4 İorya Kumsallarında Bır Duşunce | Ne deniz kadımna benzer, ne kadın deniz gibidir. Ve biz, “ka- dın deniz gibidir. inanmak ol - maz ha!,, diyen şaire inananlar- dan değiliz. Belki, sütliman bir deniz, se- ven bir kadının sonsuz içe yakın lırğı ile önümüzde serpilip dökü- lür. Belki ay ışığının üstüne gü- müş serviler işlediği bir deniz - de gözlerimiz sapsarı saçir bir dişinin levent endamını götmüş gibi olur da içimizde bir yumu - şaklık duyar gibi oluruz. Belki, sathı kırpışan veya az- gınlaşan, köpüren, kuduran bir denizde kâh bir genç kız, kâh bir genç kadın, kâh bir güzel ve a - teşli dul veya bir geçkince ve olgun hatun isterisini sezeriz de şöyle, böyle veya öyle bir sevgi- Bnin yoksuzluğile kıvrandığı- mız gecelerde bunlardan biri veh mimizin gerdiği ırıplara tutu - har gibi olur. Fakat deniz asla kadın gibi değildir ve kadınla a- rasında en ufak bir benzerlik yoktur. Eğer kadın denize ve deniz kadına benzemiş olsaydı kendi- sine benziyen her şeyden nefret eden, çekinen, kaçan kadın de - nize kendini bu kadar verir, bu — denizi bu kadar severmiydi? Hermafroditlerin, Hünsala - rTın, ak, kara, habeş hadımların ve yüzlerinde erkekliğin sert hat larr henüz belirmemiş olanla - rın kadın gözlerile beğenileme - miş olmalarını sırrı kadını an- dırmış olmalarında değil midir? e Denizin enginliğinde, son » suzluğunda ve derinliğinde in - sanın hem başını döndüren ve hem deinsana dinlenti veren garip bir sır var, Zenginlikte, aşkta, merhamet te, kinde ve şefkatte ve her şey de enginlik, sonsuzluk ve derin lik'atayan kadın bence denizi daha çok bunun için sever. Ve denizler, erkeğin bir çok zorluklar çektiği, bir çok felâ - ketlerini gördüğü — denizler, büyük nehirlerle göller zannedil memelidir ki, kadın için her za- man dost olmuşlardır, kadınla - rın başına da çorap örmemişler dir.. Kleopatra sevgilisi Mark An tuvan için avuç dolusüu para sarfederek kurduğu donanma - nın denizdeki talihsizliğile deb - debesinin sönüşünü görmüş de ğil midir? Bir kazak masalımın kahra- mant olan Stenka Razin, sevgili sini gemisinin küpeştesinden suyunun yarısı tuzlü yarısı tat- lr olan Volgaya fırlatıp atmış- değil midir? Romanın meşhur canavarı im parator Kaligülâ Remi gölünün | sularına kaç avuç altın serpmiş Haa ai se Bu gölün dibine de o kadai genç kız gömmüş değil midir? Korsanlık tarihlerinin hemen her sayfası yüz genç kızın, bin olgun-kadının acı macerasını gö zönünde canlandırmaz mı? Hayır, hayır... Kadımı denize benzetenler çok hata ederler. Kadın ne denize benzer, ne de erkeğin dostu olmayan de - niz kadına güler yüz göstermiş- tir. Kadının denizi sevmesi, er - kekten çok tehlikeden zevk duy masından, dalgalar arasında at- tığı her kulaçtan bir “devlerle boğuşma heyecanı” — tatmasın- dandır. ğ Şimdi deniz mevsimi yine gel miş bulunuyor. Bin bir renkli mayoların bir birinden güzel on binlerle kadın endamını kumsallarda dolaştı - racağı günlerin içindeyiz. Ben plâjlarda bazen onların dalgalara göğüs gerişlerine ba- karım da bir an denizciliği er - keklerden çok daha iyi başara- caklarını zanneder gibi olu - rum. Kadınla erkek deniz kenarın- da gözle ölçüldükleri zaman e- ğer aralarında bir fark varsa bu kadının denizle benzerliğinde değil, belki kadının bu denizle, tuzlu ve tuzsuz sularla, denizler ve Okyanuslarla erkekten daha iyi boğuşmasını bilir gibi gö - zükmesindedir. Ne yazık ki, dünya milletleri içinde donanmasmı yalnız ka - dınlara idare ettirmeği düşüne - bilen henüz çıkmadı! Nizamcddin NAZİF İki Nişanlı $S. kazasından Tasali imzasile aldığımız mek- tup hazin bir ayrılıktan bahse- diyor ve bu ayrılık yüzünden ar- tık hiç evlenmemeğe karar ve- ren genç bize: — Ne dersiniz? Diye taruyor. Tasalı'nın ba- şından geçen şudur: “İki sene biribirimizi deneyip anladıktan sonra nişanlandık. O bu sene de merkezde kalsaydım evlenecektik. Kadrolar gelince bana kaza yolu ;-ründü, Emri- mi aldım, nişanlıma gösterdim. Çok müteessir oldu, ağladı, ağ- ladı. Ayrılışımız da acıklı oldu. O ay içinde birkaç mektup yaz- dım, cevap vermedi. Hasta ol- ması ihtimalinden dolayı üzülü- yordum. Ay sonunda postadan bir paket aldım. İçinde totoğ - raflarım ve nişan yüzüğüm var- dı. Hatırıma glen “ölüm” ol- du. Çıldıracaktım. İki gün son- ra mektubunu aldım. Kısa yazmış: “Artık senin ka- zadan şehir dahiline gelmekli - ğin güçleşti. Çünkü, kazaya gi- den şehire zor gelir, Ben ise kazada yaşıyamam, Binaena « Jeyh seninle -vlenemiyeceğim. Benim totoğrat ve alyansımı # la” vur ediniz. Yalnız şunu söyle - meden geçemiyeceğim: Hukuk- ça erkeklere müsavi bulunan ve şehirden aytılmak istemiyen ba- yanları- bir gün gelirde köyler- de yil. »yapmaları onay görü. lürse acaba ne yaparlar? Tesa- lüfen kadroda ikimizi de ayni kazaya verselerdi yine öyle mi yapardı?.. Ne ise, ben ona ait her şeyi gönderdim ve iyot gibi açıkta kaldım. Artık hiç evlenmemeğe ahdettim. Ne dersiniz?” Herkesin kendine'göre bir mantığı ve bir hakkı vardır. Ta- salı ile köye gitmek istemiyen nişanlıya sorarsanız ©o da size belki bütçe meselesinden, aile .- sinden ayrılmak zorluğundan ve bir köyde istikbalin meçhul olu- şundan bahsedecektir. Ama doğrusu, gönül hiçbir şeyi din- lemez ve çok defa mantıktan daha kuvvetli çıkar. Gönülleri- ne tâbi olarak ufak tefok riskle- re girenlerin kaybetmediklerini çok gördük, Fakat Tezalı'ya ait artık bir mesele yoktur. Nişanlısı iki :e- nelik bir sevgiye ve bağa küçük hesapları tercih etmiştir. Tasa- l'nın ne kadar büyük bir acıya uğradığını görüyoruz ve bu acı ile artık evlenmeğe töbe dediği- ni de anlıyoruz. Ama böyle bir töbeye hiç lüzum yoktur. Çünkü eski nişanlısı belki bir gün bir başkasile anlaşırken ©o bu töbe yüzünden ömrünün sonuna ka - dar acı mı çekecek? İyisi, şim- diden onu da bir başkasile alâ- kadar olmasıdır. Bu, şimdi çok güç, hattâ imkânsız görünür ama öyle olmadığı küçük bir tecrübe ile anlaşılır. e Yı'dıza aşık ! — _/N 3 SD ÖD t Meğer Türkiyenin her tara- fında sinema artistlerinin ne kadar âşığ ş?.. Bunları da benim gibi öğretmendi. Ben | | Ne hale girdiğimi siz tasav- bize gelen mektuplardan anlıyo- | ruz. Bereket ki, hepsi erkektir. Dün de İzmirde Tütün ve Müskirat Ba vii Haydar imzasile bir mektup aldık. O da Jan Kravford'un âşığı... Mektubun - yle anlatıyor: “Herkes sevdiğini az çok gö- rüp ona hislerini izhar edebilir. Fakat benim ruhumun enisi benden pek uzaklarda, Ta Ame- rika'da. Sinema pertdesinir met. tunu olduğ — gözlerile doldu - ran Jan Gravlort'tur. Benim hayatta yegâne gayem ona malik olmaktır. Kendisile şahsen tanışmış değilim, Onu ancak sinema perdesinde ve sırt onun için abone olduğum sine - ma mecmualarındaki - fotoğra larında görürüm. Hakkında taşıdığım emelleri hulâsa ettikten sonra ona nasıl | mealik olabileceğimi öğrtenmek isterim. Bizim bi'diğimiz Jan Krav: fort evlidir. Ama bu, ızmirli ti tün bayiini asla yeise düşürme- miş ol> zak, Çünkü Jan Kravfort ta diğerleri gibi her sene bir ko- ca değiştirmek itiyadındadır ve anlaşılan yıldızların böyle ikide bir boşanıp evlenmeleri bizim | tütün bayii gibi binlerce geici ve ihtiyarı ümide düşürmekte - dir. Gelelim Jan Kravford'a malik olmak için lâzımgelk * şeraite: Hani bir fıkra vardır. Gencin birisi sevgilisinc 'emr'; ki — Yarın babandan seni isti- yeceğim, Acaba onu azı etmek için ne yapmalıyım? Sevgili şu cevabı vermiş: — Milyoner olmalısım... Jan Kravford'a .alik olmak için de böyle. Bir yaş farkı Bazt evlenişler, kadının veya erkeğin isteğine, dileğine karşı olabilir. İnsan y- ailesinin dile- ğine uymak için razı olur, yahut sevmediği veya sevemiyeceği birisile evlenmiş bulunur. O za- man yapılacak şey hemen ayrıl- mağa kalkmak değ:'dir. Daha evvel müsam2' — etmek, sabırlı olmak, uyuşmaya çalışmak lâ- zımdır. Meselâ Osmanbeyde Şafak sokağında — Selime — imzasile mektup yazan bayan, kocasının yaşlı olmasından şikâyet edi- yor. Aralarında on beş yaş fark varmış; kendisi 26 yaşında imiş, kocası 41... Selime diyor ki “İki sene evvel evlendiğimiz zaman bu yaş farkının ehemmi- yetli olmadığını söylemişlerdi. Halbuki seneler geçtikçe bü far- kin ne kadar mühim olduğunu anladım; aramızdaki geçimsiz - liklerin başlıca sebebi budur. Ayrılmak üzere mahkemeye müracaa. ettik, mahkeme altı ay sonraya kaldı. Kocam ba- rışmak üzere teklifler yapıyor; kabul edersem yine ayni geçim- sizlikler devam edecek. Acaba ne yıp-,'ım"' Pc, le söylediğimiz gibi sabrediniz. İki Çsene: irabu farkın o kadar mühim olmadı: ğinı göreceksiniz ve yavaş yavaş 30 - 6 - 935 — ' BRİÇ DERSLERIİ | Yeni başlıyanlar için : 69 Koz ile başlanmıyacak hallet Bir iki gündür hiç koz oyna- mamak lâzımgelen halleri gös- terdik, Şimdi de oyuna kozlâ başlanmaması, yahut hemen koz çekilmesi lâzımgelen halleri anlatacağız. Şu durümü. niz: 1 — Kozun zayıf bulunduğu taraftan kâğıt kesmek veya kar- şılıklı kâğıt kesmek, koz çekme- den evvel yapılmalıdır. 2 — Koz çekmeden evvel, ko- zun kuvvetli bulunduğu taraftanı kâğıt kaçmalıdır. 3 — Uzun bir renk, koz çek- meden evvel, sağlamlaştırılma- lıdır. (Bu üç durumu daha iler- de çok etraflı olarak gösterece- 'ğiz) 4 — Koz oynatmak - için eli hasma, kendınlz koz çekmeden el, vermeli (Bu durum, kozun hasım ta- rafından oynanmasında avantaj görüldüğü oyunlarda tavsiyeye değer.) $ — Şüpheli bir löveyi koz ok dikkat edi- | çekmeden evvel yapmağı dene— meli 6— Elın morda oluşundan, koz çekmeden evvel, istifade et- melidir. Bunlar bricin en önemli ince- liklerinden sayılabilir.Ancak bu inceliklere dikkat etmekledir ki boşuna el kaybetmekten kurtul- mak kabildir. (Adam sen de, bunları koz çektikten sonra ya- parsam ne olur) — derseniz çok şey kaybedersiniz, yapılacak el- leri yapamazsınız, fazla yapal leceğiniz elleri eksik yaparsınız, Briçte her kâğıdı zamanında oynıyabilmek en büyük bilgidir ve biliniz ki bunu yapabilmek uzun tecrübelere, büyük bir dik- kate, her kâğıdı hesap etmeğe bağlıdır. Fakat yavaş yavaş si « zin de bunları öğrenmemeniz için hiçbir sebep yoktur. Bilenler için v? LA y evs? &512 '—"_._. E jo v 6105432 174 S110? #1010543 wV7 Hıb &13 Kâğıdı (S) vermiştir. (8) bir kör, (N) iki karo, (S) iki kör, (N) dört kör;söyle- mişlerdir. (O) oyuna pik ruasi ile başlamış, sonra sırasiyle as, dam ve trefl sekizlisini oynamış- tır. (S) sekizliyi, yerdeki treflle- ri öldürmemek için as ile almalı ve koz ruası ile asmı çekmelidir. Bunu yaptıktan sonra görecek- tir ki (E)de koz valesiyle dokuz lusu kalmıştır. Artık löve kay- betmşemek için bu muhafazalı va leyi çatala düşürmek, bunun için de, elde yalnız iki koz: Dam, on- Ju çatalmı birakmak - lâzımdır. (S) in maksadı iki defa trefl keserek elindeki kozları ikiye indirmek olmalıdır. Bunu başar mak için (S) trefl damını oy- nar, mordan rua ile alır, tekrar trefl gelir ve keser; elinden kü- çük karo oynar, mordan alır, trefl gelir ve keser. Karo ile eli tekrar mora verir ve (E) nin iki kpzunu çatala alır. Prensip: Bu oyunu ilk olarak Deschapelles — ismindeki — bir oyuncu yapmış ve buna “Büyük oyun,, ismini vermiştir. “Büyük oyun,, sağdaki oyuf- cuda çatala almabilecek muhla- fazalı bir koz varken, morda da hiç koz yokken, eldeki kozliarm sayısını, icap ettiği kadar ve hatta sağlam kâğıtları keşerek yaş farkı hiç "ükmüne inecektir. Bahusus mahkeme bunu bir ay- rılık sebebi olarak çok güç kar- şılar ve davanız seneler sürerek sizi çileden çıkarabilir. sağdaki oyuncunun kozla't sa- yısına indirmek ve bu sırada eli mora geçirerek sağdakinit koz- larını çatala düşürmektin iba: ü