29 Nisan 1938 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

D KAOAÇE DN çıkmaz tatarlar, çekirge bulutları gibi, UVLUS Bütün civar araziye hâkim ağaç- lhık, çalılık ve fondalıklarla örtülü Kocaçimenin üzerinden düşmanın harekât mıntakası ve ihraç yerleri görülüyor: Önde ve aşağılarda sivri tepeler, dik yarlar, birbirinden ay- rılmış kesik arazi parçaları, bu ara- zi parçasmın arkasında sayısız ge- mi ve kayıklarla dolu bir sahil, Bun- lar henüz Kocaçimene çıkmış olan türk taburlarının ve biricik batarya- nın farkında değil, gemi ateşleri he- nüz başlamamış. Fakat ilk kıtaların yani ikinci taburun bölükleri yayılıp i- leri atılınca düşman tarafından şiddetli bir piyade ateşi başlıyor. Bizzat on dokuzuncu fırkanın genç kumanda- nı bu ateşin en şiddetli yerindedir. Kumandandan emir telâkki etmek üzere karşısıma giden zat ihtisasla- rını şöyle anlatıyor: “— Piyade ateşi adam akıllı şid- detli. Fakat kumandan ayakta ve dürbünle ileriyi seyrediyor. Düşman mesafesi de nihayet 200 metre var yok. Muharebe başlamadan evel he- men her gün tatbikat yaptığımızı söylemiştim. Bu tatbikatlarda böyle piyade ateşi yakından geldiği za- man emir telâkkisi de tabii diz çö- kerek ve hattâ icab ediyorsa yere yatarak yapılırdı. Biz bunu hiç a- teş yokken ve düşman Mmefruz iken kemali ciddiyetle hep böyle yapardık. Ve bizzat fırka kumandanı da bu- nu bize böyle öğretmişti. Fakat hakiki ateş altına girince iş değişmişti. Şimdi bu şiddetli piyade ateşi altında kumandan dürbiniyle biraz öndeki harb hnelerini ve- ya gerideki düşman kuvvetlerini a- raştırıyor, göze batan elbisesiyle a- yakta duruyordu. Ben de tabiatiyle ayni şekilde karşısımnda durdum, e- lim kabalağımın ön kenarında biti- şik emir telâkki edeceğim. Bu müthiş ateş altında dahi meta- netinden ve hattâ neşesinden ve Cephe gerisinde bir top mevziüi yüksek noktalarına çevriliyor ve fi- lonun ateşi bütün şiddetiyle kendi- sini gösteren kıtalar üzerinde tekâ- süf ediyor. Fakat bu ateş maddi za- rardan ziyade bidayette kuvveima- neviye üzerinde tesir ediyor. Çok a- ğır çap, çok fazla adette top ateşi al- tıma yeni girenleri biraz ürpertiyor. Kıtalar evelâ taretlerde çakan şim- şekleri görüyorlar, sonra da yanla- rında yükselen koca sütunları. Fa- kat kısa bir müddet sonra bunlara alışıyorlar. Zaten piyade hatlarınm biribirlerine yakın olduğu yerlerde bunların tesiri de görülmüyor. Da- ha doğrusu düşman kendi ha'larm- dan aldığı işaretlerle bunları daha Tüm komutanı bu raporu geride- ki kurmay başkanı (erkânıharb r>- isi) vasıtasiyle kolorduya gönderir ken tümeninin geride kalmış kısım- larını da yeni vaziyete göre cephe- ye yanaştırıyordu. Verdiği emirde hulâsatan “İzzettin bey (halen or- du müfettişi Orgeneral) 72 inci alay Maltepeye takarrüb etmesin, sıh- hiye bölüğü Kocader - ye gelsin, 77 inci alay Kocadere şarkına takarrüp etsin ve bu raporu üçüncü kolordu kumandanma veriniz” diyordu. 57inci alayın buarslanca ileri atılışının muhtelif noktalardan gö- rünüşünü şöylece tesbit edebildim: nüktesinden hiç bir şey ka; e- . Bu alayın ihtiyat taburunu teşkil yen k dan biraz müteb ve | gerilere tevcih ediyor. Bizimkilerin | <den üçüncü tabur dol M fakat ciddi bir eda ile sordu. ise zaten dü Vöşiar VSKT lökücena ni Eöeo HüNdü ineekenimi — Size ateş altında emir telâkki- | yok. İlk yayılma ve açılmanın üze- YA Tüter Sak ar nn bt z sini biz böyle mi öğretmiştik? Neye | rinden çok bir işti ki | “Bizim tabur en e Gakemliai diz çökmüyorsun veya yere yatmı- yorsun? — Beyim zatıâlinizi bu vaziyette 'dim dik görürken ben nasıl yere ya- tarım. meye düşmanın ön hatları bu şiddetli ve kesif ilerleyiş karşısında tutunamı- yacağını anlryor. Öncü kıtaları tak- riben saat dokuz buçukta müsade- fırka 109 idol bö- | ğu anlaşılamayınca, çiftlik sahibi bir Hayal ve lecrübe: almaların İtirafların ve üzerine suç Delilik dolayısiyle üzerine suç alanları psikolojisi olduğu gibi, kışı hapishanede geçirmek Ankara : Öğle Neşriyatı: ,,, y L neşriyatı — 12,50 Plâk: Türk musikisi ve halk şarkıları — 13.15 Dahili ve harici ha- berler — 17.30 Halkevinden naklen inkılâb dersi (Hikmet Bayur). Akşam Neşriyatı; ,, ., Karışık plâk neşriyatı — 19.15 Türk musikisi ve halk şarkıları (Hikmet Rıza ve arkadaşları) — 20,00 Saat ayarı ve arabça neşriyat — 20.15 Türk musikisi ve halk şarkıları (Cemal Kâ- mil, İstanbul radyosu okuyucularından) — r için itirafta bulunan suçlular da vardır Geçmişteki hukuk devrinde itiraf, delillerin şahr idi; fakat psikolojik araştırmalar neticesinde, eskiden iti- raf diye kabul edilen bazı suçların sahte oldukları anlaşılmıştır. Çok de- fa, sorgu yahud muhakeme esnasında Aşilos'un “hatıranın istirabları” adı- nı verdiği bir his neticesinde itiraflar pasif olmaktadırlar. Bundan başka, “hakikt pişmanlık insanın sükünunu bozduğu için” (Lipmon) samimi olarak hissettiği pişmanlık duygüsiyle kefaret peşinde olan suçlular da az değildir. İtirafın türlü saikleri vardır. Bir cinayet davâsında bir kundura- cı çekici ve bir çivi ile açılan ceriha eksperler tarafından isbat edilince, o âne kadar inkârında ısrar eden zan- lr, sırf bu eksper raporuna isyanını göstermek maksadiyle cinayeti bir balta ile işlediğini itiraf etmiştir. Sorgu hâkimi tarafından tevkifine lüzum görülen bir zanlı, tevkifhane- de bulunan diğer bir mevkufun, tel- graf direklerinden birinde yapılan bir tamiri idam sehpası kurulması diye izah etmesi üzerine suçunu itiraf et- miş, fakat telgraf direğindeki tami- rin böyle bir şeyle alâkası olmadığını anlar anlamaz, sözünü geri almıştır. 'Tecrübeli caniler, sadece cezalarını hafifletmek ve “tekrar faaliyete geçe- bilmek” için itirafta bulunmaktadır- lar. Ruhi tesir altında yapılan itiraf- lar da az değildir; bu gibi itiraflar, ekseriya ölünün yatağı başında ve ya- hud da suçun işlenmiş olduğu yerde vaki olmaktadır. Çiftliğin birinde bir hırsızlık mey- dana çıkarılmıştı. Hırsızın kim oldu- akşam bütün adamlarını bir masa ba- şarap içtikten sonra uzun uzadıya iti- rafta bulunmuştur. Münihteki artist faciasında zanlı 21.00 K : Çocuklarda hastalıklara karşı muafiyet (Dr. Sami Ulus) — 21,15 ke- man solo: Doğan Çaveş. (Piyanoda Mar- sel Bi) — 21.35 Saksofon solo (Nihat E- sengin) — 22.00 Ajans haberleri — 22.15 Yarınki program, İstanbul : olan bir bayanın, şahidlerin ifadeleri lehinde olduğu halde kendini suçlu göstermek için her çareye baş vüurup cinayeti itiraf etmesi herkesin hay- rete düşürmüştü. Bu kız, itirafının mukabili ölüm olduğunu biliyordu. Kendini adâlete terkederek isteye is- teye ölen yalnız bu kız değildir. Bir klinikte psikiatrik, cezayı istil- zam eden bir vakayı bütün tafsilâtiy- le anlatarak kendini suçlu yapan bir kız bile görülmüştür. Yapılan araştır- malar neticesinde söylediği şeylerin hepsinin yalan olduğu anlaşılınca, kız, hayattan bıktığından ve kendi- ni öldürmeğe de cesaret edemediğin- den, mahküm olup celladın eliyle öle- bilmek için bütün söylediklerini uy- durmuş olduğunu itiraf etmiştir. Kendine suç yüklemenin saikleri arasında cinnet nisbeti çok ehemi- yetli bir yer almaktadır. Böyle bir ruh haleti ile yaşayan hastalar, her şeyi kendi şahıslariyle münasebeti görürler; hususiyle büyük bir tesir uyandıran hâdiselerde bu mü bet daha kuvvetli bir surette hissederler. Bu gibiler cinayetlere dair yazılar o- kuyunca veya hikâyesini dinleyince, bu cinayeti kendileri işlemiş kanaati- ni hasıl ederek, bu cinnetle kendi a- leyhlerinde ihbarda bulunmaktadır- lar. Ve ekseriya bu iddialarımda çok inadcıdırlar. Kendi üzerine suç almaların hepsi de hastalık nevinden değildir. Kendi- ne suç yükleyenlerin bazıları, tevkif- haneye sevkedilerek, kışın başlarını bir yere sokup, tahkikat sürdüğü şına toplryarak, hepsi kafi altına sokmalarını emrettik- için öndeki iki taburla hattıbalaya va- sıl olduğu vakit biz henüz aşağılar- da idik. Yukarıda tüfenk sesleri başlar başlamaz iki taburun birer d saat 10 dakika 24 de — Gördünüz mü bak, nazariye ile || lord h A tatbikat her vakıt birbirine uy yor. (eliyle düşmana doğru bir kek- Hik süratiyle sıçrayıp giden mehmet- leri gösterek) bu arslanlardan böy- le göz kırpmadan ateşe atılmaları istenirken insan kendi canını saklamak şu raporu yazıyor: Dü karaya çılı $ duğu piyadesi Arıburnu ile Kabate- tre ka- için taşların arkasına gizl yor. Eskil — öğrendiklerimizi — saklayalım, Hazer zamanına çıkarsak o vakıt kurşun gelmeyen yerlerde gene top- lel ' L KiğarE | Bğnra derhal sözün gidişini değiştirerek taarruz istikametini, hedefin yanla- rını, irtibat almacak yerleri göster- di ve derhal harekete geçmemizi bildirdi. İlk sıralarda alayın gemi ateşle- rinden masun kaldığını söylemiştik. Fakat hattı balayı dönüp öte yüzde görününce ve hele cebel bataryası ateşe başlayınca bütün filonun gözü ve dürbünleri de bu arazinin en pe ar dar bir cephedeki sırtları işgal et- miştir. 27 inci alay düşmanı cephesinde sekiz yüz metre mesafe- de işgal ediyor. Düşmanın tamamen sol cenahında altı yüz metre mesa- feden taarruza başladım. Yalnız pi- yadeden ibaret olan düşmanı bir a- lay tahmin ediyorum. Muharebe de- vam ediyor. Bir sat kadar ateş mu- harebesinden sonra düşmanın 261 rakımlı tepeye kadar ilerlemiş olan kıtatının ricate başladığı görüldü. da bir buçuk kil şark On dokuzuncu fırka K Kaymakam Mustafa Kemal DDD L DDD LO LO — Sehr gut.., Kâfi derecede gemicik yvar... — Gut... Petronun nasırlı elleri titriyordu. Onun fikrine şekil veren gene her za- manki gibi Lö For oldu: — Harb şimdi başlıyor. 'Tikon Streşnef ağlıyor, göz yaşları sakalları arasından sızıyordu. Petro onun yanaklarını okşayarak: — Tikon Nikitiyeviç" darılma, dedi. Hiç vakıt kaybetmeden kıtaları gemi- lere bindirmeli... Azağı bir hamlede a- lacağız. Kıtalar Mitişef limanına ihraç olu- nuyordu. Yorgüun askerler kumlar üze- rinde uyuyor, onbaşılar ve çavuşlar onları bastön darbeleriyle kaldırıyor- lardı. Biraz sonra çadırlar ağardı ve yakılan odunların dumanları nehre doğru süzüldü. Petro, Lö For ve Go- lovin, üç kazak sotnmia'sı ile birlikte, Gordon'un, tepecikler arkasında, A- zak'ın yarı yolundaki, müstahkem ka- rargâhına gittiler. Generalin bir tüm- sek üzerine kurulmuş olan rengârenk çadırı uzaklardan görünüyordu. Yol üstünde, okla vurulmuş atların laşeleri, araba kırıkları görünüyordu. Beline kadar çırıl çıplak küçük bir ta- tar, ensesinde kan pıhtıları, up uzun yatıyordu. Petronun atı, gözleri şaşı- laşarak, aksırıyordu. Kazaklar anlatı- yordu: — Arabalarımız Mitisef'den çıkar ÇEKUUAKARUA CU RUUDU UDO üzerlerine hücum ediyorlar. Yolun bu en güç kısmıdır... Hele bakınız (kamçı ile o tarafı göstererek) tepelerin arka- sına geçiyorlar... Tâ kendileri... Şimdi görürüsünüz, nasıl üzerimize atılacak- lar... Suvariler tümseğe ulaşmak için ace- le ediyorlardı. Gordon, çelik zırhı, tüylü miğferi, ve beline dayamış ol- duğu dürbünü ile çadırın önünde du- ruyordu. Yüzü kırışıklar içinde ciddi ve haşmetli idi. Borular çalıyor, toplar patlıyordu. Höyüğün üstünden, akşam güneşi altıriıda parlayan körfez, ince minareler ve Azağın sarımsı gül rengi dıvarları, rusların geldiği gün türkler tarafından yakılmış olan kasabanın yerinde harabeler - avuç içi gibi - iyi- ce görünüyordu. İstihkâmın önünde, koyu renk tepeciklerde, siperlerin münhani hatları ve mahfuz mahallerin beş köşe şekilleri uzanıp gidiyordu. Uzaklarda, hiçbir rüzgârın sathını kı- rıştırmadığı körfezde yelkenleri sar- kık, çok toplu yüksek gemiler var- dı. Gordon, bunları göstererek: — Türkler, geçen hafta Hayfadan bin beş yüz yeniçeri getirdiler. Yeni gelen bu gemilerden de asker ihraç o- lunuyor... Dün'bir esir yakaladık: şa- yet yalan söylemiyorsa kalede altı bin kişilik bir garnizon, bir de stepi tutan tatar suvarileri var, Eiç bir eksikleri yok, deniz onların. Kaleyi açlığa mah- küm ederek almak imkâ d Lö For, eldivenini sallaya sallaya yel gibi sağa ve sola açıldığını gördük. Tam hattıbala üzerinde ol- dukları için havaya mürtesem — dü- şen bu taburlar tıpkı bir talimhane yd da imişler gibi zam ve talimnameye uygun hareket et- tikleri görülüyordu. (Sonu var) ten sonra kendi de başını masa altına sokmuş. “Hepiniz başınızı masa altına sok- tunüz mu?” diye sormuş; hep bir a- ğızdan “evet” cevabını almiştır. Bu- nun üÜzerine, “hırsızın da kafası masa altında mi?” diye sorunca, çalınan şeyler evinde çıkan ahır uşağı ihtiyar- sız olarak “evet” cevabını vermiştir. Sırf bir sigara içebilmek için itirafta bulunan suçlular vardır. Sahte yüz- başı fon Köpenik, kunduracı Voigt, Z ŞAKAAACAKAAKUKU KA KUKOA KA KA AOA KUKU UA AU DA DU Yazan: Alexis Tolstoi < |yısiyle kürek cezasıma çarpılacağını üdd iaşelerini temin etmek ga- Öğle Neşriyatı: ,, » ylakla türk musikisi — 12.50 Havadis — 13.05 Çocuk bayram ve haftası münasebetiyle Çocuk E- sirgeme kurumu namına Kadıköy halkevi k_om heyeti — 13.30 - 14 Muhtelif plâk neş- riyatı. Akşam Neşriyatı: inağ ee rihi dersi: Üniversiteden naklen Receb Pe- ker tarafından — 18,30 Çocuk bayramı ve haftası münasebetiyle çocuk esirgeme ku- rumu namına konferans: Doktor Şükrü Ha- zım (Çocuklarda sinir hıfzı sihhası) — 18,45 Beyoğlu halkevi gösterit kolu tarafından bir temsil — 19.15 Çocuk terbiyesi Ali Kâ- mil Akyüz — 19.55 Borsa haberleri — 20.00 Muzaffer İlkar ve arkadaşları tarafından türk musikisi ve halk şarkıları — 20.45 Ha- va raporu — 20,48 Ömer Rıza tarafından a- rabça söylev — 2100 Nihal ve arkadaşları tarafından türk musikisi ve halk şarkıları (Saat ayarı) — 2145 ORKESTRA :1 - Voldtoyfel: Espana vals. 2 - Brahms: Dans honruaz. 3 - Drigo: La fore anşante, 4 - Translatör: Hohzaytzuk in lilipüd — 22.15 Ajans haberleri — 22.30 Plâkla sololar, o- pera ve operet parçaları — 22.50 - 23 Son haberler ve ertesi günün programı, Avrupa : OPERA VE OPERETLER: 10.30 Mos- kova — 1940 Viyana — 20 London - Rec- yonal — 20.10 Hamburg — 20,50 Budapeşte — 21 Milano., ORKESTRA KONSERLERİ VE SEN- FONİK KONSERLER: 14.5 Lüksemburg —17 Berlin — 20 Moskova, Brüksel — 20.15 Stuttgart — 21 Roma. ODA MUSİKİSİ: 17 Paris — 18 Stutt- gart, Viyana — 19.10 Bükreş — 20.30 Pa- ris - Eyfel kulesi — 2145 Droytviç — 22.5 Lüksemburg. SOLO KONSERLERİ: 14.15 Stokholm — 15.15 London - Recyonal — 15.30 Bres- lav — 15 Frankfürt — 15.25 Hamburg — 17.30 Budapeşte — 18.10 Hamburg — 18.25 Kolonya — 19.30 London - Recyonal — 20 Monte Ceneri — 22.30 Laypzig. kyŞFPSLI SAZLAR (Marş v. s.): 6.30 yesiyle de hareket ktedirler. Gene suçluların bazıları, cürmün iş- lendiği yerde sorgüya çekilmek Içın kendi aleyhlerinde ihbarda bulunmak- tadırlar; bunlar, cürüm yerlerini mümkün mertebe hapishaneden uzak bir yer olarak göstermektedir; mak- sadları, gidip gelirken kaçmak fırsa- tını hazırlamaktır. Ancak, büyük bir suçu gizlemek için, kendi aleyhlerinde küçük bir suç ihbar edenler de az değildir. Bir çok defa tekerrür eden suçları dola- hisseden bir hırsız, bir sirkat, kun- dakçılık ve bir de adam öldürmek su- çunu işlediğini söylemiştir; bu hırsız, zindana girmekten ise ölmeği tercih etmiştir. Tamamiyle şeref ve namus kaygı- siyle kendini suçlu gösterenler de vardır. Meselâ, oğlunun istikbalini kurtarmak, için, suçu kendi üzerine alan baba vardır; bekâr bir kardeş de, karıst doğurmak üzere olan evli kar- deşinin suçunu üzerine almıştır. &8 — 12 Frankfurt — 12.35 Prağ — 23 Tuluz. 1 9RS, ERNSERLERİ NE KORALA: dapeşte — 20 Kolonya — 21.35 Stokholm, HAFİF MÜZİK: 12 Hamburg, Laypzig — 14 Laypzig — 14.15 Berlin — 17.15 Viya- na — 18 Berlin — 19.10 Keza, Frankfurt, Kolonya. HALK MUSİKİSİ: 10.30 Viyana — 18.35 Post Parizyen — 19.30 Moskova, DANS MÜZİĞİ: 22.10 Brüksel — 22.25 London - Recyonal, Poznan, Roma, Vilna — 23 Krakovi, Lüksemburg — 23.5 Mosko- va — 23 Floransa — 23.20 Droytviç. İlk mekteb muallimlerinin mesken bedeli Maaşlarını vilâyet hususi idareler büdcelerinden alan ilk mekteb — mual- limlerinin 1932 yılına aid mesken bede- li alacaklarının 1937 finans yılı sonuna kadar temin ve tesviye edilmesi karar- laşmıştır. İç bakanlık bu h önü- müzdeki günlerde valiliklere bildire- cektir. Yeni vatandaşlarımız Muhtelif yabancı devlet tebaasından 185 şahsın vatandaşlığı yüksek tasdikten geçmiştir. OO L TT LA LELELLLLLLLALLLLILULLLLLL KATERİNA cevab verdi: — Hücumla zabtederiz. Golovin, emniyetle bu fikre iştirak etti: — Süngü hücumu ile. Çok görül- müştür bu! S Petro, teshir olunmuş gibi, Azak denizinin geniş sathına, kale dıvarla- rına, minarelerdeki yarım ayların par- layışına, gemilere, batan güneşin haş- metli ışığına bakıyordu. Çocukluğun- danberi sevmiş olduğu hayallerin te- cessüm etmekte olduğunu sanıyordu — Bunlar, bu meçhul topraklarda maddeleşiyordu. — Ya sen ne dersin, Piotr İvanoviç, zabtedebilecek miyiz? Gordon, yüzündeki kırışıkları sert bir hâareketle ağzının etrafında topla- yarak cevab verdi: — Öyle icab ediyor. Çadırdan bir harta getirilip bir da- vulun üzerine serildi. Generaller eğil- diler. Petro, tırnağı ile kıtaların bu- lundukları yerleri işaret ediyordu: Gordon merkezde, kaleden takriben beş yüz adım geride; Lö For solda; Golovin sağda. — Burada muhasara bataryası; şu- rada havan topları. Burada lâğımları kazmağa başlarız... Böyle yapmak lâ- zım değil mi, Piotr İvanoviç? — Olabilir. Neden olmasın? Fakat tatar süvarisi arkamızda kalıyor. — Onu da mahvetmeli... Üzerlerine kazakları göndeririz. — Evet, olabilir.. Ben şu mütalea- DU LULUL D ÇEKGA GA KU KKK KA erzak koluna ehemiyetli mikdarda muhafız terfik etmek güçtür... Güçtür, diyorum. — Dinleyiniz generaller, erzakı ge- mi ile sevkettirsek? Doğruca buraya yanaşırlardı... Generallerin perokaları gene önle- rine eğiliyordu. Gordon: — Gemi ile daha karışık bir iş yap- miş oluruz: Don nehri zincirlerle ka- palıdır. Mansabta gayet kuvvetli bir topçu ile mücehhez iki kule vardır... —— Kuleleri zabtederiz, değil mi ge- neraller? Gölovin gülüyor ve garb tarafında, tepelerin arkasındaki mazgallı ve to- parlak bir kulenin zirvesini tetkik e- derek güzel ve abdal bakışlı gözlerini kırpıştırıyordu: — T asıl olur, iki kule?... — Neden olmasın, bunların zahtı — Öyle ise Allah yardımcın olsun Piotr İvanoviç... Petro, soğuk avu-u ile iki yanağın- dan tutarak onu üpLü: — Yarın ilerle ve kaleye yaklaş. Bize gelince, biz de bütün ordu ile se- ni takibte gecikmeyiz... Bir iki gün bombardıman eder, sonra hücuma kal- karız... Bu sırada türk gemilerinden hafif bir boru işitildi. Ricat borusu çalını- yordu. Körfez grup renklerine bürü- nüyordu. Minarelerin tepeleri kıp kır- bolması gecikmedi, Artık ağustos bö- ceklerinin sert feryadlarından başka bir şey işitilmiyordu. Petro çadırına girdi. İki mum iyi donatılmış bir sofrayı aydınlatıyordu. Davullar üzerine oturdular. Bir et ye- meğinin dumanları tütüyordu. Petna iştiha ile ona iki elini birden uzattı. Daha iyi eğlenmek için zırhını çıkar- mış olan Lö For, kalaylı maşrapalara macar şarabı koyuyordu. Yüzü gözü mos mor olan Golovin “Baş kumbaracı şerefine!” diye bağı- rınca “Sıhhate! Sıhhate!,, sözleri ça- dırdan höyüğün alt tarafına, karanlık- lara, seyrek asker dizilerine doğru in- tişa retti. Top sesleri mumların alevi- ni titretiyordu... Petro bağırdı: “Saa- detimize!” Lö For gülüyor, maşrapa- lara şarab boşaltıyordu: — Petro, hayat güzeldir... Golovin de zırhını çıkarıp sordu: “Bay general, karargâhında kızlar var mı?” Lö For ile Petro kahkahaları attılar. — Bu gibi şeyleri Varenoci Madam- kin bilir... — Bir suvari gönderip Madamkin'i bulduralım... Ertesi sabah, iki streliç alayile tak- viye edilen 'Gördon kıtaları Azağa doğru yürüdü. Öncülük yapan kazak kıtaları kalenin önündeki yokuşa dört dayım ki Mitişef limanından her mızı idi, Fakat o kızıllıkların da kay- (Sonu var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: