26 Ekim 1936 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 4

26 Ekim 1936 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

4 TAN , 26 -10- 926 aa TÜRKİYENİN EN BÜYÜK SiGORTA ŞİiRKETİi Bir milyondan fazla sermaye ve ihtiyatı tamaman memleketimizde bulunan Mahkemelerde “ Hanım kız,, madık bir küfür yağmuruna tutulmuş Fatihte Ortaçeşmede bir kulübede oturan Arapkirliler arasında bir halâ deliğinin kapanması yüzünden ctin gü- rültülü bir kavga çıkmış; biraz sonra da cürmümeşhut halinde tespit edilerek iş mahkemeye ; !-setmiştir. Muha- keme, dün birinci sulh cezada hâkim Reşit tarafından görüldü. Suçlu Hasan Yeşilimsi istiçvabın - da şunları söyledi: “— Ortaçeşmede oturuyorum. Fa- kat ne sokağını, ne numarasını bili - yorum. Boöş arsada tbir kulübedir. İş- te orada bir halâ deliği var. Yolumun üzerinde, rahatsız oluyorum. Bunu kapatmak istedim., Ahmet, çaktığım tahtayı söküp attı. Beni de polise şi- kâyet etti. Mesele bundan ibarettir, efendim. Davacılardan Arapkirli Ahmet de davasını şöyle anlattı : “«— Arsada bir halâ var. Hasan o- nu kapamak istedi, ben: “— Mademki kapıyacaksm, bari bir başkasmı yap, sonra biz ne yaparız, dedim. Üzerime yürüdü, omuzlarım - dan yakalıyarak ağzma gelen küfür- leri sakınmadan savurdu.., Hâkim Ahmedin karısına : — Sen bu işe ne dersin? dedi. Adı “Hanım kız,, olan Ahmedin ka- rısı asabi ve sinirli cevap verdi: — Ah, başıma gelenler Hâkim efen- di. Ömrümde hiç böyle lâf işitmedim. Körolası adam, ağ2ına geleni sövle -|. yip durdu. Yakası açılmamış küfür - ler savurdu.,, Kadın çok sinirlenmisti. Mütema - diyen titriyor ve göylenivordu. Hâ - kim : — Yeter!.. Kâfi hanım, dedi . Sıra şahitlerde idi. Şahitler Hasa - nm küfrettiğini ve Ahmedin boğazı- na sarıldığını gördüklerini söylediler. Hasan beş gün hapse ve 6 lira para cezasına mahküm edildi. Hastaneden Çalmış Cerrahpaşa hastanesinde, hastane- den bir kol saati ile manto çalan E- mine 2 ay sekiz gün hapse ve 58 lira para cezasma mahküm edilmiştir. yakası açıl- UÜç Gün Flapis Sultanahmet üçüncü sulh ceza mahkemesinde bir hakaret davasına bakıldı. Kızlarağası sokağında, Kız - larağası hanında oturan Mari dava- sını şöyle anlattı: — Şapkacı Aznifin yanında calı - şırdım. Haftalık meselesinde uyuşa - madığımız için salı günü işi bırak - tım. Şimdi başka yerde çalışıyorum. Aznif benim ayrılışımdan müteessir olmuş. Dün ben odada yokken anne- mihn yanına gelmiş. Benim için ağıza alınmıyan şeyler söylemiş, Abdulla- hın metresi demiş. Şimdi umumhane- deki kadınlara bile - böyle söylenmez. Ben Benr evvel hir d Ağzından Altın Dişlerini Sökmüş Sultanahmet üçüncü sulh ceza hâ- kimi Osman Tevhit, Hukuk Fakültesi talebesinden Muhlis adlı bir genci 8 gün hapse mahküm etti. Davacısı Üs- küdarda Rum Mehmetpaşa mahalle- sinde Doğancılar caddesinde 36 nü - marada oturan Muazzezdi . Kadm müddeiumumiye şikâyetini şöyle anlatıyordu : “Ben yedi sene evvel bu Muhlisle tanışmıştım. Nikâh kâğıtlarımız da a- sılmıştı. Ortadan kayboldu. Sonra bir- leştik ve bundan 2,5 yaşında bir de ço cuğum oldu. Sonra beni bıraktı. Mahkemeye gittim. Nafakaya mah - küm oldu. Geçen gün yanıma geldi Bana bir cigara verdi. Cigara esrarlı imiş. Sarhoş oldum. Bu sırada elim - den bir imza aldı. Muhlis bir zaman lar altın dişlerimi söktü. Onları yirmi beşer kuruşa sattı. FEkmek paras) yaptık Şimdi dişsiz kaldım. Yaşım 27 lise tahsili gördüm. Lisan bilirim Buna rağmen beni felâketten felâkete sürükledi. Bugün de Sirkecide bana hakaret etti. Davacıyım. Hâkim, şahitleri din'edikten sonra Muhlisi mahküm etti. Muhlisin mah- kümiyeti tecil edilmiştir . Br Hırsız'ık Bundan sonra ayni mahkemede bir Abdullahla üc. fa konuştum, Bundan fenalık mı çı - kar? Ben namuslu kadınım. Bu ma - dama ceza veriniz . Mercanda Sultanoda'arında otu- ran suçlu Madam Aznif de kendinı şöyle müdafaa ediyordu : » — Bay hâkim, ben öyle demedim. Abdullahla oturuyormuş, Ahdullah onun kocasıymıs, dedim. Hem 'ben bunu söylediğim zaman Mari evde de- ğildi. O da benim yanımıda çalışan Emineyle bana han?r göndermiş. Gü- ya ben iki sene evvel nişanlımı iğren- dirdiğim için ayrılmışım. Şımdiki ko- cama İiyi sarılıcakmışım Ben bun - ları duyunca kanım beynime hücum etti. Annesine gittim, Bunları niçin söylediklerini sordum Ona küfretme- dim Mahkeme şahitleri dinledi ve Madam Aznifi üç gün hapse maliküm etti. No. 78 damlayan şapkasını çıkardı, iskemle nin arkalığının kenarına astı. Hırda vat arasında bir gölge gibi duran kahveciye seslendi: —Baba, bana sıcak bir çay yap... Demli mi? Kahveci sırıttı: DA — Şimdi demlendirdim. Büğl B_0y. Bilâl, paltosunun yakasını indir - di; tırnaklarını hohlayordu: F — Ne berbat yağmur be.. .Usteh.k soğuk ta... Rüzgâr, biçak gibi kesi- yor... Ciğerlerim dondu . Tek ampulle aydınlanamıyan sal'f- ne altının kasvetli alaca karanlığı İ- çinde, bir kedi miyavlamasını andı - rır bir ses duyuldu: ğ — Kar yağsa, bu kadar soğuk ol- maz. Bilâl, etrafma bakmdı: — Filor, sesin geliyor ama, kendin nerdesin ? Balette çalışan genç kız, biribiri üstüne konmuş iki tahta sandığım gölgesindeki bodur bir iskemleye bü- zülmüş, titriye titriye oturuyordu: — Buradayım, Bilâl.. .Sizin beni görmemeniz bir şey değil; çünkü, ben kendimi görecek halde değilim. Mahmut YESAKI cinin getirdiği çayı almıştı: — Ne o, göz hastalığına mI tutul dun ? Genç kız, şikâyetle mırıldandı: — Aman Bilâl Bey, siz de, her za- man, her şeyle alay edersiniz. — Peki, ne oldun? Söyle. — Nezle olmuşum... Başım ağrı- yor... Çok üşüyorum... Bilâl, sıcak çaydan bir yudum al- di: — O, hepimizin başmda... Bugün prova yok mu? Genç kız, kalkmış, Bilâlin yatıma gelmişti: — Prova, saat birde idi.. . — Saat ikiye geliyor. — Üçe de gelecek, dörde de gele- cek, yine prova olmıyacak sanırım. Genç kızım biraz mânalı söyleyişi, Bilâli kuşkulandırmıştı: — Neden? Filor, mantosunun yakasile sıkı sıkı boynunu örtüyordu: — Konuşmaların bitmesini bekli - yeceğiz! Bilâl, çay fincanı elinde baka kal- mıştı: j Ne konuşmaları... kânından bir ceket çalarak kaçarken yakalanan sabıkalı İsmail yedi ay hapse mahküm edilmiştir . İsmail ceketi çalıp kaçarken dük- kân sahipleri farkına varmışlar ve ar- kasmdan koşarak ceketi açık göz hır- sızın elinden almağa muvaffak ol- muşlar ve bu sırada yetişen bekçi de İsmaili yakalayıp polise teslim etmiş- Ür', İsmail, mahkemede : — Ben çalmadım. Yağmurda koşu- yordum. Arkamdan : — Tut! Tutun şunu! diye bir ta - kım sesler işittim. Biraz sonra da be- ni tuttuklarını gördüm, Dedi. Dükkân sahibi elinde yeşil renkli ceketi ile memnun duruyordu . Dinlenen şahitler, ve bekçi hıirsı- zm İsmail olduğunu ve ceketin kaçar- laşmıştı: — Olanlardan haberiniz yök sizin Bilâl Bey!.. Celâl, eğer fazla sıcak olmasa, ça- kın şaşkın bakıyordu; Bey de gelmişti. Bilâl, Sun'ullahm adını elindeki fincanı kahveciye uzattı, a- yağa kalktı ve acele sordu: — Sun'ullah Bey, burada mı? Genç kız, gözlerini yukarı kaldı- rarak mânalı baktı: — Matmazel Fofo ile konuşuyor- lar. Bilâl, elini paltosunun cebine attı, çekirdek tesbihini çıkardı; kaşları ça- tılmış, alnı buruşmuştu: — Fofo, Sun'ullah Beyden evvel mi gelmişti, yoksa sonra mı? Kahveci lâkırdıya karıştı: — Orasmı bilmiyorum... Matmazel Fofo, fuayye tarafımdan girmiş.. Sun'ullah Bey, bir kahve 1smarladı, yukarı çıktı. Kahvesini odasına gö- türdüm, odasında bulamadım, etrafa seslendim, Matmazel Fofonun odasın da imiş... . İ Bilâl, paltosunun önünü çözdü, ce- — Bir ateş vefsene! dedi. yı, bir yüdumda içip bitirecekti; şaş- | di — Hayır ola?... Filor, eliyle kahveciye işaret etti: — Durun, ben, anlatayım... Ben, buraya on ikide geldim. Sun'ullah işitince, göylenir gibi mırıldandı: bir sesle sordu; — * Ne oluyor?.. Bari, biz de anlıyalım... ANADOLU ÖZ TÜRK ; müessesesidir Sermayedarları: Türkiye İŞ ve ZİRAAT Bankaları istanbul, Yenipostane karşısında, Büyük Kınacıyan Han - Telefon 24293 çinin kayın babası, memleketimizin eski Hüsnü İntihap mağazası sahibi KÂNI İpekçi Kardesler Şirketinden Cemil İpekçinin babası, Fahir İpek- IPEKÇİ İsenede, 5 se 10 nede, senede değil Sinemanın keşfinden bugüne ka- dar yapılan filmierin en Muazzamı EHLİ SALiP MUHAREBELERİI CANLANAN BiR TARiH Sinemacılığın ve tilmciliğin bir mucizesi en eski ve maruf tüccarlarından, dan kaldırılarak namazı Teşvikiye « vefat etmiştir. Cenazesi bugün saat 12 de Şişlide Bomonti tram- vay istasyonundan Ebekızı Sokâğında Kâni lpekçi apartımanm- kaâbristanma defnedilecektir. Mevlâ rahmet eylesin . camiinde kılındıktan sonra aile İzmitte Biı_'_ Kız Yanarak Oldü İzmit, (Husussi muhabirimizden) ! — İzmitin Mandıra köyünde yürekler | acısı bir facia olmuş, 17 yaşında genç ve BÜZEL bir. Ki YANMUŞL. y kompostosu. Hafif yemekler — Piliç haşlaması eşil salataile, kabak bastısı, Ayva kâyesi şudur: Mandıra köyünde Mustafa oğlu lava “yeli, zeytin yağlı çalı .fa.sulyeqi,- b;l;; Hasan, sabahleyin karısı ile beraber dağa odun kesmeye gitmiştir 1T yaşındaki kızı Ayşe evde kalmış ve yıkanmak maksadiyle su ısıtmak İ- çin, büyük ocağı, kat kat odunlar yı- garak, ateşlemiş ve ateşi seyre dal- mıştır. & İşte bu sırada genç kızın sarası tut- muş ve zavallı, ateşlerin içine düş- İstanbut Betediyesi müştür. Evde kimse olmadığmndan| FRANSIZ Ş!hll'Tl öt Ayşeyi kurtarmak mümkün olama-| 'Tiyatrosu yalrosu mış, kızcağız bir yığın kül haline gel-| OPERET "I"I """ * BŞ KISMI fen dükkân sahibi tarafından almdı- | “Akşam saa gı söylemişlerdir. Suç sabit görü- 20,30 da lerek İsmail 9 ay hapse mahküm edil-| Dudakların y miştir . H Kahvecinin uzattığı kibritle siga- rasmı yaktı, bir şey söylemiyor, dü- şünüyordu; birdenbire başını kaldır - — Mevlüt, uğradı mık — Hayır! — Sabahat ? — © da uğramadğı... Bilâl, bir sokağa açılan kapı tara - fına, bir de sahneey çıkılan merdive- ne baktı, karar verememiş gibiydi, tekrar yerine oturdu, kendi kendine — Bu havada bir yere gidemem... Filor, Bilâle sokulmuştu, yaivaran —Kuzum, Bilâl Beyciğim.. Ne var? Bilâl, tiksinmiş, gibi homurdandı: — Rezalet... Genç kız, Bilâlin omuzunu okşu- yordu: — Kuzum Bilâl Beyciğim, 2öyle... Bize de yazık oluyor... Madem, pro- yva olmıyacaktı; neye bizi çağırıyor- lar?.. Herkes evinde otursa, fena mı?. Arkadaşlar geldiler; baktılar ki prova yok, kimi evine gitti, kimi de sinemaya.... Bilâl, Filor'un sızlanmasına aldı- rış etmiyordu: — Enayilik etme, sen de kalk git. — Nereye gideyim ? gidersen git! K a. İ KALİENTE DOLORES DEL RiO BU ÇARŞAMBA GUNU MATİNELERİNDEN İTİBAREN SÜMER Sinemasında Göreceğiniz ve dünyanın en bü- yük artistleri. HARRY. BAUR PİERRE, AUMONT tarafından temsil edilen Taras Bulba — Evim çok uzakta... Sinema için de para ister. — Bir aftosun da yok mu? Güzel- kızsın da... — Benim aftosum da yok... — Bunu da ben bulacak değilim ya... Sokağa çık, aşağı yukarı bir do- laş. Ondan bol, ne var? — Ben, öyle kızlardan değilim. Bilâl, kahveciye bağırdı : yap. Filor, Bilâlin yüzünü okşuyordu: yor, anlatsana! Bilâl, genç kızı eliyle itti: — Çekil başımdan dinini malı. İşte prova yok, evine kalk git. man da ceza keserler. Bilâl, hiddetle ayağa kalktı: — Çıldırtacaksım, beni... ve kahveciye seslendi: — Kahvemi yukarıya getir. düşünüyordu; Mevlüt, Sabahat, gel ile konuşuyor.. Bunlar, ne demek Ne oluyoruz? ketinin cebinden paketini çıkardı, bir Bilâl, iskemleye oturmuş, kahve - Kahveci de, sessiz adımlarla yak- sigara aldı, kahveciye: — Evine git, sienmaya git, nereye — Sen, bana, bir şekeri az kahve — Kuzum Bilâl Beyciğim; ne olu- n sever- sen... Şimdi, sana da mı dert anlat- — Giderim de prova olursa? O za- Sahneye çıkan merdivene yürüdü Dar, kıvrık merdivenden çıkarken memiş... Sun'ullah öğleyin gelmiş... Prova yapılmıyor... Sun'ullah, Fofo Kulise çıkımca durdu; sahnenin or tasımdaki ampul, kör kör yanıyordu; perde açıktı. Bilâl, kulisin kenarından geçti, rampa yaklaştı; gözlerini kısa- rak karanlık salona baktı. Ön sırada kimseler yoktu; arka sı- ralarda tek tük gölgeler kımıldanı« yordu. Bilâl, karanlıktaki gölgeleri, iyi se« çemiyordu. Rampın kenarından aşa « ğı, ön sıra koltukların yan aralığına atladı. Şimdi, gözleri daha iyi görüyordu. Sağda, localara yakın koltuklarda 0- turanlara baktı; açık renk muşam- basından “balet,, lerden Faniyi tanı- dı. Bilâl, şaşırdı; aşağıda, Filor, bun- ların dışarı çıktıklarını, hepsinin bir tarafa savuştuğunu söylemişti. Bilâl, sol tarafa baktı; fuvayeye açılan kapıya yakım, ortadaki koltuk- ta, üç kişi, başbaşa vermiş konuşu- yorlardı. Bilâl, bunları tanıyamadı. geniş salonun boşluklarını bir sır gibi dolaşan sinsi mırıltıları dinledi. Biri, vakit vakit hıçkırıyordu. Bilâl, ağlı- yan da var galiba? diye düşündü. Bilâl, tiyatronun arka kapısından girip te Filor'la konuşmıya başladığı dakikadanberi, üy.nt.roda., bir “hâdi- -İse,, kokusu Sezmişti. Onun, gözü, burnu, kulakları, bu havayı, hemen bir nezle gibi kapardı. ?| Bilâl, en önce, tiyatronun sessizli- ginden kuşkulanmıştı. Soğuk, yağ- murlu havada, saçak altlarma sığı - (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: