EE msKenan İNÇ) Ne ir mi Paşa Zade Sarefi Bir hırsızlık gecesinde Ablam, fena halde suratını asmıştı. Bereket versin ki, eniştem ondan çok insaflı davrandı: — Hanım! Çocuğun hakkı var. Söy- İemesi, bize kolay geliyor amma, bü iş, söylenildiği kadar kolay yapılacak bir İş değil... Gel, hisseleri üçe bölelim. Biz, çıkacak parsyı üçe bölelim. Ve, Üçte bir hisse ile iktifa edelim. Eniştem, bu sözlerine bir kaç kaş göz İşareti de ilâve etti. Ablamı, güçlükle Yola getirebildi. İLK CİNAYETİM O güne kadar yaptığım ahlâksız! Yah bir yağlı çamurla kirlenmi Yakat hentiz, kanunun (cinayet) hı verdiği bir cürüm irtikâbına cesaret Bösterememiştim. Lâkin, ablama tesadüfümdeki şen - met, nihayet bana bu cür'eti de ver - Mişti. Eniştemin teşviki. İsaviye as - kım. bu vurgunu vurduktan sonra, ar- tik töbekâr olarak bir köseye çekilmek hususundaki sokat mantığım, beni zor- İa bu cür'etkârliğa sürüklemişti. İşin asıl mühim efheti, giriseceğim büyük ve tehlike işde, yalnız cür- etkârlık kâfi değildi, Kasa kırmak. ay- T bir iş, adeta hususi bir sen'attı, Hal. buki ben, şimdiye kadar, adi tahtadan bir çekmece bile kırmış değildim. Se- Nelerdenberi devam eden süfli hava - amda, yalnız zekâ ve maharetimi kul. İanmış.. sağ veyahud sol ellerimin iki Parmaklarını sunun bunün ceblerihe daldırarak para keselerini çekmek, sa- *İ ve kordonlarını sessizce aşırip ceb- lerime indirmekle fktifa etmiştim... run için kasa kırmak işinde, beş on Arkadaşımdan dinlediğim âdi malü - Mattan başka, hiç bir bilgiye ve gör - Rüye malik değildim. O geceyi, yatağımda düşünmekle ge- $irdikten sonra ertesi gün, tarıdıklar- dan Proodomuzun dükkânma gittim. Bu adam, Galatada küçük bir dük - a baston ve şemsiye tamirciliği Ne reçiniyor gibi görünüyordu. Hal - buki gizlice, büyük hırsız kumpanya - le çalışıyor, bilhassa bunlara ya - taklık ediyordu. Çarptığım kıymetli eşyalardan çcoğu- MU, bu adam vasıtasle sattırıyordum. da, daima dolgunca bir hisse ve - Yİyordum, Proodomuz, beni dükkânmın önün - «e görümce, tatl tatlı gülümsedi — Ne o, patiryot?. Sabah sabah bu - Yida ne işin var? Mutlaka bu gece iyi bir vurgun vurmuş olacaksın. , Dedi, Minimini dükkânmm kenara ili - rek dalın dalgın cevab verdim. — Hayır, dostum. Bu gece, hiç bir vürmadım. Fakat, bu sefer, büyük İirmayı tam gözünden vurmıya çalışı- Yorum, Benim gibi, iliklerine kadar kancren aş olan bu adam, derha? elindeki işi tı, >— Hadi hayırlısı. anlat bakalım. Bu Min turna nerede vurulacak?, Diye mırıldandı. yi yacağımız evin semtini gizledim. Ta İdiy ki ablamdan ve eniştemden bah- Mmedilem, Yalnız, soyulacak zengin bir bre olduğunu söyliyerek, bu işi nasıl ârabileceğimi müzakereye giriştim. a rvodomuz, beni böyük bir dikkatle ledi, Ve bir milddet derin derin dü- ükten sonra: Ne Oğlum Sarafim!. Bu iş, benim işim BİL. Fakat sena, dostlarımdan birini ti ve edebilirim. Kendisi, demirci - » Kasa kırmakta da mahirdir... Git, Nİ yPivodomuzla uyuştuk. Sonra, kalkıp ey be pazarına giderek bir çıkmaz A, 2 içinde, Artin isminde bir Ermeni buluştuk. tan. ahırdan bozma bir dükkündn, 1, irilik ediyordu. Ve burada, akra- pe Antranik isminde bir gençle Yordu, Antranik, evvelâ bu işe atılmıya ce- saret edemedi — Evet. ben, kasa açarım. Kasa ki- rarım... Fakat, ya hükümet tarafmdan lüzum gösterilir. yahud da anahtarla- rı kaybolur. Beni çağırırlar. Bir ücret verip o işleri yaplırırlar... Kendi hesa- bıma böyle bir şeye cesaret edemem. Dedi. Fakat Proodomuz, bin dereden su ge- tirdi. Artinin lt çenesinden girip üst çenesinden çıkarak herifi bu işe ikna etti. * Hazırlığımızı ikmal etmek kolay ol. .İmadı. Kendi hayati emniyetlerini te - min için ve inzibata son derece- de ehemmiyet veren itilâf zabıtasının korkusundan, kesa kırmak için kulla - nılan âlât ve edevatın çoğu ortadan kaldırılmış, sakianmıştı. Bin müşkülât ile iskarpelâ, o#öskü, mak'ab, öcmir kalem ve saire gibi barı şeyler tedarik edebildik. Ve nihayet; eve serbesce girebilmek için, hane ha' kının mutad gece ziyaretine gitmeleri. ni bekledik. Hayatım: Bir dolandırıc'lık hikâyesi (Baştoretı $ inci sayt” ken çok zevk alırım. Beni konuşturma-! sım, çok iyi bilirler. güzei nükte yapmak fırsatları verirler. Oyundan sonra bana dehşetli bir sinci| yapıştı. Göz açamıyordum. Meğerse kum| sancısı imiş, Serde gençlik var, kendimi- ze böyle şeyler kondurmuyoruz. Sonra» dan anladık. Ben bir taraftan kıvranıyo. rum, diğer taraftan da arkadaşlar parayı almam için tazyik ediyorlar. Zira para- Dın geceki oyundan evvel verileceği hak- kında mutabık kalmıştık. Haber gönderdik giseye: — Canım kaçmıyoruz yal... Şimdi yol larız. Siz başlayın! Şeklinde cevab verdiler. Zenneler ha- zırlandı. Asım Efendi ile Kemal Baba: — Şimdi sancının sırası değil, git he- sabı gör, sonra gürültüye gelir! Diyorlardı. Ben o zamanlar daha toyum, herhangi bir dalavere ihtimalini aklıma getirmiyor istemeğe utanıyorum. Nihayet bir ikinci ve üçüncü haber yolladık: — Oymasmlar.. paraları hazırdır. Cevabı geldi. Arkadaşlar oynamamak'a rar edi- yorlardı. Nihayet polisler geldi, oynama» muz için ısrarâ başladılar. Merkez memuru bana: — Gürültü çıkarsa seni mes'u! ederim! Diyordu. Biraz sonra mesele anlaşıldı. Gişeden paralar alınmış ve savuşulmuş Müessese müdürünün âmâ olduğunu söylemiştim. Yanından refikası ayrıldık- ça ortakları mührü basar, basar, diğer gişeye: «Şu kadar psra gönderin!» diye| kâğıd yazarlarmış. Böylece paralar iç €- dilmiş. Tabii işin içinde başka Iş te var, İsmi (İşgüzar idatehanesi) değil mi?. Bunun üzerine biz oynamamağa karar verdik. Lâkin halk bizi bekliyor, sabırsızlanı- | yordu. Mesele halk arasında da şayi ol. muştu, Merkez memuru araya girdi. Bize ertesi gün ödenmek üzere on liralık bir sened verdiler, Bunun üzerine oynamağa karar verdik. Oynerken kulağıma sesler geliyordu: Evin boşaldığını bildirmek vazifesi- ni, bizim enişte bey deruhte etmişti. Biz, tamamile hazırlanmış bir halde beklerken geldi: — Bu gece, ev boştur, Diye, haber verdi. Bu haberi verirken, elime beş ateşli bir rovolver sıkıştırmayı da ihmal et - memişti. Ben, o dakikaya kadar üzerimde bir cakı bile taşımamıstım. Kanun karşı - sında beni ağır mahkümiyetlere sevke- decek olan fiil ve hareketlerden daima ictinab etmiştim. Buna binaen, enişte. min verdiği bu rovolveri de almak is- tememiştim... Ah, keşki bu kat'i ka - Tarımda *srar gösterseydim. Hiç şüp - besiz ki burün maruz kaldığım bu bü. yük felâketin ölüm acılarını çekmiye - cektim. Fakat, o eniştem olacak herif; — Arsan oğlüm, böyle işlerde boş bulunmak olmaz. Varsın, yanında bir ilâh bulunsun, Şayed başın sıkılırsa, ylece havaya bir iki el ateş edersin. (Arkası var) — Zavallılar hem para almadılar, hem de ne kadar iştiha ile oynuyorlar?. Ertesi sabah fiarehaneye uğruyoruz. Allahım ne idarehane, İki kırık masa, iki sandalya.. on'para alamadık tabit... «İş- güzar idarehanesiz kayıbıara karışmıştı. Kemal baba: — Verin şu senedi bana" dedi. ben a- damın dişlerini söker, gene alırım. O sened Kemal Bibanın yanındadır. Hâlâ alacak! (Arkası var) Yazan: Nusret Safa Coşkun Bir doktorun günlük notlarından Çok sıcak Yemek yemeyiniz Gerek çok sicak olarak yenilen yemek- ler ve içilen çaylar, çorbaların vesalre- nin ağız ve mide hıfzıssıhhası itibarla son derece zararlı olduğunu unutmamak lâzımdır. Çok sicak yenilen yemeklerden midede biser yani mide yarası husule geldiği ve hattâ ağızda, dilde ve midede kanser teveilbd etiği kabul olunmuştur. Yemekleri sıcak sicak yemek veyahud çorbaları ağzı haşlar derecesinde sicak İçmekten son derece çekinmelidir. Ağzın ve midenin gışayi muhatileri sıcağa kar gı çok hassastırlar. Sıcak yemeklerden sonra birdenbire soğuk su içmek te diş- lerimizin hifrıssıhhasına son derecede mügayirdir, Dişler ve diş etleri çok scsk- tan olduğu gibi çok soğuktan da müte- essir olurlar, birçok defa dişlerin sızla- masına ve binnetlee çürümelerine sebe- biyet verir.Çok soğuk ve çok sıcak yemek- ler ve meşrubat boğazımız ve bel'um için de asla eniz değildir. Müzmin #iihab bel'umlar hep Bundan ileri gelir. Yemek- ler ne çok sicak, ne de çok soğuk olma» malı, mutedil olmalıdır. Suda ve içilecek geyler içini de ayni dikat ve itinayı elden bırakmamalıdır. Cevab isüyen okuyucularımın posta pulu yollamalarını rlea ederiz. Aksi tak- dirde istekleri mukabelesiz kalabilir, .. RADYOLIN iie SABAH, ÖĞLE ve AKŞAM Her yemekten sonra muntar aman dişlerinizi fırçalayınız Şenlik günleri Doğum şenlikleri çok masraflı olmalarına ve bu masraf Bu eğlenceler bilhassa biraz ferah- lamak ve keyiflenmek için duyuları şid- detli ihtiyacı tatmin ediyorlardı, Çok masraflı olmalarına ve bu masraf hep halkın sırtına yüklenmesine rağmen, ta- dirler bile dükkünlarını kapamak mecbu- riyetinden müteessir olmuyorlardı. Çün- kü istibdadda bu müddet zarfında dük- kânım kapamak icab ederdi. Filhakika, alelâde beşer'yete zulmet- mekten başka bir işe yaramıyan bütün İo istibdad cihazları yalnız bu umumi şen- lik zamanlarında serbazlığı himayeye ya» İrar gibidir. Eski Romada Saturnales'ler zamanında cereyan eden ahval şimdi İs- tanbulda yeniden dünyaya geliyordu. Köle ve cariyelere biraz nefes almak, €- fendilerinin gözü önünde eğlenmek, hat- tâ onların zararına eğlenmek imkânı hâ- sıl oluyordu. Sahneyi yeni aktörler kap- uyorlardı. Büyüklere kendi gülünçlükle- rinin manzarası gösteriliyordu. Halk ile karışan bu büyükler, usul ve âdet icabı, kendileri de gülmeğe ve, hiç değilse, eğreti görünmeğe mecburdular. Zaten, mahiyeti iktızası neş'e ve şeta- reti boğar gibi görünen bir hükümet ken- disini ortadan çekmedikçe neş'e ve şe- tareti meydana çıkmağa icbar edemez. | Aldanılması daima kolay olan, gururu lokşıyacak bir zehaba kapılması dalma seri surette vukua gelen zavallı beşeri- yet, zalimlerini gözden kaybettiği vakit, bir ane münhasır bulunan bu azadelikten istifade ederek saadetin o zayıf ve mu- vakkat lem'asına dört el ile sarılır. Bilhassa, yaratılış itibarile neş'eli ve gürültücü olan Rumlar bu gibi ahvalde türlü türlü şetaret taşkınlıklarına kendi- lerimi kaptırırlar; zulümdide vaziyetin. den derhal saadete, zilletten küstahlığa geçerler, N Şimdi bu yeni tiyatronun dekorlarını tetkik edelim ve aktörleri sahneye geti- relim. Dükkünların önüne ve sokağın Iki ke- hep halkın sırtına yüklenmesine rağmen tacirler bile dükkânlarının kapanmasından müteessir olmuyorlardı lerin arasına garib surette karışmış öte berinin çokluğu ile bilhassa göze çarpaf« lar. Birkaç gün için süslenmiş © dıvan salonunun, o kadar korkulan o mahkes menin hep hoş ve neş'eli bir manzara an zetmesi insana hayretler verir. Bir takım döner fenerler vardır ki Üs zerlerine gülünç ve çok kere müstehcen resimler yapılmıştır. Bunlar şeffaf tâba kalarla karışıktır. Bu şeffaf tabakalarda Allahım resmi, evsafı, padişahın armasi yahud bazı cinaslı sözler yezılıdır. Bu tenviratı bütün bülün parlak hale solw mak üzere güneş biçiminde kesilmiş aye nalar halkın pek boşuna gider. Kalabalıs ğın ardı arkası kesilmez. Yaşları ve mev- kilerinin ehemmiyeti o itibarile en vakar sahibi insanlar bile (2) bu âmiyane v4 tufeylâne taklidlere lâksyd kalmazlar Bir Avrupalı tarafından inşa edilmiş bi$ küçük saray gördüm ki cam kırıkların dan ve tutkaldan yapılmıştı. Vezir bunu dükkânına koymak için bın «öcü» ye sâ tın aldı. Nazırlarda ve devlet ricalinde görülen bu kadar çok itinanın ve diğer taraflar « dakini, bu vesile ile sarayda yapılan ten viratın gölgede bırakacağı tahmin edilir. Birinci kapıyı bir kandil kordonu süs- lüyor. Birkaç renkli fener iki avluyu birbirinden ayıran kapıya doğru merak sevkile giden kimseler; tenvir ediyor. Bü ikinci kapı da, birincisi gibi, pek âdi su- rette tenvir olunmuştur. Fakat aydınlık eski bayrakları, büyük bir takım balta Tarı, birkaç kalkanı görebilmek için kâ- fidir, Bir takım silâhlar. dev kemikleri diye telâkki olunan balk kemikleri ve daha bir takım ehemmiyetsiz şeyler (3). (Arkası var) (2) Dostlarımdan bir Türkü memnun et- mek arzusu beni oğluna bir oyuncak gölür« narına uzanan yaya kaldırımlarının kena- nna üçer dörder kadem mesafe ile dikil- miş siriklar yukarı uclarından çember- lerle birleştirilmisti. Bunlar evlere de raptolunmuştu. Bu küçük iskeletin üzeri defne dalları We örtülmüş, muhtelif renk- lerle kırpık kâğıdlarla karıştırılmıştı Vücude gelen çemberlere ufak rüzgârla 'bile sallanarak gürültü çıkaran ince ince bakır levhalar asılmıştı. Bunların parlak satıhları bütün binaları süsliyen kandil. lerin ve renkli fenerlerin ziyalarını ini. kâs ettiriyorlardı. Evlerin kapıları da sahibinin itinası, yahud gurur ve azametile mütenasib bir surette tezyin olunmuştu. Fakat devlet ricalinin evleri tezyinat hususunda pek fazla bir haşmet arzediyordu, Bu evlere İ giden sokaklar epeyce uzak bir mesafeye kadar yüksek çemberlerle kaplanmıştı. Bunlara kandiller asılmıştı Yüksek ol- dukları için at üstünde gidenlerin geç- mesine bir engel teşkil etmiyorlardı. Bu suretle tezyin edilen bu kemerler sargyların iç avlularına kadar giriyor. du. Orada, mahsus inşa edilmiş, muhte- şem sürette döşenmiş, ziyaları namüte- nahi aynalar içinde akseden birçok avi- zelerle tenvir olunmuş salonlar meraklı. lara lâtif bir manzara arzediyorlardı. Ev sahibleri gelen kimselerin mevkiine gö- re kendilerine ikramda bulunuyorlardı. Bazıları kapılarının altlarını tezyin ile iktifa etmişlerdi. Bu kapıların fki kanadı da açik konulduğu için herkes orada du- rarak bir kahve yahuâ şerbet içmeğe da- vet ediliyor demekti, Ev sahibi daima ml- safirlere böyle bir şey ikram eder ve hiz- metçiler de derhal getirirler. Vezirin ve yeniçer; ağasının (1) kapı- ları tezyinatın haşmeti ve en zengin süs- (1) Paşakapısı ve Afakapıı vezirin kona- ğı le yeniçerilerin generellerinin konağını ifade eder. Halk tabakasından bir adam, hatti bahsetliği kimsenin madununda bir adam: Ben #ilânın kapısında hizmet ettim, yahud bulundum, der. Pakat ekapıs tâbiri yalnız başına daima başvekilin sarayını ifa- meğe sevk*tti, Çocuk beni çok severdi. Onun ne kadar sevineceğini düşünerek ben de mamnun oluyordum. Fakat çocuk bu oyun- «ağı görünce, yürüyüşünü yavaşlattı, elddi «4d! içeri girdi, hediyeme düşünceli bir JA, kaydi ile baktı, gayet ciddi bir tavırla otur- du ve o küçücük kibir ve gururu içinde neş'e sis bir surette kaldı. Birar sonra büyük ba- ba geldi, Garih bir terad eseri olarak, ihtiyar oyuncağın güzelliğinden bahsetti, halının üzerine oturarak onu seyretti, erirdi, çevir. 4, her tarafına baktı, hoşlandı ve nihayet kırdı, Bu sahne bana iptida garib geldi. Fa- kat Türkiyeye daha çok alışınca bunun bir müşahid için ne kadar manidar bir gey öl- duğunu anladım. (3) Bu ik şenlikte bu eski yadigirlara es- ki bir peskopos şapkası da ilâve olunmuş ve kubbe taşına asılmıştı. —ş...rmn esasa sarammman Yevmi, Siyasi, Havadis ve Halk gazetesi Yerebatan, Çatalçeşme sokak, 25 İSTANBUL Gazetemizde çıkan yazı ve resimlerin bütün hakları mahfuz ve gazelemize siddir, ABONE FİATLARI Abone bedeli peşindir. Adres değiştirmek 25 kuruştur. Gelen evrak geri verilmez. İlânlardan mes'uliyet alınmaz. Cevab için mektublara 10 kuruşluk Pul ilâvesi lâzımdır. | / anamenenares0siensdtvensenanzesvsazsine Posta kutusu : 74 İstanbul Telgraf : Son Posta Telefon : 20203 de eder, Bütün devlet işleri orada rüyet 0- "ma, e senesessseserosmssaa sa A