13 Şubat 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ana. baba ve kızları Nadin Parisin iç ıkıcı ve kasvetli semasından bır müd- -' t için kurtulmak maksadile Kana gel- şlerdi, Oldukça dünyalıkları vardı. Bu ’Z— barla, yataklı vagonda geçen rahat bir “yolculuktan sonra şehrin en büyük, kön- İa lu ve garsonu, hizmetçisi bol bir otele *ln T ! En usta terzilerin bile şöyle kalıb gibi BEVÜ dlerine — oturtamadığı elbiselerini kşamları odalarına çekilip çıkardıkları ihtiyacile kıvranan Nadin nükteler sa- an ancak, hakiki hüviyetlerini bula- vurmak, zarif sözler söylemek istiyordu Dimdik amma nafile! Üstelik zihni, tasavvurlar- yapmağa la meşgul olduğu için adımlarını da şa- biliyorlardı. Ne haltetsinlerdi? “Oturmağa, ölçülü hareketler Oyani etiket ve kaideye alışık olmadık.arı için bu haller onlara pek zor geliyordu. — Nadin, pembe teni, güzel parlak gözle- rile hiç te fena bir kız değildi. Fakat gö- Ze batan acemi hareketleri, yuvarlak yü- züne yakışmıyan saçlarının biçimi ile, o- “na bakan gözleri bir saniyeden fazla meş- “gul edemiyordu. — Tabit ve sun'i güzelliklerin pek san'at- |kârane bir şekilde imtizaç ettiği Kotda- -' ire Nadin ilk defa gelmiş bulunuyordu. » Genç kız şehre dolan yabancılara hoş va- Ht geçirmek için şehir komitesinin hazır- eğlencelere gitmek için can atıyor- u. Bu arada, büyük gazinoda verilecek l_ıhn maskeli baloya gidebilmek üzere »e yapıp yapıp annesinden ve babasından |izin kopardı. * Mösyö ve Madam Pradel bu baloya git meği hiç te istemiyorlardı amma kızları- nı da bundan mahrum edemediler. Na« dini kuzeni Artüre emanet! edeceklerdi. Bu tekliften pek te hoşlanmıyan Artür naçar çoban kızı kıyafetine giren Na- — dine kavalye olmağı kabul etti. — Madam Pradel, kızı maskelı; baloya de- ğll de sanki Afrikaya gidiyormuş gibi binbir tembih, tavsiye ve öğüdle gençle-| *'» uğurladı. - Gazinoya geldikleri zaman, genç kız. | aşık ve renge gömülmüş olan salona ağzı E bakakaldı. Delikan'tı, kuzini ile iki -defa dansettikten sonra, cazbandın dur- sından istifade ederek Nadini büfeye götürüp ona bir limonata içirdi. — Nadin limonatasını içerken Ârtür iki dakika için kayboldu ve sonra yanında ğpanyol kılıklı bir gençle döndü ve onu: » — Arkadaşım Röne Lafon! diye tak- îş: dim etti. Bu sırada cazband gene başlamıştı, göz- !grüe onlara dansetmeleri için işaret e- /— dip hemen oradan sıvışıverdi. - Aslında | Zaten mahcub olan Nadin gazinonun ih- | tişamından ve lüksünden büsbütün şaşır- J.'O' e * ÜÇEl V4 - Son Postanın edebi romanı: 53 yolcuları - Babamın jlüsünü toprağa göm- düğümüz günü —unutmadın değil mi? Tabit unutmadın. Daha kaç O gün geçti ki aradan ? Bugün do- — kuzuncu gün! Fakat o mezar dönüşünü — bir düşün, Tuğrul! Ben nasıl, bir araba- * nın içinde ölü gibi yatıyordum. Sanki babamı oraya, o mezarlığa gömerken de o arabanın silteleri — içi - : gömmüslerdi! — İşte o da â)ir arabadır, Tufrul, — fakat bu kar - şıda gidenler gibi geceyi ışıklarile de- Jen ve kahkahalarını ıssız. çamlıklara 'yollıyan müsterilerin arabası değil... — İşiğı sönmüş bir kızın arabası... ğ_ Ne garib! Bu araba timsali, Namık — beyi gömdüğümüz gün benim de aklı - — a gelmişti. Sanki Süheylâ ile aramız- — da anlasılmaz esrarlı bir kuvvet vardı : Jn avri hisleri, ayni düsünce ve hayal- “leri ikimizin gavrisuurundan çekip Çi- Okarıyordu, Bu bir,televati mi idi? Bir ' karanlık cazibe mi? Bir büyü mü? Ne ar. Süheylâ bu sözleri, hazin bir sesle, bir nevi vecd icinde sövlemişti ve ben — onu dinledikce âdeta kendimden geç - / Mmiştim. O derecede ki, kalbimin derin- | Jliklerinde ölümle hayat arasında çır - — pinan, ne ölüme — ne hayata — yol k ; 4--: SN | şıklar yolunu —— !E Maskelı balo YKK YUAD AA Çevirer: Dansederken kavaiyesinin acaib ve tatsız sözlerine tek kelimelerle cevab ve- riyor, fakat göz ucile de onu gözden ge- çirmekten kendini alamiyordu. Âsı.zade bir İspanyol kılığına girmiş olan genç a- dam hiç te fena sayımıyacak bir tipti. Siyah parlak gözleri, uzun boyu ve mü- tenasib endamı ve siyah saçlarile hasba- yağı yakışıklı idi. Etrafındakiler gibi gülmek, konuşmak şırıyordu. Geleli iki saat olmadığı halde sanki yirmi dört saattir dansetmiş kadar ken- din; yorgun ve bitkin hissediyordu. Gece yarısını bir saat geçe, Ârlür çok neş'eli bir halde yanlarına geldi. Teyzesinin tembihi mucibince Nadini alıp eve gü- türecekti. Röne büyük bir nezaketle çoban kızı- nın önünde eğildi ve elini öpüp ayrıldı. Otele geldikleri zaman genç kızın başı dönüyordu. Hayatından memnun ölma- mış bir tavırla ve ümidsızlikle yatağına Ertesi günü Antip sokağından geçer- ken randevu almak üzere bir yere girdi. Fakat, patron eğer arzu ederse boş bir kalfası bulunduğunu, hemen şimdi saçı- ni yaptırabileceğini söyleyınc2 kabul etti. Sırtına, alelâcele bir pentar geçirerek | |onu küçük odalardan birine soktular, İki dakika sonra, beyaz gömleğinin üstünde yüzü büsbütün esmerleşen uzun boylu genç bir berber odaya girerek yüzü ay- nada akseden Nadine bir gülümsedi.. mi- haniki bir hareketle eline maşalarını a- larak: «Nasıl emrediyorsunuz efendim, kup, şampuan, frıksıyon, mizanpli mi?» dedi. Genç kızın bü suallere cevab verme- sine meydan kalmadan, soğuk maşa ve makaslar ensesinde işlemeğe başlamıştı bile. Alışık olmadığı bu hallerden gene şaşırıp kalan Nadin, aynada berberin ba- kışile gözgöze gelir gelmez hemen göz- lerinji indirdi. Fakat berberin böyle şey- lere aldırış ettiği yoktu. Senelerin ver- diği itiyadla hem çenesi ve hem de elleri makine gibi işliyor, havadan, sudan. şim- diye kadar yapılan eğlencelerden, moda- dan filân bahsediyordu. Bir aralık müşterisinin acemi olduğu- nu. farketmiş olacak, ki büsbütün alâka- sını uyandırmak ve onu meşgul etmek is- ter gibi eğıldı ve: Yazan: Halid Fahri Ozansay bulan — bir . hissin - tesirine tu - fulmuş — gibi — idim, — Fakat - bir şeyler söylemekten, bir itirazda bulun- maktan da geri durmadım: — Eğer bu sözleri yalnız baban için söylüyorsan haklısın, dedim. Onu ne kadar sevdiğini ve ölümüne ne kadar için sızladığını biliyorum. Fakat bu sönmüş dediğin ışık, senin kendi ha - yatının ışığı ise buna hak veremem. Çünkü sen bana ne demiştin, hatırla hele: «Ah anamdan kurtulmak isterim, onun yanından kaçmak isterim. Yalnız babamı düşünüyorum» demiştin, öyle değil mi?, Böyle dememiş mi idin?. Ey, işte şimdi o0 gün geldi. Zavallı baban toprak oldu. O halde sen hâlâ niçin bu fena ananın, buü İfena g kadının, ve sözümü affet, çünkü — hakika - ti söylüyorüm, bu katil — varlığın yanında kalacaksın, evet, bir katildir o, babanın katili.. söyle bakayım, bunu inkâr edebilir misin?, Sen ki bütün acı- lığı ile bu faciayı bana kendin anlat - mistin... Önümüzden siyah bir kanad geçti; bir gecekuşu çamlığın derinliklerine dalmıştı. Bunun arkasından, yakındaki otların arasından bir hışıltı oldu, gö - 'yorum, cevab versene, Süheylâ! Şim- n a dr a — ai Li a SON POSTA Faik Bercmen #MWEEDİTE — Dün akşam büyük gazinodaki mas- keli baloda idim, diye anlatmağa başla- di, ne göz alıcı kıyafetler ve ne neş'eli bir kalabalık vardı görseniz!, Vakıâ ben kendim pek eğlenemedim amma etrafta- kilerin neş'esi benimmiş gibi hoşuma gitti. Benim oralarda ne aradağımı me- rak edersiniz tabii? Arkadaşlarımdan bi- rinin zengin ve genç bir müşterisi arka- sına takılıp baloya gelen kuzininden ya- kâsıni kurtarıp onunla dansetmem için bana ik; yüz frank vâdetti. Oğlanın ya- kasını sıyırmağa uğraşmasında da hakkı yok değil... Görseniz.. çoban kızı kıyafe- tine girmiş, kaz gibi dilsiz bir kız.,. Öyle bir dansediyordu ki, sanırsınız ayaklam kızgın demir üzerinde mübarekin... Am- ma ne yaparsınız. . İki yüz frank ta hani yabana atılacak para deği! idi... Saçları tutam tutam ayrılmış ve demir- lere kıstırılmış olan Nadin zaten sıkın- tıdan bunalmıştı. Binbir üzüntü içinde kahramanı olduğu bu musibet balonun hikâyesini bir hareket bile edemeksizin sonuna kadar put gibi dinledi ve sadece bütün bir gece, hoşuna gidebilmek için | bir sürü şey düşündüğü bu yabanciıya şaşkın şaşkın bakaı, durduü. ÇaT Hırsızlık ansıklopedısı - (Baştarafı 8 incl sayfada) Bir şeyden, bir gütültüden şüphelen- dik mi, derhal karyolamızın başucunda bulunan elektrik düğmesini çevirmeli, yataktan, kuvvetli öksürüklerle kalkma- lı, hattâ, evin içinde yalnız isek, kirkaç kişi varmış hissini vermek için: <— Amca, uyandın mı? <— Oğlum, bana bir«su ver, «— Abla, daha yatmadın mı?» Gibi sual ve cevablarla ve sesimizi az çok değiştirerek konuşmalıyız! Böylece, hırsızı kaçırmak muümkün olabilir. Burada şunu da söyliyeceğim: Ani ola- rak hırsızı yakalıyacağım fikrile ihtiyat- sızca hareket etmek te doğru değildir. Çünkü, gece hırsızı her ne pahasına olur- sa olsun, ele geçmemeğ; düşünmek mec- buriyetindedir ve tabiatile can korkusu içindedir. Bu hususta müessir bir tedbir olmak üzere, evlerimizde bir düdük bu- lundurmak muvafıktır. Bir tehlike vu-| kuunda, açık bir pencereden düdük ça- larsanız, civarınızda dolaşan bekçi ve po- lislerin yetişmesini temin etmiş Glursu- . nuz. Fakat, bu noktada çok ihtiyatlı ve| sabırlı hareket eylememiz lâzımdır. Dü- dük çalmağı suliistimal etmemeliyiz. Çün- kü bu suretle polisin vazifesini işkâl ile diğer bir mahalde herhangi bir suçun iş- lenmesine meydan vermiş oluruz. Asiacılar Askıcılar tetik ve çok kurnaz olan hır- sızlardır. Askıcılar, hiç eşkâl vermemek / n YARINKİ NÜSHAMIZDA: Gözyaşları Yazan: Muazzez Tahsin Berkand # Nöbetçi eczaneler Bu gece nöbetci olan eczaneler şunlar- diır: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda (Şeref), Alemdoerda (Ab - dülkadir!, Beyazıdda (Cemil), Samsatya- da (Erofilos), Eminönünde — (iMehmed Kâzim), Eyübde (Hikmet Atlamaz), Fe - nerde (Bmilyadi), Şehremininde (Ham - di), Şehzadebasında (İ. Hakkı), Kara - gümrükle (Arif), Küçükpazarda (Veca- ti Ahmedi, Bakırköyünde (Merkez). Beyoğlu cihetindekiler: Tünelbaşında (Matkoviç), Yüksekkal- dırimnda (Vingopulo), Galatada (Mer - kez), Taksimde (Kemal, Rebul), Şişlide (Pertev), Bösiktasta (AH Riza), ; Boğazici, Kadıköy ve Adalardakiler: Üsküdarda (İmrahor), Sariyerde (A - safi!, Kadıköyünde (Moda, Merkez), Bü- yükadada (Halk), Heybelide (Halk). - A Gayriihtiyart ürperdim ve bir müd- dettir benden uzak duran Süheylâ, kör- kusundan göğsiülme kadar sokuldu. — Korktun mu? Dedim, Kollarını, titreyerek, boynuma dola- dı: —- Evet,. bu karganın sesi... Yüzüne eğildim. Şimdi sesim, bir mahzenden çıkarken sağırlaşan sesler gibi bana bile derinden ve boğuk bo- ğuk geliyordu: — Sözüme cevab vermedin? Bekli- di niçin ananın hükmüne boyun eği - yorsun? Sen ki © hükmün altından kur- tulmak istiyordun, yalnız baban sağ- ken onu bırakamıyacağını ileriye sü - rüyordun... Ey.. şimdi? şimdi ise o bed- bahtı gömdük. Geride yalnız bu zalim anan kaldı. Seni evlendirecekmiş! Ki- minle evlendirecekmiş seni bakayım?. Ya sen?. Sen de demek onun bu arzu - sunü yapacaksım, bent — bırakactksın öyle mi?, Pekı, niçin?. Hani beni sevi- yordun?. yemin ediyordun bana?, — Gene de seviyorum, Tuğrul.. seni ömrümün sonuna kadar seveceğim. Artık beynim durmuştu. Hiç bir şey anlamıyordum. — O hâlde. ne demek istiyorsun? Bu muamma nasıl muammadır?. Hem beni seviyorsun. hem de.., — Hem de başkasile evlenmeğe ka- rar verdim.. evet.. öyle... — Peki amma, niçin, Süheylâ?. Ni-|nına çin hem kendini, hem beni bedbaht &- deceksin? rünmiyen bir mahlük aşağılara kayıp gittı En Sonra, bir bez yırtılır gı“bi bır ' ikarga acı acı gakladı. kaygusile hareket ederier. Meselâ, bir dükkâncı bir iş zımnında bir an için ol- (sun, diğer bir yetre, bir komşusuna, para bozdurmak veya Bir şey söylemek mak- sadile gidebilir. Böyle fırsatları kollıyan, gözliyen askıcılar, derhal içeri girerler. Kaş ile göz arasında adamcağızır. duvara asılı bulunan ceketini salia sırt edip cad- deyi tutarlar. Yahud, uzun bir tren yolculuğunda, sı- caktan bunalmış, ceketinizi kompartı- mandaki çiviye takmışsınızdır. Sizin, yal- nız olarak kaldığınızı ve bir ara da şeker- lemeye başladığınızı gören askıcılar bu fırsatı kaçırmazlar, gözlerinizi açtığınız zaman yalnız yelek ile kaldığınızı gürür- sünüz. Veya, tren bir istasyona gelmiş, size de hararet hasmıstır. Vagondan uza« nıp, oradaki satıcılardan birini çağırır, pazarlığa başlarsınız. İşte. bu meşgale a« nında kompartıman kapısı açık kalmış bulunabilir, yahud yavaşçıa — açıverirler. Arkanıza döndüğünüz zaman ceketinizin yerinde yeller estiğini görürseniz. hiç hayret etmeyin! Hattâ, yaz günleri, açık bir pencere ö- nünde uyumuş bulunabilirsiniz. Bu fir- satı ganimet bilen askıcılar da yok de- ğildir. dikkatle muhafaza etmelidirler. Trende vapurda giderken etrafın seyrine dal- mak, bir dükkânda alışveriş yaparken manifatura eşyasının çeşidlerine tama- men zihin vermek doğru değildir. Ne- den? Zira, tabifatin seyrine doyum ol- mazken, kumaşların fıatları Üzerinde münakaşa yapılırken bir kenara bırakı- lan çanta, sahibinin nermin elleri yerine, hoyrat parmaklar ile örselenebilir! Bu sebeble, kadınlarımız çantalarını daima ya ellerinde tutmalı, yahud kulpunu ko- luna geçirmelidirler! Muslukçular Muslukçular, camilere musallat olan hırsızlardır ve muslukçuluk bu bakım- dan enteresandır. Çünkü, ibadethaneye giden bir şahıs, sirka: ile dua mefhüum- larını bir araya getiremez. Binaenaleyh, aklına da hiçbir şeyden şüphe etmek gel- |mez, Eğer, namaza da bıraz gecikmiş ise, 'gönül rahatlığı ile ceketini çıkarır, ab- dest alacağı musluğun yanına, şadırvanın |sütunlarında — bulunan — çiviye —a - sar. İşte bu sırada çok sofu görünmesini bilen ve güya dualar okuyan hırsız, a- damcağızın yanına gelir ve o da abdest almağa başlar. Saf zat, bu sırada yanın- daki sofuya dikkat efse, onun abdesti çok yanlış aldığını, bir kolunun musluğun altında olmakla beraber, diğer kolunun kendi ceketinin ceblerine doğru gittiğini görür. Yahud, hırsızın bir eli, kendi aya- ğini yıkarken, diğer eli iskele, alabanda dolaşmaktadır. : Muslukçular, diğer bir şekilde de hır- sızlık yapmasını bilmez değillerdir. «Ne- zafet, imandan gelir: sözü —meşhurdur. İste, bu kaideye uymıyan bir mahzuru ileri sürerler, herhangi bir yerinizdeki kiri bahane ederler: «— Beybaba, arkan pislenmiş» gibiler- den size yardım etmek çaresim bulurlar. Bu arada arkanızın mevhum kiri temizle- nir amma, cüzdan da gitmiş olur. Siz, her şeyden habersiz, namaz dönüşü çarşıya, pazara uğramamz o zaman feryadı ve- rirsiniz... (Arkas: var) HALK OPERET: Buakşam 9 da ESKİ HAMAM ESKİ TAS Dıımt 3 perde ’.h'ıdı * Juliya Joeo,, yeni va büyık Bale Heyeti TURAN Tîvatroıu Bu akşam Hhlk yecesi Ettuğrul Saz'i Tek ve arkudaşları SÜT KAR ER Localar | 100 her. yer 20 — Çunku öyle lâzım... — Sebeb?. — Sebeb, iki ailenin arasındaki uçu- — Aileyi karıştırma.. biz yalnız kendimizi düşünelim. — Havır, asıl aileyi düşünmeliyiz, Tuğrul! Bir kere sen benimle evlenir. sen beni ele geçirmek isteyip de geçi- remiyenlerin hepsi birden kuduracak- lar. Başta enisten olmak üzere! Sonra.. daha söyliyeyim mi?. sonra ö Muâm- Mer.i — Nasıl?. O alçak ha?.. Ananla mü- nasebeti yetmiyormuş gibi... — Biliyorum.. anlatma orasını... İş- te o, son defa apartımana geldiğim gün kapıdan çıkarken beni görmüştü.. karşı apartımanın penceresinden... — Yaa?. Demek benim gibi sen de onu görmüştün o gün?. Fakat o akşam birdenbire babanın hastalanması ve ar- kasından ertesi gün ölümü, benim sa- na bunu haber vermeme imkân bırak- mamıstı. O acı içinde bunu sana soylı- memiştim. — Söylesen de fazla bir şey öğrene- cek değilmişim ki... Muammer ihti - mal ne zamandır. bizi kollayormuş! Yalnız görmekle de kalmamış, bunu başkalarına da söylemiş.. bilhassa ana- — Ah namüssuz! Ne zaman söylemiş bunu? — Anama mı?. Dün!... Bize gelmiş- ti. Ben odamda iken söylemiş! Ben ya- çıkmamıştım.. çünkü ne zamandır onu görmek istemiyordum.. nefret edi- yordum ondan... Bilhassa kadınlammz. el çantalarını paradi İ0 kuruş —- Ya başkalarına da soyledığmı ne- reden biliyorsun? — Dinle, sırasile anlatacağım. Dün Muammer gittikten sonra annem bana |seslendi. Yanma indiğfim zaman, bak- tım ki kaşları çatılmış, adetâ hırsından beni boğacak gibi dik dik yüzüme ba- kiyor!, « «Ne var?» diye sordum. - «Ne olacak? diye haykırdı. Sana zengin bir koca buldum dive öğünürken başıma işler açmıssın!'» Bu sefer ben isyan ettim: — «Zengin kocayı yeni işitiyo- rum, dedim, fakat senin başına ne iş acmışım, onu söyle!?» o zaman anlattı, Muammnerin ikimizi nasıl on dakika ara ile Beyağlundaki apartımandan çı - karken gördüğünü... Hem bu alçak oğlan bununla da kalmamış, bizim o apartımanda sık sık buluştuğumuzu da öğrenmiş! — Anlasıldı, dedim, bunu da o alcak kapıcıdan öğrenmiştir. Demek herif iki taraftan bahsiş almış! Fakat bütün bunların sonunda annene ne cevab verdin? — Anneme hiç cevab vermedim. Yalnız hiddetle çıkıp İskeleye indim. Fakat orada da tanıdıfım bir kaç kız Yyanıma sokuldular. Bir tanesi: — «Ma- sallah, SüheylÂ, dedi, bizden saklarsın ha...» Hayretle: — «Neyi?» diye sor - dum. — «eRessam Tuğrulla münasehe- #Hni!...20 — «Yalan, dedim, size bunu kim söyledi?» — «Kim söyliyecek.. Muammer herkese anlatmış! dedi. Za- ten ne zaman Adaya gelse muhakkak ber alırız...» (Arkası var) gizli sevdalardan bir ikisini ondan ha- | #

Bu sayıdan diğer sayfalar: