U—— 2148035 Gd e a DT ,'k—,_ AYRIK DÜNYA HABERLERİ | FoDi Bu yıl Paris mevsim programında, bir de su Bayfamı” vardır. "Bu eğlence: Pisini Molifor'nunda yapılacak ve buna, Paris artist- leri ortaklık ederek. Türenin değerini arttıracaklardı. Komnik bir cünbüş, yüzmeler ve havuz içinde geçit alayr!.. Artistler havuza Tubalarile girdiler. Vodvil ve sokak tiyatrolarınım saçtığı arr (saf) ve sevimli keyfi uyandırdılar. Yüreklere ferahlık verdiler, ,yBu görü karşısında, kahkahâa ile gülmemek kabil mi? Maurice Chevalier, kendisini dünyaya tanıtan ve çehresine ün kazandıran hasır şapkaya bayrı (sadık) ( adlı. küçük ıehîrd Ş Lutton Başına geçirilen | e ünlü ır şapkalarla mikrofon önünde kalmıştır. İngiltere şapka fabrikasından hasır şapkâlara iye (ııiĞp) olmak ne bâüyulxk!... Çok kimseler, azat (tatil)ları ve tabiga (tabiat)nm yaratüığı, Bevimli kadrolu su şehirlerini düşünürler. Bu sırada turizmin a- teşli tarafçıları, yazlığa gitmektense, otomobil ruletlerle bir dü- »üye gezicilik ederek istedikleri yere konmak yolunu Üüsterdiler Ktercih ettiler), Bu güzeyde, konut (mesken) arayıp bulmak yü- künden( külfet) de kurtulmuş oldular, Bu yıl Fratsada, çok begeni (rağbet) gördüğü söylenilen bu Bezici yazlık arabalardan birinin resmini koyduk. T m BULMACA | Dün yedi günlük bulmacalarımızı doğru çözenler arasında kurga çektik. Bügün kazananları ilân ediyoruz: Birinci: Cihangirde Kumrulu sakak ta Maliye memurlarından Nâzım Be- yin evinde Makbule (Gümüş saat) İkinci: Samsun İrmak caddesinde Zorba sokağında 14 numarada Hilmi. (Maroken cüzdan) ÜUçüncü: Bahçekapı Özyürd şapka fabrikasında N. Sadık (bir stilo), Dördüncü: Kasımpaşada Bahriye caddesinde 7 numarada Faize Tahsin. (Bir senelik Tan abonesi). Altı aylık abonemizi kazananları a- şağıya yazıyorur: Beşinci: Cağaloğlu Çiftesaraylar 21 numarada Istanbul lisesi talebesinden Ekrem Mehmet, Altıncı: Şişli Halâskâr Gazi cadde- si No, 259 Dr, Cemal Beyin evinde Refia Yedinci: Kuzguncuk ilk mektep müallimlerinden Bahire Mustafa, Sekizinci: Kanlıca işkelesi Şirketi Hayriye memurlarından Hüsnü vası- tasile Rüştü. Dokuzuncu: Bursa Necatibey Kız enstitüsü öğretmenlerinden Fahri Dal sar, Onuncu: Zeyrek Unkapanı köprüsü civarmda hamal Mehmet vasıtasile şo för Fahreddin, . Bulmacalarımız öz türkçedir. Şek- limizin boş gözlerine karulıklarını yer leştiriniz. Yedi gün arka * kaya bul- macamızı doğru çözülmüş olarak gön- derenler arasmıda kürga çekiyoruz. Armağanlar veriyoruz. Bulmacaları. mızı istediğiniz gün çözmeğe başlaya- bilirsiniz elverir ki yedi gün arka ar- kaya çözülmüş olsun. Karşılıkları “1s- tanbul (Tan) bulmaca servisine yol- layınız. e Yeni Armağanlarımız Birinciye: Atatürk resmi İkinciye: aZrif bir cüzdan, Beşinciye: Bir not defteri veya si- nemaâ artistleri albümü. 4234567 &8 91044 Soldan sağa ve yukardan aşağı 1 — Malül 5, Traş olmamış, riş 5. 2 — Nota 2. 3 — Bit nevi içki 6, Tekdir 4 4 — Kenar 3, Yama 2. 5 — Valide 3. Biçak kılfı 3. 6 — Yama 2. Beyaz 2, Rabıt edatı 2 7 — Buz memleketinde yaşayan in- sanlar 6. 8 — Netir 4. 9 — Bir meyva 3. 10 — İki şeyin arası 6 Mısırdaki su 3, İl — Cemi edatr 3. Büyü kanne 4. Nota 2. X N Hergün 5 Söz KIRKINCI LİSTE 1 — Mahmi — Korunuk 'Tahtı himayede olan —Ko rTuncak Örnekler: 1 — Kimsenin korunuğu olmak istemem, 2 — Büyük Britanya ko - Tuncaklarını Ssayar misi. nız? 2 -- Mahzur — Çekinek Örnek: Bu işi yapmakta ne gibi — -inekler görü - yorsunuz 3 —- Menşe — - Çıkağ 2 - Köken Örnekler:1 — Bu malın çıkağı neresidir? 2 — Bu aylenin kökeni hakkında ne biliyorsu - nuz? 4 — Musahhih — Düzeltiç Örnek: Bir gazetede ağır soravlardan biri de düzel- tiçlerin üstündedir. $ — Havale — Gönderi Örnek: Bankanm 300 lira Lk gönderisini — aldınız mı? Not: Gazetemize gönderilecek ya- zılarda bu kelimelerin - osmanlıcaları nn kullanılmamasını rica ederiz. - Evimize bir konuk (misafir) geldiği zaman, onu ağırlamak isteriz. Biliriz ki belki de hatı- |rımızı (Türk kökü) Bsormağa gelmiştir. Yine biliriz ki bu ö- lez (fani) dünyada birbirlerini arayanlar azalmışlardır. Yine ve daha çok biliriz ki bizimle görüşmeğe gelen konuğun asığı (menfaati) ve çıkarı ne olursa olsun, yüzüne güleriz. Ona kar- şı evimizde olan bütün gerek - likleri geri bırakmayız. Altın tepsimiz olsa önüne su- narız. O da iki yüzlül ü bi- lir, biz de... Fakat hiç birimiz bildiklerimizden bir şey (Türk kökü) sızdırmayız.. ı —— LITANJIN ÖYKÜSÜ |(HİKÂYEJ Bir Damla Göz Yaşı icük bir oda.. Kücü - cük bir masa önünde, tazecik bir kadın oturmuş bir şeyler ya- zıyor.. Başının tam karşısında duran mavi abajorlu —lâmbarım | ışığı saçlarını yaldızlamış.. Kir- piklerinin gölgesini yüzüne dü- şürmüş.. O ne saçlarının güzel - liği, ne kirpiklerinin gölgesini düşünüyor.. Elinde kalemi kü - çük bir ses çıkararak, sayfanın akyüzünde mavi çizgicikler ya- pıyor.. Sağ yanda bir karyola var,. İçinde ön yaşlarında kadar bir oğlan yatıyor.. Bütün dik- katini gözlerine toplamış yazı yazana bakıyor.. Küçük yüzü derdi anlayanların olgun anla - mile (mâna) dolu.. Genç kadın biraz kıpırdayınca, o gözlerini kapıyor hemen.. Odada yalnız - mış duygusunu versin diye abla sına.. Kulaklarına kalemin kâ - | ğit üstünde kayarken çıkardığı sesler, gözlerinde ablasının kes | kin bir ışıkla görünen yüzünün yarısı.. Bu yüz ne kadar güzel ve ıztıraplı.. Pürüzsüz tazeliğin de, acr çeken bir yüreğin bütün derdi cizil * Kücük oğlan yaşında numulmaz ölüçelerle çözeler (tahliller) yapıyordu. Ablanın ne vakittenberi yüzü gülmüyor, bu yüzün gülmemesi evlerine bir delikanlının geldiği günden başlıyor.. Küçüğün göz leri parlıyor bunu dü ünce ne iyi, ne tatlı adam. Birden başm da buldum diyen bir ses ötüyor.. İçinden: — Ben o adamı bu kadat se- viyorum. Ablam benden daha büyük. Kimbilir o ne kadar se- viyor.. İnsan severse üzülür.. Di ye söyleniyor.. Düşünceleri ka- rışıyordu. Gözlerine bir ağırlık çöküyordu.. Başınım içinde yu - varlak kırmızı çenberler biribi - rine geçiyor.. Küçük kanatlı bö cekler ucuşuüyordu gözlerinde.. Kulağının ses duyan yerlerine pamuk tıkanıyordu sanki.. Sil - kinmek, ablasının keskin bir ışık la yanan güzel başını görmek is tiyordu ama, gözleri kapanıyor sanki du.. Başının içinde her şey yeri- ni değiştiriyor, yıldızlar kayı - yor, denizler karışıyor, sesler seslerle döğüşüyor.. Boşluklar açılıyordu.. Kirpikleri söz dinle mez bir biçimde gözlerini ört - tü.. Ablasını akipek bir urbay « la, tüller içinde yüzünü güneşli görüyordu. Yanındaki uzun Boylu erkek- le konuşuyor.. O küçük başını kaldırarak bakıyor.. Ablasına yavaşça: —Ne güzelsin.. Ş Demek istiyor, fakat sesi çık- mıyordu... Onları öpmek istiyor, boyu yetişmiyordu.. Birdenbire sevindi. Ablası yere eğilmiş onu belinden — tutarak öpüyordu.. Saçları yüzünü seviyor, ne yu - muşak şeylerdi. İpek gibi.. Ku « lağına fısıldamak için saçlarını aralıyor! — Ablacığım... Beni her vakit seveceksin değil mi? — Seni sevmezsem kimi ge- verim ben.. — Arkanda duranı... — Onun sevgisi başka.. Senin başka.. Yüzleri güneşlerin en güzelile sarılı.. *« Küçük birdenbire gözlerini açtı. Şaşırdı. Başınım üstüne ab lası eğilmişti.. Gözlerinden dam layan bir iri yaş yanağında ateş gibi düruyordu küçüğün.. De - mek uyumuş, duş görmüştü.. Kollarını onun boynuna doladı: — Abla ağlama.. Ben seni ö- lünciye kadar seveceğim.. Ağla- ma sen;, Seni ben seveceğim.. Dedi.. ** Ata sözleri * En çok acıtan, öpmek isçe- diğimiz elin tokadıdır. * Sözümüz güzel de olsa ara sıra susup da bu güzelliği be- zemezsek, sevimliliği kaçar. * Alnını ne kadar yüksek tu - tarsan, yere o kadar iyi basar - sın, 9 YOSMA! Etem İzzet BENİCE “— Dünya varmış.. Pencereden başmı dışarıya Çıkardı. Sonra, bir an birdenbi- re kolunu Yosma'nın boynuna dolayıverdi: — Aman ne de güzel şeymiş- Gin sen be Nezi... Yosma biraz sert: — Olabilir.. * < b Dedi, boynuna dolanan bu ko- u itti. Zeki'nin gözleri gecedenberi Nezi'nin siyah, Latmerli, keskin bakışlı gözlerir den ayrılmıyor- du. Riza'yı, onun yaptıklarını görür gö.mez o da hemen yan- larına seğirtti. Tik sözü: — Sulanmıyalım Telgrafçı.. Oldu. Rıza: , — Kaptan para ile değil, sı - Tâ ilç.. Diye bir karşılık verdi, ve.. irden gannadak Nezinin vana- ğından öptü. Yosma: —AÖr A Ku l Diye bir çığlık kopardı. Rıza- yı göğsünden bütün gücile itti. Ö bu atılışı yaparken zeki genç kadını arkasından kollarının a- rasına aldı, — Öyle öpülmez böyle öpü - lür... Diyerek yosmanın ensesine dudaklarını götürdü, —Bütün bunlar bir saniye içine bile sığ - mayacak kadar hızla geçiyordu. Belki bir saniye dolduğu vakit - tir ki, Cavide, şirin, Cemil, yav rum Lütfi, Selma, Necip de ora ya toplanmışlardı. Nezi Zekinin kolları arasından kurtulmak için çırpınıyor; Cavide- — Gözümün önünde bir baş- ka kadınla ha.. İstemem artık ıcıgn giılı:i rezili... iye haykırıyor, topuklarını vurüyor, Cemil: — Amma kepazelik, Ben se - nin karına ne vakit bakarsam sen de benimkine bakarsın. Bir gecelik de bir saatlik de olsa o benim., Yakısır mı bu vyantığın arkadaşlığa.. |Diye sert sert söyleniyor; Ze — Bu benim oldu artık.. Ala- mazsınız elimden! Diye bağırıyor, rast gele tek- me savuruyordu. Necip kızmıştı. Birden kük- redi, Zekinin üzerine atladı: — Bırak onu be.. Zeki Yosmayı bıraktı, fakat, Necibin gırtlağına atıldı: — Sen ne karışıyorsun böyle işlere ulan diplomat.. Rides y — İkiniz de haltediyorsunuz. Dedi, ayırmak için aralarına girdi. Diplomat çekildi, fakat Rı za ile Zeki boğaz boğaza girt- laklaşmaya, kadınlar bağırışma ga başladılar. Yosma odadan kaçtı. Cemil, Necip, Lütfi, Şi - rin, Sevda, Selma, Cavide bunla rı ayırmaya savaştılar. Masalar devrildi, bardaklar kırıldı, tabak lar sangür şungür kırıldı. Kap- tan telgrafçıyı yere yatırmış, ha bire yumrük atıyor, bunları ayır maya güç yetmiyordu. çilemediğini görünce: — Şimdi polisi çağıracağım! Düdük çalacağım.. Karakollara düşeceksiniz... Rezil kepaze olacaksınız!, Beni de ele vereceksiniz.. Diye haykırmaya başladı. Yosma, mantosunu giyip kaç mayı düşünüyordu. Fakat, bir düşünce aklını kurcaladı: Ya bir ölüm, yaralanma oluür sa beni de karıştıracaklar?. Bu soru onun yüreğini sızlat tı, gözünün önünden, gazeteler, fotoğrafçılar, yazarlar, karakol, polis, tomruk, hakyeri geçti: — Ölürüm.. Diye bir ürküntü geçirdi. He men içeriye koştu; Cemile göz l:;:pu, sonra bütün sesile bağır - — Kaptan kaptan bırak, se - nin olacağım. Hepimizi kara - kollarda süründüreceksin. Ye - ter artıkl. Bu bağırış ve dilek Zeki de bir uyanma, bir ayılma, bir söz dinleme yaptı.Zeki manyatizma va tutulmuş bir medyum gibi Ri zanın üzerinden kalktı, uslu us- lu, hiç bir şey yapmamış gibi, başı önünde, yaptığıma utanır, çekildi, Yosmanın yanına geldi. Rıza dayaktan baygınlaşmış- t Ama, yine söyleniyordu: — Burası yeri değil.. Ben sana gösteririm.., Sonra boy ölçüş Yosma bir komutan gibi: — Haydi bakalım.. Herkes yerli yerine.. Dedi! Töbeler olsun Gün iyice ağarmıştı. Yosma herkesi dağıttıktan sonra, Cemile: — Bir başka gün.. Zekiye de: — Buğgün artık bittim. Görü- yorsün halimi. Dedi. İkisini de gönderdi. Ve her yandan el ayak çekildikten sonra Nevine: — Bir daha mr senin evine gelmek, senin bulduklarınla bir arada kalmak? tövbeler olsun... Dedi, evden çıkt Yolda gi â — Kırk yılda bir moruğun sö zünü dinleyip de evde kalaymı - şım daha iyi olacakmış!.. Neyse ki, yine ucuz kürtuldum. Hiç başıma böylesi gelmemişti. Ne de bıçkın şeylermiş! Bir kerecik karakola ve gaze tecilerin diline düşseydim, her şeyim biterdi! Diye kendi kendisine düşünü- yor, konuşuyordu! Hins bit Sörüğr! Güney yurddan çıktığının se- kizinci günü yine doktorun kar- şısındaydı. — Doktor hem borcumu ge tirdim. Hem de yine dertlerin. söylemeye geldim. . ğ iye söze başladı ve sürdür lü: — Biliyor musunüuz o gün yurddan çıkarken 225 liranın hepsini veremediğime sıkıldım. Yanıma yüz elli lira almıştım. Bugün hepsini getirdim. Fakat. bilseniz yine baş ağrılarım ne kadar çoğaldı. Doktor- — Kü