18 Kasım 1937 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 5

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

L ULUZ LLLLLLLDR 3..._..,"..,."""""_"" HAYAT VE SIHAT Sdarranunaf” Lâhnayı sevmeseniz de... Kış mevsiminde gene bir kaç de- fa olsun yersiniz. Vakıa kutu seb- zeleri her me de imdad Yetişseler de insan bütün kış kon- serve yemekten bıkıyor, taze sebze aranılımca da lahna ile pırasadan '!lı_ııı pek te bulunamıyor. Gönül kimi severse... gibi, gönül hna yemel bozlantan a Hi kimse bir şey diyemez ama, doğru- Sunu isterseniz, lahnayı sevmemek aklı sayılamaz. Hekimler onu pek “'_n zamanlardanberi daima sena et- Mişlerdir. Lahnanın daha kimyaca tahlili yapılmadan, — vitaminlerin ne kendileri ne de lüzumları bilin- meden önce, lahna türlü türlü illet- *"_devı olarak tanınmıştı. _Bll' kere, serhoşluğa mani olur d'Yf şöhret kazanmış olduğundan eski Zaman mısırlıları çokça şarab iİçmeğe niyet ettikleri vakit, işe aşlamazdan önce bir çok haşlan- mış lahna yerlerdi. Şimdiki alman- larm da çok bira içtikleri vakit şukrut yemeği sevmeleri o zaman- l_“ dhfl kalmış bir âdet olsa gerek- tir, bizde de rakı mezelerinin ara- sında bazan lahna turşusunun da ir yeri bulunması, şüphesiz, gene © nazariyenin tatbikidir Eski romalılar hekimliğe emniyet ı.hmâdiklnri için onların baş ilâçları fh"'!ydı; uykusuzları uyutmak i- Şin, çocukları kuvvetlendirmek için, 'aş ağrısını geçirmek, kadınlarda “ıbîılk hastalığı iyi etmek, burun- d."k_' polipleri eritmek, sağırlara i- #ittirmek ve daha türlü türlü rahat- sızlıklardan kurtarmak için hep na yedirilirdi. k; Onların lahna tedavisi muvaffa- iyet vermiş olacak ki, sonradan ı"t'!mış hekimlerden büyükleri bi- “_l'hnğ)'n karşı teveccüh — göster- :şılerdi. Ancak lahna, hekimlerin bel:. düşünce münakaşaya da se- K _o_lmu!, kimisi lahna linet verir, Hl_"':' de, aksine olarak, inkibaz ve- ? demişti. Göz hastalıklarında da diye iddia ediyordu. Fakat bizim rahmetli İbni Sina lahnaya tevec- cüh gösterenlerdendir. Lahna kış iminin baş sebzeleri olduğun- dan bir çok hekimler onu öksürüğe ve nezleye karşı da değerli bir ilâç olarak kullanırlardı. Kına kıma ve kinin daha bilinmediği zamanlarda lahna sıtma hastalığını da iyi eder- di. Mikroblar keşfedildikten sonra bile, barsakları mikroblardan te- mizlemek ve kan içerisindeki zehir- leri çıkarmak için lahna yediren hekimler olmuştur. Lahna her yerde insantiyi besler diye tanınmıştır. Fakat bu cihetten şöhreti çok yağ içmesinden ileri ge- lir. İçinde yüzde 87 nisbetinde su olduğundan asıl lahnadan büyük bir besl kudreti bekl Fa- kat yüzde 7,2 nisbetinde karbonlu idratları hatırı sayılacak derecede bir gıdadır. Lahnadaki maden toz- ları da ehemiyetlice mikdardadır. Hazmının kolay olub olmaması pişmesine bağlıdır, Çok yağlı olur ve az pişmiş olursa, onu hazmet- mek için kuvvetli mide lâzımdır. Çokça pişirildikten sonra üzerine çiy tereyağı konularak yenilince en nazik mideler bile onu hazmeder. Vitaminler keşfedildikten sonra lahnanın kadri — yükselmiştir. A, B, C vitaminlerinin her üçünden de lahnada vardır. Bilirsiniz ki bunla- rın her üçü de çocukların büyüme- sine yararlar. Onun için, eskidenbe- ri çocuklarda şerid düşürmek için kullanılan lahna şurubu, onların büyümesine de fayda verir. Çocuk olmıyanlarda da, suda iyice haşlan- mış, üzerine taze tereyağı konula- rak kızarmış ekmekle yenilen lah- na yemeği bağırsakları zayıf olan- ların ishaline, böbrekleri temizle- meğe, romatizme ve nevarlji san- cılarını geçirmeğe faydalı olur. Haşlanmış lahnanın, belki hoşunu- za gitmiyen kokusu da, az olur. me Si iyi gelir, kimisi de fena gelir G. A, İdam cezasına mahküm alan kadınlar - _B.il' kaç gün evel, Fransada Douai Jüri heyeti katil Bayan Josephine Mo'&"yu ölüme mahküm etti. Fransada kadınlara verilen ölüm ce- arı umumiyet itibariyle tatbik edil- Memektedir. Son yıllarda kadınlar ta- ;'ııimdgn .bir sürü korkunç cinayetler işlenmiştir. Geçenlerde Douai'in ayni ğ“l'l heyeti tarafından koca katili Le- ebre ölüme mahküm edildi; bu kadın PI.Sİ?anedeki höcresinde halâ af edil- :e_ıım b?kliyor. Babasını öldürmesine cegmn ölümden yakasını sıyıran ve 'Zası müebbed küreğe tahvil edilen iolet Noziyer'in ismi hatırlarda ol- Sa gerektir. Bu kanlı facialar serisi, tanınmış as- ttoloğ ve romancı Ren& Trinssius'u cellâdı Bay Deiblers'e üç kadın teslim edilmiş olduğuna işaret etmektedir. Dünya harbında, Paris dıvanıharbı üç kadın casusunu ölüme mahküm et- miştir; bunlar Marguerite Francillard, Madam Ticheliy ve Mata—Hari'dir. Her üç kadın bir çok roman ve filimle- rin mevzuu olmuştur. Fransada 1900 tarihinden itibaren dünya harbı çıkıncaya kadar yalnız bir kadın ölüme mahküm edilmiştir. Bu, rakibini bir kama ile öldüren katalon- yalı genç bir kızdı. Genç katalonyal vaktiyle işl Memurlar ve kanunları Memurda şahsi meziyet ve teknik bilgi esastır. Kanunlarla ve mesleki terbiye ve müsbet mürakabe bu vasıfları artıran başlıca unsurlardır “İleri idare tekniği; salâhiyet ve mesuliyeti elele vermektir, işleri kı- sa bir zamanda kati bir neticeye bağ- lamaktır. Kırtasiyecilik asla esas ve gaye değildir. Kırtasiyeciliğin mana- sı, tek tatbik şekli, süratle fakat isa- betle verilmiş kararları ve işlerden a- lınan maddi ve verimli neticeleri tev- yişi nisbetinde vazifesi ve hacmi ge- nişliyen devlet kadrosu için yeni ve toplu prensibler koymak icab ediyor- du. Bu teşebbüs büyük millet meclisi içinden bir parti faaliyeti halinde gel- miştir. Dokuz mebusun imzasını taşı- yan kanun teklifi dahiliye encümeni r indedir. Bunun bazı esasla- siktir. Türkiye cumhuriyeti memurlarının, istisnasız hepsinin, bu vasıflarla ve bu zihniyetle vazifelerine sarılmalarını istiyeceğiz. Onların da bizden tabii hak olarak isteyebilecekleri; emin ge- çim, emin istikbaldir. Bu da ihmal e- dilmiyecektir.” Sayın başbakan, programında dev- let kadrosunun ana vasfını, yukarıda- ki sözleriyle çok vazih olarak çizmiş- tir. Yüce Başbuğ da nutuklarında dev- let bünyesinde sayılarının ve salâhi- yetlerinin çokluğu, halkla temasları- nın sıklığı bakımından ilk safta olan idare ve'maliye memurlarına şu direk- tifi vermişlerdir: “Maliye memurları da, iç işleri memurları gibi, halkla da- imi teması olan teşkilâttır. Bunların da halkla temaslarında, halk için çalı- şan bir halk hükümetinin tabii vasfı olan azami dikkat ve ihtimam göster mek ve azami emniyet ve inan vermek şıarlarının inkişafına bilhassa itina etmeleri lâzımdır.” Gene nutukların- da Atatürk, bütün cumhuriyet me- murlarında inkişafını istedikleri zih- niyeti şöyle ifade etmişlerdir: “İleri hükümetçiliğin şiarı; halkı kudretine olduğu kadar şefkatine de samamiyet- le inandırabilmesidir. Büyük küçük bütün cumhuriyet memurlarında bu zihniyetin, en geniş ölçüde inkişafına önem vermek, çok yerinde olur. Hem cumhuriyet memurunun zekâ- sına ve seciyesine tevdi edilen bu asil sözler; halkın ruhunda da en geniş emniyet ve hürmeti yaratmıştır. Me- murun, kudret ve Şşefkatle memzuç hi ini kolaylaş k, her türke, büyük Şefin bu direktifiyle verilmiş bir vazifedir. &** Kemalist Türkiyede, iyet rını hülâsa ederek başbakanın nutkun- da hususi yeralan bir mevzuu kı- saca incelemiş olacağız. * bt 1926 memurlar kanununda hangi hallerde ne cazalar verileceği tayin e- dilmiştir. Encümendeki teklifte ise, bu hallerin memuriyetin mahiyetine göre her vekâlet için yapılacak nizam- namelerde tesbit edilmesi daha uygun görülmüştür. Ancak nizamnamelerin de ihtiva edemiyeceği her hangi bir hâdise muvacehesinde neticeye göre ceza tayin etmek salâhiyeti inzibat komisyonlarına verilmiştir. 1926 kanununda “idareten azil” kal- dırılmıştı. Ancak ecnebi memleketler- deki memurlarla vali, kaymakam ve zabıta âmirleri, tayinlerindeki usule göre “vekâlet emrine,, alınabiliyordu. 1931 yılında bu hüküm bütün memür- lara teşmil edilmiştir. Bu teşmilin bir ceza mahiyetinde yapıldığını mütalea eden teklif sahibleri, vekâlet emrine almanın bir ceza unsuru olmaması ve bu tedbir gene kalmakla beraber yal- nız ceza için “azil” esasının kabulü fikrindedirler. Proje mazbatasında de- niliyor ki: “Her devlet teşkilâtında geniş bir tatbik sahası bulan “idareten azil” ilga edildiği gündenberi idare o- toritesi âmme hizmetlerini iyi gördür- mek hususunda o kadar güçlüklere maruz kalmıştır ki nihayet ortaya ye- ni bir kanun mevzuu şeklinde “vekâ- Hiç konuşmadan bisikletle 18.000 km. Svetislav Romanoviç isminde bir yugoslav, Balkan yarım adasında bi- sikletle 18.000 kilometre katedeceği hususunda bir arkadaşiyle bahse tu- Acele et kainle tuşmuştur. Bunda ne fevkalâdelik WGun İçi Başıboş çocuklar Hava dün sisli ve güneşsizdi. An« var, diyı tavsiye ederiz. Bahsin şartları arasın- da bu seyahat esnasında genç spor- da karaya hiç yaraşmıyan ve an ile N ldukl ksiz, dur- ları alış $ - Mapi e bambaşka bir dekor içine h öğle tatilinin cunuün tek kelime kc vardır. R. re Rc iç bahsi | Bu seyahat henüz bitmemiştir. Fa- kat şimdiye kadar alınan neticeye gö- k gibi Kabseden bu. havada; boş saatlerini, ancak pencere arka- sından neşesiz gözlerle etrafa baka- rak geçirebilirdiniz. Dik sırtları sanki uzaklaşmış- ticeden emin bulunmaktadır. konuşmak hakkını | yerinde olmaz mı? görünmektedir. Sekiz ay zarfında 10.000 kilometre yapmasına Trağmen bir tek söz söylememiş olan bu genç, daha 9 aylık mühleti ve alınacak an- cak 8000 kilometresi kaldığı için ne- 10.000 dinar gibi ehemiyetsiz bir meblağın ortaya konmuş olduğu bu bahsi kazanıncaya kadar zavallı spor- cunun ne kadar büyük müşkülâta uğ- rıiyacağını tahmin edebilirsiniz. Dil- siz rolü oynıyan bu genç, meramını daima kâğıd üzerine yazarak ifade etmiştir. Memleketine dönünce, bah- si kazanmış olmaktan ziyade, artık dığı için da- ha fazla sevineceğini tahmin etmek tış Kavaklıdere yamaçları bile bula- nık görünüyordu; yakın evlerde yok- sulluğa benzer bir hal vardı. Sırııı- tırk y klı ağaçlar, hakkak ki, kışın ilk ürpermelerini duy)'ıfrl_ırflı. Gözüm, yandaki boş arsada, iyi giy- dirilmiş, biri iki ve diğeri üç yaşında, iki yavruyu bir değnekle dövmekte olan bir hizmetçi kızla dövdüğü ço- cuklardan müteşekkil patırtılı ve pa- tırdıcı gurupa ilişti. Kanım damarla- rımda durur gibi oldu : kendimi tu- tamiyarak pencereyi açıp bağırdım 1 — Çocukları niçin dövüyorsun ? Üçünün de başları sahibini görme- dikleri sesin geldiği tarafa döndü. — Çocukları neden dövüyorsun diyorum, " F lık ediyorlar. meğe imkân bul ” dilmektedir. Salâhiyeti çok tahdid çok durulacaktır. murlar için bir çok teminat vardır. devlet şürasına müracaat edilebilir. ehliyet şarttır. devlet mü - e- den bu nokta üzerinde, müzakerelerde 1926 kanununda ve teklifde de me- Bütün cezalar, inzibat komisyonları- nın karariyle atbik olunur. Bu karar- lar için daha üstteki komisyona veya Memurun hizmet ve ehliyeti ırt_tık- ça refah ve mevkiinin yükselmesi de düşünülmüştür. Projede her derecede bilfiil üç yıl hizmet esası vırdır: gxp- cak bu üç sene sonunda da terfi için Kanun teklifinde ücretle çalışanlar da bazı hakları mahdud olmakla bera- ber gene memur sayılmıştır. Ecnebi- ler, müstahdemler arasındadır. Ordu, zabıta ve adliye kadrosundakilerle âm- me hizmeti görmiyen ticari ve Sınai lerinin : Yaramazlık eden çocuklar değ- nekle dövülmez. Seni babalarına söy- leyeyim de _gör. ü Sedk yakalayıp sürüyerek aldı götürdü. Evde hep bu hâdiseyi ve Ankarada başı boş kalan çocukları görüştük. Apartımanl ar, çocukl: küçük odalarda huysuzlanmakta haks lıdırlar. Ne yapmalı? Evlerimizin oe nünde bahçelerimiz - olmadığı ıçın anaları onları sokağa bıraksa kim- bilir ne olurlar. Otomobil kullanan bir genç “As- falt cadde gidip gelişli olduğu için ancak köşe başlarında kazaya sebe- biyet verilirse ceza muhakkak!,, di« yordu. Çocukları, bu kadar maddi konu- şan şöförlerin sürat sarhoşluklarna meze gibi ikram mı etmeli ? Onları . mahiyetteki let emrine alma” lesi ko ş tur. Halbuki vazifesinde kusuru görü- len bir memurun âmme hizmetinden uzaklaştırılması - bu uzaklaştırma mu- amelesine ne isim verilirse verilsin - hakikatte azilden başka bir şey değil- dir.” projedeki azil cezası bir memu- ru iki aydan bir seneye kadar hizmet- ten uzaklaştırmaktadır. Bu müddette memuridii İçlü muvalfakiyet Unsurla rı; bütün vatandaşlar için olduğu gi- bi, ancak şahsı meziyet ve teknik bil- gidir. Rejim, her türkün hasletini, fa- az bir maaş verilir. İkiden fazla a- zil cezası görenler de tekaüd edilir. 'Teklifte vekâlet emrine alma ceza :nğhiyetinde olmadığından maaşa ve ziletin en yüksek der ğ da bilginin en sağlam ve en yenisine ulaştırmak yolundadır.. Bu faaliyete ailede, mektebde olduğu kadar devlet kadrosu içinde de devam olunur. Bu yetiştirici faaliyetin devlet bünyesin- deki mesnedi yalnız mesleki terbiye değildir, kanunlar ve bilhassa memur- ların vazife ve salâhiyetlerini tayin e- den kanunlar da bu maksadı takib e- ş | der. Cumhuriyet ilk lar l tesir yap l İ Meri kanuna göre inzibat komisyon- ları kararları mutlak olarak tatbik e- dilir. Teklifteki bir hususiyet; vekil- lere cezanın tayininde verdiği salâhi- yettir. Vekâlet inzibat komisyonları- nın tayin ettikleri cezanın daha hafif veya ağırını vermek hususunda vekil- ler salâhiyet sahibidirler. Projede me- ll_llîyet hükümleri bu hadler içinde ge- nişletilmektedir. ç olduğu bir cinayet, katil kadınların bugün işlemekte oldukları cinayetle rin yanında gölgede kalmaktadır. O- na verilmiş olan ölüm cezası hükmün- $0 neserlerinden birinde bu mesele ile î:’f“l olmağ sevketmiştir. Bu zat, ka- Üi adınların, yıldızların kötü tesiri | nda kalmış oldukları fikrini ileri Tmektedir. Bu bakımdan en korkunç ::alm' 1928 yılı olduğunu söyliyen ro- No, bu yıl içinde Parisin meşhur mün de, kendisinin mahk heyetine karşı takınmış olduğu tavrın çok bü- 1926 yılında neş şi 92 madde- den ibaret olan bu kanunun bir çok kanunla değiştirilmiştir. Bazı vekâlet- lerin teşkilât kanunlarında da memur- maddeleri zaman zaman neşredilen 22 | ! _M'murun salâhiyetine gelince; va- zifeler, vekâletlerin vazife ve teşkilât alarında yer al » 1926 kanu- nunda bu mevzuda tek bir hüküm var- dır. Buna göre memur; kanun ve ni- lar & tadil eden lar var- yük tesiri olmuştur. Çünkü, işlemiş ol- duğu cinayetten dolayr bir nedamet his edip etmediği Sorulduğu zaman, yalnız rakibi olan kadını değil, çocuk- larını da öldürememiş olduğuna tees- süf ettiğin söylemiştir. Hayat, sen ne güzelsin! TAARRUZ —19— Hüseyin Tuğrul, soğuk bir tavırla: — Hayır, hayır, böyle şey olmaz, di- Yor. Yalnız sanma ki bü işteki hissem R mahrum kalacağımı düşünerek sa- b0 Olmaz diyorum. Hayır.... Olmaz di- li r:m_ çünkü yaptığın iş ve bu sebeb- bir 'aşına gelen kazanın kıymeti ayda mı aç yüz liralık bir maaşla ödene- ı:z.__ Onların kıymeti İsmail Zekinin Tveti kadardır.... Bu sözler maceralardan hoşlanan İzacımı da, tenbelliğimi de birdenbi- çılıyor. Hüseyin Tuğrul büs- ö haksız değil; güç bir oyunu he- îî:ğ' hiç bir engele rastlamaksızın bi- ikten sonra bunun neticesini alma- gitmenin manası ne? Omuzumda Şimakta olduğum yara ile hatâmı te- Mizlemiş olmadım mı? rer'üseyin Tuğrul düşündüğümü gö- €rek zaferini tamamlamak istiyor: — İsmail Zekinin hangi işinin ba- :ııı Beçersen geç olacağın gene me- geç değil mi? Halbuki biz âmir olarak Bmuş insanlarız. Zekâmız bize işi- Te bütün in sahibleri olmağı emrediyor. Şu Nakleden: N. B. halde, sen başlı başına bir işin, kendi- ne aid bir işin başına geçmelisin. Hüseyin Tuğrul, böle söylerken et- rafa bakıyordu: — Yahu, bu herif sahiden epeyce zenginmiş! ne güzel ve ne zengin dö- şemiş evini.... Sonra, gördüğü eşya yenecek şey- lermiş gibi şehvetli dudaklarını uzata uzata ilâve ediyor: — Mesele, bütün bu servetin sahibi olarak bu evda kalmaktır. Vaziyet, Hüseyin Tuğrulun dediği gibi, öyle güzel ki, tereddüdlerimle o- nu neden berbad etmeli? Okuduğu gazetelerden hâdiseyi öğ- renerek bana bir tebrik telgrafı çek- miş olan amcam birdenbire aklıma ge- liyor. Tecrübeleri bizi tenvir edebilir. Zaten, tecrübelerinden daima istifade edebileceğimi bana yazmamış mı idi? Orta halli bir kumarbaz olduğumu dü- şünerek her koza lâyırk olduğu ehemi- yeti vermeğe mecburum. Hüseyin Tuğrul vasıtasiyle ona, ben de, şu telgrafı çektim: dır. Bir çok hükümleri ayrı ayrı ka- nunlara zamanın icablarına göre ser- ipştirilmiş olan memurlar kanununu, tedvin tekniği bakımından da kurtar- mak gerekti. Kaldı ki rejimin ilerle- *“Mükemmel bir iş var. Hemen geli- niz.” x Bıldırcın avı Her zamanki gibi keyfi ve sıhati ye- rinde olan Sırrı amcayı hakiki bir memnuniyetle karşıladım. Sırrı amca öyle bir yaşa gelmişti ki bu yaşta in- san ancak birdenbire bunamfak veya göçüp gitmek suretiyle değişebilirdi. Önleri çapraz kapalı, dar ve belli çe- keti içinde göğsü kabarık, gözleri canlı, ve hep o bildiğim ezeli genç a- dam... Vaktiyle başını iyice örtmiyen seyrek saçları şimdi - bir mucize eseri olacak - gürleşmiş; fakat yakından ve işten anlar bir adam göziyle bakınca çok iyi yapılmış bir perukanın bu aca- ib hâdisede tek âmil olduğunu gör- mek kabildi. Fakat bu takma saçlar, bir gün, bir münasebetsizlik ederek uçmuş olacak ki, yahud uçuvermesi muhakak olacak ki Sırrı amca daima elini başına götürerek onu kafasına yerleştiriyordu, ve sık sık tekerrür €- den bu hareketinin sebebini izah et- miş olmak için de “başım bugünlerde gyıı ağrıyor, öyle ağrıyor ki..” diyor- u. Amcamı gizlice kabul ettiğim Dol- mabahçedeki konakta kendisine İsma- Ü. Zöki hödisesini sülat icâ, der ini daha îyi a tmiyıkî bir çekingenlikle pusu meselesini izah etmemiştim lerde sarahat olmıyan ve hakkında emri mahsus bulunmıyan işlerde içtihadlariyle hareket edecek- tir. Madde - 39, Teklifte bu içtihada ancak “mafevk- den talimat almağa veya cevabı bekle- Sessiz, gözleri bir noktaya dikilmiş, beni sonuna kadar dinleyerek, müs- — Bu senin maceran bir polis roma- nına İ?eruiyor L... dedi. İyi tertib edil- miş bir şey.. Fakat hakikatle münase- beti oldukça uzak olacak... Senin bana anlattıkların işin resmi, yani herkese hikâye edilebilecek tarafı olsa gerek... Haydi şimdi yarı resmi, daha doğrusu samimi tarafını, yani yakın dostlara anlatılacak hakikat tarafını naklet. Bu tahmin karşısında, ciddiyetin- den haksız yere şüphe edilen bir adam tavrı takındım, Amcam: -— Haydi, haydi Süleyman, dedi, biz böyle tesadüflere derhal inanacak adamlardan mıyız? Tali, tesadüf böy- le gelişi güzel zuhur edivermez. Bun- ların başlıca unsurları mevcud olmalı- dır ki tali de, tesadüf de iyi neticeler verebilsin... Bu taarruz ve müdafaa hikâyesine, izah ettiğin şekliyle ina- için, çok saf bir adam olma- İryım... Gülümsemekten kendimi ve hakikati saklamağa da artık lüzum görmedim. Genç bir amatörün ustaca fh_rbeıı karşısında hayranlığını ifade için yerlere kadar eğilen bir eskrim muallimi haliyle beni de, bu işte oyna- mış olduğu rolünü anlattığım Hüse- yin Tuğrulu da tebrik etti. Sonra, Cici ile olan münasebetimi doğru bulmıyarak serbestliğime engel l dım olabileceği için ondan hemen kurtul- ları, projenin dışında bırakıl- mıştır. Devlet memuru ohnlda%ıi ahlâ- kt vasıflara daha fazla itina edilmekte ** 4 B. M. Meclisindeki bir teklifin ana hatlarını hülâsa ederek türk okuyucu- larını, yeni direktifler üzerinde me- gezdirirse evdeki işlere kim bakar ? i —Sinamaya gideceğine oturup ço- cuklarına baksın ! ecnebileııle_veyı' e'velı:e _ecnıbî tabii- | B u, basit düşünmenin ilham ettiği yetind bal meno- | Li mütalâadır : ana olan kadının da lunmaktadır. biraz eğlenmek hakkı yok mudur ? Meçhullerre dolu bu meseleyi na:- sıl halletmeli ? Endüstri şehirlerinde kreşler kuru- yoruz. Çok pahalı oldukları için bir mur edecektir. kanun ve nizamların emriyle, sarih e mir olmıyan yerlerde içtihadla hare dur. ları yetiştirmiştir. Yürüyüşüne bir yı mek istenen hak mefhumunu, salâhi: yetin ışığına çıkarmak ve fakat yolu doğma fahişe hali vardır: tehdid eder, yet ettirir..... rol etti, İsmail Zeki hakkında geniş türlü adli takibin artık bırakılmış ol- duğuna emniyet getirdikten sonra bit avukat gibi dosyamızı ele aldı. Sırrı amca, Hüseyin Tuğrulun fik- rinde değildi; ona göre oyun kazanıl- mış değildi, fakat iyi bir vaziyette i- di ve hususiyle artık ricat edilemi istiyoruz. Bir hazırlık sırasında söz- le, yazıyla gösterilecek umumi alâ- ka, bizi iyi neticeler almağa muvaffak Salâhiyet de ,hürriyet gibi, üst ve alt kademedeki memurların vazifele- riyle hududlanır. Bu mesafe içinde ket bir memurun en tabit vasfıdır. On- da bu hasleti kuvvetlendirmek, yalnız kanunların değil, mesleki terbiyenin de bir vazifesidir. Bilhassa murakabe, memura salâhiyetini kullanmağa teş- vik edici müsbet bir terbiye unsuru- | karada daha mesut Cumhuriyet idaresi, son. yıllarda, her vekâlette kuvvetli murakabe uzuv- ğın evrakın ağırlığiyle ahenk veril- nu şaşırmamasını yakından murakabe etmek, rejim için artık güç olmıyan bir mevzudur. Kırtasiyecilik, menfi AAA AR OT L G L T AA mamı sıkı sıkı tenbih etti. Bu teklif karşısında, sevgim dolayısiyle değil, hattâ iyi kalbliliğim dolayısiyle de de- ğil, ancak lüzumsuz yere yapılan bir fenalığın uğursuzluğuna inandığım i-|le Sırrı amcadan şu tavsiyeyi aldım: çin, şiddetle mukavemet ettim. Cici'- nin hayatımda pek az bir yer tuttuğu- nu, bana sonsuz bir sadakat ve şefkat gösterdiğini ileri sürerek müdafaasın- | olduğunu bir kerre deha isbat ederek da bulundum. Cici'nin muvakkat su- rette muhafazası kararlaştı. Aksi tak- dirde her şeyi yüz üstü bırakacaktım. Hattâ bu tehdid, Hüseyin Tuğrulun âıkrini şöyle ifade etmesine sebeb ol- u: — Sırrı bey, sizin yeğende anadan ci_yak ciyak bağırır, sinirleri boşalır... Ymm altı yaşının bütün çocuklukla- riyle insanı ürkütüp arzularına tebai- A_mcam meselemizi inceden inceye tetkik etti, sözlerimizin sıhatini kont- izahat istedi ve taarruzdan dolayı her iki odalı dairelerine başlarımızı (| p.? Avpklı . a apar çocuklarımızı birer mahbus gibi tuta« mayız. Her büyücek mahallede bir çocuk bahçesi tesis in imkâ yokmudur? Ancak, Yenişehirdeki Wdh ILL,J kı;m, el .İrr cezbedecek ne vardır? Şehir- -| deki ve Yenişehirdeki umumi bah- çelerin birer köşesini çocuklar için bir takım eğlence imkânlariyle techiz ederek bunları birer küçük kültür parki haline getirsek : başı boş çocuk- lar mini mini apartmanlarla dolu An- olmazlar mı idi? — N. B. bir murakabede uğranacak mesuliyete - |siper olarak hazırlanır. Memuru bu si- perlerden yalnız kanunlarla değil onu - | yakından takib eden şefik bir mura- -| kabe ile çıkarabiliriz. Ve “salâhiyet ve mesuliyetin elele vermesi” ancak böyle mümkündür. Kemal ÜNAL — Tam zamanında meydana çıka- rım, diyordu. Muhaberemizi temine delâlet et- mekte olan Hüseyin Tuğrul vasıtasiy- “Artık İsmail Zekinin konağında faz- la kalmamak ve ayağa kalkabilecek halde olduğuna göre saygılı bir adam evine dönmek lâzımdır. Böyle hareket ettiğin takdirde İsmail Zeki nazarın- da itibarın artacaktır, ve İsmail Zeki, içiniçin yanan bir ateş gibi mütema- diyen seni düşünmeğe mecbur olarak ilk talebte istediğini yap K tavsiyesi A »|ısmail Zekinin israrlarıma, Güzinin “size alıştığımız, sizi aileden saydığı- mız halde bizi böyle bırakıp gitmek olur mu?” gibi iltifatlarına rağmen - - Ve il Zeki, sabahleyin erk F çaldı. Her şeyden şüphe etmeği bir ze- kâ eseri sayan amcam İsmail Zekinin böyle habersiz gelişine hiç şaşmadı; tuvalet odasına saklanarak oradan O- nun ne biçim odam olduğunu tetkik etmek istedi. Ona göre bu ziyaret ancak merak sevkiyle yapılabilirdi: maksad nerede ve nasıl yaşadığıma - hazırlanmama ye- cek kadar ilerlemişti. Amcam, İstanbulda olduğunu İsma- temişti. vakıt bırakmadan - bir meşhud cürüm yaparcasına vakıf olmaktı. Fakat ben, şayet bir merakı tatmin için gelmiş il Zekiden kati surette gizlememi is- | olsa bile bunu kendiliğinden yapacak, —— (Sonu var) evime döndüğümün ertesi günü, İsma- S saİy Si k 4 B Ş ğ Ç

Bu sayıdan diğer sayfalar: