Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
6-1-1938 ULU S Dolayısiyle Bir şiir kitabı okurken Münekkidler biraz avculara ben- zerler. Avcular geçen kuşu bekledik- leri gibi onlar da geçen kitabı bek- l_er, nişan alır, çeker, düşürür veya isabet ettiremez. Fakat avcuda da, münekkidde de “vurmak” azmi oldu- ğu mühakkaktır. : Maamafih böyle bir maksadla değil- dir ki geçenlerde, bir tatil günü, ka- na kana bir şiir kitabı okumak iste- dim ve bu arzumu yerine getirmek için mazrufu itibariyle şiir ve şairlik meîl_ıumlarma cevab veren bir eser seçtim: Genç bir şairimizin eseri; Çço- cukluğumdan beri nazarımda baştan aşağı şiir ifade eden bir Orta Ana- dolu şehrinde basılmış; kabı, zevkle tertip edilmiş; hacmi, pınarların ince ve berrak sularını hatırlatıyor. İs- minde de asil bir mahviyet, sadelik var. Böylece en müsaid bir ruhi halet içinde kitabr açıyorum. Onar, on beşer mısralık 'parçaları okuyorum. Birinci parça, ikinci, ü- Çüncü.... onuncuya geldim. Fakat bu Şiir kitabında hâlâ şiiri arıyorum, kendimi dalgınlıkla itham ederek tekrar baştan okumağa koyuluyorum. OİI.lz sayfayı geçmiyen bu küçük e- Beri nihayet tamamladıktan sonra o kf“?ir şevkle, iyi niyetle, adetâ sev- Bi ile okumağa başladığım manzu - Melerin bende bıraktığı his, garip bir Zavallılık, bir fikri kansızlık, merha - met uyandıran bir çıplaklıktır. İşte bu olmamış, müellifinin isti- dadına, sevimliliğine, şiir aşkına rağ- men yarım kalmış küçük kitab beni şöyle bir sual karşısında bırakıyor Şiirin unsurları nedir ? Düşünüyo- rum ki onlar, mevzudan başka her yerdedirler. Başka tabirle “şairane” ve “gayri şairane” mevzu olamaz. E- sasen iyi düşünülürse eşyada — şiir yoktur. Buna mukabil o unsurların * mevzu & sra Şartlâsmn ” har hangi hir ıyabilir, yani akşam, çiçek, “ kadın ve saire gibi klâsik temlere in- hisar etmezler. Nitekim bu küçük eserde — muharrir tarafından seçi- len mevzulardan bazılarının, “pren- sip” itibariyle şiirle hiç münasebeti olmamaları lâzım gelir. Halbuki on- lara yüksek bir şiir mahiyet ve mana- sını verebilecek sanatkârlar bilirim, Demek ki muharriri, uygunsuz mev- yiz. Çünkü mevzuun ehemiyeti yok- tur. Olsa olsa o, ilham bakımından bir rol oynıyabilir : Bu kadar, yani hemen hiç. Kala kala sanat, sanatkârlık kalı- yor. Şiirin aradığımız unsurları hep bunda toplanmıştır. Sanat, “şairane” yi arayıp bulmakla mükellef olmak- tan ziyade dokunduğu her şeye şiirin füsununu verecektir. Şairane mevzu- lar aramak ve terennüm etmekle ikti- fa eden. şiir şiir değildir ki : Çünkü “şiir”, o mevzuun kendisindedir ve onun taklid ve tekrarından ibaret o- lan bir eser şiirin zayıf bir gölgesi- dir. Axsine olarak sanatın ele aldığı mevzu, sanatkârın kudretiyle mebsu- ten mütenasip surette zengin bir şiir kisvesine bürünüyor. Böyle bir muci- zenin sebebi, şair tarafından, eşyanın manasını tarif ve tahlile kalkışmak- tan ziyade onlara kendi görüş ve du- yuşuna göre birer mana verilmesidir ki bu, o eşyanın muhayyilemizdeki mevkiini yükseltir ve, daha geniş bir sahada “mefhum” luk mahiyetlerini zenginleştirir . Bana öyle geliyor ki şiirin büyük düşmanı “şairane” dir, Şiir kaynağı olabilecek, yani manzarası veya ma- hiyeti itibariyle “şairane” mevzular aramağa koyulan şair, belki eski bir ananeye riayet eder, fakat sanat ba- kımından pek fena bir tuzağa düşer. Bu sanatta acemiliğin ve iptidailiğin birinci kad idir. İkinci kad de “şairane” mevzuları bulduktan ;|sonra onları olduğu gibi, belki bir kaç tahassür iniltisi ile süsliyerek mısra haline getirmektir ki artık bunun ö- nünde ümidsizlikten başka hiç bir hisse kapılmak imkânı kalmaz. Bun- lara iptidailik diyoruz ama, o ipti- dailikten kaç kişinin sıyrılabildiği var ? Kaç kisiolursa olsun ; “şiir” Mmefhumuna cevab ve mana veren on- lardır. Şiirden bahsedildiği zaman daima bizim koca Nefi'mizi hatırlarım. O, benim nazarımda, şiirin hakiki tim- salidir. Belki “şiirin” değil, “nazm” n timsalidir diye tashih edeceksiniz. Bu kelime oyununu hoş bulmakla be- raber kanaatimde ısrar eyliyeceğim. Çünkü onun altından ve tunçtan zular seçmiş olmakla da itham edi t “şairane” den kurtulan şii- Edebit anketigv_ İz 0 Şiir Olüyor mu? Anketimiz değerli şair Necib Fazıl Kısaküreğin cevabi- le bitiyor. Necib Fazıl'ın bu güzel ve orijinal cevabını okurlarımızın alâka ile okuyacaklarından eminiz. — Dünya ölçüsünde bir şiir buhranı olduğundan bahsedili. yor. Şaire ve şiire garbde veri- len kıymet ve itibarın günden güne azaldığı inkâr edilemez. Şu halde şiirin ölüme doğru git- tiğinden bahsedenler haklımı- dırlar ? — Sorgunuza cevab vermeden ev- vel meselemizle doğrudan — doğruya münasebeti olmayan bir kaç noktaya takılmak isterim. Evvelâ, bir anket açıyor ve bu ankette “Şiir ölüyor mu ?” diye soruyorsunuz. Şiirin is- tikbal ve kadri hakkında, salâhiyet sahibi farzettiğinize de remil döktü- rüyorsunuz. Şiir ölüyor mu ? ? Böyle bir sorgu birçoklarınca “U- ludağ kayıyor mu ?” tarzında bir su- aledn farksızdır. Faraza Uludağ her gün Marmarya doğru beş on santim kayıyorsa bunu ancak arz tabakaları ilminde yüksek ihtisas sahibi bir â- lim bilir. Meseleyi ortaya o âlim atar. Necib Fazıl Kısakürek Ona da ayni seviyeden bilginler ce-| (placement) 1 ve idrak fakültelerimiz vab verir. Meselenin mahrem makta- | üzerindeki i|larını görmeyenlerce Uludağ daima|korku ve bakımından anlatmışlar, müeyyidesi endişelerini yerli yerindedir ve bu suale verile- | herkes te bunları her hangi bir şiiri cek cevab da ya cahil görünmek kor-| dinler gibi dinlemiş, fakat mesele kusiyle ağız dolusu safsata, yahud| hiç bir gün, ameli ve içtimai bir en- abdalcasına bir hayretten ibaret kala-| dişe halinde (Anket) e kadar varma- caktır. Avrupada oldukça geniş ölçüler- mıştır. Hangi birini söyliyeyim a birader ! de yuğurulan bu meselenin hamur-|Ben zaten (Anket) denilen şeye hu- kârları daima bu çapta ehliyetler ol-| dudsuz kızarım. Bunu da bir çok ve- muştur. Onlar rin nerelere kadar, nğ ygksek!iklere şiirin cemiyetteki | silelerle söylemişimdir. toplamak demektir — Vakıa Tey — ver- Ahnket; rey çıkabileceğini gösterir; sanatın tari- fini emsalsiz bir kudretle verir. İçinde şiir aramak hevesine düştü- ğüm bu küçük eserde ancak müelli- finin şiir ihtiyacını bularak acı su- rette ben de duydum, ona ben de iş- tirâk eyledim. Kitab belki beni tat- min etmedi; fakat muharririni dim : Şiiri aradığı için. *. Reşad Nuri DARAGO Küündiler öx b Mars (achille Borghese) mekte mini mini fikircikler göze çar- parsa da derin fikirden ziyade ani karar vardır. Reyin yeri ise edebiyat değil Belediye meclisleridir. Onun içindir ki anket mevzuları daima “Ga- Daeancil ' Fikir Tiyatronun dekor ve makyaj gibi sözle alâkalı olmayan vasıtalara faz- la ehemiyet vermesinin aleyhinde o- lan, hattâ bu gibi unsurları tiyatro sanatına sonradan musallat olmuş ve mutlaka oradan çıkarıp atılması lâ- zım gelen parazitler diye telâkki et- meye kadar varanlar vardır. Bu tezi müdafaa edenlerin kanaatine göre, ti- yatro bir edebi metnin canlandırıl- masına yarayan vasıtadan başka bir şey değildir. Halbuki sahnede dekor zenginliğini, süs ve ihtişam gibi un- surlar, seyircinin dikkatini, asıl gaye olan sözden bir dereceye kadar uzak- laştırmak — neticesini — doğurdukları için, tiyatro sanatında faydalı olmak- tan ziyade zararlarr görülen âmiller- dir. Tiyatronun, hitabet gibi münhası- ran bir konuşma sanatı olduğunu ka- bul ediyorsanız, bu görüşe iştirâk et- memenize imkân yoktur. Çünkü, hi- tabet için dekor veya makyajın lü- zumunu iddia edebilirmisiniz ? Bu tezin lehinde ve aleyhinde olan- lar arasındaki ihtilâf, tâli bir nokta- da değildir, esasta, yani tiyatronun tarifinde başlamaktadır. Tiyatroyu, sadece bir metnin can- landırılması; bir vakanın, o0 vaka kahramanlarının hüviyetine bürüne- cek aktörler tarafından hikâye edil- mesi tarzında değil de, insan hayatın- da geçen bir vakanın — vaka hayvan- lar veya tanrılar arasında geçse bile bunların sahnede insanlaştırıldıkları unutulmamalıdır — suni surette can- landırılması diye tefsir edenler için, sahnenin, bize, bütün teferruatiyle tam bir hayat illusiom'ı vermesini is- temek, aykırı bir arzu sayılamaz. İmdi, takdir edersiniz ki hayat sa- dece sözden ibaret değildir ve her vaka, güzel veya çirkin, mutlaka bir dekor içinde cereyan eder. Shakespe- are zamanında olduğu gibi, sahneye bir levha asıp üzerine “burası saray- dır” diye yazmakla seyircilerin göz- leri önünde bir saray manzarası can- landırrlamıyacağı aşikârdır. Dekor- suz bir sahnede tavandan dümdüz i- nen bir siyah perdenin önüne gide- Tiyatro sanatında — dekorun mevkii rek “dışarda ne kadar çok kar yağıyor” diyen aktörün, seyirciler arasında u- yandıracağı tebessümlerde, tiyatro- dan asıl beklediğimiz gaye için zarar- lr değil midir ? Elbette ki hiç dekorsuz ve makyaj- sız oynanabilecek eserler de vardır ve yazılabilir. İçinde muayyen bir va- kaya, muayyen bir yere telmih olma- yan, sadece fikri mahiyette bir muha- vereden ibaret kalan bir eserin, zen- gin dekorlar ilâvesinden ayrıca bir şey k yacağı düşüncesini hak- lr bulabiliriz. Bununla beraber, bu ne- viden sahne eserlerinin pek az oldu- ğunu ve hattâ bu nevi eserlerin tema- şa sanatının asıl gayesinden biraz ü- zaklaştıklarını da kabul etmek şartiy- le. Tiyatroda azami zevk ve heyecanı düymak için — ki matlup olan da bu- dur — sahnede geçen vakaya kendi- mizi kaptırmamız, bir tasannuğ ve taklid karşısında bulunduğumuzu ü- nutmamız İâzımdır. Bunun için se, sahnede canlandırılan vakanın, bütün görünüş ve tezahürleriyle azami de- recede tabif hayata benzemesi, zihni- mizi kurcalayacak hiç bir. eksik ara zetmemesi lâzım değil midir ? Bu düşüncemiz, bizi, tiyatroda sö- zü esas unsur saymaktan elbette ki menedemez. Dekor, makyaj ışık gibi unsurların temaşa sanatında oynadık- larr ve oynamaları icab eden rolü tâli derecede telâkki etmekte hatâ yok- tur. Bir edebi metne istinat eden sah- ne sanatı, her şeyden önce, bütün kudret ve kabiliyetini, söz üzerinde teksif etmek mecburiyetindedir. Bir temsilin üzerimizde yaptığı tesirde en geniş rolü oynayan elbette ki söz- dür, Mükemmel bir dekor, bize fena bir temsilin kusurunu unutturamaz, Mükemmel bir temsil ise bizi fena bir dekora karşı daha — müsamahalr davranmaya sevkedebilir. Bütün mesele, tiyatro sanatını ter- kip eden unsurlar arasında, nisbetle- ri iyi hesablıyarak, mükemmel bir ahenk temin edebilmekten ibaret- tir. — Yaşar Nabi lata köprüsü asma mı yapılmalı, duba üzerinde mi ?” kabilinden sudan şey- ler olmalıdır. Yoksa anket, ancak tek ve kudretli ferdin yuğurabileceği bir tecrit stratosferine doğru yükseldik- çeç ona cevab verenler, işi derhal ka- bak çekirdeği sohbetine indirmekte birebirdirler. Yani, anket ya bizzat sudan olmalı, yahud binnetice sudan olacağını bile bile işe girişmelidir. Anketinize verilen cevabların bir ço- ğunu okuyamadım. Fakat itiraf ede- rim ki okuy ik mazeretimde, bi- raz da okuduklarımdan aldığım inti- balar âmildir. Kimi “insanda sevgi ölmedikçe, duygu ölmedikçe, ruh öl- medikçe şiir ölmez” gibi, kanto ide- olojilerinden farksız şeyler söylü- yor, kimi de “şiir ölmüştür, çünkü hakiki şiir yapılamamıştır, artık öl- miyecektir, zira onu biz yapacağız” tarzında, insana doktor çağırtacak kadar merhamet verici arazlar göste- riyor. Ah bu genç adamların nefis murakabesizliği ! Netice : Büyük ve mücerret meseleler an- ket işi değil, kitab, mecmua, hareket ve ceht işidir. Böyle davâlar karşı- sında söz sahibi olanlar da, meseleyi sorulunca hatırlıyanlar ve konuşan- lar değil, not defterinin bir köşesine ve programındaki maddelerin içine evvelden yazmış ve düşünmüş olan- lardır. Gelelim davâya : İleride geniş mikyasta eke alaca- ğim bu işi kısaca ve kabaca (vulga- riser) edeyim, Şiir insanlık tarihiyle beraber baş- ladı. Yer yüzüne düşünce, ağlaya ağ- laya Havvasını arayan ve kendisini ona kavuşturması için Allaha yalva- ran ÂAdem, insan oğlunun ilk şiir ih- tiyacını temsil eder. O günden bugü- ne kadar insandan bir (merveilleux), hğr (âdemin üstünde hakikat) telâk- k'ııi yaşadıkça şiir, yer yüzünde gece diye bir hâdise kaldıkça ışığın lüzu- mu gibi, insan ruhunun (ANA İH- TİYAÇ) larından başlıcasını kur- muştur. Sinema oynatılacağı zaman p_erdedeki hayallerin iyice görünme- si için nasıl ışıklar söndürülür ve pencereler siyah örtülerle kapatılırsa şiirin de, şu veya bu ekol ve — âlet mümtaziyeti halinde değil, fakat top- yekün müessese halinde en çok ran- drman verdiği devirler, beşer haya- tında (merveilleux) telâkkilerinin küvvetle hüküm sürdüğü ve kâinatı dört köşe gören hududlu ve determi- nizmacı telâkkilerden uzak kaldığı devirlerdir. O devirlerin ruhi fârika- sı bir nevi ve ulvi saffettir. Aynanın hayali iyice zaptetmesi için buğudan kirden ve pastan temizlenmesi lâzım değil midir ? İnsan ruhundaki ma- verâ fotoğrafçılığı yapan ve insana insanlığını ve meçhulün fâtihi ol- mak şanını teyit eden yüksek mele- kenin faaliyeti için de, ruhun böyle bir saffet ve sükün iklimine kavuş- ması ve şek, korku, inkâr ve ihtilâç gibi ruh bitlerinden ayıklanması lâ- zımdır. Şüphesiz ki yirminci asır başları ve bilhassa dünya harbı sonrası insan ruhunda böyle bir kasırganın sahnesi olmuştur. İnsanın ruhiyle kafasını ve inanlariyle tecrübelerini bu kadar tehlikeli bir tezat haline getiren ve diş dişe, tırnak tırnağa, kanlı bir cenge sokan âmil nedir ? Bu kocaman bir davâdır ve mikyası bir anket hac- mine sığamaz. Bu hususta müsbet bil- gilerin, maddeci telâkkilerin, fen bu- BİBLİYOGRAFYA Ülkü Halkevleri mecmuası ÜLKÜ'nün i- kinci kânun tarihli 59 uncu sayısı çık- mıştır. Başbakanımız Celâl Bayarın Ekonomi ve artırma haftası münase- betile 12 ilkkânun günü Ankara hal- kevinde söylemiş olduğu nutukla baş- layan bu sayıda şu yazıları görüyoruz: Ziyaeddin Fahri: Bugünkü Fransada ahlâk meselesi, Sıtkı Akozan: Mâbe- din yollarında (şiir), Feyzi Kutlu: (Yarıyol) şiir, Osman Turan Bey Böy- rek hikâyesi, Ömer Berkan: Osmanlı imparatorluğunda çiftçi sınıflarının hukuki statüsü, Cafer oğlu: Mir-Ali- şir ve siyasi hayatı, prof. A. Mez: Or- tazaman türk islâm dünyasında yahu- diler ve hıristiyanlar (çeviren Cemal Köprülü), prof. Şevket Aziz Kansu: (arın prehistorik kaynakları hakkında) Fevziye Abdullah; Makberde Leylâ ve M ile Hüsnüaşk tesirleri, Her- luşlarının ve maki te- sirleri olmuştur. Nitekim yirminci a- sır sonuna doğru korku ve ihtilâcın şiirini yapanlar, insan ruhunu pusu- da bekleyen fırtınanın habercileriy- di ve o kadar “kuvvetli sanatkârlardı ki, şairin gaipten ve istikbalden ha- ber verme hassasına kadar yüksele- bilmiştiler. Bugün — Avrupada, “şiir ölüyor mu ?” meselesini ortaya atan- lar, topyekün bütün Garbın, en bü- yük filesofları ve sanatkârlariyle, ye- ni bir doğuşa muhtaç olduğu iddiası etrafında, korkunç bir sıkıntı ve bağ- sızlığın ruh haletinden bir kaç ses ve çizgi yakalayabilmiş, fakat davâ- nın büyük sentezini örmek ve iç plâ- nını deşmek kudretinden âciz sanat ve fikir adamlarıdır. En büyük adedin daha büyüğü kal- dıkça, radyonun keşfinden sonra meydana televizyon çıkdıkça, tayya- reyle okyanos geçilir geçilmez Meri- he gitmek göründükçe, meçhulün ik- limleri her şubede çepeçevre sarıl- madıkça ve ruh, kafanın iğneli fıçı- sında ne kadar kıvranırsa kıvransın, fakat varlığını duyurdukça ve zamanın nerede başladığı ve mesafenin nerede bittiği parmakla gösterilemedikçe şi- ir vardır ve ölmez. Yalnız kâh avaz avaz tutuşan, kâh için için yanan so- balar halinde, hayat ve macerasını şu veya bu şekilde ve gayet esrarlı deh- bert W.Duda: Asırdaş türk nesri (çe- viren Cemal Köprülü), B. Kemal Çağ- lâr: Halkevlerinde bariz çalışmalar ve beliren değerler. Halkevi neşriyatı; Nahid Sırrı: Bir okuyucunun notaları, Pertev Naili Boratad: Kitablar ve mecmualar:; Çakıcı Efe, H. Ortekin: Kara kalpakların tarihine dair materi- yeller. Görüldüğü gibi bu kadar faydalı ve kıymetli yazıları altı formalık bir cild halinde bir araya getiren bu mecmua- yı okurlarımıza tavsiye ederiz. lizler arasında yaşar ve gider. İşte size kısaca ve ağızdan söyliye- bileceğim şeyler... Bütün dünya, kafamızla ruhumuzun tezatlarını barıştıracak ve dünyaya yeni bir doğuş getirecek fikir ada- mını ve sistemini bekliyor. Bu yakın- dır. Ve bu sentezin sarayı kurulur kurulmaz bu sarayın smırsız bir gül bahçesi halinde, bir şiir platforması- na oturtulacağı görülecektir. — Türkiyede şiirin istikbali hakkında ne düşünüyorsunuz ? — Dünyanın beklediği bir çok şey- lerin Türkiyeden çıkacağına inanı- yorum, Türkiye, dünya problemlerine her büyük memleket kadar hak ve sa- lâhiyetle sarılmış bir ülkenin ismi- dir,