Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
R g Ku .» Ğ “ Son Ferid ağabeyimle ana baba bir kardeş olmadığımız halde onu kendi öz kardeş- lerimden çok severdim, Esasen babala - rımızın ayrı olması fikrimce bizim tam kardeşliğimize bir halel veremezdi. Ma- demki o da, benim gibi, annemin boynu- na sarılıyor, onun sağ yanağının orta - sındaki hafifçe batık olan yere dudak - larını değdirarek ona: — Anneciğim! diye hitab ediyordu ve mademki ikimizin de başlarımız annemin kumral saçları üzerinde birleşiyordu, ©o halde Feridi öteki kardeşlerimden ayır - -— Mağa hiç bir sebeb olamazdı. Ferid ağabeyimin de bana karşı gözle görünür derecede büyük bir sevgisi var- dı. Evde benden başka daha beş karde - şimiz olduğu halde, ne kızlara, ne de er- ikeklere bana gösterdiği büyük alâkayı göstermez, bana baktığı gözlerle kim - seye bakmazdı. En büyüğümüz olan Feridin, ailenin küçüklerinden biri olduğum halde beni |- seçerek kalbinin en sıcak şefkatini bana vermesi annemle babamın gözlerine yaş getirecek derecede onları mütehassis et- tiği halde diğer kardeşlerimizi kıskan - dırmaktan hali kalmazdı. Öyle ya; evde babamdan sonra en çok korktuğumuz ve saydığımız bu ağır başlı ağabeyin yalnız benim yanımda iken çocuklaşması, yalnız benimle meşgul olması ve haftalıkların - dan biriktirdiği paralarla beni şımarta - cak oyuncaklardan başlıyarak ben büyü- — dükçe bu hediyelerin çeşidini değiştirip bana kitab, ipek çorab. lâvanta ve pudra gibi hediyeler alması öteki kardeşlerimizi - kıskandıramıyacak hâdiseler mi idi? Fakat evde Feridin Nilüferi en çok sev- mesi yavaş yavaş normal ve çok tabif bir şey gibi telâkki edilmeğe başladı ve se - neler geçtikçe bunu artık kimse mühim- — semedi. Yalnız, Ferid ağabeyimin bu ter- tihinden kendime bir gurur hissesi çıka- rıyor ve onun sıcak sevgisini çocukluğu- mun ve ilk gençliğimin en kıymetli bir duygusu gibi içimde taşıyordum. Daha beş yaşında minimini bir bebek - — ken bütün huysuzluklarımı, şımarıklık - larımı, koskocaman bir adam olan Ferid | ağabeyime karşı yapmakta tereddüd et - mezdim, O da, kalabalık bir ailede bit - — tabi pek fazla şımartılamıyan bu sevgili kardeşini kucağına alır, onunla saatlerce N, * ” w AĞ Şi a| yasattığı bu zavallı Meşgul olur, onu büyük kardeşlerin ve hizmetçilerin şerrinden muhafaza ederdi. Sonradan mektebe başladığım zaman ge- ne derslerimle meşgul olan, hayatta beni adım adım takib eden o oldu ve ben, her “Son Posta,,nın / Edebi ' Romanı: 30 Posta , nn Hikâjasi Annemin Oğlu ; ga aIKA. Yazan : Muazzez Tahsin Berkand haftabaşı eve gelen Tıbbiyeli ağabeyime, en güç vazifelerimi, içinden çıkamadığım en zor derslerimi yaptırmaktan çekin - medim, Onun masanın başına, tâ yanıma oturup sarı saçlarımı okşıyarak bana derslerimi göstermesini, bana yardım et- mesini bugün bile hatırladığım zaman gözlerim minnet ve teşekkürle yaşarı - yor. Ben on beş yaşıma geldiğim — zaman, yirmi beşini aşmış olan Feridin bana kar- şı olan büyük sevgisi büsbütün artmıştı. Benim sıhhatimle, benim tahsilimle, beni alâkadar eden en küçük şeylerle yakın - dan meşgul oluyor, eve aid bütün mese - leleri, bir defa umumi bakımdan, bir de- fa da bana taallüku bakımından muha- keme etmekte devam ediyordu, Babam orta halli bir memurdu ve ka- labalık ailemizi ancak idare edebiliyor- du. Böyle iken ben en zengin aile kızla - rile rekabet edebilecek kadar iyi giyinir, iyi gezerdim. Bunda Ferid ağabeyimin yardımı vardı; çünkü onun babasından Nulma oldukça büyük bir parası mevcud- du. Ânnem çok defa onun bu masrafla - rına itiraz etmek istemiş, Fakat Ferid a- ğabeyim gülümsiyerek: — Nili için para sarfetmek bence bü - yük bir saadettir anne... diyerek bunla - rın Öönüne geçmişti. Ferid ağabeyimi dünyada herkesten çok sevmeğe başlamış, on yedi yaşıma kadar hayatta onu sevmekten büyük bir saa - detin mevcudiyetini tahayyül etmemiş - tim. Ona yaklaşıp kollarımı onun boy - nuna dolıyarak başımı onun göğsüne koy- duğum zaman en büyük kederimi bile u- nutuyordum. Hele onun geniş elleri saçı- ma okşar, sıcak dudakları alnımda, ya - naklarımda dolaşırken her ne sebeble o- lursa olsun akan göz yaşlarım, acile ka- baran göğsüm sükünet bulurdu. Ferid ağgbeyim benim ilk genç kızlık senelerimin ideal erkeği idi; istikbalde hayatımı elleri arasına vereceğim adamın tıpkı ona benzemesini istiyor, hayalimde başka bir erkek çehresi yaşatamıyordum. Nitekim, Fazılı biraz ona benzediği için sevmeğe başlamıştım. Fazıl en sevgili arkadaşım Sanihanın ağabeysidir. Senelerdenberi onlara gidip gelirken Fazıla rastlar ve onunla bir doöst | gibi konuşurdum. Onun bana, bir dosttan daha yakın gözlerle baktığını farkettiğim gün, Ferid ağabeyime çok benzediğini, | gözlerinde onun müşfik ve derin bakışları olduğunu, saçlarının onunkiler gibi siyah, renginin onunki gibi esmer olduğunu da | dine saklıyor. haftada bir iki defa Sanihanın yardımile buluşmağa başladık. Lise diplomamı aldığım gün, evde bü- yük bir bayram yapılda. Bunu, bittabi a« Babeyim doktor Ferid Bey yapmıştı, Bü- tün aile ve arkadaşlarımız bu sevinçli günü bizde geçirmeğe davet edilmişler- di. Bunların arasında Saniha ve Fazıl da vardı. Liseyi bitirmiş olmak benim için, sırf Fazıla yaklaşmak ve hayatlarımızı birleştirmek bakımından mühimdi; hal- buki Ferid bunu, bilmiyorum, nasıl bir hâdise telâkki ediyor ve beni hediyelere boğuyordu. Keşki o büyük gün hiç gel- meseydi! Keşki ben, o müdhiş hakikati öğrenmeseydim! İlk defa o gün, çocukluğumun en sıcak sevgisini verdiğim ağabeyimden bir düş- man gibi nefret ettim, onu sadece kendi menfaati için çalışan bir hodbin olarak gördüm! Saniha ile bir yolunu bulup Fazılla beş on dakika olsun bahçede yalnız kala- bilmek için bir manevra yapmıştık. O güne kadar ağabey gördüğüm ve sevdi-. ğim adamın kıskanç gözlerinin benden bir saniye uzaklaşmadığını nasıl keşfede- bilirdim! Tam biz ağaçlar arasında bir - birimize aşkımızı söylerken Feridin kan bürümüş gözlerini karşımda buldum ve ömrümde ilk defa onun haşin bir sesle bana hitab ettiğini duydum. O kadar şa- şırmış ve korkmuştum ki onun gözlerine bakamadan, Fazila bir şey söyliyemeden doğruca — annemin — odasına çıktım ve — hıçkırıklarla — Barsılarak 0 - na Fazılla birbirimizi sevdiğimizi, onunla evlenmeğe karar verdiğimizi — söyledim. Zavallı anneciğimin acile sararan yüzü hâlâ gözüm önünden gitmiyor; benimle konuşurken titriyen sesi hâlâ kulakla - rımda çınlıyor. — Fazılla mm? Aman Yarabbi: Ya Fe- rid! — Ferid mi? Ne söylüyorsunuz anne? Ağabeyimin bu izdivaca mâni olmasına imkân var mı? Gider, ona yalvarırım. Bugüne kadar benden bir şey esirgeme - diği gibi buna da izin verir. — Her şeye izin verir, fakat senin baş- kasile evlenmene razı olamaz kızım; çün- kü seni o senelerdenberi seviyor, seni ken — Ağabeyim mi? Ne diyorsunuz anne? — Kızım © benim oğlum değildir. Bu « nu şimdiye kadar sana söylemek isteme- miştim; genç yaşında seni başka düşün- celere sevketmek istemiyordum. — Ferid gördüm ve Fazıl hoşuma gitti, onunla naklöden : — Bilâkis bu benim için iyi bir meş- — gale olacak ve bu zavallı çocuğun saa- B |— detini hazırlamakla pek memnun ola - cağım. — Çok güzel... O halde Feridi size — emanet ediyorum. Onu mükemmel bir — adam olarak ortaya çıkarabkağınıza e - >minim. ; Genç adamın bu sözlerinde, tesadü - — fen olacak, hiç bir istihza yoktu. Ertesi sabah erkenden Muallâ küçük zenciyi — kendi kapiısı dibinde buldu ve daha o — günden ona alfabeyi öğretmeğe başla- Kocasının üç sene müddetle yanında yavrucakla hiç — meşgul olmadığını ve fakat, maddi ve — Tn — Müânevi vazifesini başka birisi hatırla- — tıinca ne kadar büyük bir tehalük ve sa- | delikle bu kayıdsızlığmı itiraf ederek — kabahatini anladığını gören Muallâ, o- o nun birbirile tezad teşkil eden his ve |— hareketleri karşısında tamamile şaşır- O Mıştı. Hayatı daima sert bir kalble, soğuk — bir muhakeme ile, hafşin gözlerle gören — bu adam ne acib bir mahlüktu! Onun :b%âgjbi tesirler altıpda meydana getir- Muazzez Tahsin — diği eserlerin zayıf rühlu imsanları, he- le kalbi ümidle dolu olan gençleri ze - hirliyecek bir mahiyette olduğu mu - hakkaktı. Halbuki, hayatı biraz sevse, saadete biraz olsun inanmış olsa, ne güzel eser- ler vücude getirecek, yazdığı yazılar ne | kadar bedbaht ve ümidsiz insanın kal- bine ışik verecekti! "Kocasının kitablarını okudukça onun ruhundaki vahşete, itimadsızlığa ve bezginliğe hayret ediyordu. Bir gün öğle yemeğinden evvel sa - londa oturmuş, kocasının bir kitabını okurken, tesadüfen Cevad içeriye gir- di ve onun elindeki eseri görünce sor- du: — Bu kitâb hakkında fikriniz nedir Muallâ? ? Genç kadın henüz daha onun mühey- yiç ve tatlı ifadesinin tesiri altında ve heyecan içinde olduğu için derhal ci- vab verdi: — Ne kaday güzel yazıyorsumuz! Bu kitabı büyük bir teessüfle bitirdim. O- nun daha, daha uzamasını, hiç bitme- mesini istiyondum, benim kocamın oğludur. Babanla evlen- Cevad ciddi bir tavırla: — Çok mütehassis oldum Muallâ, fakat ben asıl kitadbın ruhu ve içindeki fikirlep hakkında ne Gdüşündüğünüzü anlamak istiyorum, dedi. Bu beklenmedik sual karşısında genç kadın şaşırmıştı. Bir iki saniye tered* düdle durdu, sonra samim? olmatla ka- rar vererek söy! 'it : — Bazı yerlerini-çok beğendim, bazı* larını daha az, Onun hâlâ asıl düşüncesini gizlemek istediğini anlıyan muharrir 1ısrar etti: — Hangileri hoşunuza gitti, hatngile- ri gitmedi. Bunları bana açıkça söyle- mez misiniz? Bunun üzerine Muallâ, sarih bir ifa- He ve çok samimi ve açık bir lisanla düşündüklerini söyledi. Anlattıkça açı- hyor, kelimeleri daha kolay ve daha çabuk buluyor, bütün fikirlerini söy- lüyordu. Cevad onun karşısında bir masaya dayanmış, büyük bir dikkat ve alâka ile karısının sözlerini ' dinlemiş, onu kelâşlandırmaktan korkarak, bir defa bile kendi fikrini ileri sürmemişti. O susunca cevap verdi: — Hakikaten sizin düşünceleriniz çok güzel ve benimkilerden pek daha' yük- sek! Bunları size temiz kalbiniz, sâf vicdanınız ve derin duygularınız ilham ediyor. Benim gibi çok Yyaşamış, çok görmüş ve hayatın fena taraflarını ta- nımış olan bir adamın bir gün gelip böyle yüksek duygulara varabileceğini ümid eder misiniz? Bunları söylerken dudaklarında her I — Şartnameleri mucibince (200,000) adet (100) kiloluk ve (50,000) adet te (50) kiloluk tuz çuvalı kapalı zarf usulile satın alınacaktır. II — (100) kiloluk çuvalın beherinin muhammen bedeli (46) kuruş, (50) kilo - luk çuvalın beherinin muhammen bedeli (27) kuruştan (105,500) lira; muvak- kat teminatı (7912) lira (50) kuruştur. III — Eksiltme 12/4/939 tarihinde Çarşamba günü saat 15,30 da Kabataşta Le- vazım ve mübayaat şubesindeki alım komisyonunda yapılacaktır. IV — Şartnameler her gün sözü geçen şubeden ve İzmir, Ankara başmüdür- lüklerinden (525) kuruş bedel mukabilinde alınabilir. V — Eksiltmeye iştirak edecekler mühürlü teklif mektublarını kanuni ve - saikle 4 7,5 güvenme parası makbuzu veya banka teminat mektublarını ihtiva edecek kapalı zarfların ihale saatinden bir saat evveline kadar komisyon baş - kanlığına makbuz muüukabilinde vermeleri lâzımdır, — (1845) Cağaloğlu erkek ortaokulu satınalma komisyonundan 7/4/939 Cuma günü saat 15 te İst. Beyoğlu İstiklâl caddesinde 349 numaralı binada liseler muhasebeciliğinde toplanan okul komisyonunda 2180 lira 40 ku - ruşluk keşif bedelli okulumuz tamiratı açık eksiltmeye konmuştur. Bu işe aid şartname ve nafia şeraiti okulda görülür. İlk teminat 164 lira olup eksiltmeye iştirak edeceklerin en az 1000 liralık DU işe benzer iş yaptıklarına dair eksiltme gününden 8 gün evvel İstanbul vilâ- yetinden alınmış ehliyet ve 1939 yılı Ticaret odası vesikalarile belli gün ve saatte teminat makbuzile komisyona gelmeleri. — (1919) İstanbul Erkek Lisesi Satınalma Komisyonundan : 4/4/939 Sah günü saat 14 de İstanbul Beyoğlu İstiklâl caddesinde Liseler Mu- hasebeciliğinde toplanan ÖOkul Komsiyonunca 1888 lira 18 kuruş keşif bedelli Li- semizin çatısındaki aydınlık veren kısmın tamiratı açık eksiltmeye konulmuştur. Bu işe aid şartname, mukavele ve nafıa işleri şartnamesile keşif hülâsası mek- tebde görülür. Muvakkat teminat akçesi olan 142 liranın belli saatten evvel Li- seler Muhasebeciliği veznesine yatırılması gerektir. İsteklilerin bu işe benzer en az bin liralık iş yaptığına dair idarelerinden almış olduğu vesikalara istinaden, İstanbul Vilâyetinden eksiltme gün evvel alınmış olması lâzım gelen bir ehliyetname ile ve 939 yılı Ticaret O- dası vesikalarile komisyonea müracaatları. — «1785» tarihinden sekiz Her ye mekten sonra günde 3 defa diğim zaman öksüz kalan Feridi de be - raber getirmiştim. Birdenbire gözümün önündeki perde kallttı ve ben hakikati gördüm. Kardeş bellediğim adamın beni niçin bu kadar sevdiğini anladım ve içimde Ferid ağa - beyime karşı doğduğum gündenberi bes- lediğim büyük kardeş sevgisini- bir sani- yede öldüren o0 yabancıya, annemin oğ - buma dediği o adama karşı sonsuz bir kin ve nefret canlandı, Ondan kaçtım; beni aldatan, benim ço- cük kalbimle oynıyan o adamdan uzakla- Muallânın kalbinde hiddete, acıya ve ıztıraba benziyen isimsiz bir heyecam titredi ve derinliklerinde acayip ışık - çırarak soğuk bir sesle: — Bundan şüphe ediyorum. dedi. Cevad alaylı alaylı güldü. — Çok doğru söyliyen bir insatnısı - nız... Belki hakkınız var, maamafih yanılmanız ihtimali de yok değil... Be- nim neler yapmağa muktedir olduğumu kimbilir? Kimbilir? Hattâ ben bile bu- nu bilmem.. bunu itiraf ediyorum. Zeyneble mürebbiyesinim — içeriye girmeleri, o vakte kadar #lışılmamış bir çığırda ilerlemiye başlıyan bu muha - verelerine nihayet vermişti; fakat o günden sonra Cevad, karısına okuması- nı tavsiye ettiği bütün eserler hakkın- da fikirlerini sormağa, kendi yazıları hakkında onun ne düşündüğünü anla- mak için onunla bu mevzu üzerinde konuşmağa başladı. Fakat bu konuşma- lar, ilk defaki gibi, yani Muallâda fena bir tesir yapan müstehzi ve mağrur bir şekilde değil, daha samimif, daha muünis ve mütevazi bir lisanla cereyan ediyor- du. XI Muallâ arkadaşı Lâmiadan bir mek- tub almıştı. Bu mektubda genç kadın İzmirden İstanbula geldiğini, bir kaç gün kalıp tekrar gideceğini, bu müddet zarfında arkadaşını bir defa olsun gör- mek istediğini yazıyor, bu vesile ile ko tekrar oanlanmıştı, lar parlıyan bu gözlerden gözterini ka-| ile SAA, ÖĞLE ve AKŞAM muntazaman dişlerinizi fırçalayınız. şarak Fazılla evlendim; fakat hâlâ one karşı beslediğim kin vakit vakit içimi bir ateş gibi yakıyor, tam om yedi sene kalbimde saltanat süren rakibsiz bir ağa- bey sevgisini kirleten Feridi kabil değil, affedemiyorum. / Yarınki nüshamızda: Aşkın kudeeti Yazan: H. Alaz | & / sinde yapacağı tesiri arkadaşına bil - dirmek istediğini ilâve ediyordu. — Senin mektublarindan onun hak - kında aşağı yukarı bir fikir edindim; fakat kendi gözlerimle gördükten son- ra sana önun hakkınad ne düşündüğü- mü ve onun seni mes'ud edecek bir tıy- nette olup olmadığını söyltyeceğim. Ayni zamanda kocamın da' hem dün yada en samimi dostum olan seni, hem de Cevad beyi tanımasımı istiyorum. Bana mutlaka derhal cevab yaz; faz- la vaktim yoktur. Şayed Beykoza gitti- ğimi istemiyorsan seninle dişarıda bir yerde buluşur, konuşuruz. Seni öyle göreceğim geldi ki Muallâcığım. Mualiâ da Lâmiayı görmeği pek isti- vordu. Mektublaştıkları halde, istediği her şeyi ona söyliyemediği için onunla yalnız kalıp derd'eşmek, ona içinin hergün artan acısın: anlatıftak için ya- nıyordu; fakat onu görmek ümidi, bir yandan da kalbine isimsiz bir ıztırab veriyordu. Lâmia ile kocasınm kumru- lar gibi seviştiklerini ve mes'ud olduk- larını görmenin kendi kalbinin gizli yarasını deşmesinden korkuüyordu. Bir mesele daha vardı. Kendisini İz- mitten getirip Bevkoza gömen kocası acaba misafir kabul etmesine, bir ar- kadaşını davet etmesine de mümaneat edecek miydi? Müreteddid nazarlarla saate bak'ı. Lâmiâyı ertesi gün için davet etmek isterse telgraf göndermek İçin ancek vakit vardı; yoksa geç kalacaktı. Lâkin bundan evvel de nezaketen Cevada da- nışması ve bunun için onun daires'ne gitmesi lâzımdı (Arkası var)