11 Nisan 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8

11 Nisan 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Türk Safosunun Hayah TEFRİKA No. 9 Sıra Turgut Reise Geldi Tehlike, Dört Yüz Harp Gemisi Halinde Cerbe Limanını Göz Hapsine Almış, Yakınlara Sokulmuştu pm sık sik Tunus ke yılarma geliyor, dört yüz gemiden mürekkep bir filo ile en binlerce kişiden teşekkül eden bir kara ordusur ardanberi ka- ye avaşıyordu. Bu k düş tam beş ay göğüs gerdi, her şehide be zmdan yirmi İspanyol neferi feda ettirdik- ten sonra b ın toprak halin. de İmparator Şarlken ordusuna teslim ol Şimdi sıra meğe gelmişti. şehir, o büy nan kuv- “ ck karşı urgutla boy Amiral nı Cerbe 4 maz bir günde — üi ve meş- ut Reisin orada sını, yahut An- un di zaruri mek di Jikten giriş pedüz delilikti ve bu deli ırlı bir netice çıkmasına t at Türk gü- cimün şiarı m maktı ve o gücün tü. Onun için Ande: a limana doğru sürmek istediği ge. milere Turgut tarafından yol ve- karaya çıkarılan bata li ateşiyle filo la beraber tehlike, “dört yüz harp g halinde, Cerbe li- manın »sine almış demekti gün bu büyük filo o küç kuru bir çıra gibi mutlaka tutuş- turacak, alev alev yakaca Bu vaziyette Turgut Reisle arkadaş larına ve gemilerine nasip olacak Akıbet ise, o çıra yangını | İçinde tutuşup mahvolmüktan başka bir şey olamazdı. Ressamı: Münif Fehim Resimlerin her hakkı mahfuzdur Türkleri, toy kalbinin bütün temizliği ile artık güzel buluyordu Amiral Anderya, bu kanaattey- onu yoldaşlık etmekte bulu - skeri kumandan Ge müs» kia a başbuğluğile şe - n $ Hidivi Vega bu di, Minimini bir şehri k korsanının elinden — f9- kat o korsanın bulunmadığı bir günde — almak şerefine ortak ol. mak hirsiyle Mehdiyye alay alay asker getirmiş olan eski Rodos şövalyeleri bu kanâatteydi. Hattâ milli İspanya kahramanla» rından Lui Vargas — bir Türk kurşuniyle vurulup ölmeden ün- ce — bu kanaatteydi. Belki Cerbeliler de bu kanaat- teydi. Fakat başta Turgut Reis olmak üzere Türkler başka bir i- man besliyorlardı. Anderya Dor- yaya yenilmiyeceklerine şüphe et- miyorlardı. — İşte bu iman onları hep birden harekete geçirdi ve ta, bir ham- önleri; Turguda aittir. Lâkin arkadaşları- nın da o şerefte büyük bir hisse- leri vardır. Çünkü düşünen başa, yapan el yardım etme; düşünü- len şey, ekseriya hulyadan ibaret kalır. Cerbede de Turgut Reis, bütün filonun — düşman ateşine açık duran — limandan kaldırı - hp adanın öbür tarafına, düşman donanmasına görün: götürülmesini düşündü ve bütün ler, kaptanlar, levnetler bu fik. ri münaksşasız kabul ederek ta - sahasına çıkarmak İçin atıldı, piti — Istanbulu muhasa- ra sırasında — Türk donan- masını karadan yürüterek Halice indirdiğini biliyoruz. o Turgut ta, ayni işi Cerbede yapmış gibi rünürse de her iki büyük Türkün bu kamlelere giriştikleri sırada bağlı bulundukları şartlar gözö- nüne getirilirse, Turgudun kazan- dığı şerefin daha büyük olduğunu kabul etmek lâzım gelir. Çünkü Fatih Sultan Mehmedin yapmak geremeeremeeemmemeseaseseeseeeeeeeeaeeeseeseeseaaseseeesseaseseseseze Gü ünah Bende mi? TAN istediği işe kuvvet yoktu. Ve emri altında on binlerce insan bulunuyordu. Hal, buki Turgut, korkunç ve hemen hemen hücuma hazır bir donan « manın tehdidi altındaydı, silâh ar- kadaşlarından başka da yardımcı. ya malik de; engel ol Öyleyken bu yaman işi yapmı - ya girişti. Bataryaları $ık sık terek düşmanın ğı sırada Türk filosu ğu limar le- gözünü oyaladı- bulundu. an adanın öbür yal na kalın tahtalardan geniş bir yol döşetti, bu tahtalı ie kay ganlık bu: sonra gemileri tek rarak bir lin indirdi ve hemei kenleri şişirtip enginlere O esnada — Turgut Reisin bü - Anderya Doryaya teslim oluşunu ( seyretmek üzere Sicilyadan bir kaç yüz asilzade ge- liyordu. Turgut, denize açılır açıl- maz onları taşıyan büyük gemiye rastladı ve bir kuru $ikı topla ge- miyi durdurarak zapt, içindekileri de esir etti. Anderya Dorya, bu işler olup biterken Cerbe limanı önünde Turguta yapılacak mua - meleyi kararlaştırmak üzere mec- lisler kurüp dağıtmakla meşguldü. Menkıbe, deli Caferin ağzında sadelikle karışık müessir bir aza- met alıyordu. Onun, meselâ tahta. dan yol döşenmesini tarif ederken vâklâyı basit göstermeğe özenişi dinliyenler üzerinde ters tesir ya- pıyor ve o yol ziyafet solonunda binlerce amelenin alın terile ve yorulmuş adalelerile döşeniyor « muş gibi herkesi hülyalı bir hay- ret sarıyordu. Hele kadınlar, bü- yülenmiş samiacak kadar beht i- çindeydi. Fakat bu şaşkınlığın on- ları mahzuz ettiği de anlaşılıyor. du. Başka türlü nasıl olabilirdi ki, karadan filolar yürüten Türkler, gökten yere inmiş veya denizlerin dibinden fırlayıp şuraya buraya dağılmış kimseler değildi. Her mil- letin efradı gibi onlar da bir ba- bayla bir ananın vücude getirdi- ği mahlüklardı. Lâkin düşünce, duygu, cüret-ve hareket bakımın- dan kimseye benzemiyorlardı, tâ biate, tahakküm için yaratılmış görünüyorlardı. İşte bu üstünlük, o menkıbenin aülatılması sırasın. da, her kadının idrâkinde derece derece tebarüz ettiğinden topunu birden tatlı bir şaşkınlık istilâ edi- vermişti. Koca koca harp gemile- rini karada yürüten Türklerin bir kadın kalbini ne yükseklere ve ne derinliklere götürebileceğini o şaş- kınlık arasında düşünmeğe sav: şanlar ve bu düşüncenin hazzıyle yarı baygınlaşanlar da vardı. (Devamı var) celeyin “yürüttü, serbest yel Tuhaf ş6y!. Hayal bir türlü siliymdyocdu. denbire silkindim. Gözlerimi rlekler üzerine aldı- | uğuşturdum. Hâlâ k bir | tenizde İstanbul belediy la caktır. anberi Beşiktaş yda verebilecek bir ye yapılmış & Cüm- getirsin ve hâlen ikin: cede senedir el sü: ler tamir görsü cü dere- tm; miyen cadde Beşiktaşta: $. BERK 9 Bir zehirlenme şikâyeti hakkında Belediyenin tavzihi Gazetenizin 6—3—939 T. Wi nüshasında (dir zehirlenme hâdisesi) başlığı altında- ki yanı üzerine tetkikat Icra edi Hası e ve gündüz de- miyerek gör er dakikasında daşların sağlığına bekçi bulunan ve bütün müracsatları vicdan ve faziletin emretti. | gi yollarin ve en büyük bir hassasiyetle is'afı h bir sıhhat müemesesidir, Halbuki şikâyetçinin imli bu iki hastanın bu 1 için hemen emir verildiği n yattıkları koğl yola bulunmadığından dolayı yere yatak serilmek suretiyle koğuşa a- ınacakları tebliğ edilmesi üzerine şikü- yetname sahibinin büyük bir usabiyetle kendisinin zengin ve hastelarını pars "le tedavi ett Kudrette olduğunu yerek mutlaka karyolaya yatırılmasını muslren İslep elmiş ve bunun imkân- sızlığını anlayınca hastalarla beraber has taneyi terkettikleri > anlaşılmış olduğun- | | dan keyfiyetin o yolda gazetenizde han meşrini dilerim. Vali ve B. elsi Nama K. YENAL . Şeref ve haysiyete saygı gerek 20 —3 — 080 tarihli çerçeve icinde (Yeni bir v ltnda eki belediye ında bir yan Akadar etmez. Fa doşların şeref ve hapsiy ballliği var, Bir vatandaş si- züldüğüm budur. belediye mühusebeci Cümhuriyette Yüksek beledi - | ğ vatan- | | meden bir (muhbiri s9 İme sahtedir deri, Dünyada ol- muyan, olamaya ki?. Bundan do- 7.. Bayılmamak kin dilim tutulmuş, ellerim keçelenmişti. Demek Nüvit Bir 11-499 Beşiktaş Yolları Bakımsız Bir | Halde doğru dersi ıya kadar Türk vatandaşı karşısında rak teşhir edil- miş olmayacak mi? efendim, letine | gitmiye ne olmıyan bu » kendim olmak üze ir dostum di Hayır, dedim. Kabahat hav telere verenlerde buldum. Fa tem gazete muhbirl srkadaş ta Beyazıda ar neden zahmet edip, hem kendini hem bizleri meral kun belki doğrudur malle yanlıştır. musun kiymet ve mahiyetini bilmekle ve ora göre nmak lüzumunu idrak ete mektedir. Yoksa her muhbiri sadık gere ef ve Allaha emanet Dekter CAN Muhasebe Memurları Hakkında Bir Karar Ankara, 10 “Tan Muhabirinden) Kaza malmüdürlükleri ile vilâyet muhasebe müdürlüklerine mülki ve askeri müesseseler muhasipliklerine tayin olunacak memurların işe baş- ladıkları hemen o gün kendileri ta- rafından bir tahriratla zat işleri mü- dürlüğü firmasile Vekâlete büdirile- cek ve seleften devralmağa başlan- dığı bir telgrafla muhasebat umum müdürlüğüne yazılacaktır. Halef ve selef arasında yapılacak muhasebe devir cetvellerinden bir nüshası ha- lefin şubesi firmasile muhasebat u- mum müdürlüğüne gönderilecektir. Her hangi bir sebeple olursa olsun, — eski muhasip devir | ver- ayrıldığı takdirde | sebebi tasrih ve sabit, bir tarafa gitmiş İse bu da beyan-edilmek suretile keyfi yet yeni muhasip, tarafından derhal ve telgrafla muhasebe umum müdür- lüğüne bildirilecektir. yl Hususi İdare Bütçeleri Ankara, 10 (TAN) — V susi idereleri 1939 bütçe İ Dahiliye Vekiletine mıştır. Kırşehir, Elâzığ, Yozgat, İz- mir, Eskişehir, Gaziantep, Kırklare- Hi, Çgruh, Kastamonu ve An talya bütçeleri Vekâlette kurulan bir komisyon tarafından tetkike başlan. İ mıştır. Diğerleri de gelmek üzeredir. n kendimi zorluyordum. Lâ. evlenmişti?.. aldanıyordum.. Bu işte bir yanlışlık vardı. Kendimi teselliye çalışırken, dimağımda bir ş e Yazan: Kerime Nadir — Ben ”Kansk,, e seyrek gelirim. Fakat babam bir müddettenberi burada oturuyor. Yüksek rüt- beyi haiz bir asilzadeydi. Lâkin bir ithama kurban oldu.. Burada menfidir.. o Bu gece büyük bir balo verilecek. Hem babamla tanışmış olursunuz, hem de biraz eğlenirsiniz. Iyiliğinizi hiç bir zaman unut. Muş değilim, Halük Bey. sözü söylerken samimi nazarlarla Kasabaya girdik. Bir müddet yürüdükten ve bir sürü sokağa girip çıktıktan sonra, bahçe içersinde büyük ve kârgir bir binanın önüne geldik. Ortalık Iyice kararmıştı. Bahçeyi yürüyerek mermer mer- divelerden çıktık. Geniş bir tarasın üzerinde bir çok kadın ve erkek oturmuş görüşüp konuşuyorlar- dı. Büyük ampullerin aydınlattığı bu kalabalık sa- hayı geçti madı birden açılmış olan bir kapıdan muhteşem bir salona girdik. Ben burayı salon zahnetmiştim. Halbuki antreymiş... Zira birez sonra daha müzeyyen ve daha geniş bir salonda bu- lunüyorduk. o Bütün bu geçtiğimiz yerlerde hep süslü kadınlar ve gayet şık erkekler vardı. Fakat kimse bizimle alâkadar olmuyordu. Piyer beni, ak saçlı, orta boylu ve siyah redin- gotlu bir adamın önüne götürerek; — Işte babam.. dedi Ve babasına dönerek: — Size bahsettiğim Halük Bey! diye ilâve etti, Tbtiyar elimi avuçları arasına alarak, sanki beni kırk yıldan tanıyormuş gibi muhabbet ve samlmi- ten sonra Iki oldum deli- Ve oturmam için oldum.. Pek memnun kanlı.. Bize şeref verdiniz.. dedi. yer gösterdi. Uniformam pek yeni değildi. O kadar süslü insa- nın içinde sikılıyordum. Lâkin zihnim (meşguldü. Demek bazan bir etirim insana. mesnt anlar vasa- TEFRİKA No. 21 *-**--* tabiliyordu? Veyahut, bir cürmün oluyordu. Piyer beni bir çok kimselere daha prezante etti, Bunların içinden mütecessis birisi kulağıma eğile- mükâfatı, il Kontu ne suretle tanıyorsuuz? diye sordu Hangi kontu? dedim. Kont Voronikofu!.. Hal, Şey. Oğlu ile tanışıyordum.. O da ben! babasına takdim etti. Bu sırada, Piyer koluma girerek beni geniş ve müzeyyen antreyo çıkardığı için muhavere yarıda kalmıştı Evvelâ, emsaline pek seyrek tesadüf edilen zengin bir büfeye gittik.. Biraz şampanya ve bir kaç pasla atıştırdım. Sonra arkamı tarasın kapısıns vererek hasır bir koltuğa oturdum. Karşımda, du. vara asılı büyük bir ayna vardı ki, içinden ta tamamiyle görünüyordu. Ben etrafımdan ziyade ay- nanın içinden arkamı seyre dalmıştım. Hayalim daha uzaklara, çok uzaklara gitti. Derin ablarla göğsümü şişirirken, kalbimin üzerinde bir avuç ateşin muannit bir ısrarla beni kavurduğunu hissediyordum. Bir aralık tamamiyle kendimi hayale kaptırdım Şimdi önümde akasyalarla çevrilmiş bir geniş yo vardı. Fakat burası yol da değil, âdeta bir küçük bahçe, yahut bir set üzeriydi.. Eğilip doğrulan bir takım hayaller arasında, gözlerimin önünden hiç bir an silinmiyen bir çehre, tebessüm ederek konu- şuyordu. Bu kadar vazıh bir hayal beni hayrete dü- şürmüyor değildi. Lâkin, her şeye rağmen, onu kaybetmek korkusiyle hareket bile etmiyordum. Bu sirada koluma birisi dokundu. o Bunun koni Voronikof olduğunu anlamıştım. Başımı çevirmek istemediğim için gayri ihtiyari: — Biraz müsaade edin, dedim. Kont hayretle yüzüme bakıyordu. Elini omuzu evet hâlâ ayni şeyi görmekteydim. Kont yanımdı bir koltuğa oturmuş: — Neniz var?.. diyordu. Aynayı göstererek sordüm: — Bakınız kont cenapları., benim gördüklerimi nuz?. — Tabii!.. Bundan şüphe edecek ne var? — Pekâlâ! Ne görüyorsunuz?. — Taras ve oradaki davetlileri görüyorum.. — Siyahlar giyinmiş, başını bir tül kreple mış genç bir kadın da görüyor musunuz?.. — Evet!.. Ha!. ndi anladım.. O, bir Türk ka- dınıdır.. Kendisini tanıdınız mı? — Yool. Şey.. Yalnız merak ettim de.l Sizi tanıştırayım.. Kocası bir Hira uğrunda “Kansk,, beri burada bulunuyorlar... — Ne diyorsunuz7,. Kocasi m — Evet.. Fakat neden böyle tuhaf tu bakıyorsunuz?.. — Hiç! Kocasi kimdir?.. — Rusyada doğup büyümüş. Moskova Üniversi. tesinde tahsilini bitirmiş değerli bir genç!. Kendisi Türktür.. Arada sırada Türkiyeye gidip geliyordu. Lâkin bir müddet için bütün bunlara veda etti — Yat. Vazifesi nedir?.. Bu aynanın içinde siz de aynen görüyor muşu- sık- dostumdur. O da a sürül Uç aydan af yüzüme — Tanıyor musunuz? — Hayır! Boğazıma bir şey tıkanmıştı. Yutkunamıyordum. Nefesim daralıyor ve bütün kanım beynimde topla- nıyordu. Üstümü başımı parçalamak, bağıra bağıra koşmak, kendimi yerden yere atmak için yaniyor dum. — Allahım!.. Bu melân tesadüf mümkün müy- şek çaktı: — Ya Muhtar ne oldu?. diye mırıldandım. Bu düşünce ile gözlerimin önüne yarı aydınlık bir kameriye ve orada, uzun yıllar muhuyyileme hâkolup kalmış bir aşk sahnesi geliyordu. Bir anda kalbimde derin bir nefret uyandı. .Bu kadın için bu kadar yanmak pek lüzumsuzdu. Evet, artık benim için bir hiç mahiyetinde olan bu sefil varlığı düşünmemeliydim. Bu karar biraz beni kendime getirmişti. Yerim. den doğrulmak isterken karşımda Piyeri gördüm. Bana kolunu uzatıyor ve: — Haydi biraz bahçeye çıkalım, açılırsınız.. Ba- bam ruhatsızlandığınızı söyledi. Belki havasızlık- tandır... diyordu. Koluma girerek beni tarasa doğru O yürütmeğe aşkın bir telâşla: ır, hayır! O tarafa gitmiyelim.. Dönelim. Ne oluyorsunuz?.. — Emin olunuz hiç bir şey değil. Bâzı zaman- lar böyle buhrana benzer haller geçiririm. Büfeye gidelim daha iyi!. — Pe Büfeye geldiğimiz: saman, £ akşamdanberi “ağir opera parçaları dinleten müzik bir tango çalmağa başlamıştı. Ben bir sandoviçi yemeğe çalışırken Pi- yer elime bir “votka, tutuşturdu. Bu esnada çift çift dansa kalkanlar çoğahıyordu. Büfeden ayrılmak istemiyordum. Lâkin pek fe bir aksilik oldu. Kont yanında bir genç erkekle ya- n:ma yaklaşarak dedi ki: — işte Halük Bey. Size dostum Ali Rıza Beyi takdim edeyim.. Kendisi bir vatandaşım bulduğu için pek ziyade memnun olduğunu söyle. Elimi uzatarak Ali Rızanın elini sıktım: — Ben de son derece memnun oldum efendim. dedim. (Devami var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: