6 Mayıs 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 2

6 Mayıs 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

LLMMJJA âbi MM' ü EDEBİYATA NE OLDU? Türk edebıyatı en kısır dev- resini geıçrıyor sustu; ro- man, tefrika sütunlarında, bir günü ertesi güne bağlayan yir- mi dört saatlik alâkaları ve me- rakları avlamaya koşuyor; ten- kidin kendisi değil, üzentisi, he- vesi, çünkü mevzuu da yoktur. Böyle giderse, bir kaç yıl sonra yetişecek nesiller için edebiyat denilen şey, mektepte kabasını görmüş oldukları ve hayatta örneğini hiç bulamadıkları lü - zumsuz bir dersin hatırasından ibaret kalacalk. : Meğer, bedbinlerin “bizde e- debiyat yoktür!,, diye çırpın- dıkları ve haykırıştıkları za- manlar, edebiyat tarihimize ye- ni bir fasıl ilâve eden en verimli devre içinde imişiz. O zaman- lar, gözlerini her kıymete yu- marak edebiyat melo dramında kör rolü oynayanlarla mücade- le eden ben, bügün, onlara ka- tılmak endişesi içinde ümitleri- min son kırıntılarını da sımsıkı tutmağa çalışıyorum. O za- manlar, hiç değilse bizde edebi- yatın varlığı, gidişi ve kıymet derecesi etrafında münakaşalar oluyordu; bugün edebiyat o ka- dar yoktür ki olup olmadığını konuşmağa bile ihtiyaç duymu- yoruz. Bu yokluk elbette geçicidir. 'Tersine beni inandırabilmeniz için Haritadan Türkiyeyi silme- niz lâzım gelir. Ne siz bunu ya- pabilirsiniz, ne de beti edebiyat- sız bir millet fikrini kertdime yedirebilirim. Ancak beraber sorabiliriz: edebiyata ne oldu? Bana öyle gelir ki ürktü o. Edebiyat ürktü ve sindi. Ka- labalıkların önüne çıkabilmesi için kanunlarına ve ananesine asgari bir saygı bekliyen edebi- yat, kendisini anlamayanlar ta- rafından hoyratça ve şaşkırnca hırpalandığı devirlerde meşhur fildişi kaleüua çekilir ve dışarı- da alabura'olan prcnıiplerînin müvazenelerini bulacakları gü - ne kadar başını pencereden bile çıkarmaz. Nasıl çıkarsın ki bü- tün hüviyeti parıltıya karşı has- sasiyetinde saklanatı bu ây çiçe- ği, karanlığa küskündür ve sol- mamak için dışarıda bulamadı- ğı gün ışığını kendi içinde ara- maya, yüzünü oraya donmege mahkümdur. Yoluna dikilmiyelim, — aradığı ışığı kapatmıyalım, ki sinmesin, ki aramıza tekrar gelsin. Peyami SAFA Basın kurumu murahhasları 25 mayısta Ankarada topla- nacak olan Matbüat kongresi hazırlıkları sürmektedir. Kon - greye İstanbul gazetelerinden gidecek murahhaslar, yarın Ba- sın kurumuü toplantısında seçile- cektir. İi Çimento fabrikası hissedarları dün gürültülü bir top'antı yaptılar. Resmimiz toplantıyı ve toplantıya girmiyen hissedarların notere bunu tespit ettirdiklerini gösteriyor. Buğday yolsuz- luğu tahkikağı Vilâyet idare heyeti, düğ top lanmıştır. İstanbul Ziraat Ban- kasınca yapılan buğday alım ve satımına ait yolsuzluk tahkik fezlekesinin tetkiki bu toplantı- da bitirilmiştir. — İdare heyeti, bü meseleyi salâhiyeti haricin- de görmüş, fezlekeyi Devlet Şü- rasına göndermeğe karar ver- miştir. Teftiş heyeti tarafından Bankada yapılan tahkikte mü - dür Ahsen ile diğer beş memu- ra işten el çektirilmişti. .. Duyduğumuza göre buğday alım ve satımı yolsuzluğu bü - yük bir iş halindedir. Devlet Şü- rası işi aydınlatacktır, —— Papasların Kılığı Kıyafet kanununün imam ve ğ;ıp'm %xbı din - adamlarına ait aziranda tatbik oluna - tatbiki dola - yısıle elbıse hazırlıklarını bitir- meleri lüzumlu görülen yerlere bildirilmiştir. Resmi mekteplerin ve izcile- rin giyecekleri elbiseler hakkın- da Kültür Bakanlığı âyricâ ta- lHimatname yapmaktadır. ——— Çimentocular ğürültülü bir toplantı yâptilar Dün Balkirköy çimentö fabri- kası hissedarları gürültülü bir toplantı yaptılar. Münakaşalara yol açan bazı hisse senetlerinin hükümet komiserliğince kabul edilmemesi olmuştür. Dühuliye kartları müdür tarafından im - zalarımıyan 17 kişi toplarıtıya alınmadıkları için noter çağır- mışlar ve dışarda kaldıklarını notere tesbit ettirmişlerdir. Buti lar Ekonomi Bakanlığına da şi- kâyet yapacaklardır. Sovyet san'atkâr- ları geliyorlar İzmirde bulunan Sovyet sa- natkârları çarşamba günü İstan büla geleceklerdir. — İstanbul Halkevinin misafiri olacak sa - natkârları karşılamak için bele- diye, C. H. Partisi, Halkevin- den ve konservatuvardan birer heyete seçilmiştir. Sanatkârlar Park Otelinde misafir edilecek ve bir hafta İs- tanbulda kalacaklardır. Hazırlanan programa göre sa natkârlar İstanbulda üç temsil vereceklerdir. Temsilin biri Hi- lâliahmer menfaatine, iki tem - sil de halka olacaktır. Halk tem- sillerî bedavadır. —rm— Türk havacılığı iç'n : Türk kuşu küurumunun gördüğü-rağ ü zerine İstanbul ile İzmirde de birer şube açılmasına karar ve- rilmiştir. Ankarada moilk | elemanlarını. rabunlar İstanbul ve İzmirde çalışacaklardır. * En çok dört ay sonra İstan - bul ile İzmirde de şübeler açil- miş bulunacaktır. — , İlk Çin elçisi geliyor Çin hükümetinin yeni Anka- ra elçisi Hoiautsu yarın şehri- mize gelecek ve Ankaraya gide- cektir. —— b Hızırilyas Buğün hızırilyastır, Eski tak: vimlere göre dün “Kasım,, bit- miş, bugün yaz girmiştir. Hı- zırilyasın birinci günü kırlara, gezintilere çıkmak, kuzu ve hel- va yemek eski bir görenektir. Kâğıthane, geçen devirlerde, bugün çok kalabalık olurdu. Hı- zırilyasta bilhassa Kıptiler bay- ram yaparlar. Dört, beş gündenberi kişı an- dırır şekilde fena giden hava da dün düzelmeğe yüz tutmuştur. Biriddia Dün belediyede belediyeler bütçesinin tabı için bir mmünaka- sa vardı. Kapalı zarf «le yaplan bu münakasaya üç grup iştirak etmiştir. Gruplardan birisi biraz geç kalmakla beraber yüzde on beş eksiğine fiyat teklif etmiş- tir. Fakat, bu müracaat kabul e- dilmemiş ve münakasa bin İira * fazlası ile başka bir grupa iha- le edilmiştir. Fıyatı yüzde on beş kıran tabı müessesesi tekli- fin kabul edilmesinin zarut? ve kanuni olduğu iddiasındadır. Münakasa ve müzayedeler ka - yrunu mütcatılitlere herlesokiz saat için bu hakkı vermektedir. Bu itibarla belediyenin 1000 li- ra fazlası ile işi başka bir grupa ihale etmesine itiraz eden ve bu iddiada bulunan müessese bele- 9 'diyeye bir de istida verimiştir. Belediye mümessilleti de kendi vaziyetlerini haklı ve kanunt bulmakta olduklarını söylemek- tedirler. * ü R SAA ( Kaptanlariın Tekaütlüğü Deniz yolları idaresile, Akay ve Havuzlar müdürlüğünde ça- hşan memür ve kaptanların te- kaütlükleri hakkımdaki kanun yakında Kamutayda konuşula- caktır. Verilen malümata göre 1lâyı- ha projesinde kaptanlarla me - murların müktesep haklarını ih- lâl eden bazı hükümler olduğu görmüş ve bunların düzeltil - mesi ıçın teşebbüslerde bulun - mak üzere üç kişilik bir heyet Ankarayâ ğitmiştu- — İstanbul müddelumumiliği Münhal bulunan İstanbul müddei umumiliğine ağır ceza mahkemesi azasından Kemal i- le üçüncü ceza mahkemesi reisi Hikmetten birinin tayin edilece- ği söylenmektedir. I KÜÇUK HABERLER * Bulgaristanın Ankara sefareti başkâtibi Nikolapeçef, dün Ankaraya gitmiştir. * Bir heyet dün Galata rıhtımının, Türk limanlarından gelen vapurların yanaştığı, kısmında ikinci bir yolcu salonu yapılmasına lüzüm olup ol- madığını tetkik etmiştir. Henüz bu yolda karar verilmemiştir. * Gümrükler ve İnhisarlar müste- şarr Adil dün de İstanbul gümrükle- rinde bazı meselelerin tetkiki ile meşgüul olmuştür. * Şehirdeki and' yolların daimi su- rette taâmiri işile uğraşmak için bir heyet ayrılmıştır. * Denizyolları idaresi müdürü Sa- deddin, umumi heyet toplantısında hu'ıınmak ıcm Bugün Ankaraya gide- * Türkıye Turing ve Otomobil Klöbü bugün saat tam 17 de yeni se- ne yırışhm için bir toplantı yapacak- * Bugün İngiliz Kralr Beşinci Georges'un tahta çıktığının yirtsi hes şinci yıldönümüdür.. Bundan dolayı sefarethanede bir garden parti verile- cektir. x-Mütenekkiren seyahat etmekte E MA U YAK AMT Ayasöfya müzesini görmüştür. * Üniversite Tıp fakültesi do- çentlerinden Alâeddinin sıhhi maze - reti üzerine servisinin esi- ne karar verilmiştir. Docent Niyazi- nin de Tahran büyük elçiliği hekim- liğine tayini kararlaşmıştır. * Hukuk Fakültesi talebesi ders senesinin bitmesi dolayisile Yalovada bir tenezzüh tertib etmişlerdir. Bu te nezzühte bütün profesoder de bulu- nacaktır. * Edirne, İstanbul ve Yünan min- takasımdan geçen istasyonlardan ge - len yolculardan gümrük beyanname- si alınıyordu. Bu, birçak zaorluklar doğurduğundan yeni bir şekit düşü- nülmektedir. * Üniversitenin bütün fakültelerin.- de tedrisat -Mayısın 23 ünde nihayet bulataktır. Ayın 27 sinde imtihanlar başlıyacafktır. * Üniversite talebesinin eller%dı matbu kitaplar yokturs İstanbül Üni. versitesi r:kxdrlbğü talebeye kolaylık olması için tetkikata yarayacak bü- tün kitapların tercüme edilerek bas- tırılmasmâa karar vermışeı'r YEMİŞLER Ağzımda yemişlerin tadı, gö- zümde yemişlerin boyası, bur - numda yemişlerin kokusu du- yulur duyulmaz, tadılır. tadıl- maz, görülür görülmez bir buğu gibi kımıldanmağa başladılar, Yemişler çeşit çeşit, yemişler tad tad, yemişler boy boydurlar. Ben onların birini birinden üs- tün tutamam, Hangisi hangi yıl dönümünde tomurcuklanır, han gisi hangi sıcaklarda, hangi tşıl- tılarda olgunlaşır, bu oluşun sı- rası nedir? Bilmiyorum. Al yanaklı elma mı daha ön- ce dalından kopar, yoksa bir sı- câk ülkeler güzelinin gözlerine benziyen mürdüm eriği mi? Bu- riu bir türlü anlayamadım. Yalnız üzümlerin yaz sonun- da altın kütüklerden salkım sal- kım, iri yıldız kümeleri gibi sal- landıklarını biliyorum. Yemiş - ler vardır ki, kabuklârına döktür narak, parmaklarımla duyarım onları, şeftali gibi.. Kavunun kokusu tadından güzeldir benim için, İncire gelince, onu ancak soyup, ağız dolusu yiyerek var- lığına varabiliyorum. Doktorlar diyorlar ki, yemiş yemek sağlık için birebirdir. Ben daha ileri gidiyorum, diyo- rum ki, yaratılmamış, uçsuz bu- caksız yaratılışın bağrından a - dem oğlunun kopardığı en ozan sözlü verim yemişlerdir. Onlar- da çiçeklerin kokusu, etin yu - muşak sertliği, suların serinliği ve güneşin yedi boyaltı ışıltısı vardır. Orhan SELİM Makam maaşları çin Bakanlığın emri “Külvüs allımleı'ıı'ı“rırıııaî!ı:tğıt:îıenle'ı bîîn “; kidem zâmları hakkında dün ?g. tanbul maarif müdürlüğüne ye- ni bir emir gelmiştir. Kültür bakanlığı makam ma- aşlarmın ve zamların kaldırıl - ması için bir şayia, çı.kuğmdau derhal başvekalete müracaat et- miştir. Bakanlık bu müracaatta ma- kam tahsisatı ile muallimlerin kıdem zamlarmın kaldırılması- na dair kanun Mevcuüut olmadı- ğından verilmesi icap ettiğini — bildirmiş, Başvekâlet te Bakan- lığın bü noktai nazarını muva- fik bularak vilâyetlere derhal makam maaşları ile kıdem zam- larının verilmesini: emretmiştir. sız muhtelit mahkemesine müracaât ederek belediyeden olan alacakların- dan feraj at ettiklerini bılchtmışler ve bunu m ye tesçil etti lerdir. * Misir ve ?mvan Tstanbul konso- loslm dün şehrimize gelmişlerdir. * Cenevrede toplanan arsıulusal Pparlamentolar konferansı konseyine Türk murahhası olarak giden Elâziz saylavı Fazil Ahmed ile Tokad say- lavı Nâzım dün İstanbula dönmüşler- dır Konsey toplantısında 31 inci kon- Kitaplar gelecek ders dar hasxlmı; bitmiş olacaktır. * Periye Bankası Hamilleri bir hafta evvel İstanbuldaki Türk . Fran -ln_ zi Brükselde ve Temmuı sönün B 1 'Türk grupu bu konferansa da ıştırık edecektir. ——— ——— —— TCCT axa —— aa | *“'TAN " m tefrikası : 14 Erik Çiçel;hri Neye yüzüme alık alık bakı - yorsun? Fazıl, benim yirmi iki yaşındaki ııv%aügıy Gene neye orsün? Ben, ne söylüyorsam yaz... Fazıl, benim için çııdn'ryor Gi du. Fakat buna, etrafımı da nandırmak lâzımdı. Onu, eve çağırdım: — Fazıl, sen nerede çalışıyor- sun? Bak, şimdi bile kahkahalarla gülüyorum, Evet, sevgilimin ne- rede çalıştığını bilmiyordum; anlamak hatırıma bile gelme - mişti. Fazıl, bü sorüşümün nereye dayanacağını bilmiyordu; kuzu gibi boyuncağızını büktü: — — Bu sene mektepten çık - tım, bir bankaya girdim. — Bankadaki işin ne? — Muhasebedeyim. — Ne aylık alıyorsun? Fazıl, utana utana söyledi: — Onbeş lira... Çocuğum, neye durdün? O zaman, altın para zamanıydı... Altin onbeş lira, bir aylıktı. Az- di, fakat aylıktı. Fazil'a —Çok az, dedim. Sonra, tektar sordum — Annen, baban zengin mi? M ğene utandı: zengin sayılmayız. Ç“:âlo atıp savurma - mı görüyor| yüzüme karşı: — Zenginim! Demeğe dili varmıyor ki! Nihayet dayanamadı: —Niçin soruyorsun? dedi. Onün omuzuna başımı koy 4 dum: — Ben, bu hafta kumar öy « nadım ve kaybettim. Şimdi çok fena vaziyetteyim. Bana, para lâzım. Fazılın, bütün vücudu ürper- di. Başımı, omüzundan çektim: — Anlıyor musun? Bana, pa- ra lâzım, dedim. Fazıl, kıpış kıpış yüzüme ba- kıyordu: — Çok mu kaybettin? — Bin lira kadar. Çocuğuün gözleri, büyüyüver- mişti : — Bin lira mı? — Neye bu kadar taaccüp et- tin? Bek çok parâ mı? eki, âaz para mı? — Pek çok denmez. — Bu parayı nasıl bülacak - sın? — Bir kısım emlâkimi karşı- lık göstererek borç para bulabi- lirim ama, bu, zamana müuhtaç. Şimdi bana, tez elden bin lira lâ- zım. Bunu nasıl bulabileceğimi- zi düşünelim, Fazılın yüzü soldu, sarardı: — Nasıl bulabıleceğımxzı mi? — Evet... Benim için böyle bir ?fedıkâxhğa katlanamaz mi - sın Fazıl, mütereddit duruyordu:! — Katlanırım ama... Sesim, alev gibi yarityordu: — Aması da ne?... Dünyada en yakın bulduğum, en cok bağ- landığım, bir tek, sen varsim... Müşkül bir zamanımda, senden bir fedakârlık isteyemez miyim? Buna hakkım yok mu? Fazılın yüzü kizarmıştı, elini alnından geçirdi. Bugün olmuş gibi hatırımda- dır. Onun, o gürikü hali, hiç göz lerimin önünden gitmez. Alnı buruştu, düşündü, niha- yet başını kaldırdı: — Bu para, sana ne vakit lâ- zım? Elimle işaret ettim: — Üç dört gün içinde... O, düşünüyordu, ben, sesimi çıkarmıyordum. Düşündü, dü - şündü: — Dört gün sonra parayı ha- zır bil,.. Kalbim, çatlayacak gıbı çar- pıyordu; — Nereden, sın? İki elile ellerimi tütmüş, kıra- cakmış gibi sıkıyordu. İncinen derimin, etlerimin; biribirine geçen kemiklerimin acısını, sı- zısını duymuyordum. Onun a- vuçları, kızgın bir saç gibi yanı- yordü. Ellerimin sızısı, derimi nasıl bulacak - yakan bu kızgin sac alev, kalbi- Re ' Dd LAİ mi serinleten bir bahar esintisi idi sanki... O, gözlerini gözlerime dik - mişti; göz bebekleri, beyaz ıteş haline gelmiş sivri ök uçları gi- bi göz bebeklerimi yaka yaka deliyordu. Onün - bakışlarından muştum: * — Ne oluyorsun? Diyebildim. Fazıl, dişleri arasından kısık kısık bağırdı: — Bir şey olduğum yok... Şim di, bu para sana lâzım değil mi? Senin namusun, şerefin için, bu para, bulunacak, değil mi? Beni sılkerek ellerimi bırak- tr: koörk- — Nereden bülunacaksa, na- V sil bulunacaksa, bu para, bulü- hacak.., Anlıyor müsun? AÂrtık faz]asma karışma... Ruhundaki kabarış ve taş- kımlık o kadar içten ve mukad- desti ki oynadığım haince oyun- dan hem utandım, hem de ona ımrenmekten kendimi alama- 'dim., Evet, coecnönm. imrandim YÜBERL A b ÜZ L gll üt B CAi AŞ deyişime şaşıyor müsun? Eger onun heyecanını sen de , görmüş olsaydın. bana,/hak ve» rirdin. Bir insanın hayatında, * böyle yüksek bir heyecan duya- bildiği anlar pek azdır. Hattâ bazıları, hiç duymazlar, düyma- | mağa mahkümdurlar. İnsanın ruhu, içten taşarak, kabararak sarsılması, yabana a- — tılır bir zevk midir? | Durgun durgun bakryorsun, çocuğum! Görüyorum ki daha kalbin, bütün ruhunu, hüviyeti- — ni yakacak kadar alev almamış! — Anlâtıyordum, çocuğum! E- | vet.., Fazıl, o gün, heyecanınm — mukaddes algn içinde yanarak İ gitti. İki mi, yoksa üç gün sonra w Tarydi, Fazıl, göründü. Büyük | köşkün arka tarafındaki limon- | luğa bitişik küçük paviyonda buluşmuştuk, Ortalık henüz ka- ranyordu. Fazılın yüzü gülüyordu; — fa- kat bu, gülüşm, gizli bir korku- nün vakit vakit ürperişi, içten biş türlü atılamıyan ığxr bır m— K are

Bu sayıdan diğer sayfalar: