6 Ocak 1938 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 5

6 Ocak 1938 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

T CA AA 6-1-1938 h ddi eli — __ HAYAT ve SIHHAT ı- f » A*vrupdt*ı Gözü 'i'_lâ Ün kîli - Şaraba su İçirdiği şarablara su kattığı için meyhaneci tezgâhdarını — pardon, barman diyecektim — cezalandıran mahkeme kararının, sağlık bakı- mından da, tam haklı olduğunda hiç şübhe yoktur. Eskiden, şarabın, bir gıda olup olmadığını akıllarına ge - tirmiyenler bile : — Harama hile katılmaz... Diye şarabı daima susuz içerler - di. Bu genç barman galiba Omiros o- kumuş. O büyük şair de şarabı yarı yarıya su ile karıştırdıktan sonra tetara yaparak içmeği tavsiye eder- miş. Belki, susuz şarab içmeği yasak eden Solon kanunlarını da biliyor da, müdafaasında, müşterilerini sar- hoş etmemek için şaraba su kattığı- nı söylemiş... Fakat şarab hakkında fikirler O- miros ve Solon zamanlarından beri çok, hem de bir kaç defa değişmiş - tir. Bir zaman hekimler de şarabın fena tesirlerini azaltmak üzere şa- raba su katmayı sağlık verirlerdi. katılır mı ? ları hiç de öyle şarablardan değil- dir. Su insanın hararetini giderir, ka - nını temizler. Şarab içerisinde suyun bu hassaları kaybolur. Şarabın, her şarabın ayrı, kendisi- ne mahsus bir kokusu vardır. Gında olmazdan veya keyif vermezden ön- ce kokusu insana zevk verir. Şaraba konulan su nisbetinde kokusu azalır. Bu kokudan dolayı şarabın midede- ki mayalarla tekrar tehammür et- mediğini bile iddia ederler. Bir şarab ne kadar genç ve ne kadar az asit o- lursa içerisine su katılınca hassala- rını o kadar çabuk kaybeder. Bizim inhisar şarabları, zaruri olarak, he- nüz genç şarablardır. Bilirsiniz ki şarabın gençlikten kurtularak suya dayanabilmesi için haylıca uzun yıl- lar lâzımdır. Şarab beyaz olursa, içerisine su katılmaktan zaarrı daha az olur. Bununla beraber gene aynı şarab kalmaz. Hele şampanya şarabı, be- Çeviren: Kerim Bükey “Demek bundan sonra dünya şampiyonluğunu Joe-Louis alacak. “Evvelden hesab edilemiyen bir hâdise zuhur etmezse, yahud, zenci olduğu için, dünya şampiyonluğu maçını yapmasına mani olun- mazsa, hakiki bir tek dünya şampiyonu var : Joe Louis. Düny en iyi boksörü Tunneyden beri ağır sikletlerde görülmeyen, bir sol direkti var. İnsanın tasavvur edebileceği en marifetli, en alım- lr ayak oyunu var. Şimşek gibi öyle dalıp”kaçıyor ki, yumruk isabet ettirmek hemen hemen mümkün değil. Hem solunun hem sağının öldürücü bir pan- çı var. Benim görüşüme ve bütün Amerikan kri- tiklerinin görüşüne göre, şimdiye kadar yaşamış olan boksörlerin en iyisidir. Bu sırada Dempsey masamıza geldi. Son keli- meleri işitmişti. Dedi ki : “Joe Louis hakkında be- nim fikrim sorulacak olursa verilecek bir tek ce- Artık Aktif bir boksör olmadığıma vabım var : » yazdır, diye içerisine su katmak el - Onun iyi hiç bir tesiri bul dığını iddia edenler katresini bile yasak e- derlerken, bir aralık, büyük bir kim- ya üstadının sözleri üzerine şarab mükemmel bir gıda diye tanındı. Şarabın gerçekten bir gıda olup ol- madığı şimdilik şübhelidir. Ona, gı- dadır, diyenler de var; zehirdir, di - yenler de var. Ancak şarab ve daha umumi surette alkol tabii bir ihtiyaç olmasa bile, içtimai bir ihtiyaç oldu- ğunda fikirler hemen hemen birleş- miştir. Alkol içmenin önüne geçile- meyince, onun hafif şekli şarabdır. Şarab içmeği tavsiye edenler değil- se de, itidal derecesinde içmeyi söy- liyenler pek çoktur,. İtidal derecesinde kalmak için de en iyi çare ,tabii, az şarab ve çok su içmektir, ancak ikisini bir araya ka- rıştırarak değil. İkisi bir araya ge- lince ayrı ayrı hassalarını kaybeder- ler, Su alcalen bir maddedir, halbuki şarab ekşi olmasa bile gene asittir. Şarab kaba ve pek ekşi olursa ona su katarak ekşiliğini azaltmak belki ,caiz olur. Fakat bizim inhisar şarah- 5 kuruşla Aç bir çocuğu doyurabilirsiniz Çocuk Esirgeme Kurumu her se- ne olduğu gibi bu sene de Ankara İlk okullarındaki zayif ve kimsesiz (518) çocuğa her gün sıcak öğle ye- meği vermektedir. Bir çocuğun bir ö- ögünlük yemeği beş kuruş tutmakta- dır. Her vatandaş kuruma beş kuruş vermek suretiyle yoksul bir yavruyu sevindirmek imkânını bulabilir. —— Göçmenler iskân mıntakala- rına gönderildiler İstanbul, 5 (Telefonla) — Nazım vapuriyle gelen 1690 göçmen Sirkeci- de karaya çıkarıldılar. Bunlar iskân bölgeleri olan Çatalca, Kırklareli ve Silivriye gönderileceklerdir. bette ki aklına gel Doğrusu suyu da, şarabı da — şa- rabı mutlaka içmek isterseniz — ay- rı ayrı içmektir. Onun için ziyafet sofralarında biri şaraba mahsus da- ha küçük, öteki suya mahsus da- ha büyük — iki bardak koyarlar. Midesi zayıf olanlar yemek ara- sında yalnız su içerler, yemeğin s0- nunda biraz şarab. Midesi zayıf ol- mıyanlar, hararet gidermek için su bardağını, zevk duymak için de sa- rab bardağını kullanırlar. Midelerine eyice güvenen baba- yiğitler yemek esnasında yalnız şa- rab içerek suyu sonradan Mmideleri - nin boşalacağı zamana bırakabilir - ler. Fakat bir yemekte yarım litre- den fazla şarab içmek ifrata gitmek- tir. Yemeklerden başka zamanlarda şarab içmeğe gelince, bu kendi mem- leketlerinde şarab yapılamıyan ace- milerin, yahud şarabla kendilerini kaybetmek istiyen sarhoşların işi- dir. Biz burada ne o acemiliği, ne de bu sarhoşluğu kabul edebiliriz. G. A, Denizbankın teşkilât ve kadrosu Ekonomi Bakanlığı yeni seneden itibaren teşekkül eden Denizbank'ın teşkilât ve kadroları üzerinde çalış- malarına devam etmektedir. Deniz- bank'a bağlanacak olan Van gölü, tahlisiye genel direktörlüğü, İstan- bul, İzmir, Trabzon işletme idareleri, romorkörcülük ve kılavuzluk idaresi deniz yolları, Akay, fabrika ve ha- vuzlar idareleri Denizbank'ın teşki- lât ve kadroları bakanlıkça tesbit o- lununcaya kadar bugünkü şekilleriy- KELEPİRLER Hafif sikletler hakkında bir kelime daha. Ame- rikada boks zihniyeti hakkında söylenen bütün sözlerden mantıkan istihraç edilen, Birleşik Hükü- metlerde her şeyden önce ağır sikletlere karşı alâ- ka mevcud olduğudur. Daha doğrusu yalnız ağır sikletlere. Böyle olduğu da kazanılan para nisbe- tinden meydana çıkıyor. Ağır sikletlerin i ANIDIKAN, 9p Ç - A Buz üzerinde patinaj şampiyonu Sonya Heni tenis oynarken ya şampiyonası fikrini Amerikalılar ileri sürmüş- ler. Gene, ve nihayet bir kaç istisna hariç, dünya Doğudan haberler Vilâyetlerde çıkan gazeteleri çok okumalıyız; memleket bünyesinde - ki değişikliği, zihinlerdeki gelişimi, her şeyi ve her şeyi onlardan takib etmemiz mümkün olduğu için... Yal- nız bu gazeteler, bir takımları gibi, ilân bedelleri bir iki kişiye geçim vasıtası olmak üzere çıkarılmayıp da hakikaten bir mıntakanın düşü « nüşüne ,duyuşuna, kısaca yaşayışı " | na malk olmak, leketin ve dünyanın gidişinden ora halkını ha- berdar etmek gayesile neşredilmeli- dir ki herkesçe aransın ve bol bol o- kunsun, Erzurumda çıkmakta olan Doğu bu maksadı takib eden zuetoler_i- izden biri olmujt MA en uzak köşeleri olduğu için asırlar- ca ihmal edilmiş olan doğu vilâyet« lerine bir iki seneye kadar garbdan, cenubdan ve şimalden, bir iki günde gidilmek kabil olacaktır. O günleri iple çeken doğu vilâyetleri, şimendi- fer gelmeden kendilerini şimendife- re ve asrımızın bütün ileriliğine li « yakat kazanmış görmek isti: ar. Doğu'nun son gelen nüshaların- dan birinde bir sual vardı : Beledi « yeden ne istiy ? Muharririn hatabı cevab iyor : — Gece rahatça çalışabilmek için elektrik, hastalık menbar olmıyan temiz su, temizlik, temizlik ve gene şambiyonaları her zaman Amerikada yapıl: N H h her dünya $ iyonları nın Âmerikalı oldukları iddia odilebilirr. Bunun yüz binlerce dolar giriyor. Hafif sikletler se bir kaç bin dolarla iktifa etmeğe mecbur kalıyorlar. Maamafi, tabii Amerikada da pek âlâ bilini- yor ki, yüksek sınıf boksa, ağır sikletlerden çok daha fazla, tam da hafif sikletlerde tesadüf olu- nuyor. Her sene Amerikan spor münekkidleri ken- di kanaatlerine göre dü en iyi boksörünü seçerler. Daha ikinci senede bir ağır siklet seçil- meyip, vaktiyle hafif siklet şimdi de orta siklet dünya şampiyonu olan Barney Rossun intihab edil- mesi bir tesadüf mahsulü değildir. Ross modern ringin hiç şüphesiz en büyük Ar- tistidir ayak oyunu nerede ise danseder gibi, solu da, bir tabanca kurşunu çabukluğunda. Kabiliye- ti hakkımda bir fikir edinebilmek için, en kestir- unü daki vaziyetini göz önüne getiriniz. -r KA 2'EAsaA Ammarılranın — savısız büvük boksörleri vardı. Şimdi de var. Tommey, Lough- ran, Maxie R: bi karşı kaybedi kadar uzun zaman vaziyete hâkim olmuştu. Bugün fena antrene olan Rosenbloomı şöyle böyle dövebil- miş olan Bob Olin dünya İ Orta sikletd Micky Walkerden beri fevkalâde bir şahsiyet gö- rülmedi. Dundee, Yarosz, ve Babe Risko (son iki- si Polonya L dan) en son dünya şampiyonl rıydı. Orta sikletde Ross dan başka, çok müthiş döğüşen, Ross ile üç defa maç yapıp birini pek az farkla kazanmış ve böylece kısa bir müddet için dünya $ iyonluğ kop ş olan yalnız Mc Larnin var. Hafif siklette, ta 1930 dan beri dünya şampiyonu olmuş ve 1935 de Barney Ros- sun, hafif siklet tacını kilosunun tutmıyarak bırak- ması yüzünden, tekrar dünya şampiyonluğunu ele almış olan Canzoneri var. Son zamanlarda Avrupayı iyice meşgul eden bir le faaliyetlerine devam edecekler ve memur maaşlarını da mevcud kadro- lar üzerinden vereceklerdir. Deniz bank'ın genel direktörünün önümüz- deki günlerde tayini yapılacaktır. Ge- nel direktörlüğe kimin getirileceği henüz belli olmamıştır. le hakkında, bir kelime daha : Amerikalıl hangi hakla dünya şampiyonası maçlarını kendile- rine mal ediyorlar, ve Amerikada yapıyorlar ? Dünya şampiyona maçları ne için Berlin, Paris ve- ya Londrada yapılmıyor ? Bunun türlü türlü sebbeleri var. Bir taamül hukukundan bahsedilebilr. Nihayet ilk önce, dün- K W KESİK B —— —— 24 AŞLAR Yazan: Edgar Wallace — Hayır, ilk defa sizden işitiyo- rTum, — Evet, yeni bir kumpanya kuru- yormuş, Şimdiye kadar kaç tane yıldı- zı işten çıkardımsa hep böyle oldu. Zavallı kızlar, ve zavallı sermaye sa- hibleri ! — Fakat Mendoza İngilterede iyi bir sahne vazii bulamaz. — Neden bulamasın? İngilterede iyi sahne vazileri eksik değildir kil... Bu- yurun Bay Longyval... Briksan başını çevirince sevimli ih- tiyarı, elinde şapkasiyle, kapının eşi- ğinde buldu. Longval, o güzel sesi ile : — Sizi rahatsız ettiğimden korktum, dedi. Avukatımla bir şey görüşmek ü- zere şehre gelmiştim. Stüdyonun ö- nünden geçerken filmin ne halde 0l- duğunu öğrenmek için içeri girmekten nefsimi mennedemedim. — Film iyi gidiyor, Bay Tosgal 'Teşekkür ederim. Bay Briksanı zanne- dersem tanıyorsunuz, değil mi ? | — Evet, evet... tuhaf bir mesele için avukatımı görmeğe gelmiştim, Yıllar Hekim diplomasına sahib olduğumu hemen hiç kimse bilmediği halde ge- çen gün komşularımdan biri gelip hiz- metçilerinden hasta olan birini görme- ğe çağırdı. Kaydolmadan hekimlik et- mekle kanuna karşı gelmiş olup olma- dığımı bilmiyordum. Briksan çevab verdi : — Bir kere kaydolunduktan sonra insan daima hekimlik edebileceği için hastaya bakmakla hatâ işlemiş olmaz- sınız. — Avuükatım da böyle dedi. ? Hastanın kim olduğunu tahmin e- den Briksan sordu : — Mühim bir hastalık mı idi ? — Hayır. Mühim bir şey değildi. Ben bir kan zehirlenmesi karşısında bulunduğumu sandım. Fakat zannede- rim ki yanıldım. Gençliğimdenberi he- kimlik o derece ilerlemiştir ki reçete yazmaktan bile çekindim, İnsaniyete hizmet etmek zevkli bir şey olmakla beraber bu hâdise beni öyle sarstı k! bütün gece uyuyamadım. Zaten o ge- ce de pek karma karışık geçti. Düşü- nün ki adamın biri bahçeme bir moto- var ki tababet tahsil etmiştim. Fıkat o- siklet bırakmış. < 1Ktf N MACR kak vakittenberi hiç hekimlik eti ştim, Longval devam etti 1 — Bunun manasını anlıyamadım. Sonra dostumuz Fosu gördüm. Pek düşünceli idi. Briksan hemen sordu : leri göründü, mesi, Kolonyalı Hein Domgörgeni en iyi zamanın- — B_ayan Mendoza kendisini kabul etmenizi rica ediyor, dedi. Knebvortun yüzünde sıkıntı âlâmet- — Hayır, kabul edemem. Longval söze karıştı ; bebi de, şüph Amerikalıların dünyanın en iyi boksörleri olmalarıdır... Tabii, Schmeling ve Marcel Thil var. Paolino ve Carpentier vardı. Fa- kat büyük boksörlerin çoğu Amerikalılardır. 'Ya bizzat Sehmeling, dünya şampiyonu iken ne- rede döğüştü ? Amerikada, Ne için ? Bu sualle- rin bı ayni da dünya $ lukl izlik istiyoruz. “Ekmekler hilelidir, çünkü lüzu- mundan fazla fırın vardır. Bunlar ka bilmek için hile yol sapı« yorlar. Kasaplar, lokantalar, kahve- ler ve oteller de öyledir. Tahdid et-« meli, “Hamamlar inanılmıyacak kadar pistir. Soyunma yerleri ve havlular, sanılır ki, aylardan beri temizlen- iştir. Bunlara sıcak su devam- arı- nın ne için Amerikada yapıldığ da bidir. : Çünkü Amerikalılar fazla para veriyor. Bu kulağa biraz bayağı geliyor. Fakat profes- yonel bir boksör para k. ktır, | l dır ve k . K bildiği ka- dar çok para. Fakat insan keyfi için, sadece keyfi için de boks yapabilir. Insan — boksta da &ö a . ARŞR sız verilir, sıcak suyu çekişerek bö - lüşen müşterilerin hali görünecek bir manzaradır.,, Bu sualin cevabı bir çok şehirleri- mizde aynı değil midir? Elektrik, su, temizlik, hilesiz ekmek, sıhi et, el KSN AMATÖRLER 'Amerikan amatörleri muhakkak ki, kardeşleri profesy ler gibi, düny en iyileridirler. 'Tetkik edelim. A l ör boks sporunun esasını daha dikkatli tetkik edelim. Fâkat profes- yonel spor faslınmı kap dan ve ör sporu ile meşgul olmadan önce şunları tesbit edelim : Amerikan profesyonel boks sporu, amatör boks sporu olmasaydı hiç bir zaman bugünkü vaziyete gelemezdi. Gene, Amerikan amatör boks sporu da profes- yonel boks sporu olmasaydı bugünkü mevkiini bu- lamazdı. Amatörler için büyük profesyonel boksörler bir örnek, bir gaye olmuşlar ve birer örnek ve birer gaye olarak kalmışlar ve kalacaklardır. Profesyo- neller için amatör boksörler tükenmeyen bir Re- servuar idi, tükenmeyen bir reservuar olarak kal- mışlar ve kalcaklar da : Birleşik Hükümetlerde amatör boksörlerin sayı- sı takribi olarak ta tahmin edilemez. Amatör bok- sunu kontrol eden, daha doğrusu, ona nezaret eden spor idare teşkilâtının elinde bu hususta hiç bir imkân yok. Amatör boks sporu Almanyada olduğu gibi, bir teşkilâta malik değildir. Diğer bir çok sporların tabi bulunduğu gibi, A A U (Amateur Athletic Union) a bağlıdır. (Sonu var) — Hayır, onu değil sizi görmek is- tiyordum. Siz hafiyesiniz, değil mi ? Briksan, Stellanın kendinden ne is- teyeceğini düşünerek : — Evet, cevabını verdi, — Arabam sokağın başında duru- — Nerede gördünüz? — Bizim evin önünden geçiyordu. Ben, bahçe parmaklığı önünde pipo- mu içiyordum. Kim olduğunu görme- den selâmladım. Dönüp bana bakınca Fos olduğunu anladım. Bir ziyaretten geldiğini ve diğer bir ziyarete gittiği- ni söyledi. — Saat kaçtı ? — On bir kadar olmalı idi. Pek emin değilim. Uyumak üzere eve döneceğim sırada idi. Briksan, Sir Gregorinin, Stella git- tikten sonra tekrar gelmesini söyliye- rek Fosu kabul etmemiş olacağını dü- Longval başını sallıyarak : — Ne günlere kaldık! dedi. Benim köşk şimdiye kadar süküneti ile dikka- te şayandı. Sonra Knebvorta dönerek: — Film bitince bana gösterirsiniz, değil mi ? — Elbette, elbette Bay Longval. — Bilmem neden onunla bu kadar alâkadar oluyorum. Bir kaç hafta ev- veline kadar bir film nasıl yapılır, bilmiyordum. Zaten bugün de daha fazla bir şey bilmiyorum ya !... Bu sırada Knevbortun kâtibi başını — İşt edün gördüğüm biri daha. O- nu görünce civarda film çekmekte ol- duğunuzu sandım. Fakat sonra Bay Fos yanlış düşünmüş olduğumu söyle- di. Ne sevimli kız, değil mi ? Jan kısaca: — Evet, dedi, Ve ihtiyar çıkıp gittikten Briksana dönerek ilâve etti : — Nesevimli kız, ha? Longvalin Stellayı sevimli bulmasına ne dersi- niz? Eğer bu kadında bir parça sevim varsa şeytan kim bilir ne kadar sevim- lidir.. sonra XXII Kesikbaş Briksan dışarı çıkarken Stüdyonun parmaklığı önünde Stellayı görünce kızın Grif şatosuna yemeğe davetli olduğu aklına geldi. Stella, Briksana doğru yürüdü : — Sizinle görüşmek istiyordum. Yazıhaneye bir pusula göndererek si- zin orada olup olmadığınızı öğren- mek istemiştim. — Öyle ise — pusulanız yanlışlıkla Knebvorta verilmiş olacak ! Stella, Knebvortu istihfaf ettiğini na uzatarak : göstermek istiy l yor. Benimle eve kadar gelirmisiniz? Briksan tereddüd etti. Adeli gör- mekte istical ediyordu. Vakıa ona ne söyliyeceğini bilmiyordu; Bir şey müsğtesna,.. Fakat onu henüz kendisi de bilmiyordu. Nihayet : — Memnuniyetle, dedi, Stella, otomobilini maharetle kulla- nıyor ve bütün dikkatini direksiyona verdiği için konuşmuyordu. Briksan, Stellanın zarif küçük salo- nuna girince bu umulmadık davetin sebebini izah etmesini bekledi. * — Bay Briksan, size bir hikâye an- latacağım, ve bu hikâyeyi sizin bilme- niz lâzım geldiğini zannediyorum. Kızın yüzü solgun, hareketleri si- nirli idi. — Size her şeyi söylediğim zaman bilmem hakkımda ne düşünürsünüz ? Fakat buna her halde razı olmalıyım. Artık susmağa tahammülüm kalmadı. Holde bir zil çaldı. — Telefon, bir dakika müsaade e- din. Kapıyı yarı aralık bırakarak çıktı. Briksan, Stellanın kendini telefona ça- ğırana kısa ve sert cümlelerle cevab verdiğini işitti, ve sonra susmasından rını silkti. da mütalea beyan etmiyerek dinlediği- iyi abilecek gazino, ve ilâahır.... Ç Fakat dikkat edilirse görülür ki bütün bu yoklukların veya eksikle » rin sebebi de bu cevabdadır: Küçük esnafın bol olduğu yer varlıksız yer- dir. Kayıdsız osmanlı imparatorluğu doğuyu asırlarca hudud muhafızı o- larak kendini korumağa memur et « miş, fakat onu korumağı düşünme « miştir. Harbler, istilâlar ve sonsuz bir ihmalden başka bir şey görmiyen oralara elektriği, temiz suyu, hilesiz ekmeği, sıhi eti, iyi lokantayı ve her şeyi cumhuriyet verecektir: Kalkın - mayı umumileştirip tamamlıyarak... Bu dilekler ve bu tenkidler kal- kınmanın hissedildiğini ve refahım geniş adımlarla yaklaştığını haber veren ilk alâmetlerdir. Doğudan ge- len haberleri memnuniyetle karşıla- yalım. — N. Baydar. İstinye dok şirketi Ekonomi Bakanlığı, hükümetçe satın alınan İstinye Dok şirketinin tesellümüne önümüzdeki — günlerde başlıyacaktır. İstinye Dok Şirketi ile fenerler idaresi yeni kurulan De- izbank'a dev k ve Denizbank tarafından işletilecektir. ni anladı. On dakika sonra geldi. Göz- leri parlıyordu, yüzü-kıp kırmızı idi. Sordu : — Size nakledeceğim hikâyeyi bir başka zamana bırakırsam bana darılır- mısınız ? Stella, muhakkak ki, Sir KGregori ile görüşmüştü. Kız buna dair bir şey söy- lememiş olduğu halde Briksan bundan emindi. Fakat ona cesaret vermiş ol- mak için ; — Bugünkü işi yarına bırakmamak daha doğrudur, dedi. Stella dili ile kuruyan dudaklarını ıslattı. — Evet, biliyorum. Fakat şimdilik bir şey söylememekliğim için bazı se- bebler var. Yarın buluşsak olmaz mı ? Briksan, bir an evvel serbest kalaca- ğını da düşünerek : — -Siz bilirsiniz, cevabını verdi. — Sizi geri götüreyim mi ? — Hayır, teşekkür ederim, yaya dö- nebilirim. — Sizi şehre bırakayım. Ben de ora- dan yoluma devam ederim, Briksan, Stellanın nereye gideceği- ni tahmin ediyordu: Grif şatosuna. Ni tekim, Briksanı otelin önüne bıraktık- tan sonra bir anda o 'tarafın yolunu tut tu. Briksanın önüne çıkan otel garsonu, — Size bir telgraf var, dedi. Garsonun, yazıhaneye gidip döne- rek uzattığı şu telgrafı, Briksan, hay- retle okudu : (Sonu var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: