17 Ocak 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

17 Ocak 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

EE amm ay e EM YMY ZAMAN EŞ Eski Şehremini operatör Cemil Topuzlunun hatıraları Tıbbiyede post kavgası O zaman Mektebi Tıbbiyei Askeriye kadrosunda üçü müşir, yirmisi ferik, otuzu liva, birçoğu da miralay ve kaymakam olmak üzere 185 askeri muallim vardı ve biz yalnız 17 muallimlik bir kadro istiyorduk, kaga nasıl çıkmaz? Cemil Topuzlu: ! — Hiç olmazsa, bana tahsis edilen paviyonun tamamlanmasını istiyor - dum. dedi, Bir sabah ameliyat yapılmak üzere «ba irade! hazreti padişahı» hastaner bir kadın hasta yatırıldı. O devirdi pg sıkışan hünküra müracaat ede Memuriyet istiyen, para istiyen, has- taneye gi'mek ren ve saire... Ab * dülhamid If nin sf saatine gelirse, bu mürncaatlerin is'afı için irade sadir olurdu. İşsiz, İş, parasız, bir kese meci- diye elde eder, yalandan duayı basardı İ İşte, bu suretle bizim hastaneye de| bir kadın düşmüştü. Onun mevcudiyeti, bemm için ük bir fırsat oldu. Par çaları sıvadın., doğruca sertabib mü- şür İsmet paşaya gittim. Hastanenin bitiilmediğinden, tamamlanmadığından bahsettim. heniz derilen kadına yapacağım amel bu vaziyet karşısında, tamamile te! keden ari olmadığını söyledim ve: — Efendimiz müsaade buyururlarsa, bu hastayı, gene operatörü bulundu - Bum Üsküdardaki Zeyneb Kâmil has- tanesine taşıyalım, dedim! Demiri tavında döğmek gerekti! Üsküdardaki Zeyneb Kâmil hastanesi Mısırlılara aiddi. Abdülhamid TI ise, Mısırlıları hiç sevmezdi! Jön Türkler | den bir kısmının Mısırda olması, on- ların orada propaganda yapması pa- dişahta bu antipatiyi doğurmuştu. Mü- | şür İsmet paşaya, bu noktayı izahtan | sorira? — Paşam, bu, büyük bir fırsattır. Bilves'le, paviyonumun inşaatının bis| tirilmesini padışaha arzederseniz, müs- | bet bir netice alırız, dedim. — Artık, düşüneceği kaldı mı ki?| Böyle boyuna sallarsan, adamcağız za- ten hilâle dönmüş. Akşama sabaha yor- gan, döşek seriliverir. Günahı da senin boynuna olur. İşte doğru doğru, dos - doğru bir lâf sana! — Çok mu hasta? — Şimdilik umutla tutunuyor. Yarı- nı Allah bilir. — Zayıflamış mı, çok — Bercket versin yapısı irice de, ne türlü erise belli olmıyor. — Benim için ne diyor? — Varsa sen, yoksa sen! Senin ismin, kelimei şahadet gibi dudaklarından düşmüyor. Göz pınarlarının dolmakta olduğunu hisseden Rânâ, kismen kendi kendine hitab ederek: — Beni niçin bıraktı? Niçin?. diye söylendi. İşe yaramaz bir paçavra gibi beni başından atmalı mı idi? Ne güna- hım vardı?” Karnındaki çocuk onun kendi kanından değil mi idi? Seniye, püva rikkate geldi. Yalancık- tan bir ah çektikten sonra: — Ne desen haklısın, güzelim! dedi. Bütün bunları, Allah aşkına kendisine bir, bir söyle, Ben de tamamile sennen beraberim. Yabanın kakavan karıları- nı hanım vapıp da köselere oturtacağı- na seni pekâlâ nikâhlıvabilirdi. Yak şırsın da, Allah için! Neme lâzım? Öy- le bir hamfendi olursun ki, şöyle: Sa-|, pına kadar! Bununla beraber, gene de bilinmez Cenabımevla yazdıysa eğer, vakit ve zamanı gelince o da olur. RânA, yeis ile başını salladı. — Nafiie' Gecmiş ola!. I Bir lâbze durdu. Kirpiklerinin ucun-| da beliren göz yaşını mendilile sildi, ve flâve etti: — Benim zaten hanım efendilikte Tevazımının | "İgetmedi. Çü SON POSTA Sertabib İsmat paşa, huzura girdi, çıktı: e bir zâruret karşısındayız. Şimdiliğ o ke oraya nakledilsin. Fakat, Ce - mil anın hastanesi de bir an evvel bitirilşini» buyuruyorlar! cevabını ge tird Aradar bir kaç gün geçti. Bu müddet | zarında İsmet paşa iradeli seniyeyi ker Rıza paşaya tebliğ etmiş. O ağırdı: «— Efendimizin cihan muta irade - leri hasehile ne yapıp yapıp dum, Yeni bir haslanenin inşasına h ağız. Şimdi aat nazırı : ve faaliyete geçinizb onun yapılması işime en aşağı dört, beş av beklemek lâzımdı. Halbuki iki ay sonra dersler başlıvacak idi. Gene yersiz ka- Tacak idiir, Ayrıca, parasızlık yüzünden bu binanın yarıda kalmak ihtimali de vardı. Serasker paşadan kopardığım tahsisat ile, Rieder paşanın başlayıp bitiremediği dört duvardan ibaret, ol- dukça büyük bir paviyanun tamamlan- | masını tercih ettim. Burada bir çok ta- yaptırdım. Modern bir ameliyat- hane, amfiteatr, ufak lâboratuvarlar vücüde getirttim. o zamana kadar hü- kümete ald hiç bir resmi binada kalo- rifer ve asansör yoktu, Hastaneme bun- ları da koydurdum. Rontken ve saire gibi çok tıbbi &letler celbettim, vel» hasil, herhangi bir yabancı doktora bi- le çekinmeden gösterilebilecek mü - kemmei bir cerrah kliniği meydana siler gibi yaptı, ve demiri tavında döğ- mek kaidesine im - £ tisalen; — Şimdi, yavru - | cuğum.. dedi; gidip müjdeyi vereyim. İ- nanır misin? Geçen defadan beri kendi- s tun değildin. Tabii, kalbin kırılmış. bir- den muvafakat et - medin. Etmedin, amma, nihayet nan- kör, hain de olmadı. dığın için, düşünüp, taşımp böyle bir sevabdan kaçınmıyacaktın. Allah razı un! Yok mu? Bugün şu garibe etti- ğin iyilik, sana mutlaka cennet kazan- dıracaktır, Rânâ susuyordu. işliyeceği iki Yaralı gönlünde, ik günahın endi- nın Benli Seniye, bu defa da ayağa kalktı. Dudaklarında şeytani bir te - gözüm mü vardı, sanki? Ben gene onun hizmetcisi olarak kalayım, razı idim Tek, öllimceye kadar yanında yaşasay- dım! Benli Seniye bir «Ah» daha çekti. bessüm, bu işi de başarmış olmaktan mütevellid duyduğu gurura tercüman clan bir tebessüm vardı. — Yarın gene buradasın, değil mi kı- zım? diye sordu. para bul -| geldi. Başka muallimler de uğraşıp #endi başlarının çaresine baksınlar yordum. Halbuki arkadaşlarım serasker Rıza paşsdan beş para bile alamadılar. Yalnız dört duvardan ibaret olan iki ük paviyonu aralarında paylaşmak | mecburiyetinde kaldılar: Bu acıklı va-| ziyet meşrutiyetin ilânıma kadar devam etti. 1908 temmuzunun 24 üncü gü mektebde bütün muallim ve muavin arkadaşlar ile toplandık. Mektebin 1s- lâhı ve noksanlarının sür'atle tamam- lanması için harbiye nezaretine tezke- reler yazdık. Abdülhamid II, Mektebi | tibbiyei askeriyeyi sıkı bir disiplin al- imda bulundurmak igin, bizi Umum öriye nazıri ve Tophane müşürü Zeki paşanın idaresine vermiş- 4. Mektebi Tıbbiyel Askeriye nazırlır | ğma, bir doktor yerine, bahriye üme- rasından ferik Hüsnü paşayı tayin et- mişti. İlk işimiz Hüsnü paşayı atlat - mak oldu. Nazır paşaya, mektebe gel - memesi için haber yolladık. İyi yürek- Wi bir adam olan Hüsnü paşa mektebin semtine bile uğramadı. Askeri disipline mugayir ve vazife- miz haricinde olarak, onun yerine teş- rTih muallimi Mazhar paşayı nazır seç tik. Derbal arzolunup iradesi. çıkarıl - mak Üzere keyfiyeti harbiye nezaretine bildirdik. Bir iki gün içinde müsbet İcevab geldi, Daha ileri gittik. Hocamız | Ferik Heyreddin paşayı da, harbiye ne zaretinden, sıhhiyei askeriye reisliğine İtayinini istedik. Buna da eyvallah de İ diler. Esssen o sırada o kadar keşme - keş vardi ki herkesin sözü yerine geti- (Devamı 14 üncü sayfada) Yazan: Sabih Alaçam | Kitablar arasında Sulara dalan gözlef son 6$eri (5 Halid Fahri Ozansoyun Halid Fahriyi çok sene evvel tanıdık. Devrinin genç şairleri arasında en kuv- vetlilerindendi. Aruzdan muvaffak olmuş, hece vadisinde birçoklarına örnek olacak | kadar güzel yenilikler yapmıştır. Halid Fahrinin şiirlernde kalb güzelliğile bera-' ber, ruh inceliği 've şiirin kendine has zevkini bulmak kabildir. | Genç yaşta şiir yazmaya başlıyan Ha- Kd Fahri ateşli gençliğinin bütün hisle- İn! şiirlerinde mısra mısra terennüm et- miştir. Halid Fahrinin şiirlerini ben de- nize benzetirim. Bazan sakindi». Berrak yüzünde ay ışığını, yıldızların gölgeleri- ni görmek mümkündür. Bazan fırtınalı| olur, Dalgalar dalgaların peşisıra şahla. t. Sahillere çarparlar. Bunları gözle Seslerini kulaklarımızla #şitiriz. Halid Fabri tiyatro yazmış, roman yaz- mış. Velhasıl yazı san'atının'her dalında görünmüştür. Buna rağmen her zaman gö şa'r Kalmıstır. Seneler onun şiire karşı| olan bağlılığını çözememişlerdir. * Halid Fahri son senelerde yazdığı şit lerini «Sulara dulan gözler» ismile kitab) hâlinde neşretmiştir. Sulara dalan göz- lerde Halid Fahriy! gene genç, gene kud- retli olarak karşımızda görürüz: «Gözlerim daldı gitti bir rüya denizine» «Sularda uzun uzun baktım ayın izine» «Dedim yirmi yaşımın ay ışığı değil buz #Hani basım erdi bir sevgili dizine.2 Diyen şair gene ruhan gençtir. Saçları sk olmuş amma, ruhu genç kalmıştır. Su- lardaki ay ısığını göne görüyor. Ay ışığı onun yirmi yaşında iken gördüğü ay ışı- ğıdır. Faksf bir eksiklik var. Başı sevgi- İinin dizlerinde değil.. eksiklik yalnız bu.. «Sular gene o sular, kıyı gene o kım,» «Gene çamlar dinliyor uzaktan bir şarkıyı,» «Ah artık görmüyorum, eridi mi ne)” oldu» «İri yeşil gözlerde gördüğüm parıltıyı! Şair bu şiirinde gördüğü panıltıyı gör- memek için gözlerini kapamış. Ki lir belki ak saçları icabı gör Son Posta'nın Romanı :23 “Ah ne baygı la yaz şemsiyeli!“ Dudaklarında şeytani bir tebesrüm vardı — Öyle ya! Nereye gideceğim? — O halde ben gene gelirim. Ağa - beyciğimin ne türlü sevindiğini sana haber getireyim de, senin de için açıl sın, * Rânâ bütün o geceyi uykusuz ge çirdi. Aşk ile vazife, vicdanında müca- dele ediyordu. Sevmediği kocasından görmekte olduğu şefkat, muhabbet, hüsnü muamele ondaki duyguları tas fiye etmiş, seciyesini düzeltmiş ve sağ- lamlaştırmıştı. İki elile evine barkına sarılmış, heyecansız, dürüst bir hayat yaşamağa karar vermişken, İblis gene karşısına çıkmış, benliğini altüst et - mişti f Belki şu dakika - i da, kocası onun ma neviyatındaki buh - tanı keşfedip de, se- bebini soruşturmuş olsaydı, her (şeyi kendisine (haykıra haykıra ikrar ede » cek ve sonra da, hi- mayesine ( sığına * caktı. Lâkin ha» mamcı tam bir iti » mad beslediği ka * rısının o geceki a - sabiyetini mutad fiz yolojik hâdiselerden birine atfediyor, ta- ciz etmemek için &- lAkadar olmuyordu . Sabaha kadar, yas- tıklarını asabi par - maklarının ârasın « da yuğura yuğura bitab düşeceği esna- da aşk vazifeye galebe çaldı ve vicda- nınm biltün tereddüdlerini uyuşturdu. Rânâ, kararını vermişti: Yarıda ka- lan maceraya yeni baştan atilacaktı. Gün doğarken mutad vechile uyanan Hürmüzün, her vekitki gibi sütünü verdi; kocasının kahvesini pişirip ge tördi. Uykusuzluğun ileri (yüzünde belli değildi. Kararını vermekle, sükü- neti de avdet etmişti. Ortalıkda deği- şen hiç bir şey yokmuş gibi evinin sa- bah hizmetlerini görüyordu. Bir saat sonra, Osman efendi işine gitti, Rânâ, odaya çıkıp da ettafında dolaşan, iltifat dilenen Şazimendi, bir bahane ile aşağıya savdı, aynanın kar- Halid Fahri Ozansoy mem:ş olduğunu iddia etmeyi dabi ru buluyor. «Yatmadan saati kur» «İplik iplik o bize» «Saniyeler! dokur.» «Biz uyuruz, Oo işleri» «Dakikalar genişler; «Uzanır gecemize.n «Başbaşa bir yastıkta» «Dinleriz karanlıkta, «Duyulan taktakları!» «Çalışır her yanda op «Heyhat dokuyan da o» «Saçlarımızda akları. Halid Fahri bu şiirinde saati N€ lamış ve ne iyi anlatmıştır. «Yeter ki sen iyi ol, şiirinde, lar var: sAdada gezeceğiz, Adada, YÜ yetme «Adada gezeceğ yg «Yeter ki sen iyi ol, sen hele yi (Devamı 10 uncu sayi şısına geçti. Bir yandan güslenii yandan da, yanık ve ahenkli kü mırıldanıyordu., vaktinde, görebilsem yarimil. da, ben cefada, bo Varlığında çok sule geldiğini kendi de arıyo İgüne kadar ha ni derin v€ bir boşluktan i bulunmuş © nu, nakahat devresine girmiş vir gibi, şimdi şimdi hissetmekte İİ sünün içinde yüreği artık eşi rmyordu. Beyni, koca günün çeceğini düşünerek ürkmüyo! bir gaye edinmiş, insanlığın başlamıstı, j Çeyizi ile getirip henüz hiç ği en güzel çamaşırlarını, © süslü entarisin! çıkarıp giydi dibinde eline geçen ve kapı 4 rının içinde en çok sevdiği N9, hediyesi olan «Çoban» (lav süründü Sonra de, geçti, köş€ sinin önüne oturdu g7 Saatler bir tü geçmiy kakta, gözünün önünde ufak tefek hâdiselerden, W rel derek oyalanıyordu: Kömür“ gi larına yem veriyor.. saat iki Hafız elinde torba ile çarşı?* gifi iki buçuk! Amâmecinin Kİ. linde gergefi ile geçiyor. ydi) sına gidiyor. üç! Topal e ç- Si yı örde Gel va”. Böyle böyle, mahallenin ve il beri değişmiyerek, bir 18 , eden hareket san'zğ İdakikasına 4 | Derken, yüre va 5 mak için, iki elini göğr ge bastırdı. Bi Seniye, yal yüzüne inik, sokağın köşesi yordu. Merdivenleri ikişer İKİSİ koştu, kapıyı kendi açti d Safu geldi 4 kei”

Bu sayıdan diğer sayfalar: