Gaziantebin Endüstrisi Gaziantep (Hususi muhabiri- miz yazıyor) -— Gaziantep, ken dişine mahsus nefis endüstrisile tanmmış bir ticaret merkezidir. Burada yapılan eşyalar Anado- lunun en uzak yerlerine kadar sevkolunmaktadır. Umumi sa- vaş sıralarında oldukça büyük tehlikeler geçiren o bu endüstri, hükümetimizce alınan konten- jan,Klering ve takas gibi iktisa- di tedbirler sayesinde eski rağ- bet ve revacını kazandıkdan başka yeni ve fenni tesisat dola- yisiyle de daha inkişaf etmiştir. Nitekim dünün fabrikasız An. tebinde bu gün yirmiye yakm fabrika bacası yükselmiştir. Bir çok endüstri meyanında ilk safı teşkil edenleri şöylece anlatabiliriz ; i DOKUMACILIK: Başda ge- len bu san'at, cenup ve şark ha- | valisiyle Anadolunun diğer mü- him bir kısmı nazara alındığı takdirde hemen hemen şehrimi- zc mahsus bir vaz'iyet arzeder- ki,bu iddiamızı fabrikalardan ayrı üç bin tezgâhın faaliyette bulunmasile teyit edebiliriz. Üç | bini bulan bu tezgâhlarda 934 | yılı içinde 1500 ton dokürna ya- pılmış ve bunun yüzde 85 şi A- nadoluya ihraç edilerek diğer kısmı burada istihlâk olunmuş- tur. Dokumacılığm en ileri ge- len yık 1913 idi. Fakat tezgâh adedi beş bini aşan o yılın istih- salâtı iki bin tonu geçememişti ki934 de 3000 tezgâhla 1500 ton imalât elde edilmesi; dokuma- cılık san'atındaki keyfiyet nok- tasından vukua gelmiş inkişa- fr pek açık olarak gösterir. Mamafih 926 da 400 ze düşüp 33 de üç bine yaklaşan tezgâh adedinin 934 de bir az daha a- zalmış bulunmasının sebepleri yok değildir. Bundaki amil, bir kısım san'atkârların en ve boy- dan istifade maksadile bozuk yerinde tedbirler | sayesinde bu mahzur da bertaraf edilmiştir. Oda, altı ay evvel neşrettiği u- mumi bir kararla bu imalât, köylere varmcıya kadar, kontrol ve mürakabeye tâbi tutmuştur. Bu tetbirin Anadolu tacirlerin. | ce de sevinçle karşılandığı ge- len mektuplardan anlaşılmak- tadır, Tezgâhlarda ve fabrikalarda çalışanların sayısı üç bini teca- vüz etmektedir. KILIMCILIK : Busan'atta pek mühimdir. Faaliyette bulu- nan 250 tezgâhın 934 istihsalâtı 160 tondur. Bu miktarm yüzde 901 Anadolu, İstanbul ve Trak- yaya gönderilmiş ve ayrıca Ro- manyaya da sevkiyat yapılmış- tr, TRİKOTAJ: Her çeşit blüz | ve çorap örmek üzere 80 triko- taj makinesi faaliyettedir. TABAKLIK : Eski bir sa. n'attır. Kırmızı gül ve şeftali rengindeki sahtiyanları Suriye, Mısır ve hatta bütün şimali A- merikada pek meşhurdur. Fa- kat son zamanlarda Suriyenin ağır gümrüğü ve 934 mali yı- lındanberi tabakların çıkardık. | ları mamul derilere de tahmil e- dilen istihlâk vergisi bu san'atı çoksarsmıştır. 927 yılmda iki yüz bin liradan artık ihracat ya- pan bu san'at 34de ancak elli bin lira getirmiştir. SABUNCULUK : Üçyrldir devam eden kuraklık dolayisiyle İzmir ve Ayvalık'dan getirtilen zeytinlerle sabun yapılmaktadır. 934 istihsalâtı 150 ton dur. Bu miktardan yüzde yetmişi Erzu- ruma kadar gönderildi. Türki- yenin bazı yerlerinde talk ve emsali maddeler karşırtırılarak Yapılan ve tabiatiyle çok ucuza van hileli mi Antebin 2 > 'eytin yağiyle yapılmış sa- bunlarma fazla euniş mal çıkarmış olmalarıdır ki, ti- caret odasmca ittihaz edilen pek | ve bu san'atı da tehlikeye sok- muştur, Gaziantep Cumhuriyet Müddeiu- mumiliğinden: , 935 senesi Haziranının birinci gününden başlayarak 936 senesi Mayıs nihayetine nin bir senelik ve üçyüz kırk palı zarf usuliyle eksiltmeye konulmuştur. Her mahküm altmış gram hesabiyle pide ola- rak verilecek ve halis buğday unundan emsalinden geri kalmıyacaktır. Tahmin yirmi iki bin dokuzyüz elli liradır. İsteklilerin Gaziantep ve mevkufa dokuzyüz Cumhuriyet Müddeiumumili; olarak şartnameyi oradan almaları lâzımdır. Eksiltme 935 senesi Haziranmın ikinc beşde Müddeiumumilik dairesinde açılacaktır. Muvak- kat teminat mıktarı bin yedi mektuplarının eksiltmenin açılacağı iki Haziran günü- nün Saat on dördüne kadar getirilmiş veya gönderilmiş olması şarttır. (2698) 30. KIRMIZI VE SiYAH hem de kendi kendimin saygı- | #ını kazanmak istiyorsam onla- ra anlatmalıyım ki beniman- cak fakirliğim onlarm zenginli- ğiile bir ticarete girişmiştir; yoksa benim gönlüm onların küstahlığından bin fersah uzak- tadır. Onların iltifatlarınm da, hor görmelerinin de erişemiye- ceği kadar yüksek bir âlemde - iri Kalbine bu hisler üşiişen genç mürebbinin sinirden titriyen yüzünde, ac: duyan bir gürür ve bir gaddarlık ifadesi okunuy du. Madame de Rönal bunu gö- rünce, zihni altüst oldu, Onu karşılarken takınmak istediği fazilet gösteren soğukluk şirtdi kaybolmuş, onun yerine yüzü - ne büsbütün başka bir hâl, bir merak ifadesi gelmişti, Julien'- in birdenbire değiştiğini gör - mek onun bu merakını büsbütün kadar Gaziantep Ceza evi- beş bin kilo Ekmeği ka- olup çarşıdaki olunan bedel gine müracaatla bedelsiz i pazar gününde ve saat on yüz elli bir liradır. “Teklif 3777 STENDHAL a Sabahleyin sağlık, günün güzelliği üzerine söylen- mek âdet olan boş'sözler, ikisi - nin de dudaklarında kuruylıp kaldı. Hiç bir türlü sevgiye ka- Pılıp düşünme gücünü kaybet - memiş olan Julien, Madame de Rönal ile kendisi arasında dost İuk münasebeti bulunmasına hiç ihtimal vermediğini ona an- latmanm çaresini hemen buldu; küçük bir yola çıkacağını hiç açmadı bile, Selâm verip uzak - laştı. z Madame de Rönal, daha bir gün önce pek nazikçe bakan o gözlerde bu gamlı kibir hâlini görmekle şaşırmış, incinmiş, baka kalmıştı; tam o sırada en büyük oğlu bahçenin tâ bir ucun Deniz yolları : ERER ANANAS TAN | 22 MAYIS ÇARŞAMBA PARALAR Alış * Sterlin Dolar 20 Fransız Frangı 167,— 20 Liret A 20 Belçika Prangı 20 Drahmi 20 İsviçre fr. 20 Leva Florin 20 Çek Karon Avusturya gilin Mark Zicti Prengo 20 Ley 20 Dinar Yen İsveç Kuron Altin Mecidiye Banknot Frans Frangı İngiliz lirası Dolar Liret Belga Drahmil Isviçre Frangı Lava Florin Çekoslovak kuronu Avusturya Pezeta Mark Zioti i 19/01,7$ 42433 53143 197,10 Çernovets İsveç karonu ESHAM Iş Bankası ai te Anadolu 94 60 > 100 5 Şirketihayriye Tramvay Bomonti - Nektar Terkos Reji Aslan Çimento Merkez Bankası Osmanlı Bankası Telefon Si değirmencilik T.A.Ş. 13 9,50 Mü İSTIKRAZLAR 28.60 20,80 2700 S2 95 s3— Türk Borc Kupon Kerik Ergani Sivas- Erzurum Istikrazi dahili TAHVİLÂT Rehtıra Anadolu I ve TI IN Kupon Kesik mümessil ER SADE AAA AASAT EA 10,15 43,00 » 43, Anadolu IŞLETMESİ Acenteleri: Karaköy Köprübaşı E Tel, 42362 — Sirkeci Mühürdar. İSrasıayzade Han. Tel 22740. yay Mersin yolu ÇANAKKALE vapuru 24 Ma- yı CUMA günü saat llde İ | D grupu, ressamların en gençlerini ve en düşüncelilerini bir arada toplar. Bunlardan Nurullah Cemal omuzlarını sil- kerek burnundan bir; — Hmh! Çıkardı, sonra : — Karaktersizdirler mronşer! - dedi - 1914 tenberi Türkiyede hakiki bir san'at cereyanı yara- | tılamamış olması sirf onların bu karaktersizliğinden, yani de- ğişmiyen bir san'at karakteri kuramamış olmalarındandır. On lar başlangıçta bir... Hay Ressam Ali Camal “ilüsnüniyetle diyelim,,, - Evet, bir hüsnüniyetle işe girişmişler- di. Güya maksatları yalnız san- at için çalışmaktı. Halbuki ara- dan bir iki sene geçince işi tica- rete, esnaflığa vurdular, resim satmaktan başka kayguları kal- madı. Halbuki... Bir saniye kadar düşünür gi- larını sağ elinin Şehadet parma- ĞI ile birer birer kapıyarak de- vam etti: — Memlekette müze yoktur. Bir. Resim galerisi yoktur. İki. Halk, resimden anlamaz. Üç. Plâstik san'at memlekette ya- yılmamıştır. Dört.. Daha fazla- sını söylemeğe lüzum kaldı mı? Bütün bunlar, bu boşluklar o neslin doldurmağı üzerine al- dığı boşluklardı, Hiçbirini yap- madrlar. Yerli resim san'atı ba- kımından da, memleketteki es - tetik bakımından da mes'uldür- ler vesselâm. Sonra şunu da söyliyeyim ki eski nesil ressam- | lar, çok garip adamlar oldular. Memlekete hakiki bir san'at sokmak istiyen gençlerin elle - rindeki ekmeği kapacaklarmı sanıyorlar ve tuhaf bir telâşa düşer gibi olmuşlardır. Kuzum, bizim ekmek için değil, hakiki | | san'at için çalıştığımızı bunlara nasıl anlatabileceğiz? — Bunlar ressamlar. Eski 225.035 seed YENİ—ESKi YAZAN ; NIZAMEDDIN NAZIF Yeni Ressam Nurullah Cemal Ve Eski Ressam Bahriyeli Cemal nesil yalnız ressamlar değil ki... — Doğru.. Onlar hakkındaki düşüncelerimi de söyliyeyim: Bazı sahalarda eski neslin çok kuvvetli işler gördüğünü inkâr edemem. Meselâ (askerlikte, edebiyatta, eski Türk musiki- sinde, tezyini san'atta, hatta ti- yatroda birçok kuvvetli elemanı lar göze vurur. — Biraz da kadınlardan bah- setmez misin? — Neden etmiyeyim. Ama bu biraz yenilerin lehine olacak» tur. Zira ben yeni kadını eski- sinden bin kat yüksek buluyo- rum, Ama nasıl bilir misiniz? Her bakımdan. Yalnız bir tek hataları var: Okumuyorlar. — Ya yeni neslin erkekleri? Onlar okuyorlar mı? — Hayır.. İtiraf etmeklâ- zımdır. Okumuyorlar, Ama sa - nıyorum ki bu, bir dönüm nok- tasnda ( bulunduklarındandır. Eski kültürü bıraktık, yeni bir kültür başladı. Bu devamlı bir illet olmıyacak, fakat mazur görmelidir yeni nesli, böyle bir baş döndürücü kültür tornadm- da insan biraz duraklamaz mı? onra size şunu da söyli- l | | yeyim ki, bugün on beş, on altı | yaşında olanlar müthiş okuyor - lar. İşte bu kadar dostum.. Ben iki nesli böyle görüyorum. . Bahriyeli Cemal en eski res- samlarımızdandır. Gazeteler ve sergiler zaman zaman onun Sa- yısız eserleriyle donanırlar. Hem bir denizci, hem bir as- ker, hem bir san'at adamı olma- sıdır ki Cemale cansız bir fırça- dan deniz ve kara harplerinin o canlı ve heyecanlı eserlerini ya- rattırır. Cemal — ki ressam nın ve Saylav Şevketin neslin- dendir — bana; — Çocuk... - dedi « (*) Yeni- lerde san'at aşkı yok. Yalnız para için çalışıyorlar. Bir sergi- ye bir tek tablo göndermek için bir zamanlar Obütünbir sene sergi denilen şeyle alay mı edi- yorlar ne? Serginin açılmasın- dan iki gün evvel üç arşın tuval alıp geçiyorlar şövalenin başına basıyorlar boyayı, basıyorlar boyayı, oluyor bu bir tablo... | durmadan çalışırdık. Şimdikiler | Onlara biraz bize benzemele rini tavsiye etmek isterim. o — Ya kadınlar?... - dedim * — Kadınlardan iyi resim ya“ tarafa,. Sen bana yeni kadınlar- la eskiler arasında bir fark yok | mudur? Bunu anlat! — Vardır. Eskileri daha çok güzeldiler belki., Ama bu güzel“ liği göremezdik. Şimdikiler bel ki eskileri kadar güzel değiller- dir ama bu açık saçık kıyafetle- Ressam Nurullâh Camal ri ile göze pek tatlı geliyorlar. | — Başka? — Eski neslin bir başka fev« kalâdeliği yok mu hocam. i — Biz çok okumadık. Avru- paya gidenlerimiz de tabii eski devirde gittikleri için eksik kals dılar. Belki bizden daha iyi ye* sından başlıyarak. Yani 1 uzun müddet te: Mei eskilerin yollârında çala fırça çalıştıktan sonra mer- hale merhale bir yeni yol tut - maları lâzımdır. Yoksa, ben “en presiyonist,. im, ben konstrük- tivistim... ”Kübik,, san'at yapı yorum diye alelâcaip tuval ka» ralamakla yeni san'at ve yeni san'atkâr yetişemez. (9) Benim de deniz harp mektebin de resim hocamdı. Nizamettin NAZİF ( KARAKÖY ECZANESİ HÜSEYIİN HÜSNÜ Galata, Karaköy Caddesı No. 5 3812 yun Rönal'in vücudunu bir ölüm so- gukluğu kapladı; namusu yü- İ zünden bahtsız, zaafı yüzünden | bir kat daha bahtsızdı. Bu yeni hadise, onun bütün düşüncesini kavradı; geçirdiği o müthiş gece verdiği akıllıca; usluca kararların hepsini, hep- sini unutuverdi. Artık o sevimli aşığa muka.vmet etmek değil, onu bütün bütün elden kaçırmış olmak meselesi vardı. Sofraya, yemeğe gitmek la- zımgeldi. Bütün çektikleri yet- miyormuş gibi M. de Rönal'in de, madame Derville'in de ağ - zanda yalnız Julien'in yolculu- ğu üzerine sözler işitti. Verri- öres belediye fe Julien'in izin istemek için takındığı inat- cı tavurda, kendini işkillendiren bir şeyler sezmişti. — Bu köylü parçasma hiç şüphesiz biri, bir teklifte bulun- muş. Fakat bu biri, M, Valenod dan koşup geldi ve annesinin boynuna atılıp: N — Tatilimiz var, anne, dedi; M. Julien bugün y bile olsa, benim yılda 500 frank verdiğimi duyunca yelkenleri suya indirmiştir, Dün Julien Verridres'de o adamı görüp dü- şünmek için üç gün mühlet is- temiş olacak, bu sabah da, bana bir cevab vermeğe mecbur ol - mamak için kalkıp dağa gidiyor. Küstahlığa kalkışan alçak bir işçi ile işe girişmek, onun elin- de oyuncak olmak; bakın ne hallere düştük! Madame de Rönal içinden: “Julien'i ne kadar incittiğini bilmediği hâlde kocam bile o- nun buradan ayrılacağını 8ö lerse artık ben ne diyebilirim? Ök yayından fırladı!” diyordu. Serbest kalıp istediği kadar ağlıyabilmek ve madame Der- ville'in sorgularına cevab ver- mek mecburiy.cin on kurtul mak için fena h Ide başı ağrıdı- ğını söyleyip yatağına yattı. M. de Rönal yine mahut sö- zünü: “Kad'u kısır; işce böyle dir, bu karışık: makinelerin her zaman bir bozukluğu olur!” sö- zünü tekrar etti ve yarı güle Tek, yarı homu-danarak çıkıp gitti, Madame de Rönal, tesadüfün bir çilveci clarak kapıldığı ihti- rasın en zalim acıları ile kıvra- p r.rken Julien, dağlık yerlerde bulunabilecek en güzel manza- ralar arasında neşe ile yoluna devam ediyordu. Sıra dağları, Vergy'nin şimalinden geçecek- ti. Tuttuğu keçi yolu, büyük ak- gürgen koruları arasından ya - vaş yavaş yükselir ve şimal ta- rafı Doubs vadisinin smırı olan yüksek dağın yamacında bit- mez tükenmez zigzaglar teşkil eder. Biraz daha çıkmca yolcu- nun gözleri, Doubs'un akışmı cenuba doğru sürükliyen tepe - ciklerin üzerinden, Bourgogne ve Beâtijolais ovalarma, o daha imli ovaları gördü. Gerçi hep ilükler peşinde olan bu de- likanir güzelliğin böylesine pek düşkün değildi; fakat o bile ara sıra durüp bu geniş ve heybet- li manzarayı sevirden kendini alamıyordu. Nihayet büylik dağın tepesi- ne vardı; dostu genc oduncu Fougu#'nin oturduğu 15sız vadi- İ ye gitmek için o tepenin yanın- daki yodz — eçecekti. Julien'in onu görmek için. acele ettiği yoktu; zaten © anda kimseyi görmek isteği yoktu. Dağın t€ “ine sanki bir taç ören yalçi kayaların arasma bir yırtıcı ku$ gibi saklanmış, kendisine yak ” laşacak herhangi bir kimseyi *# «zaktan görebilirdi. Kayalar” dan birinin hemen hemen şavi” liğ (1) denecek yamacında çük bir mağara gördü. Heme “oşmağa başladı ve biraz sonr# oraya sığındı. Gözleri neşed parlıyordu; içinden “Bi bana insanlar bir kötülük ©d” mez, dedi.Düşüncelerini ya: pek zevkine,başka her yerde ii tehlikeli olan bu zevke ken bırakmak arzusunu duydu. dine köşe bir taş bulup onu çeşi” “asa edindi. Kalemi sanki a yordu: etrafında ne olduğ “müyordu bile Nihaye' ni neşin ta ötede, Beaujolai$ dü. larının ardında battı g0 “Geceyi burada geçirse olur? dedi: ekmeğim vaf» barada hürüm )” Fx büyük N, ATAS sks, hai Kİ ii