Vima diyor ki: “Halkın yeni pakta karşı gösterdi- ği heyecanlı hüsnü kabul ve türk ve- killerine yapılan tezahürler, iki mem- leket arasında işbirliği lüzumunun, iki hükümetin Şşuurlarına girmeden evvel, iki milletin ruhunda hissedil- miş bulunduğunu — göstermektedir. Dün imzalanan pakt, elen - türk iş- birliğinin hayatiyeti ve dinamizmi - nin ve aynı zamanda iki millet ve iki hükümet arasındaki dostluk önünde açılan yeni düşünüşlerin mütemadi genişl inin bir bürhanıdır. Yuna- nistan ve Türkiye, yalnız barışmış ve bir daha çarpışmamağı teahhüd etmiş iki millet değil, fakat lüzumu takdi- rinde mülki tamamiyetlerini ve istik- lâllerini müşterek surette müdafaa için kuvvetlerini birlikte hareket et- tirecek iki müttefik devlettir.,, Dostluğun silinmez mühürü Katimerini diyor ki: “Bu pakt, faal elen - türk dostlu- ğunu silinmez mühürlerle teyid et- mekle kalmamış, fakat aynı zamanda samimi ve heyecanlı yeni beyanatlara da bir vesile teşkil eylemiştir. Elen milleti, müttefikan, Celâl Bayarın “dostluğumuz ebedidir ve ebedi ka- dacaktır,, cümlesini alkışlamaktadır. Bu dostluğun bozulmaz mahiyetini kaydetmek için iki Başvekil “Birlik,, | ” kelimesini kullanmışlardır. İki azmin birleşmesinden doğan kuvvet Filhakika, enternasyonal sahada iki müttefik devletin biribirlerine yaptı- ğı karşılıklı yardımlar hatırlardadır. “Birlik,, kelimesi, görülüyor ki, ge- lişi güzel sarfedilmiş değildir. Zira, her yerde ve her zaman, Yunanistan ve Türkiye, bir tek devlet gibi, kati bir sürette sulh idealine kendisini vermiş iki azmin birleşmesinden ha- sıl olan bir kuvvet gibi kendilerini göstermişlerdir.,, Pakt sulhün tezahürüdür Proia diyor ki: “Dün akşam söylenen nutuklarda herhangi bir protokol nutku mahiye- ti mevcud değildir. Bu nutuklar, ara- larında muallakta kalmış eski mese- lelerin tasfiyesinden sonra biribirle- rini hiç bir şeyin ayırmadığını değil fakat Akdenizin şark havzasında müş terek menfaatleri için her şeyin ken- dilerini samimit bir birliğe sevketti- ğini gören iki milletin hissiyatına tam terceman olmaktadır. Bu zihni- yet dahilinde, munzam pakt, ferah ve- rici yeni bir ruhla ve yeni bir ileri hareket için bidayet noktası teşkil et- mektedir.,, Ellinikon Mellon diyor ki: “Bu paktın imzası, sulhun bir zafe- ridir.,, Fransa kımlar pırıl pırıldı. Evli arkadaşl. karılariyle gelmiş oldukları için tabii annem ve karım da yemeğe iştirâk et- tiler. Yemekler birbirinden mükem- meldi. Karımın aldığı tedbirler saye- sinde yemek en küçük bir aksaklık görülmeden büyük bir intizam içinde geçti. Arkadaşlarım, bu kadar zeki ve zevk sahibi bir zevceye malik oldu- ğum için beni ayrı ayrı tebrik ediyor- lardı. Koltuklarım kabarmıştı. O ak- şam odamızda yalnız kalınca, ilk defa olarak yüzüne daha dikkatli baktım. Tuhaf, birdenbire yüzü bana daha şi- rin göründü; munis ve tatlı bir ifade- si vardı. Hele ışığa doğru çevrilince elâ gözleri âdeta güzel denilebilecek bir hal alryordu. İçimde ona karşı kaç gündenberi kaynaşmakta olan sempa- tileri kendi kendime ilk defa o akşam itiraf etmek cesaretini gösterdim. Sonra da, evet sonra da nihayet ka- rımdı. Bekârlık hayatımda yüz kat çirkin kadınlara kadın gözüyle bak- mış olan ben, ne diye ona bu kadar soğuk davranıyordum. O bir iyilik ve şefkat meleği gibi, gene bir şey söy- lemeden, uzaktan gözlerime bakıyor- du. Bir şey söylemiş olmak için: “Ya- tağınızı bugün temiz değiştirdim, de- di, hiç merak etmeyin.” Birdenbire içimden gelen hamleyi durd dım; “Beyhude zahmet etmişsin, de- di getirdiklerine teda- rik ettiklerini de ilâve etmiş, mükel- dim, bu akşam orada yatmıyacağım” “Politika yerine iş!” Figaro diyor ki: “Bize öyle geliyor ki Fransa ve İngiltere hâdiselere seyirci kalacak ve başkalarının manevralarına kurban gidecek yerde müştereken teşebbüs- lerde bulunmak ve harekete geçmek mecburiyetindedirler. Teknik plânlar üstünde Fransız - İngiliz anlaşması- nın temdidi etrafında bir çok şeyler yazıldı. Biz, her şeyden evvel “siya- set” diyoruz.” Çekoslovakya için harekete geçmek lâzım Popüler gazetesi, bilhassa Çekoslo- vakya meselesiyle meşgul oluyor ve şöyle yazıyor: ve yanına sokuldum. O gündenberi on sene geçti. Bizi aile saadetine numüne bir çift diye gösterirler. Hakikaten de öyledir. Ka- rıma karşı ilk günlerde yaptığım bü- yük haksızlığı ve hakareti tamir için elimden geleni ardıma koymadım. Bak bizim hayatımızdan ibret al. Ça- buk ümidsizliğe düşmemelisin. Bu- gün sevmediğin karına bir sene sonra perestiş ettiğini görürsem, hiç şaş- mam. HİKÂYECİ *“Tehlikenin önüne geçmek için İn- giltere ve Fransanın “Çekoslovakya- nın istiklâlini garanti edeceğiz” de- meleri kâfi değildir. İngiltere ve Fransanın Varşovada, Belgradda ve Bükreşte .de hareket geçmeleti icab eder. Eğer Fransa ve İngiltere bu hü- kümet merkezlerinde —Almanyanın sarfettiği gayretlerin onda birini sar- fedecek olurlarsa kati neticeler elde edebilirler. Her yerde ve her-ân ha- zır olmak lâzımdır. Orta Avrupa me- selesini ve diğer meseleleri halletmek için işte yegâne çare budur.” B. Çemberlayn'ın realizmi Maten diyor ki: “İngiltere Başvekili Çemberlayn'ın dörtler paktına teveccühü — olduğu söyleniyor. Fakat hakikat şudur ki, İngiltere başvekili plâncı değil rea- listtir. Şakuli veya amudi akisler ve- ya daireler onca hiç bir şey ifade et- mez, Onun istediği Avrupadaki siyasi rakabetlerin sükünet bulmasıdır. Bu, ister ikiler, ister üçler, dörtler veya beşler paktı ile elde edilsin, hiç bir ehemiyeti yoktur.” Romaya hemen elçi göndermeli Pöti Parizyen Fransız - İtalyan müzakereleri hakkında şunları yazı- ör: “Öyle görülüyor ki, Fransa her iki memleketi alâkadar eden bütün mese- leler üzerinde katt bir anlaşma elde edilmesini istediği halde İtalya, umu- mi mahiyette bir anlaşmayı terviç et- mektedir. Fakat müzakereler başlar başlamaz iki memleket arasında açı- lacak havayı bu görüş farkı hiç bir süretle ihlâl edemez. Çünkü her iki hükümet de bu havanın idame ve in- kişafını aynı derecede arzu etmekte- dir. Diğer taraftan İtalyan hükü tinde kargaşalık başlığı altında yaz- dığı makalede İngiliz - İtalyan anlaş- masının Avrupanın umumi vaziyetin- de fena bir tesir hasıl ettiğini ve İn- gilterenin müstakil Avrupa devletle- rinin mütearrızlar tarafından yutul- masını terviç ettiğine kani olan bu devletlerin tehlikeyi kendilerinden uzaklaştırmak için her türlü manev- ralara tevessül ettiklerini yazıyor. Bu gazete, yakında yapılacak Fran- sız - İtalyan müzakerelerinin de Av- rupa siyasetinde bir dönüm noktası teşkil edemiyeceğini kaydediyor. Ve kargaşalığa yeni bir delil İngiliz - Fransız müzakereleri hak- kında da şöyle diyor: “Fransız nazırlarının da Londra seyahatine çıktıkları bu andaki şart- lar da Avrupanın umumi kargaşalık vaziyetine bir delildir. Onlar görüşe dursunlar, mütearrızlar sergüşetleri- ne devam ediyorlar. Garb Avrupasın- da tek bir devlet yoktur ki siyaseti kollektif emniyet ve Milletler Cemi- yeti paktı prensiplerini tarırmamazlIrk yüzünden çıkmaza girmiş bulunmasın. Sovyetler Birliği, bügün Avrupada mevcud karışıklığın kendi küudretini zayıflatamıyacağına ve harici siyase- tini de idameye mani olamıyacağına katiyen kani olarak emin adımlarla kendi kendine çizdiği yolda yürümek- te devam edecektir.” İkiromen gemisi havuzlarda tamir edilecek İstanbul, 28 (Telefonla) — Bir ro- men denizaltı gemisiyle romen donan- masına mensub diğer bir gemi havuz- larda tamir edilmek üzere buraya gel- miştir. Nakkaş çayırı fındıklık yapılacak İstanbul, 28 (Telefonla) — ziraat mektebinin yanındaki — Nakkaş çayırlarının fındıklık yapılmak üzere istimlâki kararlaşmıştır . Aleni teşekkür Böbreğimdeki taşı hayrete şayan bir hazakatle almağa muvaffak ola- rak senelerdenberi çektiğim — 1stırab- tan beni | Nü hastanesi Bevliye müteh Dr. B. Feyzi Taner bir ân evvel Romaya bir Fransız bü- yük elçisinin tayinini arzu eylemekte- dir. Bu tayin artık daha fazla geci- kemez.” Yugoslavya Enternasyonal hâdiseler kar! 'a İtalyan - İngiliz müzakerelerini bü- yük bir alâka ile takip eden ve iki leket ar daki dostluk mü betlerini yeniden tesis eden itilâfın akdini selânlayan Yugoslavya matbu- atı Dalâdiye ve Bone'nin yakında Londraya yapacakları seyahatla uzun uzadıya meşgul olmaktadır, Pravda gazetesi bu münasebetle Fransız devlet adamlarını karşılamak için Londrada yapılan hazırlıklardan bahsetmekte ve Fransa ile İngiltere arasında yapılacak daha sıkı bir teş- riki mesainin Avrupa sulhunu tersin edeceğini ve bunun da Yugoslavya harici siyasetinin esas temellerine te- vafuk edeceğini ilâve eylemektedir. Almanya Manasız bir red cevabi Berliner Lokal Anzeyger gazetesi, Alman südet partisi reisi Henlayn'ın tekliflerinin bir müzakere esası ola- mıyacağına dair Çekoslovak hüküme- ti tarafından yapılan beyanatı bahis mevzuu ederek diyor ki: “Bu usul demokrasi devletlerinde “hayır” dememek için revaç bulmuş bir ananedir. Bu suretle hem menfi cevab verilmiş oluyor, hem de güya müzakere edilmek istenildiği hissi veriliyor. Fakat Çekoslovakya cum- hurreisi ile başvekili bu meseleyi böy- lece halledebileceklerini zannediyor- larsa çok vâhim bir hataya düşüyor- lar. Çünkü üç buçuk milyon taraftarı olan ve Çekoslovakya parlamentosun- da da en kuvvetli partiyi teşkil eden bir teşekkülle müzakereye girişmek e k çok * Ğ | vakya hükümeti Henlayn tarafından ileri sürülen ve mümkün olabilecek yegâne hal tarzını teşkil eden teklifi reddederse Çekoslovakya devletine her halde hizmet etmiş olmıyacaktır.” Avrupa siyasetinde kargaşalık Jurnal dö Mosku, Avrupa siyase- ile arkadaşları Bay Nurettin ve Fa- ruk İlhana ve tedavim esnasında bana en müşfik ihtimamı gösteren hemşi- relerden Bn. Azime ve Zehra ile has- tabakıcı Fatmaya aleni teşekkürü bir borç bilirim. ; Şerif Tahsin Oşar Hariciye Vekâleti memurlarından xP OD ) ©6 W - y AA — Aİ—İHİRRDİHİZ PT . AT FİANTASİIT İ Dünkü çapraz kelimelerin halledilmiş şekli düğ 34 $ 6026009 © G 4 G v A — Soldan sağa ve yukarıdan aşağıya: l- Ksı;şıâur köylerinin başına gelen fe- e 2 g:durlmı lıilgye. 3- Söz - İlâç - Üçüncü şahıs. 4- Vilâyet - Gök yüzünün en yüksek kısmı, 5- “Hakikat” romanını yazan realist & :frransıı romancısı. Taş makinesinin ince ustı -yay- la atılır - bir nota. T 7- Esmekten emir - kırmızı - üçüncü şa- 16, 8- Üâüne öte beri konan sed - bir no- 94 Yarım karanlık - ateşten ;ıkan ışık,

Bu sayıdan diğer sayfalar: