UL Us D g üzbm F. W. von Herbert ğm Mudafaablnda BIP ARİNGİLİZ. ZABİTİ . Çeviren: Nurettin ARTAM Damlar üzerindeki kadınlarla çocuklar, uzaktaki tanrılar harbini seyrediyorlardı ! Üç dakika kadar beklemiştik ki binbaşı döndü ve bize ilerleme emri- ni verdi. Yarım sağa yöneldik. Tepe- nin boyun dol. ık ki bizim ne yaptığımızı anlayarak ci- vardaki bölüklerden bir takım Mü- lâzımlarla Çavuşlar da çıka geldi- ler. Bunlardan birisi bir kaçağı ba- Müşir ile yedi sekiz zabitten ibaret olan maiyetini gördük. Bunlar atla - rında ninmişler ve atlarını süvari ne- ferlerine vermişlerdi. Yirmi, otuz çerkes, yerinde duramıyan uzun kuyruklu, çirkin atlarının üzerinde verilecek emirleri her tarafa ulaştı - rabilmeğe hazır duruyorlardı . Osman Paşa, bir iskemleye otur- muştu; dürbünü ile birteviye cenub tarafını tetkik ederek karşısında a- yakta duran genç bir yavere bir şey- ler yazdırıyordu. Yanlarımda hemen yola gönderilmek için bekleyen sa - kallı iri bir çerkes vardı. Bu iri a- dam, ufak tefek atının yanımda nis - betsiz dercede kocaman görünü- yordu. Biraz geride derme çatma yapıl- mış bir kulübe vardı ki buradan üç tel uzanıyordu: Burası telgrafhane idi. Yanından geçtiğimiz sırada Mü- şir bize seslendi: “Vazifelerinizi ya- pınız; peygamber yardımcınız ol- sun!,, dedi. Neferler haykırdılar, mü lâzim Azif sancağı kaldırdı ve salla- dı. Ben de kılıcımı çektim ve büyük b bir şevkle taburun heyecanına ka- tıştım. Osman Paşa, daima kulağının ar - kasında bir kurşun kalemi taşırdı. Bu, onun âdeti idi; heyecan, telâş vo telılıko nmınlumdı silâhlı bir kabilin- den o da kalemini kapardı. Tekrar yarım sağa döndük ve yo- kuştan aşağı evlere doğru yürüyüşü- müze devam ettik. Burada yıınıışı.k toprak üzerinde müşkülâtla yürü- yebilen yaralılarla nîlolu mınbııl:r, lumuzu kesmişti. İki kafilenin bir- ğgl#'împ geçmesi Tâzım gelince u-|b* fak bir kargaşalık, bir gecikme oldu. Sol tarafımda yüz kadar nefer gör - düm ki bunlar küme küme sokaklar- da sığımnacak yer ı:_ıyorlırdı;.müı cağından vurdu. Nihayet, biz, yet- miş kişiyi toparlayarak tabura gel- dik. Binbaşı emretti : — Bunları bölüklere müsavi mik- darlarda dağıtınız ! Çabuk bir taksim yaptık, Her ta- kıma bunlardan beş, altı kişi düşü- yordu. Hepsi de yaptıkları işe utan- mağa başlamışlardı. Biz, bu işleri bitirir bitirmez, a- rabalar da geçip gitmiş oldukların- dan tabur hareket etti, Çamurlu sokaklara daldık. Pani- ğe uğramış ahali, kapılara uğramış- lardı : Türkler, merak içinde titri- yorlar, Bulgarlar da bir fenalık et- miş olan adamlarda görüldüğü ü- zere asık suratlı ve şüphe içinde bulunuyorlardı. Silâhlar bunlara çevrildi; fakat kimse öldürülmedi. Birisi : — Bunlar başımızın belâsıdır ! Dedi. Hâdiselerde bu adamın haklı lduğ isbat iştir. Binbaşı. Sivil bir türkü çağırdı; bu adam bi- ze kılavuzluk etti. Çocuklar aske- kmek ve çörek dağıttılar. Bu Elmadağında donmak fehlikesine maruz çocuğu ofomobiline almıyan sporcu! Geçen günkü gazetemizde, Elma- dağında kayak sporu yapmağa giden bir kafilenin yolda karlara saplandı- ğını ve şehrimizdeki mühim müesse- selerden birine mütehassıs olarak ge- tirilen bir ecnebi bunlara rastgelerek donmak üzere bulunan bir çocuğu a- b almak ii tık. Bu ecnebi gazetemize bir mektub göndermiş ve bizim kaydetmek iste- mediğimiz ismini de vermiştir. Bu zat Ziraat Enstitüsü terbiyei bedeni- ye muallimi B. Ridel'dir. Mektubunda hâdiseye dair izahat vermekte ve çocuğu almadığını ma- zur göstermek için sebebler ileri sür- mektedir, Bu mektubun hâdiseye aid kısım- larını aşağı koymakla beraber don- mak üzere bulunan bir çocuğu araba- sına almak istememesini sporculuk namına hiç bir zaman kabul edemiye- ceğimizi ilâve etmek isteriz: Mektubun hâdiseye dair olan kı- sımları şudur; “Geçen pazar günü eşim ve iki ahbabımla birlikte kayak kaymak ü- zere Elmadağına gitmiştim. Avdette, şehre inmek üzere hususi otomobili- mize bindiğimiz esnada gene şehre dönmek mecburiyetinde olan ve fakat biraz evel içinde 2 çocuğun ve bana mektubla tarizde bulunan zatın da bulunduğu 10 kişilik hususi bir kap- tıkaçtı onları almadan hareket etmiş diğini yazmış- yüzden biraz kargaşalık olduğu için, ekmeklerle çörekler bittiği za- man ben, memnun olmuıtıııx kerler, sabaht ten başka bir şey yememış olduklı- rı için tatlı çörekleri oburcasına tı- kınıyorlardı. Damlarım üzerindeki kadmlarla çocuklar, cenupda Skobelef'le Yu- nus bey arasında yeniden ve'bu öi İ d da biribirleri İs karal ldukl. rından llyıduıkı ııhı “tı.nnlu hıı—- PETEr yorlardı. Binbaşı, bana karargâhla Krişin tabyaları arasındaki telgraf teli ke- « | silmiş olduğu için Müşirin, Yunus İeyia akibetimi di Binbaşı, bunları bana işaret etti we hepisini bize iltihak ettirmem için emir verdi. — Eğer dinlemiyecek olurlarsa üzerlerine ateş ediniz ! Diye bağır- dı. Ayni kumandayı ben de Jack ile Bakkal Çıvıı;ı ulaştırdım. Bunun ii-urm üçümüz de kendi kıtalarımı- zın b dan ayrılarak bu kaçakl rın arasına gittik ve onları tatlı, sert sözler, kumandalar, tehditlerle ara- miza katılmağa çağırdık. Bütün bu ırfmdı Jack da, ben de lerimizi sağ elimizde tutu- ; Bakkal Çavuşun tüfengi tetikte idi. Otuz kişiyi çevirebildik; ötekiler sıvıştılar. Bunun üzerine ben ateş ettim; Jack da ateş etti. Kurşunlarımız her ne kadar kimse- ye isabet etmedi ise de faydası gö- rüldü. Çünkü bu sayede yirmi kişi Plevnenin İsa ve Kavanlık tabyala- rının, eğer hâlâ düşman eline geç- memişse bile, tehlikeye maruz bu- lunduklarmı, şayed bir defa Krişin tabyaları elden gidecek olursa kasa- banın da tehlikeye düşeceğini söy- lüyordu. Sonra şimale doğru saptık. Bir ca- miin yanından geçtik ki içerisinde yüzlerce yaralı esir, iyileşmiş hasta- larla silâhlanmış rencberlerin muha- fazası altında hapsedilmişti. Yollar - da durmaksızın rastladığımız ka- çakları devşırıyor ve yolumuza de- vam ediy Biz yaklaştıkça mu- harebenin çıhrdılıı-ı, gök gürültü- sünü andıran gürültüleri kulaklı lduğundan dağın başında kalmış ©o- lan 2 kişiyi yanımıza almak mecbu- riyetinde kalmıştık. Biz onları yanı- mıza almamış olsaydık onlar uzun müddet orada kalacaklardı. Takriben 10 kilometre katettikten sonra onları yolda kalmış olan kendi otomobilleri- ne bıraktık, Biraz sonra da yukarda zikrettiğimiz ve içinde 10 kişi bulu- nan husust kaptıkaçtıya rastladık. Bu bil, motörü bozulduğu ci- hetle yürütülmek üzere içi.ndekılerın bir kısmı tarafından itilmekte idl Süntan'Ye BAYamdA JiŞinde d Fi lan küçük otomobilimize gene ikl ki- şi almağı teklif ettik. Ankaraya va- rır varmaz da derhal iki taksi gönde- MATEMATİK TERİMLER RADYO Türkçe - Osmanlıca T Taban — Kaide — Base Tabiği sayı — Tabii adet — Nombre na- Taban — Kaide — Base, turel. Tam kısım — Tam kısım, farika — Partie entiğre, Tam kısım (Olgaritmada) — Kısmı tam — Caractöristigue, Adedi tam — Nombre entier D&fini- Tam sayı — Tarif, sınırlam — Tarif, tahdit, — tion . Tasarığ geometri — Tersimi hendese — Göometrie descriptive, Teget kirişaçı — Veter mümas zaviye — Angle entre une tangente et une corde, Teget — Hattı mümas — Tangente (la) Teget — Mümas — Tangent, e Teğet altı — Tahtı mümas — Sous-tan- gent. Teketmek — Tevhid etmek — Unifier. Tekrarlama — Tekrar — R&capitulation Temel — Esasi — Fondamental Temel — Esas — Fondament Teorem — Dava — Thöorâme Teori — Nazariye — Th&orie Terim — Had — Terme Terim, terminğ — Nihayet — Terme Terminey — Münteha — Terminaison Terminlemek — Nihayet vermek — “Ter- miner. Terminoloji — Mephası ıstılahat, ıstıla- hat — Terminologie, Terminolojik — Mephası ıslahata müte- allik olarak — Terminologigue, Türminmi — Müktebn — n Tersaçı — Re'sen mukabil (zaviye) — Oppos& par le sommet (angle) Tersbirley, ters — Meküs — inverse Tersbirlik — Akis — İnversion Ters oranlı — Maküsen mütenasib — In- versement proportionnel, Toğ — Faiz fiatı — Taux Ton — Ton — Tonne Toplam — Ye!l_rün — Somme TöğleükE — C Additi Toplanacak sayılar — Cemedilecek adet- ler — Nombres â additionner (les) Toplay — Cem — Addition Tutay — Tevkifat — Retenue Tükel kare — Murabbarı tam — Carr& par- fait. Tükey açı — Ttem zaviye — Angle couv- rant tout le plan , Tümey — Tamam (1) —Complâment (de) Tıimıy —T Tümlemel — Tamamlamak — Compli- ter, Türem — Fazla — Abscisse Tıııeme — İştikak — Derivıdon — İştikak etti ü ılmık Dârlveı' Türer — Kabili iştikak — Dörivable Türev — Müştak — Dörivet U Uç, son — Münateha — Extr&mit& Ulım Silıılei ılolvıll — Prozreııion Uzantı — İmtidat — Prolongement Uzıy — Feza, mekin Eıpıce Ankara : gle N al a Öğle Neşrıyatı; aei neşriyatı — 12.50 Plâk: Türk mü lk şarkıları — 13.15 - 13.30 Dahili! Uza, Z Gânmetue dans l'eıpıce Uzunluk — Tül — Longucur Ü Üçgen — Müselles — Triangle Üçgen — Müsellesi ehram — Pyramide triangulaire Üçgen pürüzma — Müsellesi menşur — — Prisme triangulaire Üçlük kaidesi — Basit selâse kaidesi — Rööle de trois simple çydıeyın açı — Üç vecihli zaviye — Angle triğdre Üstel (üs) — Üs — Exposant MA Varsayık — Farazi — rici hab Akşam Neşriyatı: zt plâk neşriyatı — 19.00 Türk m halk şarkıları (Makbule Çakar ve ları) — 19.30 Saat ayarı ve arabça M — 19.30 Türk musikisi ve halk (Servet _Afinnn ve ırkzdaıl.ın)_ Göymen — 20.30 Plâkla dans 21.00 Ajans haberleri — 21.15 Sti orkestrası: 1 — Albeniz: Orientale opold: Praha 3 — Mozart : Celeb Ante 4 — Strauss: Du und Du 5 — ninoff: Melodie — 21.55 - 22,00 * Program ve İSTİKLAL MARŞI. İstanbul : UgleNegnyatı: izi) p Varsaymak — Faue(mek — Supposer Vektör — Şua — Vecteur Y iki 250 Hüvadis — 1805 l türk nıuııknı —13.30.14 Muhteli heşriyatı. 4 Neşriyatı: İ Akşam Neşriyatı a0 tiyatrosu (Tiltil ve Mitil gece — 19.00 Nezihe ve ırkndıılın Yaklaşık değer — leur approchâe Yaklaşık değer — Takribi kıymet — Va- leur approximative Yamuk — Şibih münharif — Trapöze Yanal — Canibi — Lat&ral Yanal yüzey — Canibi sSatıh — Surface latârale Yanay di Droites de profil Yan, terim — Taraf, had — Membre Yanay — Profil — Pruîx Yarıçap — Nısıf kutur — Rayon Yarıdoğru — Nısıf müstakim — Demi droite Yaruy — Şua — Rayon Yatay — Ufki çizgi — Horizontal () Yatay — Ufki — Horizontal Yatay düzey — Ufki sathı müstevi — Surface plan horizontal Yatık açı — Müstakim zaviye — Angle t Takribi kıymet — Va- — Cephe Z Yay — Kavis — Arc Yaypayı — Kıt'aı daire — S& Yakınsak — Mütekaribe, itek — |türk ikii Convergent Yakınsay — Mütekaribelik — Conver- gence i | Love Call 3 — Gouna i — 19.30 Spor mü Eşref Şefik — 19.55 Borsa haberleri Cemal Kâmil ve arkadaşları tarafınd musikisi ve halk şarkıları — 20.30 * poru — 20.33 Ömer Rıza tarafından söylev — 20,45 Fasıl saz heyeti: Okül lar: Küçük Safiye, İbrahim, Ali; B Muammer, Klerinet Hamdi, Tanbur | haddin, Ut Cevdet Kozan, Kemnıı — 21.15 Bedriye Tüzün: Şan kanyle —2145 ORKESTR.A l — Yvan Susanin, üvertür. 2 fantazi. 4 — Çaykovski överi: Pue — 22.15 Ajans haberleri — 22.30 P sololar, Opera ve operet parçaları -, - 23 Son haberler ve ertesi günün proği Avrupa : OPERA VE OPERETLER : Laypzig — 20 Varşova — 21 Roma — 2! Paris. ORKESTRA KONSERLERİ VE $ FONIK KONSERLER : 10 Stokholif 19.10 Breslav, Lukıenbuxı — 19 55 B 5 Prag (le) Yazal — Tahriri — Ecrit Yıdııen—laüıebbı Heptagone Yer çizgi — Hattı zemin — Ligne de terre Yeter — Kâfi — Suffisant Yeterlik — Kifayet — Suffisance Yıldızıy — Necmi — Etoilâ Yoksonu — Nihayetsiz — Sans fin Yön — Cihet — Sens Yöndeş açılar — Mütevafık zaviyeler — Angles correspondants Yönet — Cihetleme — Orientation Yönetik — Müvecceh — Dirig& Ybncul - Cıhetlemnıı — Onenıâ — Çih Brüksel, Smtuard — 21.30 Smıbm'l 22.20 Kop:nhıg — 22.30 Lüksenburg — 2 'Tuluz — 24 Frankfurt. ODA MUSİKİSİ ; 15.40 Viyana — Münih — 18 Stuttgart — 2410 F ur SOLO KONSERLERİ : 12 Beromi ter — 14 Stuttgart — 16.15 Varşova y Berlin — 17.40 Kolonya — 18 Breslav Münih — 21.30 Monte Ceneri J NEFESLİ SAZLAR (Mırı v. s.) :0 Berlin, Breşlav — 8.30 Breslav. ORG KONSERLERİ VE KORO! 9.30 Kolonya — 15.25 Hambı 14 B ürg — : lonya — 18 Stokholm — 19.10 Lınıiı j — Darıl Yö — Orienter | 23.30 Kolonya. , K Rıııon (d'une progression ıeomeuiqne) () ö n HAFİF MÜZİK ; 6.30 Hımburı ve Ulam — Faslı m S | â SARLENĞT _Tl_"“h etmek — Orienter İğer alman istasyonları — 8.30 F ui İ İtüla Si PÜ vas np Ulayı kesir — Karl mütmu — Fnction continue Uzaklık — Mesafe — Distance Uzam — İmtidat, vüsat — Etendue receğimizi bildirdik. haf k daha iyi Burada her şeyden evel bir oto-|! mobilin şehre vasıl olarak dağın ba- şında kalmış olanları getirmek üzere yedek otomobil göndermesi lâzımdı. Fakat bunun için bizim de yolda sap- lanıp kalmak tehlikesine karşı ica- bında arabayr iterek yürütebilecek birkaç küvvetli kimsenin otomobili- mizde bulunması Jlâzımdı. Esasen Halkevinin otomobilinin de gelmek üzere olduğunu bildirmiştik. Otomo- bilimizin içinde arabayı kullanandan ve benden başka güçlü olarak bir tek kişi vardı ki, herhangi bir tevakkuf veya kaza hrpsındı arabayı iterek land. ’”- yerden ç v. s. gibi bir i iş g k old '— zordu. Diğer sağır edecek duecede ıruyordu. Butım y lamıştı; h ağır oli ve yıgmunm yağması yüzünden bun - lar oldukları yerde duruyorlardı. daha geri gelmiş oldu. Bu sırada ki, kim bilir, buna benzer ne çok zekâ, ehliyet ve kud kendi yol: di (Sonu var) tuıftın, kuvvetli bir kar tipisinin mevcudiyeti hiç bir surette hakikata uygun olmadığı gibi arabamıza alın- ması teklif edilen çocuğun kapalı o- lan büyük otomobilin içinde, ıçık o- mütehassıs B, Ridel çocuğu line almak istemediğini itiraf etmek- tedir. çamur yüzünden bazan itmek riyeti hasıl olduğunu söylediği hal- de imdad olarak göndereceğini bil- dirdiği otomobillerin yokuş yukarı dağa tırmanabileceklerini kati olarak nasıl biliyordu. Ve bu vaziyette ka- yakları bırakıp çocuğu niçin araba-| , edüebıleoeğl de pek nbiı idi. Her- hangi bir rını görmüş olaydım, kendi malım ol- mıyan ve Enstitüye aid bulunan ka- yak v. s. gibi eşyayı orada bırakmak mesuliyetini de üzerime alarak, yal- nız bir değil orada bulunan iki çocu- ğu da birden yanımıza alacağımız ge- ne pek tabit idi.” hlike * ldukl Bundan da anlaşılacağı veçhıle leur superieure Yükseklik — İrtifa — Hauteur Yükseltmek — İkame etmek — Elever Yüre — Küre — Sphâre Yüreçap — Küre kutru — Diam&tre de la sphâre (Yüre) kqılı — Mıntakai (küre) — Zone (de la sphârı Yürevik — Kıirevî — Sph&rigue Yüreyarıçap — Küre nısıf kutru — Rayon de la sphöre Yüz — Vecih — Face Yüzarğ — Hektar — Hectare Yüzde — Yüzde — Centiğme Yüzde — Yüzde — Pourcent Yüzde- — Santi — Centi- Yüzdearğ — — Cuıdıre Yü Yüzdelitre — Sıntıh(re — Ceııuhue Yü diğer alman istasyonları — 14 Laypzig 14.10 Frankfurt — 14.15 Berlin — 16 Bi ve diğer alman istasyonları — 16.10 Kö berg — 17.15 Münih — 18 Berlin — Frankfurt, Münih — 19.15 Stuttgart ( Monte Ceneri — 20 10 Mamburg — 224 Hamburg. HALK MUSİKİSİ : 11.30 Stuttgart / 14.15 Kolonya — 22.30 Stuttgart — 23 V yana (Sigan orkestrası). j DANS MÜZİĞİ : 20 Berlin — 22 Fİ€ ransa , Lüksenburg — 23 Katoviç, Kat vi, Milinn, Vilna — 23.25 London-Regiofi — 24 Droitvich — 0.15 Lüksenburg. İstanbulda Türkkuşu'na ' 300 talebe yazıldı İstanbul, 5 (Telefonla) — Türkkü Ridel dağdan inen bir otomobili ğ ee Yüzdi kıte - — Centimötre carr& Yüzdemetre küp — Santimetre mikâbı — Centimötre cube Yüzdey — Yüzde nisbeti — Pourcentage Yüzey — Satıh — Surface . lerin yüzdelik — Satıhla- Ci lan ve hayli yüklü bul sına ş centismale des surfaces Yüzey ölçüleri — Satıh mesahası — Me- sure de surface ou de superficie Yüzlük — Mie — Centaine Yüzlükler — Miat — Centaines (les) Yüzo- — Hekto- — Hecto- Yü — Hek —H e Yüzolitre — Hektolitre — Hectolitre dikenler bürü- rın aşari usülde okunması — Numâration | ,, şuna şimdiye kadar 300 talebe yazıl mıştır. Kayıdlar ayın onunda kaj caktır. Yüzometre — Hektometre — Heetom! Yü kare — Hek bar — Hectomâtre carrö 3 Yüzometre küp — Hektometre mikâbı — Hectomâtre cube Z Zıt — Zıt — Contraire 4 mu: MK — ç müş bir ormanda gibi kaybolup gidiyor. Şimdi (hürriyet), Igor Igoreef'in dediği gibi bu çocuğun neyine yarar ? O hür olmaktan bitiyor. İşin ve ser- mayenin insaflı bir taksimi, işin ve sermayenin ye- rine ve v göre taksimi hiç şüph ki, bu ferdi faciaların, bu iktidar ve enerji israfının önü- ne geçebilirdi. Esası fazilet ve adalet üzerine ku- rulmuş bir cemiyette Ausiöre gibi filiz süren de- halara lâzım olan şey başı boş bir yaşama hakkı değil, bilâkis, nizam içinde bir çalışma vazifesidir. Hak ve vazife ! Lâkin, bunlar acaba biribirinin zıddı şeyler mi ? Cemiyet, Ausiâre'e bir takım haklar vermiş; fakat onu hiç bir vazife ile mükel- lef kılmamış. Keşke, bütün hakları alsaydı da tek bir vazife verseydi. Ona deseydi ki : “İşte, sana bir atölye, bir sehpa, bir tuval; işte sana boyalar, fırçalar; oturacaksın ve bize kendi bildiğine göre renklerin ve şekillerin musikisini yapacaksın.” Hiç şüphesiz Ausiöre daha bahtiyar olacaktı ve evvelâ bir insan sonra da bir artist olmanın gururunu du- yacaktı. Şimdi ise ne onu, ne bunu duyuyor. İnsan cemıyntımn hiçe ııydığı bu feı'd bir insan cemi- yeti içinde yaşadı iyor bile. T! iyl instinct'lerinin elinde esir, yarı hayvani bir dere- keye düşüyor ve artistlik gibi yüksek bir misyonu, para kazanmağa, karın doyurmağa yarar her han- gi bir ttan farklı k tle LA BİR SÜRGÜN Be NL Doktor Hikmet, Paris gibi bir medeniyet ve ir- fan merkezinin göbeğinde bu düşüncelerle dolaş- maktan derin bir hüzün duyuyordu. Daha doğru- su, bu bir hüzün değil, bir ümidsizlik, bir fütur- du. Artık burada da insan zekâsı, insan ruhu ilâhi misyonunu ifaya imkân bulamıyorsa; burada da bir sürü cebirler ve tazyikler ferdin hür ve seraza- de inkişafı mani olmak ise nereye gitmeli? Hangi ülkenin kapısına baş vurmalı ? İlâhi misyon ! Fakat gerçekten insanda böyle bir sıfat var mıydı ? İnsan denılen mıhlıık 'had- YAKUB KADRİ Bize bıraktıkları eserlerdeki o derin hüzün ve me- lâl izleri, onların ne kadar kimseler oldu- ğuna kâfi bir delil değil miydi ? Niçin bütün ede- bi kitablar birer (Ürn) gibi göz yışlırıylo doluy- du ? Niçin bütün tragedia'lar bir yeis ıhııoıfen içinde bitiyordu ? Lejislatör niçin merhamet ve sertti ? Sosyolog neden daima gayrı Iki küçük oda ile bir daracık mutfaktan ibaret yeni evinde yerleşmek, doktor Hikmet, için uzun ve tatlı bir meşgale oldu. Uzun, çünkü, ev pek ya- rmn yamalak döşeli idi ve bu yüzden bir sürü ek- siklerini tamamlamak lâzım geliyordu. Tatlı, çün- kü bu işleri hep Arlette'le birlikte yapıyordu. Günde, hiç değilse, bir iki saat, Rue Löpice'le Pi« galle meydanı ve Clichy ile Rochechourt bulvarla« rı arasında genç kızla yan yana dolaşışlar, o dük- kândan bu dükkâna girib çıkışlar, sonra ellerinde bir takım paketlerle de eve gelip tıpkı yeni evliler gibi alınan şeyleri asmak, mıhlamak ve sermek için biribirlerine yardım edişler; arada bir, şöyle birer iskemlenin kenarına ilişip başarılan işlere du ? Daima bir şey değiştirmek istiyordu ? Filozof en sonunda neden her şeyi inkâra varıyordu ? Ve yahud şu son yahudi peygamberi Marx gibi bütün mevcud insan cemiyetlerini alt üst etmek emrini en sizi, en ihtiraslısı, en egoisti, en şeriri değil miydi ? Ve bütün kanunlar, bütün sosyal ve moral pren- sipler hep onun korkunç instinct'lerine gem vur- mak için k l mıydı. K lar ve moral dı zatında bütün hayvanlı en k fazilet- Kafası bu biribirini tutmaz düşüncelerle karma karışık, bahçeden dışarı çıktı, caddelerin kalaba- lığına katıldı. Fakat, bu kalabalık onu her vakit- ten ziyad hatsız ediyordu. Doktor Hikmet, şu dakikada. valmdlık blilen 'hiç Bir şeye büsre: N Lüklü buslüri itad edenlek kizilördi? Bunlar her halde bazı mutekidlerin ikleri gibi gökten inme bir takım eıııırkr ve nehiyler de- ğildi ya ! Bunları da y i dı. Ama, bunlar, bütün bu Iıeııf ve iğrenç kalabalık arasın- Ausiğre, yalnız bu h tı. Zira kitablardaki değil, fakat rıyıçtokı kıymet hükümlerine göre insanın şerefi nisbi ve arızi bir dan kaç kişi idi ? Her asır başına ve yahud her on milyona bir faziletli insan düşmüyor muydu ? n da hayatı kim bilir ne iztiraplar, ne fütur- keyfiyettir ve sanat eserlerinin bu p da endüs- triyel matahlardan hiç farkı yoktur. lar, ne hayal kırgınlıklariyle geçip gidiyordu. tini d du. Yalnızlık... Lâkin, bir şehrin gü- rültüsü içinde, p leri bir işlek caddeye bakan bir odadaki yalnızlığı değil, tam manasiyle bir kır ortasında, sessizlik, tııııbelliveuluyyulledo- lu bir yalnızlık istiy Acaba sinirleri çok mu yorgun düşmüştü ? Bütün vaziyetinde bir tayini nöbeti olduğunu zannediyordu. dair birer mülahaza söyleyişler; kısa bir sohbet zemini açışlar; Arlette'in bir şakası, bir gülüşü, bir gözünün ucuyla doktor Hikmeti süzüş, ona, rüyada görse inanamıyacağı saadetler gibi geli- yordu. Gerçi, Arlette'den, kendine karşı hissi bir alâka- nm uyanmış old! veya uy k üzere bul duğunu ummuyordu. Bu eve yerleşme işinde ken- disine bu kadar arkadaşça yardım edişini bile doğ- rudan doğruya gönülden gelen bir sâyike atfede- miyordu. Hattâ, doktor Hikmet, bazı günler, şüp- he ve septisizmasında dıhı ileri giderek, genç lu- zın, bütün hareketlerind. l zoru ile ya- pılın nezaketlerin şemmesini hılo seziyordu. Ger- çi, Arlette'in narin ve oynak omuzları arkasından, hemen her an Madame Lavaliğre'in mütehakkim ve kesif gölgesini hissetmemek mümkün değildi. (Sonu var) İ Hd