Dokuma '.ı' T Boldan 14 (Hususi muhabi - rimizden) — Boldan'ın kazancı dokuma sanayü — yüzündendir. Kaza nüfusunun yedi yaşından, yetmiş yaşına kadar 7690 1 bu işle uğraşır, Ben burada bir iki tezgâh dolaştım, iptidai odalar- da, altı yedi yaşındaki kız ve er- kek çocukların günde on iki sa- at, mütemadiyen çalıştıklarını öğrendim. Mecburi tahsil çağı - na gelen bu yavrular ne yazık ki hayatlarını kazanmak mecburi- yetinde bulunduklarından oku - yamıyorlar. Bu, Sade kazanın okuma çağına e - rişmiş çocuklarının yekânu bin yüz ellidir. Buna mukabil beş ve üç sınıflı iki — mektepte yalnız 456 çocuk okuyor. Okuyanların bir çoğu şu ve bu sebeplerle tah- sillerini tekmillemeden mektebi bırakıyor ve dokuma işlerine ko şuyorlâr, Esnaf cemiyeti reisi Top ile görüştüm. — Bana hülâsaten şu sözleri söyledi: — Sanatkârımız ve tüccarı - mız az değildir. Bir Ticaret O - dası olmaması yüzünden, işler lâyıkı veçhile — tedvir edilemi - yor. Muntazam ve fenni boya - hanemiz yoktur. Bu da dokuma sanayiimizin ilerlemesine mâni oluyor. İplik pahalıdır. — Halen pamuk piyasası S0 kuruştur. 5 kiloluk — ipliğin paketi 400 ile 600 kuruş arasınmdadır. Fiyatla- rın yüksekliğine — sebep dahili fabrikaların ihtiyacı temin ede- memesi ve —memlekete ecnebi malı gelmesidir. Nazilli'de hü - kümetin yaptırmakta olduğu ip- Tik fabrikasının büyük faydası ;lu:ğı mâıh:klukur. Bu fabri- a, €fer dokumacılığa şerse, Boldan ve Boldan ggbı gğçeçimi yalnız dokuma işlerine münha- sır şehirlerimizin istikbali ta - mamaile mahvolur, No. 26, Julien, bir tehlikeye düşmüş erkeklerin takındıkları sert ta- vırla cevab verdi: — Evet, madame, Madame de Rönal ikinci ka. #a çıktı, ölüme gider gibi sapsa- rı idi. Kederi yetmiyormuş gi. bi bütün vücudunda bir zayıf- hik duyuyor, bayılacak gibi ölu- yordu; fakat Julien'e bir iyilik- te bulunmak mecburiyeti -ona kuvvet verdi. “Ne yapıp yapıp © kutuyu ele geçirmeliym” di- yip adımlarını hızlandırdı. Kocasının, Julien'in odasın- da uşakla konuşmakta olduğu- nu duydu. Çok şükür onlar ora- da durmayıp çocukların odası- na geçtiler. Madame de Rönal gilteyi kaldırdı ve elini ot min- dere öyle bir şiddetle daldırdı ki parmakları tırmıklandı. Bu insten acılara hiç dayanama- 'makla beraber bu - seferkinin pek hazindir. | KIRMIZI VE SiYAH Sanayii Boldanda dokume tezgâhları Fabrikada yalnız iplik yapı - hırsa, hariçten iplik gelmiyecek veya az gelecektir. Yabancı ip- Tiklerden fiyatı alan yerli fabri- kalar da hükümet fabrikasından f;yat alacaklar ve bu suretle ip- lik fiyatı da düşecek ve netice - de dokuma fiyatları tenezzül e- decektir. Şimdiki halde yerli iplik ya - | ! bancı iplikler derecesinde temiz ve muntazam değildir ve 20 nu- maradan ince iplik çıkaramıyor- lar. Halbuki ince mal yapmak için ince ipliğe ihtiyaç vardır. İplik boyamasında kullanılan zerdeşap denilen gök boya da piyasada bulunmuyor, Bütün bu noksanların tamam sonradır ki Bol - dan, Kadıköy, Kızılcabölük ve civar dokuma sanayii yüksele - bilir, Kadıköy ve Kızılcabölük ka- sabaları ile Güney nahiyesi do- kumalarmın €650 den fazlası Boldan'da satılır. Esnaf dilediği çeşidi Boldan'da bulabilir. Bu dokuma işlerile uğraşan tüccar, evvelce Boldan malı almak için Boldan'a, Kadıköy malı için Kadıköy'e ve nihayet Kızılca - bölük malı için de Kızılcabö - lük'e gitmek mecburiyetindey - di. Şimdi Boldan Perşembepa - zarında işini görmekte ve bü - tün bir hafta pazar kovalamak- tan kurtulmaktadır. Bu suretle, Boldan, dokuma işlerinin mer - kezi sayılabilir. Boldan da 1800 ve köyle- rinde 200, Kadıköyde 1200, Kı- zilcabölük'te 800, Güney'de 150 ve Sarayköy'de 200 kadar doku- ma tezgâhı vardır. Boldan'da yılda iki buçuk rqil yon metre murabbat ipek, iplik ve yün dokumu dokunmaktadır. STENDHAL farkına bile varmadı, çünkü mindere elini sokar sokmaz mu- kavva kutunun ele kaymak ge- len serinliğini de hissetti. Ma- dame de Rönal onu alıp hemen dışarı çıktı, Kocası tarafından yakalan- mak korkusu daha henüz geç- mişti ki madame de Rönal, elin- de bu kutuyu tutmaktan düy- duğu nefret hissine dayanama- Yıp bayılıverecek gibi oldu. “Demek Julien'in bir sevdiği var, sevdiği kadının resmi de şimdi benim elimde!” İ Bu dairenin bir sofasında, bir iskemleye yığılmış, kıskanclı- ğın uyandırdığı bütün korkunc düşüncelerin eline düşmüştü. Son dereceye varan acemiliği bu sefer de işine yaradı: hayret, ıstırabını hafifletiyordu. Julien geldi, kutuyu aldı, bir teşekkür bile etmeden, bir kelime bile 16 MAYIS PERŞEMBE PARALAR Alış Satış Sterlin Glümm Sls— Dolar 23 İ25m 20 Fransız Prangi 167 — ü— 20 Liret 20z 205 20 Belçika Frangt 10— 20 Drahmi d 20 İsviçre fe. Bt 20 Leva 2250 Florin Bi 20 Çek Kuron — 96— Avusturya şilin Rlma Mark # Zloti 2250 ı'â'î' İ ey 15 20 Dinar Ü Yen di İsveç Kuron M- ltan Sil— Mecidiye Ünei Bankoot 228.— ÇEKLER Kapanış Fransız Prangı 1203 lagiliz lirası 615— Dolar 29.48.75 Liret 96444 Belga 4,60,02 Drahmi 857150 İsviçre Frangı Z2 AS,GO Leva 63,63,60 Florin YA27 Çekoslovak kuranu 190525 Avusturya 4,21,58 Pezeta Mark Zloti Pengo Ley Dinar Yen Çermosete İsveç Kuronu ESHAM Bank: İ v ADU « nçüp Anadolu ? 60 .8 « - 100 *$ 42— Sirketihayriye dö— 'Tramvay 3025 Bomonti « Nektar 9,7$ 'Terkos 1525 Reji 235 Atlan Çimento 985 Merker Bankası 5825 ı Bankası 2550 * değirmencilik TAS. — 336 ,0 Sark Değirmenleri 0:90 $ark merkez eczanesi 430 ISTIKRAZLAR. eu KA R 'Türk Börcu İn 3047,50 e aei Ergani Sivas-Brrurum İstikrazi dahili TAHVİLÂT Ribitim 1075 Anadolu | ve IT 05 öi öi Anadolu mürnessil $1,3$ Nazilli fabrikasının kurumun dan sonra Boldan, Kadıköy ve civar tezgâhtarları arasında bir kooperatif teşkili zamanı çok - tan gelmiştir. Ötedenberi, bü - tün geçimi ve varlığı yalnız bu işlere münhasır olan bu kasa - balar halkının, kooperatif teş - kilâtı ile vaziyetleri düzeltilme- li ve buna âcil bir çare bulunma- ıdır. E. Hamdi Ustel söylemeden odasma koştu, so- biyi ntejlela Bltufa betasa yaktı. Benzinde bir damla kan kalmamıştı, çökmüş gibi bir ha- li vardı, geçirdiği tehlikeyi gö- zünde pek büyütüyordu. Başını sallıyarak mırıldandı: “Krallarımızın tahtını gas- betti diye Napol&on'dan nefret ettiğini söyliyen bir adamın odasında yine © Nauolâon'un bir resmi bulunsun! hem de bu- nu koyu krallık taraftarı ve öl- keli M. de Rönal bulsun! Bü- tün ihtiyatsızlıklarım yetmi- yormuş gibi resmin arkasına birtakım da yazılar yazdım; on- ları okuyanın benim Napolâ- on'a ne kadar hayran olduğum- dan hiç bir şübhesi kalmaz. Hem her yazdığım sözün altın- da tarihi de var: daha evelsi gün bile yazdım.” Kutunun yandığını görünce ilâve etti: “Bu resim ele geçse ünüm, sanım mahvoluverirdi; - oysaki benim varım, yoğum da yalnız bu... Ben ancak kendimi beğen- dikleri fikirlere sadık bir genc N İ;fanbtuıulw Sandalsız Kalacak! Seyrek sakallı pembe yüzü in- sana Jül Vern'in romanlarında- ki Danimarkalı profesörleri ha tırlatan sandalcıya; — Seninle konuşmak istiyo- rum, vaktin var mı? Deyince çatık kaşları altın - dan suratima şöyle bir baktı. şte aldığım cevap: — Vakitten bol ne var? Bü - tün gün esneyip duruyoruz. Bo — Ama nidecen... konuşup da? — Belki bir derdin vardır. de dim, Belki buna bir çare bulabi- Hiriz. Mavi gözlerinde bir hayret belirdiğini sezdim. Sonra gül - mek ister gibi, gülmeğe çalışır gibi oldu. Fakat bu yüzdeki en Benimle de ki, gülemedi; beceremedi gül meyi.. Nihayet; — Benimle konuşacağına ar- kadaşları toplayayım da hepsi. le birlikte konuş.. — diyebildi— ama bizim derdimize artık Lok- man hekim bile çare bulamaz, V y Az sonra, kimi genç, kimi ih- tiyar, kimi orta yaşlı, fakat hep- si biribirinden terbiyeli, biribi - rinden insan içli altı sandalcı ile büyük bir İşkampavya'nın içi de Sirkeciden uzaklaşıyorı k. komisyoncudan daha iyı kullatı- Masını bilen biri — ki adınm Maksut olduğunu öğrendim — elile beni dürttü: — Bu sandal Süleyman üsta- nın yapısıdır.. Yedi yıl önce yal nız teknesi 350 liraya mal olmuş tu. Kürekleri, boyası, oturakları iskarmozları hariç, Üa ü başkasına 200 Tiraya 'satmıştır — İki aydanberi fiatı yüz lira ya inmiş bulunuyor. Kürekleri oturakları, bütün takımları ve üstüne üstelik boyası dahil ol - mak üzere, — Sebep? — Anlatayım: yedi yıl önce bir sandalcı günde en aşağıdan göyle iki lirayı düzeltirdi. Kâh - yalık, deynekçilik belâsmdan kurtulmuştuk ve limana ayda bir lira verirdik. Şimdiki hali . miz ise... Acınacak dereceyi geç | ti. Artık gülüyoruz, Sirkeci iske lesindeki Sukayıklarından biri- ne ancak vasati 18 günde bir de- fa iş nöbeti düşer. O arkadaş, ha babam çalışır o gün ve 2,5 lira diye tanıtmış olmam sayesinde | geçiniyorum... bu benimki de yaşamak, geçinmek sayılırsa!..” Bir saat sonra yorgunluk ve kendi kendisine karşı duyduğu merhamet yüreğini rikkate ge- tirdi. Madame de Rönal'i görüp elini öptü; bu el öpüşünde, her vakitkinden pek fazla samimilik vardı. Madame de Rönal se- vincinden kıpkırmızı oldu ama hemen hemen o anda, Julien'in elini de, kıskanclık öfkesi ile, itti, Julien, daha yeni yaralan- mış gurürü yüzünden, doğrusu bir ahmaklık gösterdi. Madame de Rönal'i sadece bir zengin kadın diye gördü ve elini, hafif- seme ile elinden bırakıp uzak- laştı. Gidip bahçede düşünceli düşünceli dolaştı. Biraz sonra dudaklarında acı bir gülümse- me belirdi: “Ben burada vaktini bildiği gibi geçirmekte serbest bir adam gibi dolaşryor, çocuklarla uğraşmıyorum! M, de Rönal de kalbimi kıracak sözler söylerse (Arkâsı var) N. ATAÇ' son kahkahanın üzerinden çok | zaman geçmis olacaktı her hal- | Kül renkli fötrünü İtalyalı bir | alır, Yani sizin anlayacağınız | i Kayıkçıların Dertle çok çok ayda iki nöbet düşse bir sandalcı senede altmış lira ka - zanmış olacak. Ama nerede o bolluk, Sonra unutmayınız ki, bunun de yitmi beşini de biz muhtelif vergilere veririz. Kürekte oturan, arkadı sözünü ke; şının — Benim... İki sandalım var - dır. Birinde oğlum birinde ben çalışırdım. Öbürünü Balata çek | tim, Onun nöbetini de bununla işleyoruz. övimi emnivet sandı- ğına vermemiş olsaydım. Halim pek harap olurdu. Hoş, yine ber bat bir haldeyim ya... Bakkala beri veremivorum Maksut pek zeki bir adamcır — Galiba motörlü sandallar size rekabet ediyorlar... — de - dim — siz de sandallarınıza bi- rer motör taksanıza... Güldüler: Davulun sesi uzaktan tatlı gelir... — dediler — onlar evve- lâ biribirlerine rekabet ede &de biribirlerini adam akıllı batırdı- le motör işi çıkar yol değildir, 3000 liraya veriyorlar bir motö- rü. Tabii bu kadar parayı hiç bi- 41 lira borcum var, beş seneden- | lar. Sonra batırmamış olsalar bi | ri toptan veremediği için evleri- ni ve motörlerini karşılık göste- 18 . 5-935 Yi “Gözlerile bir Barbaros olan bu kayıkçı, ellerile bir kürek mahkümudur...,, rerek, kumpanyaya rehin ede - rek kayıklarını — donatıyorlar, Fakat sonra taksitleri zamanın- da veremeyince makinede, evde, kayık da uçuveriyor ellerinden. — İçinde buunduğunuz vazi « yetten kurtulmak için nasıl bir çare bulabiliyorsunuz? Bu suale de yine kürekleri çe- ken cevap verdi: — Çaresi yoktur bu işin.. Ne kimseden bir: - gikkâyeti: ne timseden bir istevâceğimiz, ne kimseye bır — diyece; Vai a Bu biçim kayıklar bütün İstan« bulda 200 - tanedirler. Bunlar için hir memleketin-düzeni, gi - işi değiştirilmez a.. Evvelce li- mana — gelen büti gemilerin yüklerini biz taşır; biz boşaltır - dık. Şimdi bu Tşi bir ele verdi - ler, ve tabii onların daha mü kemmel vasıtaları olduğu için daha iyi yapıyorlar. Sonra... * Memlekette bir çok fabrikalar açıyoruz. Dışarıdan mal getir - meğe lüzum kalmayor. Biz Al - mayınca, bizden de çokluk ötebe ri almayorlar, Liman işte bu yüz den bom boş.. Gözlerile bir Barbarosu andı- ran bu kürek mahkümunun na- sırlı ellerine baktım, Bunlar kü- reklere kürek çeken eller gibi değil, küreğin ayrılmaz birer parçası gibi yapışmışlardı. Ve ilâve etti: — Biz hepimiz Rizeliyiz. E- ğer memleketimizde toprak bol olsaydı, ve bu sandallar da ça “ lıştığımız gibi memleketimizde de çalışsaydık öyle kazanırdık ki, İstanbula sandalcılık etme- ğe değil, İstanbulu satın alma - ga gelirdik. İşte anlatacağımız bu kadardır beyim. Biz sandal - cıların en son nesliyiz, Artık Ri- zeden İstanbula tek genç gel * miyor ve gelmiyecek, Bunlar dediler ki: “Sandalcılığın son nesli biziz...,,