——— « | BiR MED ENİYET MÜCADELESİ | Bir Sergide Bir Saat... <. Gelecek Türk Nesillerinin Erkeklerini, Müstakbel Damatları, Aile Babalarını Ben | Biraz Kıskanır Gibi Oluyorum. ,, Yazan: Nizameddin NAZİF D Selçuk Kız San'at Mektebindeki Bilgili çalışmayı gösteren birkaç resim: (Yukarıda solda) çiçek kısı » . (Sağda) ve adı yine Sabahat olam bir başka talebe lâboratuvarda. nn artist talebelerinden Sabahat. “Ders yılını bitirmiş bir mek- tepte, akasyalı ve taflânlı bir “Erenköy villâ'sının fiziyonomisi vardır. Çorapsız ayaklarına, dekolte bir çift sandal ve sırtına gelişi güzel bir keten rop geçirmiş bir genç kız, bir tenis dönüşünde, yumuşak şilteli bir hâsır koltu- ğa yorgun argın kendini atıp temiz saçlarını rüzgârların yara- mazlıklarına nasıl kapıp koyu- verirse; tuzsuz, bibersiz ve salça sız bilgi aşlarını yuta yuta yo- Tulan talebeleri; Bu talebelerin hoyrat zekâlr kafalariyle boğuşa boğuşa buna- lan hocaları; Yüzlerce çocuğun ve onlarla ergin akıllı hocanım dokuz uzun ayı dolduran — milyonlarca ve milyonlarca, Derdi, Şikâyeti, 3 y ., İsteği ve gürültüsü içinde di- Ginerek pelteleşen idare âmirle- ri ve müdürleri ile beraber bü- tün bir mktebin de. tınkı âövle, kavgası Gül üz, Ve sessiz kalmış avlusuna yaslanıp kendini bir dinleyişi, candan ve yürekten bir; — Ooooh! d Deyişi vardır.,, Ders yılını bitiren Selçuk Kiz gan'at mektebine yollanırken dün böyle düşünüyordum. Fa- kat neyle karşılaştım bilir misi- niz? Düşüncelerimin taban tabana zıddı ile,.. Büyük kapısınm — önündeki ak mermer merdivenlerde öyle bir kalabalık vardı ki hayretle baka kaldm. Bir - kalabalık ki bir ucu bahçenin renkli, renkli ve güzel kokulu karanfil, tarh- ları arasında dolaşıyor, çok te- miz bir havuzu bordalıyan öbür ucu ise bir koldan iki burgu gibi ağır helezonlarla mektebin göğ- desine dalıyor. Şehrin belediye — tarafından çok güçlükle hatırlandığı her t*tarafından göze vuran bu sem- tindeki şu kendi halinde mekte- bin senelik talebe sergisine bu kadar çok ziyaretçi gelebileceği- ni gözlerimle görmemiş olsay- dım beni inandırmak bir hayli zor olurdu. Belki bu satırları okuyunca; *“— Bizde halk sergilere bü- yük bir rağbet gösterir.. Gala- tasaray sergilerindeki o insan kaynaşmasını hiç görmediniz mi? Diyenler bulunabilir. Bunun için ada yerli mallar sergisi denilen senelik Galatasa- ray panayırt ile bahsetmek iste- diğim sergi arasındaki iki üç ba- riz farkı söyliyeyim: * ,1 — Galatasaray sergisi Be- " Mazhar Nâzım yoğlunun göbeğindedir. İstiklâl caddesinin dar asfaltları üzerin- de itişerek, kakışarak, boğula- rak her gün dolaşmayı itiyat edinmiş olanlar neden iki adım ötedeki bu sergiye gitmesinler? Beyoğlu sokaklarında yerli mal- lar sergisinden büyük attıraksi- yon mu vardır ki?.. 2 — Galatasaray sergilerinde açık hava kahveleri kurulur, buzlu biralar satan paviyonlar açılır, şehir bandosu, bahriye mızıkası nöbet nöbet güzel par- çalar çalarlar. Radyo en son ha- vadisleri verir. Hem bunları dinleyip hoşça bir zaman geçir- mek, hem de burası bir sergiden çok ziyade bir satış salaşı ola - *rak kurulduğu için dükkânlara nispetle daha ucuz öteberi al- mak istiyenler soluğu güzel lisemizin taflanlı avlusunda alır lar. 3 — Nihayet... Galatasaray lisesinde bir sergi açılacağı za- man halka bir ay evvelinden gazetelerle, duvar afişleriyle, el ilânlariyle bol bol propaganda yapıldığını da unutmamak lâ- zımdır. Halbuki, Selçak Kız Sanat Mektebi; 1 — Aksarayla Şehremini a- rasındaki yangın yerlerinin or- tasındadır. Ve yıllanmış küllerle karışık tozların hortum hor- tum havaya savrulduğu bu yan- gın yerleri Beyoğlu piyasası gi- bi işlek değildir. 2 — Ne civarda bir kahve, bir bira satan salaş, ne de mek- tebin avlusunda bir bando var, 3 — Ve... halk ne gazeteler- de bir ilân, ne duvarlarda bir afiş görmüştür, nede mektep idareşi bu tenha mahallelerde münadiler dolaştırıyor. Hiç, hiçbir. propagandası ol- mamıştır bu serginin.. Ve böyle olduğu halde bu sergi yüzlerce, binlerce genç kızın, ka dının ve erkeğin çeşit çeşit tak- dirleti ve hayretler fışkıran göz. leriyle karşı karşıyadır. Niçin mi bu böyle? Çünkü Selçuk Kız Sanat mektebi bu geri kalmış İstanbul mahalleleri arasında büyük ve yüksek bir mücadelenin bayra- ğınr tutan bir müessesedir de ondan. Evet bu müessese bir müca- delenin bayrağını tutuyor: Medeniyet mücadelesinin. Ve üç seneden, beş seneden- beri her yılın sonunda bu mü- cadelenin izleri gittikçe derin- leştiği, gittikçe kuvvetlendiği ve yayıldığı için Gdört tarafından tutuşturulmuş bir bina nasıl için için bir müddet yandıktan sonra birdenbire alevlenir ve söndürülemez bir yangın beliri- Verirse burada da iş tıpkı öyle olmuştur: Medeniyet mücadelesi kendi- sini, birdenbire, muvaffakıyete yaklaşan en son merhalenin i- çinde bulmuştur. Bu merhale, halkın bu müca- deleyi benimsemesinin merha- lesidir. e Medeniyet — mücadelesinden ben şunu kastediyorum: *“ Hedefi, sokaklarımızdan ge çenlerin ve evlerimizde oturan- ların yani fakir, zengin, genç ihtiyar, çolukçocuk, kadın, er- kek hepimizin kılıksızlığımızı (1) ortadan kaldırmak olan mü | cadele.,, Böyle bir mücadele seneler- denberi memeketimizde için için devam etmektedir ve kılıksızlı- ğin karşısında cephe tutan bu ileri hareketin sevkucceyş nok- taları şunlardır: 1 -— İsmet paşa enstitüsü (Ankara) (2)1 2 — Necati Bey enstitüsü (Bursa) 3 — Cümhuriyet — enstitüsü (İzmir). 4 — Üsküdar kız sanat mek- tebi (Üsküdar) 5 — Selçuk kız sanat mekte- bi (Şehremini) r N şimdi | 6 — Beyoğlu akşma kız sanat mektebi. 7 — İstanbul akşam kız sanat mektebi. 8 — Kadıköy akşam kız sa- 30 -6- 035 Endamlarından sıhbat, yüzlerinden neş'e ve gözlerinden zekâ fışkıran Türk kızları bir imtihan günü mekteplerinden evlerine cönüyorlar nat mektebi. İşte bu sekiz mektep Türkiye | yetemiz zevkli genç kızlar ve aile kadınları yetiştirmektedir. Bilmem farkında mısınız? Bundan beş altı sene evveline gelinceye kadar rum, ermeni ve musevi İstanbulluların en fakir- lerinden en zenginlerine kadar giydiklerini kendilerine yakıştır dıklarını ve bilhassa kadınları- nın daima bizimkilerden şık do- laştıklarını görürdük ve kendi kendimize sorardık : “— Bizimkiler olamıyorlar? İşte cevabt: “— Çünkü öğreten yoktu. Ve şimdi Aksarayda, Fatihte, Şehremininde otufan Türk kız- larmın da en zengin terzilerden giyinen — ailelerin — kadınları ve kızları gibi giyindiklerini görüyor ve hayret ediyoruz: niçin böyle — Nasıl oluyör da bunlar bu | kadar şık gezinebiliyorlar? Ellerine geçen parayı yalnız üstlerine başlarına sarfediyorlar da ondan, Mı? . Hayır... Bu zannımız doğru Gdeğildir. Selçuk Kız Sanat Mektebinin direktörü: Asım Sonumut Bu temiz giyinmenin sırları vardır. Bir sır, bir tılsım ki bu- nu çözen anahtarları işte yukar- da adlarını saydığımız mektep- ler dağıtıyorlar. Selçuk kız sanat mektebinin sergisinde en ziyade göze vuran şey burasını süsliyen, genç kız- larımızın teşhir edilen çok kıy- metli eserlerini bir kat daha gü- zelleştiren dekorlardır ki bunla- rı yapan büyük Türk san'atkârı dekoratör ve karikatürist “Maz- har Nazım,, dan takdirle bahset- meliyiz. (3) Mazhar Nazım Avrupada tah silini bitirmiş bir genç artisttir. Hiçbir vicdan azabı hissetmeden ve tereddütsüz - diyebilirim ki onun birkaç günlük bir çalışma ile ve inanılamıyacak bir ucuz- lukla yaptığı dekorasiyonu gör- dükten sonra muhtelif Galata- saray sergilerindeki ve hattâ An karada onuncu yıl şenliklerinde- ki dekorasiyonların birçoğunu bir zamanlar nasıl olup da be- ğendiğime hayret ettim. o Selçuk kız sanat mektebinin çok nazik ve kıymetli müdürü Asım Sonumut bana talebele- rinin imtihan verirken yaptık- larr pastalardan yedirdi. Gene bu talebelerin yıtadık- ları çamaşırları, Sildikleri lekeleri, Diktikleri robları, Çiçekleri, Ağır tuvaletleri, Şapkaları, Çantaları, Çay ve masa örtülerini, Pijamaları, Ve daha birçok, biribirinden güzel evcilik eserlerini gördük- * ten sonra gelecek Türk nesille- rinin erkeklerini, Müstakbel damatları, Aile babalarını, Biraz kıskanır gibi oldum. e Bütün aksi iddialara inanma- yınız: Yeni nesil kızları mükemmel ev ve aile kadını olarak yetiştiri Tiyorlar ve... yetişiyorlar. (1) Ufaktefek istisnaları bir tarafa bırakalım. (2) Adı General | bilmiyorum. | © Mektebin meslekt allimidir. İnönü “oldu mu resim müs Büyük eserlerini gördüğüm beş kız: Hatice ile Süheylâ Sonu- mut (yukarıda) Mehlika (ortas da) Sabahat ile Naciye (altta) * v Efsane atıarının sırma yeleleri gibi rüzgürlanan gür saçların üstünde mektep armalerile süslü kas- ketler; kül renkli önlükler ki genç endamlarını yüzlerce lira sarfedilerek yapılan lüks tuvaletlerin başa- ıı-yıukhn derecede asil hatlarla çiziyor ve... Kara, maun, kahve rengi bir takım örselenmiş meşin çantalar ki güç anlaşılır, güç hazmedilir ve okunmak için değil ellenmek için bile büyük cesaretlere ve tahammüllere lüzum gösterir birtakım — kitaplarla doldurulmuşlardır. Bu sözlerle size talebeliği göze vuran Üç umsuru anlatmış oluyorum, ,,