Atatürkün huzurunda temsil Önceleri çok ciddi duruyor, tebessüm dahi etmiyorlardı. “Eyvah beğendire- medik,, diye üzülüyordum. Nihayet yavaş yavaş tebessüm etmeğe, sonra kahkahalarla gülmeğe başladılar —35 Şimdi size hayatımın en heyecanlı ve en mes'ud hâdisesini hikâye edeceğim. Ebeli Şef Atatürkün huzurunda bir demsil vermek saadetini elde etmiştim. Bu hatıra bütün hayatımı dolduran ba- tıraların, heyecanların, sevinçlerin puna bedeldir. Bilhassa dünyanın en bü- yük adamının iltifatlarını mazhar olu- gum, her hatırlayışta bana ölçüsüz bir gurur vermektedir Atafürsüm hururundâ nasıl oynadığı- mi türün rafsilâtile anlatayım. Aradon çok seneler geçmiş olmasına rağmen en küçük teferrüatına kadar aklımdarır, O yaz haftanın bir gecesi Sarıyerde A- fle bahçesinde temsil veriyordum. Sarı- yer Aile bahçesi Necmeddin Mollanm Yalısına yakındır. Arada yalnız bir gazoz fabrikası var. İşte Atattirk bu yalıyı şereflendirmiş- ler ve bahçe kapısında çalan mızıkamızı görerek alâkadar olmuşlar, kendilerine gece benim oynıyacağım söylenmiş. Daha evvel sabık Londra sefirimiz muhterem Fethi Okyar temsillerime ge- Erlerdi. Hattâ bir akşam (Haçik ile Sür. pik) komedisini oynuyorduk. Teşrif et- tiler. O gece pek neş'em vardı. Güzel bir temstl oldu, Fethi Okyar beni taltif et- mek lütfunda bulund 'betle beni tanıyan de türke, hakkımda methü senada mruşlar. O gece üstad Hüseyia Rahminin (Te- bessimdi elem) İsimli eserinden İsmail Zahidin tiyatroya naklettiği o (Kırman ini oynıyacaklık. Bu piyeste Bu münase- bulun- nsanlıktan öç almak hususunda ki azmine, hamamcının kızını vasıta etmek kararını vermişti. Soğuk! kanlılıkla, adetâ bir program çizmişti. Ocak söndürecek, gençleri, yaşldarn felâkete sürükliyecek, kadınların baş- ten çıkaracak, zenginleri soyacak, ev- lerini barklarını sattırscak, manen ve maddeten harab ve perişan ettikten sonra süründürecekti. Buna yemin et- mişti. Ve koskoca zaptiye nazırını yı- kıp devirince, kendisinin bütün bu şey leri başaracak küdrette bulunduğuna kat'i kanaat getirmişti, Rafia hanımla kocasını karşı karşıya getirip de, her ikisini de kepaze ettiği © mahud gecenin ferdasında, başına herhangi bir felâketin gelmesinden te- hâşi ederek, Benlinin evini terketmiş, satın aldığı şimdiki eve, yanında sade Hürmüz ve Beberuhi ile gelmiş, yer leşmişti. Bir müddet burada münzevi otur - muştu. San'atini icradan vazgeçmiş gi bi idi. Halbuki asıl maksadı kendini u- nutturmak, hatırasını zihinlerden & mek ve bilâhare, Hürmüz de yetişince, uzun uzadıya düşünüp taşınarak tes - bit eylediği şeytancasına programa gö- re ve daha büyük bir hızla yeniden işe başlamaktı. Kızı, limonlukta nadide bir fidan ye- tişti gibi yetiştirmişti. Ona karşı onun tabi güzelliğile cazibesini artı - rTacak hususiyetlerden, meziyetlerden hiç birini esirgemiyerek, her türlü fe- dakârlıklarda bulunmuştu. Hürmüz o- kuyup yazıyor, iyi denecek derecede kanun çalıyor, giyinip kuşanmasını, bir mecliste sözünü sohbetini idare etmesi- ni biliyordu. Rânâ onu herkese çıkarmıyor, gös - termiyor, hasılı harcamaktan çekini « yordu. Elinde tuttuğu bu son kozu an- cak ve ancak mühim oyunlarda, hırsı» nı, kinini talmin edecek partilerde ça» kacaktı, İşte Memduh bunlardan biri olabilir to- i diplomat, Ata-| Naşid (Dolandırıcı) rolünde benim iki rolâm vardır: Birinci perdede Aksaraylı Yorgancı İsmail, ikinci perde- de Arab Servinaz bacı rolüne çıkarım.| Oyun akşamı, biraz-gezeyim diye, Sarı- yere değil, Büyükdereye çıktım. Dümbüllü İsmail de Bülbül parkında oynuyor. Birkaç JA£ atayım dedim. üyükderede bir fevkelâdelik vardı. Öteye beriye bayraklar asılmış, polisler sıralanmış, sokaklar kalabalıklaşmıştı. Sebebini sormadım. Biz'm tiyatroya gel- dim. Kapıdan girerken merkez memuru Muradla arşil apt, — Atatürk Memkddir Mollanın yalı- sında misafirler! di. Gençti, zengin - di. Vakıa hercai bir meşrebi olmakla meşhurdu Oo smma, karşısındaki oORânâ da en kurnaz tilkiyi tuzağa (o düşürecek kadar mahirdi, Beberuhi, dışarı * da, çile doldurduğu, ufacık odada, Rânâ- nın kıza seslendiği» | kurban düştü. Bi - rinin daha başı nâre yanıyor.. diye söy * lenmişti, Cünkü o da bili - yordu. Hanımısı â- çıkça ifade etme * mişti amma, zeki kambur Hürmüzün bu evde nelere âlet edildiğini görmüş, bellemişti, O güne kadar bu güzel kıza tutulanların sayısı bir kaç taneyi bu - luyordu. Kimi, yanıp tutuşmasına rağ” men, benüz elini eline sürememiş, ki- mi bir defacık najli vu; olduktan a İstiskale uğramış fakat bundan eessir olmıyarak bü ün üzerine düşmüş, hasılı her biri bir türlü ökse - İye yakalannmş ve kopamıyorlardı. Bil İmem hangi kibar evlâdı, tahayyül ey - lediği saadete erişebilmek için, karsı olan bilmem ne paşanın kızını talâkı se lâse ile boşamış, bir başkası da, Hür - müzün arzu ettiği bir akarsu gerdan - lığı almak için babadan kalma konağı- Beraber bahçeye girdik. Kyk Miz ka çalıyordu. — Beyefendi, dedim. Büyül rahatsız etmiyelim. Müziği içeri alak Merkez memuru: — Bilâkis, cevabını verdi,. Şefin ho rına gitti, Saha bir de müjd? verev Galiba seni yalıya çağıracak! O dakika bana dünyaları bu kadar sevinmezdim. Heye: kalkımışım: — Ne diyorsunuz! Kalbimi bir çarpıntıdır almıştı. Aymi zamanda derin de bir düşünce. ne yapabilirdim. Ne yapmalıydım ki, Bü. yük Şefi memnun edebileyım? Ertesi gün Beykozda (Ceza Mahkemesi) ni oyn cağımız için gardrobda fazla olarak bu İlçinde her zaman en güzeli, en - İbir antoloji ol . İim edebilirim İve toprak aşkını da beraber Jolan yilee bir milletin başlıca vasıfların. oyunum elbiseleri bulunuyordu. Atatürk emrettikleri o takdirde arkadaşları to hyacak, bu komediyi temsil tim. Bu kararla hazırlığı başladım. Va- kit gelmiş, bahçe tıklım tıklım dolmuştu. Kantolar başladı; varyete bitti, Oyuna hazırlandık. İlk perdeyi açıyorduk, Nec- meddin Mollanın mahdumu merhum Sabri Bey geldi, teltşlar — Kısa kesin çağıracaklar! Dedi, edecek - ma ben ne yaparım! Diye sordum: — Ne yaparsan Yap! Yalnız elini çabuk tut, diverek' çek'idi “e. Birinci per le tamamladık Axlım fikrim oyunda değil, biraz ilerde- ki yahda idi. (Devamı 14 üncü sayfada) Memduh: «Şey. bu kızcağız la. kalabilir miyim?.> dedi ni rehine koymuştu. Bu vak'aların her biri Rânâyı son derece memnun edi - yordu. Beberuhi, o genç damadın: — Bürmüzcüğümün hatırı olsun di- ye bu sabah, vallah, billâh karımı bo- şadım! Dediği günkü manzarayı hâlâ hatır - lıyordu. Rânâ doğruca kendi odasına koşmuş, sedi:in üzerine uzanmış, gev- rek gevrek kahkahalar (oatmış, sonra kalkmış aynanın önüne reçip, şikiş da şıkır oynamıştı. Ve tesadüfen bunlara şahid olan Beberuhi de gene o gün ya- rım altın bahşiş, bir kat ta elbise ha - diye almıştı, Ve bilâhare, damad bey de, haka - retle kovulmuştu. Beberuh? Oyuna yeni başlıyoruz, yalnız başı- | Çok güzel Ekserisi birbirine benziyen, birini oku-| yunca bir başkasını hatırlatan nogriyat ve faydalıyı tayin etmek güçleşiyor. Bu, il- mi sahada olduğu kadar estetik sahada da az çök böyledir. Bunun içindir ki, sağ- lam bilgiyi sahte bilgiden te san'atı öz san'attan ayırmak ve assa hakiki yeni ile üstüne yeni damgası vurulmuş) eskinin tekrarmı bütün çıplaklığı ile meydana çıkarmak, münekkidin yorucu ve çetin olduğu kadar esaslı vazifesidir. İşte bu cepheden düşünerek, son neşredi- len kitablar içinde M Ali Gökberk'in «Ağaç ve Orman Antolojisi» ismindeki e serini, bu neviden bizde hemen başka nü mümesini hatırlamadığım çok kiymetli k okuyucularıma tak- Ağaç ve orman sevgisi.. bu duygu, bü- tün tarihinde kahramanlığı kadar natür| irüklemiş ! dandır. Tabiati sevmiyen Türk, teblatin | ağacına, hayranlık | duymıyan Türk, ırkının en karakteristik vasfını unutmuş bir yarım vatandaş de- mektir. Halbuki, köylüden münevvere kadar bütün halk tabakala; konuştu- run, muhakkak ki içlerin bir çiçeğe, bir ota, bir ağacı coşkunlukla anlatacak m sanla karşılaşabilirsiniz. ımı tablate ka ormanma, denizine nlare . da, Türkün sonsuz sev-| i gösterir ve eski rejimlere muhte! İf haklı isyanları arasında muhakkak ki| tabiatin ve bilhassn ağaçlı ormanın ih- mal edilişine karşı da çok acı intibaları gizlidir. Bu sebebden şuusuz bir balta- Bin yiktığı bir ağaç karşısında inliyen gönüller ve yaşaran gözler, yeni orman kamunumuzdan evvel bizim diyarımızda iyardan fezla idi. İşte M. AN Gök- berk'in «Ağaç ve Orman Antolojisi», mil. letimize has olan bu derin toprak ve ta- biat aşkımı terennüm eden manzum ve mensur parçaları çok ince bir zevkle bir yere topladığı için her cik alkı yıktır. Kendi Kesabıma bu küçük, fakat in.| değerli eseri bunun için çok sevdim, çok İbeğendim ve bu köçük tenkid. yazımla — Vay canmal. di- yordu, Bu Rânâ ka - rı, yok mu? Şeddad ile düşmüş kalkmış olsaydı, onu bile mat ederdi. Kosko » ca Cafer paşa gür - Jedi gitti! Zuülüllâhı #larz bile kendisini azledemiyorken, şu hatun herifi (Oyere vurdu. Hem dene türlü? Can evinden yedi habis hançe- ri. Rânâya da hiç bir şey yapamadı - lar; tuhafı (o burası! Vakıa, karı da kork- tu. Ödü patladı. Yı larca aldı. verdi. 'Her hafla pabucu büyüğe taşındı. A - daklar adadı; kurbanlar kesti, Önünde, sonunda, babasının adını dahi (soran olmadı. Sen ona baki Karı yaman, ves- hiç wi R bir eser: Ağaç ve Orman Antolojisi YAZAN: HALİD FAHRİ OZANSOY burun müjdecisi, habercisi olmağı da bu şevk ve düşünce ile kendime vazife bil. dim. * Kitab, mukaddemeyi takib eden man- zum parçalarla başlıyor ve bunun erk sından, Abdülhak Hâmidin Çamlıca ko- İrusundan bahseden mensuresi ile nesir- İer geliyor. Antolojiyi tertib eden kıy- metli zekânın açık ve açıklığı nisbetinde maksadı bütün yükse i ile tebarüz et» tiren mukaddemesinde henüz tanmnma- mış birkaç genç müel de görüyor ve bunlar: neyi eserine aldığını öğreniyoruz. katen Suzi Can Güder, doktor Ş Raşid Hatiboğlu ve Kerim Kunâ imzola- rı altında okunan şiirler. edebiyatta bir IZ& İçin ümid ve vaatle dolu kıymet. Muksddemeden Sonre ilk gelen k Ahmed Haştmin şu meşhur mısrelar okan sesidir. Suda yıldızların parıltısıdır. Bu karanlıkta bazı ban çakan Su değil, mevsimin havar, Burada yalnız şu Haşimin bu kıt ülen «bazi bazi» ahenk» dedikleri bir nevi 84 dır. Antolojinin, tam bir gi yen bir fikir etrafında yi muharrir $: âzin şekline sokarak de miş. Bilmem buna he dereca hakkı var. dır? «Bazı bâzı nın öz türkçe bir güzel lik olduğunu itiraf etmekle beraber, es- ki metinler ve hatırsar üstünde oynan masını doğru bulmadığımı söylersem bir kati ifade etmiş oluru Bu şiirler arasında Cenab Şehabeddinin «İlitiyer çınar» manzumeşine de rasilayoruz. Bir zamanlar haşmetli hey. meydanı öre ten bu çınar Şimdi mazideki daratını hasretle arar, (Devamı 10 uncu sayfada) Sofada, ciddiyetin du: — Elinizi mi yıkamak istiyordunuz? Musluk şu tarafta., Memduh sinirli sinirli cevab verdi: — Ne musluğu Allahını seversen?i Sana musluk sordum mu ben? — Ya, nedir emriniz? — Şey.. bu kızcağız. bu gece kala « bilirim, değil mi? — Kalmasına, her vakit kalabilirsin niz. Burası kendi eviniz. Lâkin Hür « müzü aklınızdan çıkarın, — Neden? — Söyledim a, sebebini! sermayem değil; evlâdım. — Ne münasebet? Nereden evlâdın oluyormuş? — Rahmetli kocamdan. Siz onu şims diye kadar görmediniz de, bilmiyor « sunuz. Ben hep onu kendi muhitimden uzakta bulundurdum. —E, şimdi? — Şimdi de o beni Kapalı bir kadın bilir. Evime gelenler de babasının, atles sinin dostlarıdır. Zaten ben bu eve taşi nalı, bemen hemen hiç kimseyi kabul etmiyorum. Görüyorsunuz: Kızlarım, sermayelerim de yoktur. Bazı pek ha « tırlı ahbablarım gelir de eğlenti ister lerse, kadınları dışarıdan davet ede « rim. Onların hepsi de kocalı, belli in « sanlardır. Hürmüzcüğüm hiç bir şey hissetmez. Zatından pek (omasumduf yavrucak. Dikkat ettiniz ya haline, tw O benim selâm, İçeride, Memduh hâlâ mütereddid - vırlarna? Onu, kimsecikler, on dör * dünü bitirmiş de on beşine basmış de di. Açılacek.. bir türlü açılamıyordu.| 7©7 RânA da kendisini göz hapsine almıştı. Omun, Hürmüze en ufak (bakışlarını kaçırmadan takib ediyordu. Delikanh, bir yandan genç kızın ta- vırlarını tetkik ediyor, bir yandan da zihninden bir takım mülâhazalar ge - giriyor, hükümler yürütüyordu. Nih, yet dayanamadı, kalktı, kapıya doğru — O halde.. bize burada bugün ek « mek yok, demek oluyor. — Bu istediğiniz ekmekten yok. — Vah, v sef ettim! — Ne yapayım Mevdoh beyci Elimden ne gelir? — Peki. Gidelim öyle isel, — Oturun, dinlenin.. tepsi kurdura * yım, dam alın. Çocuk size kanun çal « gitti. Bir göz işaretila, Rânâyı davet e-| sın. derek dışarıya çıktı, (Arkası var)