Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
-4- 19538 İPLLLLLLLLDR HAYAT ve SIHAT BULLLLLLL Köylerde Bu tabiri belki garip bulursunuz. Şehir başka, köy başka dersiniz. Şe- hirciliğin köyde ne işi olabilir, diye düşünürsünüz... Halbuki köyler de şehirler gibi aynı yurdun parçaları- dır. Bütün yurdu güzelleştirmek, hayatı bütün yurddaşlara sevdir- mek isteyen şehircilik köyleri nasıl unutabilir? Şehircilik yalnız şehir- lere mahsus bir ilim değil, i l hircilik köyün sağlığı için birer mühim me- seledir. ; Köylerin temiz ve güzel olması, zaten şehirler için de lâzımdır."Otomo- bil bu kadar yıyıldıimııınheri mesafe BZ n le, fel pek kısalmıştır. Artık şehirlerle köy- ler birbirlerinden ayrı sayılamaz. Şehirli her defa fırsat bulunca şe- hirden çıkmak, bir yere gitmek is- rın yaşadıkları her yere şamil ilim- ler birliğidir. Bizim iz gibi halk büyük bir kısmı köylü olan memle- ketlerde şehirciliğin köylerle meşgul olması acele bir iştir. Köylerin sağ- lığını düzeltmek, köyleri güzelleş- tirmek şehirlerden önce lâzımdır, d ğe i dili v B la beraber, hiç olmazsa aynı zaman- da, demek hiç haksız olmaz. Bir çok ki ler köy ikli sağlığa daha uygun, köylüleriri da- ha sağlam olduğunu sanırlar. Öyle olsaydı, köylerin her biri şimdiye kadar koca bir şehir haline girmiş bulunurdu. Vakıa, köylerin hep ol: ter. Köyler temiz ve güzel olursa şehirlileri elbette daha ziyade çeke- cektir. Halbu ki şimdi her yıl bir çok misafiri de olan Bursadan hay- lıca otomobil parası vererek, gide- ceğiniz meşhur bir gölün kenarın- daki meşhur bir köyde oturacak te- miz bir yer bulamazsınız.. Köyler temiz ve güzel olursa, şe- hirlerin pahalılığından sıkılan ve ö- mürlerinin yaşlılık kısmını sakin, gürültüsüz bir yerde geçirmek iste- yen mütekaidler elbtte köylere da- ha ziyade rağbet edecekler ve ora- larda yorulmadan biraz daha fazla yaşayacaklardır. Bir şehirin yorul- muş, işten çekilmiş adamlarına yer bulmak da şehirciliğin işlerinden bi- duğu gibi kalmalarının bir beb de köylülerin şehir hayatına alışa- rak oralarda yerleşmeleridir. Fakat, buda halkm sağlığı için iyi bir şey değildir. Bir taraftan şehirler halkına açık ve temiz hava teneffüs ettir- mek istenilirken, bir taraftan da köylülerin şehirlere yığılarak şehir- lerin fazla büyümesi birbirine zıd olur. Şehirciliğin köylerde yapacağı a- cele işler saymakla tükenmez. Bir kaç misalini söyliyeyim: Her şeyden önce köylüye sağlığa uygun ve güzel ev yapmak. Güzel- lik de vücud sağlığına yabancı bir şey değildir. Güzellik neşe verir, ne- şe vücude sağlık getirir, hayatı sev- dirir. Köylü evinde az oturur, öm- rünün büyük kısmı açık havada ge- çer, demeyiniz. Bozuk havaları kı- şın uzun gecelerini hesablarsanız, köylü evinde şehirliden daha ziya- de kalır. Kerpiçden, üzeri her yağ- murda akan, bir çok köyler de bir t di d ancak üç divarlı, iki kat olsa da alt katın- da ahırlı köy evlerinin sağlıkla hiç münasebeti olamaz, 'a Aojilü CiaşIa .. W vERiŞ u ç YafetL sinde geçirirler. Ah, o köy kahvele- ri! İnsan kapısının önünden geçer- ken içerisine baksa yalnız kokusun- dan kaçmağa mecbur olur. Onun için köylüye temiz ve güzel toplantı yerleri lâzım. Temizliğin, sağlığın t li sudur. Köylünün pınardan getireceği — su- yun temiz olmasına imkân yoktur. Zaten mikdarı da az olduğund. köylü bol suyla yıkanamaz. Onün yeni, şirin evinin her tarafına, evi- nin dışından, uzaktaki ahırma ka- dar, borular içinde bol ve temiz su getirmek lâzım. Köyün toprağı kir ve mikrop kaynağıdır. Bir çok köylerde top- rağın yüzüne yakın bir derinlikten su geçer ve köyde daima rutubet ya- ridir. Bunu ancak temiz ve güzel köyler görebilir. Şehir çocuklarının temiz ve gü- zel köylerden tatil zamanlarında ne kadar istifade edeceklerini hatır- latmağa bile lüzum yoktur. Köylerde şehircilik, köylülere ha- yatın güzelliğini öğreterek onları köylerine daha ziyade ısındıracak şehirlilere de köyleri daha ziyade sevdirecektir. G. A, —— Hınısta Bir eşek bir kurda saldırdı Halk zavallı kurdu güç halle kurtardı 'Erzurum, (Husust — muhabirimiz- den) — Vilâyetimize bağlı Hınıs ka- zasında tuhaf ve tuhaf olduğu kadar yi görenler şöyle anlatıyorlar : — -- *“Davarları muhafaza etmek için her yerde olduğu gibi Hınısta da köpek- ler bekçilik yaparlar. Hınıslılar köpek lerini kurdlara alıştırmak, daha doğ- rusu kurdcul olup olmadıklarını anla- mak için kasabanın ortasına ayağı zin cirli bir kurd getirdiler. Herkes kö- peğini getirerek kurdun karşısında bir müddet tutuyor, ve bu suretle kö- peğini imtihan ediyordu. Gelen otuza yakın köpekten ancak bir tanesi kurda saldırmak cesaretini gösterdi. Fakat o sırada o civarda ba- şr boş dolaşan imam Hasanın eşeği a- nırarak kurdun üzerine saldırdı. İlk par. Suyu akıtmak, toprağı temizle- mek, üstünü şehirlerdeki gibi - ört- mek köylünün sağlığı için acele bir iştir. Köylünün hayvanları, hayvanları- am ahırı, oradan alacağı gübre bile hamlede kurdun boynuna sarılan e- şek kurdu yere yatırdı. Arka ayakla- GÜNÜN POLİTİK MESELELERİ Henlayn südetlerin isteklerini sayarken ekoslovakya ne olacak? Me- rak içinde bulunan Avrupa bunu öğrenmek istiyor. İngilizlere soracak olursanız onlar, Çekoslo- vakyaya bir şey olacak olursa esef- leneceklerini, fakat başına bir iş ge- lirse hiç bir şey yapamıyacaklarını söylerler. Bu meselede prestij'leri bahse mevzu olan fransızlar ise ne yapacaklarını, yahud böyle bir sua- le ne türlü cevab vereceklerini pek bilemiyorlar. Almanlar ise memnundurlar, Ma- dam ki bir defa Fürer, söylemiştir, artık, Çekoslovakya da ÂAvusturya gibi, Berlinden idare edilen merkezi Avrupa manzümesine girecektir. Bu bahisle en fazla alâkalı olan çekoslovaklar ise rahat ve huzur i- çinde değillerdir. Fakat telâş ve şaş- kınlık içinde de değillerdir. İster Hitler' ister başkası kime karşı o- lursa olsun, mutlaka, memleketleri- nin istiklâlini müdafaa azmindedir- ler. Çekoslovakların bir istiklâl hak- kına sahib bulunduklarını iddia et- meleri bir çok ingilizlere fevkalâde, almanlara ise ahmakça bir şey görü- nüyor. Çekler, almanlarla iyi geçinmek- ten hoşlanırlar. Bu sebeble bu mem- leketle anlaşmak da istemektedir- ler. Böyle bir anlaşmanın Çeköslo- vakyanın iç siyasetine ve dışardaki dostluklarına ne türlü tesir yapacaı ğını söylemek müşkildir. Fakat ken- dilerine bu yolda sual soran herkese çekoslovakların, verdikleri sarih ce- vab şudur: Onlar, memleketlerinin istiklâlini hiç bir şeye feda etmiye- ceklerdir. Memleketin âzimkâr rei- si Beneş, bu takdirde “harb edece- ğiz!” diyor. ekoslovakya, 1918 senesinde Ç eski Avusturya - Macaristan iha. asatorluğunun zaten çürük olan bünyesi çöktüğü zaman, onun hara- beleri üzerinde yükselmişti. Asır- larca çekler de slovaklar da Habs- burg hanedanının boyunduruğu al- tında yaşamışlardı. Bütün bu müd- det zarfında aralarında kuvvetli bir nasyonalizm hareketi baş göstermiş- ti. Bunu tutuşturan yirminci asır Avrupasının en büyük adamlarından birisi olan profesör Mazarik olmuş- tur; Çekoslovakyaya bir hudud Çizilip stratejik emniyetini koruyacak bir durum da vermek lâzım gelince bir takım almanlar, lehler ve macarlar yeni hükümetin topraklarında kal- dılar. Buradaki almanlar, hiç bir za- man ÂAlmanyaya tabi olmuş değiller- di. Fakat harbın sonunda bunlar, Çekoslovakyaya tabi olmaktansa ya Rayh'a iltihak etmeyi, yahud da bir muhtariyet idaresi kurmayı tercih etmişlerdi. Macarlar ise Macaristan- da kalmak istiyorlardı. Bütün bu dilekler dinlenmedi ve hepsine toptan Avrupanın öteki az- lıkları gibi, haklarının himaye ve muhafaza altında bulundurulacağı vadedildi. Mazarik ve arkadaşları, Avrupanın başka yerlerindeki de- mokratlardan daha fazla demokrat oldukları için bu sözlerinde durdu- lar. Tarafsız bir çok görmenlesin üşahedelerine göre Çekoslovak rile tepmelemeği ğe başladı Halk günahsız kurdu eşeğin elinden — güç halle kurtardılar, Hıncını alamadığı için anıra anıra tepinen eşeği ahırıma güç halle soktular, HÂKİM ROBİNSONUN - KATLİ Yazan: R. H. Goldman 15 — Maalesef şimdi kapıyı açtırmak mümkün değil, anahtarlar gardiyan. dadır. O da ancak yarım saat sonra ge- lir, dedi. : — Esasen şimdi gezmek niyetinde değildim. Müsaade ederseniz bir baş- ka deta gelirim. Koridora, oradadan da hole çıktık. Doktordan müsaade istedim, beni oto- mobilime kadar teşyi etmek nezaketin- de bulundu. Ani bir ümid kalbimi daha hızlı Ççarptırmaya başlamırtı: Doktor Vilks- in izahatında nihayet bir zayıf nokta bulmuştum. Bir gün evel bize, Kenedi'nin, saat dokuzda koğuşları tarassud etmek ve bütün gece elektrik ışığını kesmek ü- Zere 16 ıncı daireyi dolaşmış olduğu- nu söylemişti. Korr'ş ceb fenerini kullanmıştı; şu halde ceryan kesil- Mişti. Fakat Kenedi neden dönüşünde değil de, daha giderken elektrikleri söndürmemiş olsun? Bu mantıki bir Şey değildi. İşini bitirip de dışarı çı- Halbuki dışarı çıkmasına vakit kalma- mıştı. Greyston yoliyle 49 uncu yolun bir- leştikleri dönemece gelince, doktor Haley'in otobüs durağında beklediği- ni gördüm. — Sizi otomobilimle götüreyim, de- dim. — Tütün idaresine kadar gidiyo- rum, dedi. Yanıma oturürken ilâve et- ti: evvelâ yaya gitmeyi düşünmüştüm, ama hava çok sıcak. Doktorun gittiği yer ancak üç kilo- metre mesafedeydi. Onunla bir iki da- kika beraber kalabilmek için otomı_)- bilimi yavaş sürüyordum. Haley, bir gün evel beni polisler yanında gördü- ğünü hatırl. ştr. Beni sad mü- dürün bir dostu sanıyordu. Bakışının safiyeti, Magi'nin kaçışı hakkında pek tabif bir şekilde söz ıoy- lemesi bu le hakkında Ka çin emir almamış olduğunu isbat edi- yordu. Haley gevezeydi, fakat beş da- kika içinde büyük bir şey öğrenmek karken elektriği söndürmesi lâzımdı. mümkün değildir. yıd;kl azlıklar her yerden iyi mua- mele görmüşler ve bu memleket o- Mazarikin memleketi kendini müdafaa için hazırlık yapıyor. Südet Almanlarının şefi Konrad Henlayn'ın; parti- sinin isteklerini Karlspad'da toplanan kongrede şiddetli börlTilanla v sağiü| dölanesi Çekoslovakya üzerine yeni- den dikkati çekmektedir. A- şağıdaki yazı, bu memleke- tin nüfus ve askerlik vaziye- tini gözden geçiriyor. YAZAN : Seperd Ston Bugün Çekoslovakyanın on beş milyon, Almanyanın ise 67 milyon nüfusu vardır. Bir takım harta yapanlar, Çekoslovakya ülke- sinin ismi yazılamıyacak kadar kü- çük olduğundan da şikâyet ederler. Beri tarafdan hem coğrafi vazi- yet, hem de azlıkların durumu Çe- koslovakyanın emniyeti meselesini güçleştirmektedir. İkisi birleşince de tehlike baş gösterir. Hitler, buradaki alman azlığını himaye edeceğini bir nutkunda söy- lemişti. Bundan başka macar azlık- lar macar ve lehli azlıklar, Lehistan sınırına yakın yaşarlar. Bu sebeble hem Berlin, hem Bu- dapeşte, hem de Varşova hududun Öte tarafındaki kardeşlerinden sık sık bahsetmekten pek hoşlanmakta- dırlar. Çekoslovakya cumhuriyetinin et- nolijik kuruluşu şöyledir. Çekoslovaklar 9.700.000 Almanlar 3.232.000 Macarlar 691.000 Rutenyalılar 549.000 Lehler 82.000 Bu müşkilât yetişmiyormuş gi- bi memleketin başlıca en- düstri merkezleri, alman sınıriyle çevrilmiş olan Bohemya'dadır. En , Ziyade muhafaza edilmesi zaruri gö-- en silâh fabrikaları da buradadır. Bu mahzuru önlemek için slovokya- * nın içerilerinde Bistris'de yeni bir silâh fabrikaları merkezi kurulmak- tadır. Çekler, Hitlerin kendilerine hü- cum edeceğini düşünmüyorlar. Fa- kat bir harb çıkacak olirsa o zaman Çekoslovakya, Breslav'dan, Münih- ten Dresden'den ve Nuremberg'den gelecek bir istilâ hareketinin karşı- sında bulunacaklardır. Asıl esaslı darbenin Moravia'daki Oder boyundan gelmesi beklenir. Çekoslovakyanın öteki sınırları ma- nialı, arızalı dağlarla örtülüdür. Çekoslovakya Almanya ile olan sı- nırlarında olduğu gibi diğer hudud- larında da uzun ve kuvvetli tahki- mat vücuda getirmiştir. Bunlar da çelik, beton gibi bütün asri vasıta- lar kullanmış, bunlar en modern si- lâhlarla cihazlandırılmıştır. Bunun- ekoslovakya, orta Avru- # panın en müreffeh memleke- ti sayılabilir. Ticaret ve endüstrisi ileridir. Memleket içinde fazla sos- yal ihtilâflar, gerginlikler de yok- tur. Büyük arazi parçalanmış, köy- lüler toprak sahihi edilmiştir. R yada, Macari da ve Al- manyada olduğu gibi burada büyük arazi mahdud sahıbler elinde değil- dir. Çiftçi sürdüğü topraklara sa- hibtir. 'Tabii manzaralar itibariyle de bu- rası güzeldir, Kkarisbad ve Maryen- bad gibi tedavi şehirleri de burada- dır. Filsen şehri ise yaptığı şilâhlar- dan fazla çıkardığı bıra ile öğünebi- lir. Şark taraflarında güzel ve zengin ormanlar bulunur. Cenub taratından ise güzel Tuna akar, gider. Çekoslovakyalılar, hem güzel, hem iyi kalbli ınsanlardır. Fazla ihtiras- ları yoktur. ..... askeri görmenlerin üzerinde ittifak ettiğine göre Çekoslovakya ordusu ıyı ordulardan birisidir. Ta- bit bu ordu, alman ordusunun ya- nında küçük kalır, Bunun hazar kuvveti 160.000 ile 180.000 arasında- dır ve 1.000.000 da ihtiyatı vardır. Şimdiye kadar on iki tümen'den mü- rekkeb olan bu ondu, son zamanlar- da on altı tümen olmak üzere tensik edilmektedir, Orduda elli piyade, on suvari, o- tuz topçu, beş teknik, altı tayyare a- layı vardır. Şimdilik bir tek tank a- layı varsa da yakında bunun mikda- rı üçe çıkarılacaktır. ilâhlarının mükemmeliyeti ve modernliği bakımından çek ordusu Avrupanın en iyi silâhlan- mış ordularından birisidir. Yalnız bu orduya güvenerek al- man istilâsının durdurulabileceği ü- mid edilemez. Her halde.çekler ce- surane. harbedeceklerdir; onların, ordularından beklenen vazife altı hafta kadar müdafaada kalrp mütte- fik ordularının yardıma gelmeleri- ne imkân k olacaktı Dinamizmi kaybetmemek için Faşist partisi genel sekret-ri ve devlet nazırı Bay Staraçe'nin resmi yazılarda — lakap kullanılmaması hakkında neşrettiği tamimden bah- seden bir Avrupa gazetesi, m selâ bizim daha birkaç sene evel- almış olduğumuz bu kararı, ananeleri yı- kan küçür. bir ihtilâl hareketi telâk- ki ederek tedirgin oluyor. ğ Prensleri, markileri, kontları, şö- valyeleri, kardinalleri ve piskopos- ları olan, insanları hakiki doğeı-le_- rine ve gayret ve faziletlerile cemi- yet içinde kazanmış oldukları mev- kilerine göre değil, bilmem lnç.yu sene evelki âdetlere göre tefrik e- den bazı sınıflı ve imtiyazlı Avrşıpı leketleri için lakabın eh n ti olduğu muhakkaktır. Bir ziyafet sı dağıtan metrdotelin hikâyesinmi hatırlarız: — Devletlu prens cenapları ığr külbastısı almakla bendelerini min- netdar ederler mi? — Esaletlü Marki, sığır külbastıst almak İütfunu esirgemezler mi? — Saadetlü Kont, sığır külbastısı almağa inayet buyururlar mı? Rifatlü Vikont, sığır külbastısı alırlar mı ? Sofranın bir ucunda öoturan un- vansız zata, temposu mütemadiyen alçalan bu teşrifat cümleleri kırın - tılarından kala kala, külbastısı ik- ram olunan sevimli hayvancağızın ismi kalmıştı. Fakat garb, şarkı mahirpcrd_ olmakla asırlarca itham etmiştir. Halbuki bizler, Nasraddin hocanın lisanile bu zihniyeti asırlarca t! zil etmişizdir: “Kürküm buyu - run!,, la.. Bay Staraçe'nin tamimine avdet e- delim. Gazetelerin yazdığına bakı- lırsa İtalyada lakapların kaldırıl- masındaki mucib sebebler arasında şu mütalea da vardır: “. .Fazla ya- zılryor. Masasma mıhlı oturan bir faşist idareci, yazıhanesi haricinde sarfetmek mecburiyetinde olduğu pek faydalı faaliyet zamanmı kırta- siyecilikle ifna ettikten başka ken - disini vasıflandırmak lâzım gelen dinamizmi de kaybetmek tehlikesi - ne düşüyor.,, Yazmak ve dinamizmi kaybet- mek! Mesele bu şekli almca — kâtib veya muharrir — bütün yazı yazan- lar, kendilerini artık dinamik ola- k tehlikesinde görerek kâğıdı imdi, asıl mühim meseleye ge- liyoruz. Bu müttefikler kim- leruır ve yardıma gelecekler midir? Acaba Fransa Çekoslovakyanın yardımına koşacak mıdır? Eğer Fransa bu yardımı yapmıyacak olur sa Çekoslovakyanın âkibeti fecidir. Eğer Fransa bu işe girişmiyecek olursa o zaman küçük antant da böy- le bir yardımda bulunmaktan geri duracaklardır. O zaman almanların merhametini dilenmekten başka ça- re kalmıyacaktır. Çekoslovakya ile karşılıklı yardım paktı olan Rusya- nın ne yapabileceği meçhuldür. Çünkü bu memleketin Çekoslovak- ya ile müşterek hududu yoktur. Bir yardım yapabilmesi için Romanya ve yahud Lehistan topraklarından Süp, dır, la beraber çekler bunları kullanma- bur kal klarını ümid tokrasiler denizinde bir demokrasi adası gibi kalmıştır. — Zavallı Kenedi'yi kmmn muvaffak olamayışınız çok yazık, de- dim. Beyin ameliyatları ekseriya men- fi netice verir, değil mi? Mütehayyir bir tavırla: — Beyin mi? Dedi. — Kafatası patladığına göre bir be- yin ameliyatı yaptığınızı sanıyordum. — Evet, dedi. Fakat, Kenedi'nin ö lümünde kafatasındaki yaradan ziyade sol boyün damarmın kesilmesi âmil olmuştur. Magi'nin bıçağı -zavallının can damarını kesmişti. Hayretimi gizliyerek: — Anlıyorum, dedim. Kendisini bulduğunuz zaman çok kan kaybetxniş- ti, değil mi? 'Tütün idaresnin önünde otomobili- mi durdurdum. — İsterseniz, sizi bekliyeyim ve tekrar geri götüreyim. — Hayır, teşekkür ederim, dedi, bu- rada epeyce kalacağım, Hemen şehre hareket ettim. Çok memnundum, Doktor Vilks bize Ke- nedi'nin uğradığı tecavüzden bahse- derken boy aldığı yaradan bah- setmeyi acaba neden ihmal etmişti. Fa- kat bu mesele üzerinde düşünmeyi ya- rına bırakarak, evimde yapacağım so- Buk duşur yatağımın üstünde serili te- miz çamaşırlarımı ve o akşam Cek Kurfiyenin gazinosunda geceyi ken- disiyle birlikte geçireceğim güzel Mil- li Anders'i düşünüyordum. JIT Yazihanemi inden cadde- ğa etmektedirler. |'de hakim Robinson'un cenaze alayının geçişini seyrediyordum. Cenaze ara- basını otomobillerden mürekkeb uzun bir şerid takib ediyordu. Pencerenin yanından ayrılmak üze- reydim ki karşı kaldırımdaki seyirci- ler arasında Conas Hatfild'i gördüm. Geniş kenarlı fötr şapkası diğer se- yircilerin hasır şapkalariyle garib bir tezad teşkil ediyordu. Yanında bir ka- dın vardı; zaman zaman ona bir şeyler söylemek için kulağına eğiliyordu. Hemen sokağa fırladım ve alayın geç- mesini bekliyerek kapı yanında dur- dum, Rahib ve kadın arkadaşı beraber yü- rüdüler. Kadın otuzunu daha yeni aş- mışa benziyordu; yüzü cazib, bakışı parlak, hareketleri canlıydı. İçimden: — Biraz âdice ve hafif meşreb bir kadına benziyor, dedim. Onları, görünmeden, takib etmiştim. Hatfil yanındakine diyordu ki: — Yemeği bir avukatla beraber yi- yeceğim, siz otele dönün. — Evet, dedi; bu akşam yemeğe si- zi bekliyeceğim, Ayrıldılar. Kadın Sedar caddesine doğru yürüdü. Hemen yazihaneme döndüm. La (Ga- zet'in koleksiyonunu karıştırınca ra- hibin neşrettirmiş olduğu ilânları ko- laylıkla buldum. Son ilânlar şöyle di- yordu “Dinft merasim esnasında B. Hatfild'e, süprano bayan Hariyet Fkkat ödecökiiş! R, | Şimdiye kadar Çekoslovakyanın mevcudiyeti Fransa tarafından bir Bir gözden küçük ve yassı bir viski şişesi alarak cebime attım. Beş dakika sonra Madison otelinin holüne giri- yordum. Telefonla bayan Bentley'i buldum, ve görüşmek için müsaadesi- ni istedim. Beş dakika sonra odasına çıkmamı söyledi. Ziyaretimden pek memnun görünmüştü. Bir salonla bir yatak od dan mü- rekkeb daireye girince, beş dakikalık fasıladan istifade ederek tuvaletini ve ıîiıünü tamamlamış olduğunu farket- tim, & Evvelâ rahibin kadına benden bah- iş olduğunu ştım. Fakat ba- yan Bentley'in bana karşı hiç de çe- kingen davranmadığını görünce zan- nımın yanlış olduğunu anladım. — Sizinle tanışmayı çok istiyordum, B. Spens, dedi. Biliyor musunuz ki ben Midland'da doğdum. Bana evelce futbol maçlarını ne bü- Yyük bir ihtirasla takib etmiş olduğunu anlattı. Benim bile hatırımdan çıkmış tarihleriyle, futbolcu isimleriyle bazı mühim maçlarımızı hatırlattı, Vaktiy- le benim kaptanlığını yaptığım futbol ekipi yanında şimdiki takımların hiç bir kıymeti olmadığını söyledi. ' — Spordan bu kadar anlayan bir ka- K B F H dına rasti k padir Büdilsi dedim. Bir ŞA beri 4 hal- de, halâ ziyaretimin sebebini söyleme- miştim. Beraber yemek yemeyi teklif ettim. Derhal kabul etti ve yemeğin ve kalemi bırakınca faaliyet ve ha- reket sahaları hangileri ise onlara atılmayı bir kurtuluş çaresi sayâ- caklardır. Fakat yazı yazmak da di- namizmin bir tezahürü değil midir? Posalaşmış hangi adam yazı yazar da koşamaz, ata binemez, veya oto- mobil kullanamaz! y Haberi veren gazetenin doğru ma- lâmat alamamış olduğunu farzede - Hm: Lakapları kaldırmak veya res- mi yazılarda lakap kullanmamak için makul sebebler birden çok faz- ladır. — N Baydar zaruret telâkki ediliyordu. Eğer bu fikir değişecek olursa o zaman öte- ki müttefiklerin de manası kalmı- yacaktır. z O takdirde Çekoslovakyada al- man hükmü altına girecek, Fransa da Avrupanın başlıca devleti olmak mevkiinden düşecektir. —. .—. . .— — ——— — —0 T lacağını söyledi. Saat dörtte, mutaddan ziyade içmiş olarak yanından ayrıldım. Fakat öğ- renmek istediklerimi fazlasiyle öğren- miştim. KK Yazihanemin üstünde bulduğum bir tezkereden Elen Robınsonun beni tele fonla aramış olduğunu öğrendim. Nu- marasını aradım, Elen akşam yemeği- ni beraber yememizi rica etti. — İmkânı yok, dedim, biraz sarho- şum, — Nasıl, gün ortasında mı? — Ne yapayım? Mecburiyet vardı. * —Fakat pek aklınız başınızdaymış gibi konuşuyorsunuz. — Tabii, dedim, Sarhoşum dedimse, sizi haberdar etmek içindi. — Şu halde sizi bekliyorum. — Saat yedide gelirim. Size söyliye- cek bir sürü şeyim var. Mils sofrayı peron da hazırlamıştı. Yemekten sonra, koltuklarımızı yan yana yerleştirdik. Güneş ağır ağır ba- tıyordu. Asıl meseleden bahis açılma- sınıı bekliyerek susuyorduk. Elen gözlerini kapadı ve elini elimin üzerine koydu. Ve sordu: Ş — Bana ne söyliyecektiniz? — Yarını bekliyelim; bu akşam çok yorgunsunuz, — Size söylediğim üzerini ü şündünüz mü? TERİT S Canı sıkılacağını düşünerek cevabı- kendi dairesine çıkarılması daha iyi o- mı geciktiriyordum. Nihayet: (Sonu var) B g FM x